Paylaş
ÇOK yakınımın başına gelmese işin ciddiyetini anlayamayacak, “Her sınav sonrasının yakınmaları” diye düşünecektim. Ancak olayı kuzenimin oğlu yaşayıp konuyu birinci elden dinleyince sınav değerlendirme sisteminde ciddi bir sorun olduğunu düşündüm.
Hem çalışkanlığı, hem zekasıyla parlak bir öğrenci olarak dikkatleri çeken kuzenimin oğlu, İzmir’in parmakla gösterilen ilköğretim okullarından birini bu yıl ikincilikle bitirdi. Ayrıca, Seviye Belirleme Sınavı’nda (SBS) sadece tek bir yanlışla çok iyi puan aldı. Üstün zekalı öğrencilerin eğitim aldığı okullar dahil birçok özel okuldan burslu eğitim teklifi alan bizim delikanlının gönlünden geçen ise İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nde okumaktı.
Uyanık okullar
Ama gel gör ki hayalleri suya düştü. Nedeni, bazı okulların uyanıklık yaparak öğrencilerine Ortalama Yükseltme Sınavı’dan (OYS) okul başarı puanı olarak 100 vermeleriydi. Bu not SBS puanıyla birleştirildiğinde öğrencilerini öne çıkarmak isteyen okullarda okuyanlar yüzlerce kişinin önüne geçebiliyordu.
Bizim delikanlı SBS’de üstün başarı gösterdi, ama mezun olduğu okuldan gelen orta öğretim başarı puanı 95 olunca bun 389’uncu sıraya kadar geriledi. Halbuki onun okulu da uyanıklık yapıp başarı puanı olarak 95 yerine 100 verseydi 300’üncü sıraya yerleşip istediği okula girebilecekti.
Nitekim, ciddi özel okullar, sistemdeki aksaklığı görerek başarı puanı dahil edilmeden sadece SBS puanıyla kayıt yapıyorlarmış. Sonuçta bizim delikanlı Robert Kolej başta istediği bütün özel okullara girebiliyor. Ama özel okulların da maliyeti ortada, burs bulamazsanız yılda 70 ile 80 bin liralık yükün altına girmek gerek.
Kendisi doktor, eşi de tıp profesörü olduğu için eğitim konusunda hayli bilgili olan kuzenim konuyu biraz araştırınca sistemdeki vahim hatayı görmüş. Bazı okulların çan eğrisi veya 110, 120 üzerinden not verme gibi formüllerle işi yasal kılıfına uydurup öğrencilerine 100 başarı puanı verdiklerini görmüş.
Sonuçta kendi yaşadıkları adaletsizliği ve mağduriyeti başkalarının da yaşamaması için kuzenim almış kalemi eline Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderdiği dilekçede bakın özetle ne demiş:
SBS’de yarışa giren çocuklarımızın okulları tercihte kullandıkları (OYP) orta öğretime yerleştirme puanlarının hesaplanmasında okuldan okula değişen objektif olmayan yıl sonu başarı puanlarının ne kadar etkili olduğunu görünce çok şaşırdım. Yıl sonu başarı puanlarının bu derece etkili olduğunu kamuoyunun ve bazı okul idarecilerinin bile bilmediğini gördüm. Bu konuda kamuoyunun iyi aydınlatılması ve adaletsizliğin önlenmesi için size yazıyorum.
SBS’de aynı sonucu elde eden iki öğrenciden 6., 7. ve 8. sınıfı ortalama 95 başarı puan ile bitiren öğrenci, 100 başarı puanı ile bitiren öğrencinin yaklaşık bin kişi gerisinde kalmaktadır. Okulların 100 civarı kontenjanları olduğu düşünüldüğünde aradaki bin kişinin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Yani öğrenci SBS’de ne kadar iyi yaparsa yapsın eğer mezun olduğu okul bu durumun farkında değil ve yıl sonu başarı puanlarına 100 vermediyse ilk 250’den 500’den alan okullara girebilme olanağı yok.
Bu durumun farkında olan okullar öğrencilerini öne çıkarmak için 110, 120 üzerinden sınav yapıp başarılı öğrencilerine yıl sonu başarı puanı olarak 100 veriyorlar. Olan bunu yapmayan okullardan mezun olan öğrencilere oluyor.
Öğrencileri rahat bırakın
SON günlerde iktidara kızanların sık sık, “Hele bir eylülde üniversiteler açılsın ortalık nasıl karışacak o zaman görür hükümet” diye konuştuklarını duyuyor ve okuyorum. İşin ilginç yanı iktidar partisine yakın çevrelerde de üniversiteler açıldığında öğrenci eylemleri başlayıp Gezi Parkı eylemleri yine kitleselleşecek beklentisi ve endişesi var.
Demokratik ülkelerde bunlar normal şeyler. Halk kitleleri yönetimden duydukları rahatsızlıkları, kamuoyu oluşturup parlamentoda kendi oylarıyla gönderdikleri vekiller üzerinde baskı yapmak için sokaklarda kitle gösterileri yaparak dile getirebilirler. Başbakan’dan kendilerini coplayan polise kadar herkesin maaşı, devletin yaptığı bütün harcamalar, biber gazının parası halktan toplanan vergilerle ödendiği için toplumun da hesap sorma hakkı mutlaka olacaktır.
Ancak bu hesap sormada öğrencilerden medet ummayı ben anlayamıyorum. 12 Eylül öncesi gördük. Öğrenci örgütleri ve derneklerinin siyasi partiler gibi çalışması mümkün olamaz. İş kısa sürede geri dönülemez ve kontrolsüz başka noktalara gider.
İktidara muhalif olan kesimler üniversitelerin açılmasını bekleyeceklerine somut adımlar atabilecek siyasi alternatifler yaratmaya çalışsın. İktidar ise muhalefet örgütlüyor paranoyasından kurtulup öğrencilere Toma’yla, gazla saldıracağına, “Bunlar gerçekten ne istiyor? Belki doğru söyledikleri şeyler vardır” diye bir zahmet düşünsün.
Paylaş