Paylaş
Ekonomi hızla dönüşüyor. Adına ‘Yeni ekonomi’ dediğimiz global bir yarış başlıyor. Her ne kadar bugün dünyanın gündemi bölgesel çatışmalar ve askeri güce odaklandıysa da önümüzdeki dönemin galibi bu yeni teknolojik devrimi yöneten ülkeler olacak. O nedenle seçim dolayısıyla, gelin biraz olsun bu yarışta nasıl ilerleyeceğimizi konuşalım. Eğer bugün bu yarışı dert etmezsek yarın çok geç olabilir. Malum 19. yüzyıl sonunda kaçırdığımız sanayi devrimini 100 yıl uğraşmamıza rağmen bir türlü yakalayamadık. Şimdi aynı şekilde yeni bir devrim başlıyor; bunu da kaçırırsak çocuklarımız bir 100 yılı daha, bizlere kızarak geçirmek zorunda kalacak.
İŞTE YARIŞIN GERÇEKLEŞECEĞI 13 ALAN!
‘Peki hocam yarış hangi alanlarda olacak?’ diyenler için elimde çok somut bir liste var. Dünya Ekonomi Forumu, tam da bu konuda, yeni ekonominin dinamosunu oluşturan bilişim ve yüksek teknoloji sektörlerinde çalışan 816 kişiyle bir araştırma yapmış. Sordukları soru çok basit: Önümüzdeki dönemde rekabet hangi alanlarda olacak? Uzmanların öngörüsü, önümüzdeki 10 yılda ekonomik rekabetin şu 13 alanda gerçekleşeceği yönünde: Yapay zekâ, Blockchain, 3 boyutlu yazıcılar, mobil teknolojiler, sürücüsüz araçlar, mobil internet, robotik, sanal-zenginleştirilmiş gerçeklik, ses-kontrollü araçlar ve 5G. Bu alanların her biri diğerini tetikler nitelikte elbette. Yeni yarış bu alanlarda olacak. Peki biz bu yarışa hazır mıyız?
Önümüzdeki seçimi içeride kimin kazandığı elbette önemli ama asıl önemli olan global yarışta kazanmak. İşte bu nedenle her yurttaşın şu sorulara yanıt vermesi gerekiyor: Çocuklarımız yeni global ekonomide rekabet edecek becerilere sahip mi? New York Üniversitesi’nden öğrencim sevgili Orhan Murat Bahtiyar’ın bu soruya cevap arayan tezinin sonuçlarına göre Türkiye’de temel bilimler ve mühendislik alanlarında okuyan öğrencilerin % 79’u patent alma usulleri hakkında bilgi sahibi değil. Öğrencilerin % 42’si üniversitelerinde fikirlerini tartışmak ve inovasyon için uygun ortam olmadığını düşünüyor. Daha da kötüsü % 30’u böyle bir ortama hiç ihtiyaç duymamış.
SORUN SADECE EĞİTİM SORUNU DEĞİL!
Eğitim alanında atacağımız adımların yanına girişimcilik alanında atacağımız adımları koymak zorundayız. ‘Peki bütün bunları yapmazsak ne olur?’ derseniz, söyleyeyim. Yüzyılda bir gelen treni yine kaçırırız... Geçen sefer sanayi devrimini kaçırmanın bedelini üç kuşak ödedi. Bu sefer bu bedel, çocuklarımıza miras kalacak.
TAHMİN ETMESİ EN ZOR SEÇİM!
TÜRKİYE ilk defa çok adaylı, iki turlu bir seçime giriyor. Önümüzdeki iki ayda bu seçimin nasıl sonuçlanacağına dair pek çok anket yayınlanacak. Verilerle tahmin yürüten biri olarak ben de bu anketleri merakla bekliyorum. Ancak daha kampanyanın başında anketlere dair birkaç uyarıda bulunmak istiyorum.
TÜRKİYE’DE ANKETLER HEDEFİ PEK TUTTURAMIYOR!
Türkiye’de yapılan son iki genel seçimde anketler ciddi oranda yanıldı. 7 Haziran’da anket ortalaması AK Parti oylarını olduğundan çok yüksek bulmuştu. 1 Kasım’da ise tam tersi olmuştu. Anketler AK Parti oylarını olduğundan çok daha düşük gösteriyordu. Referandum ve bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de genel anket kanaati çıkan sonuçtan çok farklı bir noktadaydı. Peki durum dünyada nasıl?
DÜNYADA DURUM FARKLI DEĞİL!
Dünyada da durum bizden farklı değil. Bizdeki gibi tek tük değil, onlarca anket yapılan Brexit tam bir sürpriz olmuştu mesela. Aynı şekilde her gün birkaç anketle takip edilen ABD başkanlık seçiminde Trump’ın zaferinde eyalet bazlı modeller tamamen çuvalladı (Genel oylarda sonucu tutturdular). Bizdeki gibi iki turlu bir seçimle başkanını seçen Fransa’da seçimin sonunda Macron’un çıkması tam bir sürpriz olmuştu, zira ilk turda burun farkıyla önde çıkmıştı sandıktan. Son olarak İngiltere’deki genel seçimlerde ise İşçi Partisi’nin aldığı oyları da anketler ciddi anlamda görmemişti.
NE OLUYOR?
Anketlerin seçimlerde bu kadar yanılmasının pek çok nedeni var. Seçmenler oylarını değiştiriyor olabilir. Kimi seçmen çekinip kime oy vereceğini anketörlere söylemiyor olabilir. Bir de şu var: Anket analizi hatasız bir bilim değil. Çeşitli varsayımlar ile yapılan bir analizden söz ediyoruz. O nedenle her anket sonucu ‘hata payı’ ile yayınlanır. Ne demek istediğimi güzel bir örnekle anlatayım. New York Times gazetesi geçen seçimde ilginç bir deney yapmıştı. 867 seçmenden toplanan seçim anketini 5 ayrı şirkete vermişti. Bu şirketlerden dördü Clinton, biri ise Trump kazanacak demişti. Clinton diyenler 1 ile 4 puan fark atacağını öngörmüştü. Trump diyen analiz ise Trump’ın 1 puan farkla başkan olacağını iddia etmişti. Yani aynı veriden yola çıkarak kimi Clinton’ı 4 puan önde çıkarmıştı, kimi de Trump 1 puanla kazanacak demişti. Bunun nedeni her şirketin farklı bir varsayımla verileri analiz etmesi.
HİKÂYESİNİ YAZMADIĞIN ŞEY SENİN DEĞİLDİR!
BU hafta İsveç hükümeti bir itirafta bulundu. Başta IKEA olmak üzere dünyanın her yanında milletin sıraya girip yediği ‘İsveç köftesi’ aslında Türk köftesi imiş. İsveç Kralı 12. Karl, bu köftenin tarifini Türkiye’den almış. Peki sonra ne olmuş? İsveçliler bu köfteyi tüm dünyada satışa sunmuş. Bu hikâye size tanıdık geldi değil mi? Evet bildiğiniz lale hikâyesi. Malum, lale de Avrupa’ya Kanuni Sultan Süleyman döneminde, büyükelçiler tarafından götürülmüştü ama bugün lale deyince akla Türkiye değil Hollanda geliyor. Buradan bir ders çıkarmamız gerekiyor. Bir şeye sahip olmak yetmiyor. Önemli olan sahip olduğunuz değerin hikâyesine de sahip olmanız. Bunun için de sanattan tasarıma, yaratıcılığa değer vermeniz gerekiyor.
Bu çağda rekabet etmenin koşulu bu.
Paylaş