Selin Irmak Kaçmaz

Selin Irmak Kaçmaz

ikacmaz@hurriyet.com.tr

Türkiye'de en kirli ve temiz havaya sahip yerler neresi?

4 Aralık 2025
Yapılan yeni bir araştırma, Alzheimer ve demans semptomlarının çevresel faktörlerle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Özellikle de hava kirliliği ile... Öte yandan hava kirliliği sadece bilişsel fonksiyonları tehdit etmiyor, ölümcül de olabiliyor. Hem dünyada hem de Türkiye’de ise veriler hiç iç açıcı değil.

Pennsylvania Üniversitesi Perelman Tıp Fakültesi'ndeki araştırmacılar, hava kirliliğinin beyindeki toksik proteinlerin birikimini hızlandırabileceğini ve bunun da bilişsel gerilemeyi hızlandırabileceğini buldu.

JAMA Neurology dergisinde yayımlanan çalışmada ince partikül yani kirletici olarak bilinen PM2.5 oranının demansta ve Alzheimer'da görülen beyin değişiklikleri ve semptomların şiddeti ile nasıl bağlantılı olduğunu araştırıldı.

Penn Medicine Beyin Bankası'nda 1999'dan 2022'ye kadar vefat eden 602 kişinin beyinleri incelendi. Katılımcılar arasında yaygın demans ve hareket bozuklukları olanların yanı sıra demansı olmayan yaşlı yetişkinler de yer aldı.

Araştırmacılar, her bir kişinin ölümden önceki yıl veya son demans değerlendirmesinden önceki yıl ne kadar hava kirliliğine maruz kaldığını ev adreslerine dayanarak tahmin ettiler.

Daha fazla kirliliğe maruz kalan kişilerin beyinlerinde Alzheimer benzeri değişikliklerin daha ileri düzeyde olduğu görüldü. PM 2.5'taki her artışın, Alzheimer'ın daha şiddetli olma ihtimalini %19 oranında artırdığı belirlendi.

Çalışmada ayrıca, ölmeden önce demans değerlendirmesi yapılan 287 kişiden oluşan daha küçük bir grup da ele alındı. Bu grup için PM2.5'e daha fazla maruz kalmanın, hafıza kaybı, yargılama bozukluğu, kişisel bakım ve konuşmada zorluk gibi bilişsel ve işlevsel gerilemenin kötüleşmesiyle bağlantılı olduğu görüldü. Araştırmacılara göre, hava kirliliği ile demans şiddeti arasındaki bağlantının yaklaşık %63'ü Alzheimer ile ilişkili beyin değişiklikleriyle açıklanabilir.

DÜNYANIN EN KİRLİ ÜLKELERİ VE ŞEHİRLERİ

Hava kirliliğinin hayatı bu kadar ciddi şekilde tehdit ettiği günümüzde, IQAir tarafından her yıl dünyada havası en kirli ülkeler ve şehirler listesi açıklanıyor.

Yazının Devamını Oku

Meme yoğunluğu: Kadınların bilmediği gizli risk

17 Ekim 2025
Kadınlarda meme yoğunluğu, çok fazla bilinmese de meme kanseri riskini artırabiliyor ve hatta erken teşhisi de zorlaştırıyor. Peki meme yoğunluğu tam olarak ne anlama geliyor?

Mamografide ‘yoğun meme’ ifadesi, memedeki bez ve bağ dokusunun yağ dokusuna oranla fazla olduğunu gösterir. Bu durum hem meme kanseri riskini bir miktar artırabilir hem de mamografi görüntülerinde lezyonların görünmesini zorlaştırabilir. Bu nedenle yoğun memeye sahip kadınların, klasik mamografiyle birlikte ek yöntemlerle değerlendirilmesi gerekir” diyen Doç. Dr. Nurten Andaç Baltacıoğlu, yoğun meme dokusunun kanserin erken teşhisini neden zorlaştırdığını şöyle anlattı:

“Mamografi, yoğun olmayan memelerde son derece net sonuçlar verir. Ancak meme dokusu yoğun olduğunda, kanser dokusu da memenin kendi yapısı gibi beyaz göründüğü için gizlenebilir. Bu nedenle yoğun meme yapısında, mamografiye ek olarak ultrason ya da MR gibi ileri görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır.”

Yoğun meme tanısı konulan kadınlar nelere dikkat etmeli?

Baltacıoğlu, “Yoğun meme yapısına sahip kadınların panik yapmasına gerek yok; ancak düzenli kontrollerini aksatmamaları çok önemlidir. 40 yaşından itibaren yıllık mamografi temel tarama yöntemidir. Aile öyküsü bulunan ya da risk faktörleri olan kadınlarda taramaya daha erken yaşta başlanabilir” dedi ve ekledi:

“Mamografiye ek olarak meme ultrasonu rutin olarak önerilir, yüksek riskli olgularda ise meme MR çekimi tercih edilir. Yeni teknolojiler arasında yer alan tomosentez (3 boyutlu mamografi) ve kontrastlı mamografi de yoğun meme dokusunda tanısal güvenilirliği artırmaktadır.”

Ek görüntüleme yöntemleri (ultrason, MR) ne zaman devreye giriyor?

Baltacıoğlu, “Mamografide yoğunluk saptandığında, ilk tamamlayıcı yöntem genellikle meme ultrasonudur. Ultrason, özellikle deneyimli radyologlar tarafından yapıldığında küçük lezyonları saptamada oldukça etkilidir. Meme MR ise hem yüksek risk grubundaki hastalarda hem de mamografi ve ultrason bulgularının yeterince açıklayıcı olmadığı durumlarda tercih edilir. MR, meme dokusunun farklı bileşenlerini ayrıntılı göstererek tümörlerin tespitini kolaylaştırır” bilgisini verdi.

Yazının Devamını Oku

Sağlıklı yaşamın meme sağlığına etkisi

8 Ekim 2025
Ekim ayı boyunca 'Meme Kanseri Farkındalık Ayı' ve bu konuyu gündemde tutmak büyük önem arz ediyor. Çünkü meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri. Çoğu zaman göz ardı edilen bazı belirtiler ise bu hastalığın ilk habercisi olabiliyor. Öte yandan yaşam tarzımızda yapacağımız bazı değişiklikler bizleri bu hastalıktan büyük ölçüde koruyabilir. Genel Cerrahi ve Meme Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Can Atalay ile o değişiklikleri ve ne derece önemli olduklarını konuştuk.

BESLENMENİN ÖNEMİ

"Beslenme meme sağlığı üzerinde nasıl bir rol oynuyor? Özellikle hangi besinler koruyucu etki gösteriyor?" diye sorduğum Can Atalay, "Beslenme, meme sağlığının korunmasında en temel faktörlerden biridir. Yapılan bilimsel çalışmalar, antioksidan içeriği yüksek, sebze ve meyve ağırlıklı Akdeniz tipi beslenmenin meme kanseri riskini azalttığını gösteriyor" dedi ve şunları söyledi:

"Renkli sebzeler, yeşil yapraklılar, zeytinyağı, tam tahıllar ve Omega-3 içeren balıklar bu açıdan oldukça değerlidir. Ayrıca işlenmiş gıdaların, rafine şekerin ve aşırı alkol tüketiminin sınırlandırılması da uzun vadede koruyucu etki sağlar. Kadınlara sürekliliği olan dengeli bir yaşam tarzı öneriyoruz, yani diyet değil, sağlıklı beslenmeyi bir yaşam biçimi haline getirmek."

PEKİ YA EGZERSİZ BU İŞİN NERESİNDE?

"Egzersiz, sadece fiziksel değil, hormonal ve bağışıklık sistemi üzerindeki etkisiyle de koruyucu bir role sahip" diyen Atalay ekledi:

"Haftada en az 150 dakika orta tempolu egzersiz (örneğin tempolu yürüyüş, yüzme, dans veya bisiklet) öneriyoruz. Düzenli egzersiz, östrojen seviyelerinin dengelenmesini sağlayarak meme kanseri riskini azaltabiliyor. Ayrıca egzersizin stres hormonlarını düşürdüğünü, uyku kalitesini artırdığını ve genel vücut direncini güçlendirdiğini de söylemek mümkün."

UYKU DÜZENİ BAĞIŞIKLIK VE HORMONLAR ÜZERİNDE NASIL BİR FARK YARATIYOR?

Yazının Devamını Oku

Trump'ın açıklamaları hamileler için oldukça tehlikeli

1 Ekim 2025
Donald Trump'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı "Parasetamol otizme neden oluyor" açıklaması tıp camiasını çok kızdırdı. Konunun uzmanları bu konuda hemfikir; parasetamol otizme neden olmuyor!

Parasetamol otizme neden olur mu?

Bu sorunun cevabı oldukça kesin: Hayır.

Parasetamol, 1950'lerden beri ağrı kesici olarak yaygın bir şekilde kullanılıyor ve hamileyseniz dünya genelinde doktorlar tarafından ilk tercih edilen ağrı kesici olarak tavsiye ediliyor.

Otizmde genetiğin büyük bir rolü var ancak bilim insanları ebeveyn yaşı, erken doğum ve gebelik öncesi ilaçlara, çevresel kimyasallara veya enfeksiyonlara maruz kalma gibi potansiyel çevresel faktörlerin de rolünü araştırıyor.

İsveç'teki Karolinska Enstitüsü'nden epidemiyoloji doçenti Renee Gardner, "Hamilelik sırasında meydana gelen bir şeyin nörogelişimi etkileyebileceği fikri, özellikle yeni, çılgın veya tuhaf bir fikir değil. Büyük bir kalıtsal veya ailesel etkinin olduğunu biliyoruz ancak çevre genetik eğilimlerle etkileşime giriyor” diyor.

Peki neden bazı araştırmalar parasetamol ve otizm arasında bir bağlantı olduğunu öne sürüyor?

İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalarda en büyük zorluklardan biri, otizme gerçekten neyin katkıda bulunduğunu ve neyin sadece bu durumla ilişkili olduğunu anlamaktır.

Klinik epidemiyoloji profesörü Laurie Tomlinson, "Otizm için birçok potansiyel risk faktörü araştırıldı ve bu tür bir araştırma yaparken, gerçek bir nedeni neyin oluşturduğunu çözmek çok zor olabilir. Hamilelikte parasetamol kullanan veya kullanmayan insanlar, birçok yönden farklı olabilir” bilgisini veriyor.

Yazının Devamını Oku

Akran zorbalığı her gün artıyor... Peki ne yapacağız?

17 Eylül 2025
Akran zorbalığı maalesef her geçen gün artıyor ve hatta ölümle dahi sonuçlanabiliyor. Hem çocukların hem ailelerin hem eğitimcilerin hem de karar vericilerin bu konuyu çok ciddiye alması gerekiyor.

Akran zorbalığı neden artıyor?

Çocuk Gelişimi Uzmanı ve Öğretim Görevlisi Merve Mercan, “Bu tarz haberlerin artması toplumun genel ruh halinden aile içi dinamiklere, dijitalleşmenin etkilerinden okul ortamlarına kadar birçok konuyu masaya yatırmayı gerektiriyor. Akran zorbalığındaki artış aslında sadece olayların daha fazla yaşanmasından değil, aynı zamanda daha görünür hale gelmesinden kaynaklanıyor” dedi ve ekledi:

“Sosyal medya, bir yandan çocukların sosyalleşmesine olanak sağlarken, diğer yandan kıyaslama, dışlanma ve sanal zorbalık gibi tehditleri de beraberinde getiriyor. Ayrıca dijital içeriklerin denetimsiz tüketimi, özellikle şiddet içeren diziler, oyunlar ve videolar çocukların şiddeti bir çözüm ya da güç gösterisi olarak algılamasına yol açabiliyor. Bununla birlikte, pandemi sonrası artan ekran süresi, yalnızlık, hareketsizlik ve sosyal becerilerin yeterince gelişememesi de çocukların empati ve sağlıklı iletişim kurma kapasitelerini zayıflatan etkenler olarak karşımıza çıkıyor.”

Eğitim her konuda ailede başlıyor

“‘Eğitim ailede başlar’ sözü, akran zorbalığını anlamak açısından son derece kıymetlidir. Çünkü çocuklar davranışlarını, problem çözme becerilerini ve kişiler arası iletişimi büyük oranda aile ortamında öğrenir ve geliştirir. Aile içi iletişim biçimi, çocuğun sosyal ilişkilerdeki tavrını doğrudan etkiler” diyen Merve Mercan şunları söyledi:

“Ebeveynlerin tutumları; şefkatli, sınır koyabilen, tutarlı ve saygılı olduğunda, çocuklar da bu modeli dış dünyada taklit etme eğilimindedir. Ancak otoriter, ihmalkâr ya da aşırı koruyucu tutumlar, çocukların sosyal ve duygusal gelişimini sekteye uğratabilir. Diğer yandan sınır koyulmayan, her istediği yapılan ve 'hayır' kelimesiyle karşılaşmamış çocuklar da kendi istekleri dışındaki durumlara tahammül etmekte zorlanabilir. Bu da öfke patlamalarına, saldırganlığa ya da dışlamaya varan davranışlara neden olabilir.”

Aileler bunları yapmalı

Merve Mercan ailelere şu önerilerde bulundu:

Yazının Devamını Oku

Sağlıklı diye çok su içmeye başladı, en sonunda 'su zehirlenmesi' yaşadı

23 Ağustos 2025
Hayatında sağlıklı rutinler oluşturmak isteyen Sian Dennis, spor yapıyor, sebze ve meyve tüketiyor, alkolden uzak duruyor ve en önemlisi de bol bol su içiyordu. Su içmeyi biraz abartınca genç kadın hastanelik oldu. Doktorlar ona "Su zehirlenmesi yaşıyorsun" dediler. Peki su zehirlenmesi tam olarak ne demek?

Aslında vücudu Sian'a bazı uyarılar göndermişti fakat o, yine de daha sağlıklı alışkanlıklar edinirse, doğru şeyleri yapmaya devam ederse mesela daha iyi uyursa, besleyici yiyecekler yerse, her gün egzersiz yaparsa ve hepsinden önemlisi daha çok su içerse kendini daha iyi hissedeceğini sanıyordu.

Genç kadın, "Azı faydalıysa, çoğu daha da faydalıdır" kuralına göre yaşıyordu. Ancak ne kadar çok su içerse, kendini o kadar kötü hissediyordu.

2025 yılının nisan ayında bir akşam Sian, ciddi bir mide bulantısı ve baş dönmesi yaşamaya başladı. Hemen annesine haber verip ambulansı aradı.

Düşüncelerini toparlamakta dahi güçlük çektiğinden bahseden Sian, "Bir saat içinde annem beni hastaneye götürüyordu. Çok korkuyordum ve şaşkındım. Alkol kullanmıyordum, her gün beş porsiyon meyve ve sebzemi yiyordum ve düzenli pilates derslerine katılıyordum. Ve tabii ki, günde en az sekiz litre su içiyordum” dedi.

Sian, sağlık görevlisinin deyişiyle, içten içe boğuluyor yani su zehirlenmesi yaşıyordu. Zamanında müdahale edildiği için aynı gece evine dönebilen Sian, “Kendime iyi baktığımı sanıyordum, oysa sağlık ve zindeliğin peşinden koşarken vücudumu uçurumun kenarına itmiştim" diye konuştu.

Peki nedir su zehirlenmesi?

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ali Vardar, "Su toksisitesi olarak da ifade edilebilen su zehirlenmesi, aşırı su tüketimine bağlı olarak vücuttaki elektrolit ve sodyum seviyelerinin olması gereken dengenin dışına çıkmasıyla meydana gelir. Su zehirlenmesi vücudun alması gereken su miktarının çok üstüne çıkıldığında görülür. Vücudun ihtiyaç duyduğundan daha fazla su içmek potansiyel olarak kanı seyreltir ve vücuttaki elektrolitleri ve özellikle sodyum seviyesini azaltır. Sodyumun azalmasına hiponatremi adı verilir. Sonuç olarak, aşırı su hücrelere girer ve hücrelerde şişme meydana getirebilir. Özellikle beyin hücrelerine çok fazla su girdiğinde beyin üzerindeki baskı artar ve bu durum beynin çalışma performansını etkiler" diye açıkladı.

İdeal su tüketim miktarı nedir?

Yazının Devamını Oku

Bebek mamaları obeziteye davetiye çıkarıyor olabilir mi?

31 Temmuz 2025
Yeni bir araştırmaya göre bu sorunun cevabı "evet". Ultra işlenmiş bebek mamaları, çocukları obezite dolu bir hayata hazırlıyor. Leeds Üniversitesi'nden araştırmacılar, piyasadaki hazır ürünlerin üçte birinin ultra işlenmiş (UPF) olduğunu ve bazılarının kalorisinin yüzde 89'unun şekerden geldiğini ortaya koydu.

Gizli şeker ve besin değeri düşük ürünler

Leeds Üniversitesi'nden bir ekip, önde gelen markaların 632 atıştırmalık, tahıl gevreği, püre ve kavanoz mamasını inceledi. Araştırma sonucunda, bebeklere yönelik hazır ürünlerin yüzde 31'inin ultra işlenmiş gıda (UPF) sınıfına girdiği tespit edildi.

UPF'ler, hastalıklara ve kötü sağlık koşullarına yol açtığı bilinen çok sayıda bileşen ve katkı maddesi içeren, seri üretilen gıdalardır.

Çalışma, UPF olmayan ve 'sağlıklı' olarak pazarlanan bazı atıştırmalıkların bile yüksek şeker seviyelerine sahip olduğunu ortaya koydu. Meyve bazlı püreler UPF olarak sınıflandırılmasa da, meyvelerin parçalanmasıyla doğal olarak ortaya çıkan serbest şekerler açısından zengin.

Araştırmacılar, bebekler için üretilen atıştırmalık barların ortalama bir bisküviden yaklaşık iki kat daha fazla şeker içerdiğini buldu.

Sağlıksız gıdalar 'besleyici' olarak pazarlanıyor

Obezite Sağlık Birliği direktörü Katharine Jenner, "Bebek maması reyonu, çocukları obeziteye ve diş çürüklerine mahkum eden şekerli, ultra işlenmiş atıştırmalıklarla dolu. Bu ürünler, çocuklarının sağlığını her şeyden önde tutmak isteyen ebeveynlerin en iyi niyetlerini baltalıyor" dedi.

Beslenme uzmanları, gıda endüstrisinin sağlıksız gıdaları 'besleyici' olarak pazarlayarak ebeveynleri yanlış yönlendirdiğini belirtiyor.

Yazının Devamını Oku

Bu belirtiler teşhisten neredeyse 20 yıl önce bile ortaya çıkabiliyor… Bilim insanları, demansın az bilinen en erken belirtilerini açıkladı

12 Haziran 2025
Milyonlarca insanın hayatını karartan bir hastalık olan demans, hastaların hafıza, dil ve ruh hallerinde sorunlara yol açmasıyla ünlü. Sağlık görevlileri, hafıza testleri gibi araçlar kullanarak, durumu teşhis ederken bunları değerlendirir. Ancak şimdi bilim insanları, demansın bir hasta klasik belirtileri göstermeden yıllar önce duyuları bozmaya başladığına dair önemli kanıtlar olduğunu söylüyor.

Uzmanlar, demansın klasik olmayan ve yıllar önce sinyal veren işaretlerinin, duyusal değişikliklerin erken uyarı işareti olarak kullanılabileceği ve hastaların çok daha erken teşhis edilmesine yardımcı olabileceği konusunda umut verdiğini söylüyorlar.

Araştırmacılar şimdi bu tür değişikliklerin, ağırlıklı olarak hafıza güçlüklerini kaydetmeye odaklanan standart demans teşhis testlerine dahil edilmesi çağrısında bulunuyor.

Demansın erken teşhisi kritik önem taşıyor, çünkü hastalığın tedavisi mümkün olmasa da tedaviler semptomlarla mücadele edebiliyor ve bazen ilerlemeyi yavaşlatabiliyor.

Üç demans uzmanı beraber çalıştı

Araştırma ekibinde Swansea Üniversitesi'nden Profesör Andrea Tales, Galler Halk Sağlığı'ndan Dr. Emma Richards ve Prag'daki Charles Üniversitesi'nden Profesör Jan Kremláček olmak üzere üç demans uzmanı yer aldı.

Profesör Kremláček, “Tanı yaklaşımının hafıza testinin ötesine genişletilmesi, demansın, tedavilerin ve yaşam değişikliklerinin en etkili olabileceği klinik öncesi aşamalarda tespit edilme potansiyelini artırdı’ dedi.

Dr. Richards şunları ekledi: “Birçok hasta tanı almadan yıllar önce bu duyusal değişiklikleri yaşadığını bildiriyor. Ancak bu semptomlar standart bilişsel değerlendirmeler sırasında gözden kaçabilir. Bu sorunları anlamak ve ele almak ve daha erken destek sağlamak, sağlık hizmeti sağlayıcılarının hastaların potansiyel olarak kafa karıştırıcı ve üzücü bir zamanda ihtiyaç duydukları hayati duygusal ve sosyal desteği sunmalarını sağlayarak dönüştürücü olabilir.”

Buna ek olarak, bir kişinin duyularındaki değişiklikleri anlamak, demans teşhisinin belirlenmesinde klinisyene yardımcı olabilir.

Yazının Devamını Oku