BİR topluma en fazla zarar veren insanlar her fırsatta halk yalakalığı yapanlardır.
Hep süslü püslü laflar kullanılır halk yalakalığı yapılırken.
Soyut, genel laflar kullanılır ki bu yalakalığın temelindeki bozukluğu görenler de susmak zorunda kalsınlar, kalabalıkları gerçek nitelikleriyle dile getirmekten korksunlar.
İşin acı tarafı, özellikle bizim memlekette konuşmalarında durmadan ‘‘halk şöyle halk böyle’’ diye söylenip duranların, özel yaşamlarında halktan en kopuk ve dahası iş pratikte ilişkilere geldiğinde halktan en az hoşlanan insanlar olmasıdır.
Bu iki yüzlü tavrı tespit edebilmeniz için ‘‘halk söylemi’’ yapanları tanımanız gerekir; çünkü onları tanımazsanız yalanlarına kanabilirsiniz. Ancak tanıdığınızda da mideniz bulanır gerçekten; çünkü teorik düzeyde güzel laf konuşur görünmek için ne kadar büyük bir aldatmaca içinde olduklarını fark edersiniz.
Bizim memlekette Marksist düşüncenin, gerçek sol söylemin hiçbir zaman taraftar bulmaması, buna karşılık faşizmin her zaman güçlü olabilmesinin temelinde de bu yatar.
Faşist en azından laf söylediği kalabalıkların gerçek ruh halini iyi tespit etmiştir; ‘‘halk yalakaları’’ gibi onlarda katiyen var olmayan hasletleri, iç güzelliklerini, güzel hisleri var gibiymiş gibi yapıp sırf kendi cemaati içinde sırtının sıvazlanmasını sürekli kılmak için yalanlar söylemez, üçkáğıt yapmaz o ve bu yüzden de hep daha başarılı olur.
* * *
Ne olduğunu aslında bilip de yalan söyleyenlerle işim yok bugün.
Zaten onlara yönelik yapılabilecek fazla bir şey de yok; çünkü ne yaptıklarının farkındalar, yalanlarını bilinçli olarak sürdürüyorlar, bu yüzden de onlarla konuşma girişiminde bulunmak vakit kaybından başka bir şey değil.
Ama bir de büyük ölçüde bu tiplerin söylemlerinden gerçekten etkilenerek yaşamını sürdüren iyi niyetliler var ki bence onlara seslenmek lazım.
Bu iyi niyetliler ‘‘halk yalakalarının’’ konuşmalarından etkilenerek kalabalıkların teoride belirtilen güzelliklere sahip olduklarına gerçekten inanıyorlar.
İyi niyetli oldukları için de bence hálá daha kurtarılabilir durumdalar, diğerleri gibi unutulmaya layık değiller.
Dolayısıyla da bunların yaptıkları yanlışları gerçekleri gören insanların onlara hiç bıkmadan söylemesi ve onları kazanma yolunda bir küçük ihtimal varsa bile bunu kullanmaya çalışması gerekmektedir.
* * *
Bu tür müdahale gerektiren en son haber Antalya'dan geldi.
Uzun zamandır anlaşmazlık konusu olan bir yeşil alan varmış orada.
Askeri alanmış bu ve Antalya barosu dava açarak bu ormanlık alanın askerlerin denetiminden alınması için karar çıkarmış.
Televizyonda iyi niyetli oldukları için bu karardan mutlu oldukları her hallerinden görülen insanların verdikleri demeçleri izledim.
Yeşil alanın halka açılmasını bir zafer olarak görüyorlar. Orman halkın kullanımına açılmayacaksa ormanın güzelliğinin ne yararı varmış, buna benzer laflar söylediler.
Be kardeşim Allah aşkına kendinizi kandırmayı bırakın be!
Bizim halkın genelinde orman sevgisi yok, dahası büyük çoğunluk ormana düşman.
İdam cezası kalkmadan önce idamlık suç olmasına rağmen kendi ormanını yakmaktan çekinmeyen insanların sayısı inanılmayacak kadar fazla bu toplumda.
Bilinçli olarak ormana düşman olmayan da istemeden orman yakar çünkü ağaç olan yerde ateş yakılmaması gerektiğini düşünemeyecek kadar aptaldır önemli miktarda insan da.
Ormanı gerçekten, gönlünün derinliğinden sevenler ise bu memlekette yeşilliği koruyor oldukları için büyük ormanlık bölgelerin askeri alan ilan edilmesine yatıp kalkıp duacı olurlar.
Bu memlekette askeri alanlar da olmasa memleket çoktan çöle dönüşecekti be siz ne diyorsunuz Allah aşkına.
İstanbul'da bugün hálá daha yeşillik görüyorsanız, yalakalar tarafından çok sevilen halkın buralara henüz eli yetişemediği için bu böyledir.
Şimdi şuraya yazın, Antalya'daki orman asker denetiminden çıkıyor ya, ilk yangın mevsiminde orası da cayır cayır yanacak, bakın görün.
Antalya'daki iyi niyetli olduklarını düşünmek istediğim insanlara sesleniyorum, bu yanlıştan dönün, bu memlekette iyi şeyler olacaksa onların var olabilmesinin tek koşulu onları halktan korumaktır.