İzmir’deki Suriyeliler gibi olma kaygısı

İzmir’deki Suriyeliler gibi olma kaygısı

Haberin Devamı

Dünya televizyonlarında canlı yayında, Başkan Obama Suriye’ye neden müdahaleye karar verdiğini açıklarken, alt yazılarda Birleşmiş Milletler heyetinin beklenenden erken hedefteki ülkeden ayrıldığı haberi geçiyordu. Kimyasal bombaların etkisi altında ağlayan çocukların görüntülerine ve ülkede kalan son yabancıların ayrıldığı haberlerine bakarken kendimi Suriyelilerin yerine koydum. Çoluk, çocuk çaresiz bir şekilde karşınıza konuşlanmış gemilerden her an üzerinize yağabilecek bombaları beklemek ne büyük bir korku ve ızdırap olmalı. İstenildiği kadar sadece askeri hedefler vurulacak denilsin. Bombalar yağmaya başladıktan sonra Irak’ın, Afganistan’ın ne hale geldiğini, fındık, fıstık yerken canlı olarak ekranlarda izledik.

İzmir’de ev ve otellere alınmadıkları için Konak Meydan’ında yatmak zorunda kalan Suriyeli mültecilerin fotoğrafları yayımlandı. “Yine de şanslılar. Şu an Şam’da ya da vurulacak hedefteki yerlerden birinde olabilirlerdi. Ya da bugüne kadar ölen 100 bin kişi arasında olabilirlerdi veya son kimyasal silah saldırısının kurbanları arasında olabilirlerdi” diye düşünmeden edemiyor insan.
Bütün suçları Suriye’de doğup, büyümek olan bu insanların başlarına gelenler büyük bir ihtimalle henüz başlangıç. Dış politika uzmanlarının analizlerine bakılırsa füzeler Suriye’yi vursa da değişen bir şey olmayacak, hatta işler daha da kötüye gidecek. Şu tabloya bakarsınız durumun vehameti daha iyi anlaşılır.

Haberin Devamı

Ya Türkiye’ye de bulaşırsa
Bir yanda Şii İran ve Lübnan’daki vurucu gücü Hizbullah, diğer tarafta Suudi Arabistan ve Katar’ın desteklediği El Kaide’yle aynı kefede olan Sunni vurucu örgütler. Öte yandan ülkede hakimiyet için İran-İsrail, Arap- Kürt çatışmaları ile Türkiye, İran, Rusya ve batılı ülkelerin işin içinde olmaları. Bu savaşın uzaması durumunda ise Suriye ile sınırlı kalmayacağı, Türkiye, Irak ve İran’a kadar yaygınlaştırılacağı da Ortadoğu uzmanlarınca dile getiriliyor.
Türkiye’nin desteğiyle muhaliflerin Türkiye’de kurduğu Suriye Ulusal Konseyi’nin ise iki yılda tam beş kez başkan değiştirmesi ise başka bir konu. Kürt’ten, komüniste her görüşten kişilerin başkan olduğu konseyin başına son olarak Mısır’da darbeci General Sisi’yi destekleyen Suudi Arabistan ve Katar’ın arka çıktığı Ahmet-El Carba’nın göreve getirilmiş. Bu son durum Türkiye açısından iyice karmaşıklaştırıyor. Bölgeyi iyi bilen dış politika uzmanları “Esad yıkılsa bile onun yerini alabileceği düşünülen Suriye Ulusal Konseyi yok” diyor.
Ama en önemlisi Cumhuriyet kurulduğundan bu yana yurtta sulh , cihanda sulh politikasıyla ikinci dünya savaşı dahil hemen hiç bir savaşa bulaşmayan Türkiye’nin durumu. İktidarı döneminde bir tek Türkiye’yi savaşa sokmadığı kalan AK Parti hükümeti dış politikada izlediği yolla Türkiye’yi açık taraf ve bölgede yalnız bir ülke konumuna düşürdü.
Bu politikaların elbet bir faturası olacaktır. Bugün bölgedeki yangının bizi de içine alarak büyümesi durumunda, dünyanın herhangi bir yerinde Konak meydanında yatan Suriyeliler gibi Türklere de rastlamak hiç sürpriz olmaz. “Türkiye büyük ülke. Olmaz” demeyin. Türkiye’nin küçük bir bölgesinin bile savaştan etkilenmesi, yüzbinlerce kişinin başka kentlere kaçması, ülkenin dört bir yanında Suriyelilerin görüntülerinin çıkması demektir .

Haberin Devamı


Aday seçiminde duygusallığa yer yok
Başkan adayları başvurularını dün yaptılar. Ben başkanlık için aday olma cesaretini gösterebilmenin bile başlı başına övgüye layık olduğunu düşünüyorum. Pek çok kişi iktidarın ya da belediyenin hizmetlerini beğenmedikleri için atıp, tutar. “Daha iyisini yapacaksan gel aday ol. Hiç olmazsa Belediye Meclisi üyesi ol, aktif olarak çalış” diye çağrıldığında ise yan çizer.
Özellikle bir partiden aday gösterilme ihtimali az olan adayları daha da çok takdir ediyorum. “Bu işte ayak oyunları olur, parti nasıl olsa aday göstermez” demeyip ortaya çıkarak, yapmak istediklerini tek tek anlatıyorlar. Böyle özgüvene sahip adaylar işin başına gelirlerse çok da başarılı olacaklarına inanıyorum.
Çok kritik bir yerel seçime gidiyoruz. Partilerin aday belirlerken geçmişte olduğu gibi onun ekibi, bunun dostu gibi duygusal kararlar verme lüksü yok. Bu seçimlerde halk tarafından tanınan, sevilen gerçekten yaptığı işte başarılı olacağından kimsenin şüphesi olmayacak isimler partiler tarafından aday gösterilmeli.
Yerel seçimlerin hemen ardından gelecek genel seçimlerde yerel yönetimlerin başarıları önemli bir referans olacak. Bu kritik seçimleri kazanmanın anahtarlarından biri yerel seçimlerde gösterilecek doğru adaylar olacak.

Yazarın Tüm Yazıları