Diğer belirtilerle birlikte görülebildiği gibi tek basına da ortaya çıkabilen tat ve koku kaybı, ‘koronavirüs negatife döndükten sonra’ geri gelmeyebiliyor.
* * *
Son zamanlarda bazı hastalarda koku ve tat kaybı oldukça yaygınlaştı. Test negatife döndükten uzun süre sonra da tat ve koku alınamıyordu. Reading Üniversitesi’nden tat kimyası uzmanı Doç. Dr. Jane Parker ile Londra Üniversitesi’nden rinolog Dr. Simon Gane’in ‘The Conversation’da yayımladıkları makalede, solunum yollarında mukoz ve doku şişmesi sonucunda, burnun koku almasını sağlayan olfaktör yarığının tıkandığı belirtiliyor.
Yorgunluğa ek olarak mide ağrılarınız ve ishaliniz varsa dikkatli olmakta fayda var.
Sindirim sistemi; ağızdan anüse kadar uzanan, besinlerin vücutta yapı taşlarına parçalanması ve kullanılmayan kısımlarının dışkıya dönüştürülerek atılması sürecindeki tüm işlevlerin yerine getirilmesinden sorumlu organların oluşturduğu topluluktur. Ağız, yutak, yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak ve anüs sindirim sistemi organlarıdır ve bu organlara ilişkin hastalıklar, sindirim sistemi hastalıkları grubuna girer.
Bunu sırayla kanser vakaları ve solunum yolu hastalıkları takip etmektedir. Dünya üzerinde her yıl yaklaşık 18 milyon kişinin hayatını kaybettiği kalp ve damar hastalıkları, genetik ve çevresel faktörlerle sıkça karşımıza çıkıyor. Koronavirüsün kalp ve damarı nasıl etkilediğiyle ilgili Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Haşmet Bardakçı, şu bilgileri paylaştı:
KALP-DAMAR SİSTEMİNİ HEDEF ALIYOR
“Koronavirüs, temelde akciğerleri hedef alıyor gibi görünse de yapısı gereği kalp damar sistemini de hedef almaktadır. Çünkü virüsün yaşayabilmesi için akciğer, kalp, damar, bağırsaklar gibi vücutta organların hücrelerine girip yaşamını sürdürmesi ve çoğalması gerekmektedir. Bu organların hücre zarlarında doğal olarak bulunan bir yapı olan Anjiyotensin Dönüştürücü Enzim 2 reseptörleri virüsün hücre içine girmesine izin vermektedir. Bu reseptörler aslında vücutta kan basıncının düzenlenmesi görevini yapmaktadırlar. Dolayısı ile hipertansiyon dediğimiz vücutta kan basıncı yüksekliği durumunda kullandığımız bazı tansiyon ilaçları da bu reseptörler üzerinden etkili olmaktadır. Korona pandemisinin erken dönemlerinde ACE 2 reseptörü üzerinden etki eden tansiyon ilaçlarının kullanılmasının hastalığı arttıracağı yönünde bazı şüpheler olmuşsa da bu ilaçların kullanılmadığı durumlarda ortaya çıkan sağlık problemlerinin çok daha fazla olduğu saptanmış ve dünya sağlık örgütü ve ilgili kuruluşlarca kullanımına devam edilmesi kararına varılmıştır.
Peki pandemi sürecinde ve sonrasında ne gibi psikiyatrik sorunlar ortaya çıkabilir? Psikiyatri Uzmanı Dr. Merve Cingi Yirün, ortaya çıkan sorunlar ve baş etme yollarını şöyle sıraladı:
İÇSEL HUZURSUZLUĞU ARTTIRABİLİR
-Bireylerin hasta olmak ile ilgili endişeleri doğal olarak artabilir. Endişenin günlük işlevlerimizi bozacak seviyelere ulaşması yaşantımızı olumsuz etkileyecektir. Hâlihazırda kaygı bozukluğu yaşayan ya da bu tanı ile ilgili tedavi alan bireylerin kaygı seviyeleri yükselebilir, hastalık seyrinde değişiklikler yaşanabilir.
Yaşlanmayı geciktirmek, daha genç, sağlıklı ve güzel görünmek isteyen kişiler, birçok estetik yöntemi deniyor. Yağ enjeksiyon yöntemi de son yıllarda sıkça tercih edilen, yaşlanma etkisini azaltmak, cilde canlılık sağlamak amacıyla, yüz bölgesinde oluşan çökme ve hacim kaybı için yapılan bir işlemdir. Pandemi süresince stresten yorulan ve yaşlanan ciltler için bu yöntemi Plastik Cerrah Doç. Dr. Zühtü Demir’e sorduk.
DERİ ALTINDA CANLANMA SAĞLIYOR
“Bunun gibi durumlarda biz estetik cerrahların yıllardır uyguladığı ve son zamanlarda da çok gündemde olan uygulama yağ enjeksiyonlarıdır. Kişinin vücudunda fazla olan yerden alınan yağ dokusu, ihtiyaca göre yüzün belirli bölgelerine enjekte ediliyor. Bu sırada hem fazla yağlardan kurtuluyoruz, hem de yüzümüzde gençleşme ve canlanma sağlıyoruz. Aynı zamanda yağ dokusu kök hücre açısından çok zengin olduğundan buraya kök hücre nakli de yapılmış oluyor. Bu da deri ve deri altı dokularda bir canlanmaya neden oluyor. Nereye enjekte ediyorsak o bölgede bir yenilenme, parlaklık, canlılık ve nemlenme oluşturur. Bunun faydasını fazlasıyla görmekteyiz. Bebek cildi dediğimiz bir görüntü oluşuyor. Yaz döneminde oluşan lekelerimizde gözle görülecek oranda azalma sağlar.
Saç ekim cerrahisi ile kişinin kendisinden alınan saç kökü ya da kıllarla saçları eski haline getirebilmek ise mümkün. Uzmanlar, saç ekiminin özgüveni de arttırdığını vurguluyor. Bu arada tüm dünyayı etkisi altına alan ve insanlara korku salan COVID-19 pandemisi sebebiyle ertelenen saç ekimi operasyonları da yeni normalleşmeyle birlikte tekrar uygulanmaya başladı. ‘Saç ekimi nedir?’, ‘Salgınla ilgili ne gibi önlemler alındı?’ tüm bu soruları Medikal Estetik Hekimi Dr. Muhammet Özgehan’e sorduk. Kliniklerin, gerekli önlemleri aldığını belirten Özgehan, saç ekimi kliniklerinin normal şartlarda da belli standartlara uymak zorunda olduğunu vurgulayarak şu bilgileri verdi:
ODALARDA UVC LAMBALAR VAR
“Bizde tüm odalarda virüse karşı etkili UVC lambalar var. Bu yönetmelik gereği zorunlu. Yani aslında virüsten en izole ortamlardan biri saç ekimi ameliyathaneleri ancak yine kişisel teması azaltmak için mesafe koşuluna uymaya, el dezenfektanlarını sık kullanmaya, maske önlemlerini almaya bizler de dikkat ediyoruz. Eskisi kadar sık randevular vermiyoruz.
Bilindiği üzere salgın süresince toplumumuzu salgından korumak amacıyla diş hekimleri, sadece ağrılı ve acil hastalara tedavi hizmeti verdi. Ancak ertelenen implant, dolgu, kanal tedavileri ve gülüş tasarımı uygulamaları artık kademeli olarak başladı. Konuyla ilgili Dent-Oran Diş Kliniği’nden Diş Hekimi Abdullah Zülfikar ve Diş Hekimi Emre Bal’dan bilgi aldık.
* * *
“Normalleşme sürecine girdiğimiz bugünlerde, Sağlık Bakanlığı’mızın kuralları doğrultusunda randevular arasındaki süreyi arttırarak, klinik sterilizasyon ve dezenfeksiyon tedbirlerimizi maksimum seviyede tutarak, hayatımızın önemli gereksinimleri olan ortodonti, implant cerrahisi ve estetik diş tedavisi uygulamalarımızı da kademeli olarak açmaya başladık” bilgilerini veren her iki diş hekimine de özellikle son yıllarda merak edilen bir konuyu sordum.
* * *
Ateş, öksürük ve nefes darlığı gibi koronavirüs semptomları, bir kişinin virüse maruz kalmasından iki ila 14 gün içinde ortaya çıkabilir. Bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde zatürre gelişebilir ve akciğerlerde geriye dönüşümü olmayan hasarlara yol açabilir. Normalleşme süreciyle birlikte hastane ihtiyacı olan ve bu ihtiyacı öteleyen insanlarımız yavaş yavaş polikliniklere gitmeye başladılar. Muayene açısından da risk taşıyan dallardan biri olan göz hastalıkları klinikleri artık çalışmaya başladılar. TOBB ETÜ Hastanesi Göz Hastalıkları Kliniği doktorlarından Uz. Dr. Kemal Özülken’den pandemi günlerinde nelere dikkat edilmesi gerektiğini sorduk.
GÖZLERDEN DE BULAŞABİLİR