Seçim bitti, sonuç koalisyon! Gelişmiş ekonomilerde temel yönetim tarzı olan koalisyon bizde öcü. O halde gelsin erken seçim. Peki, erken seçimden bir tek parti iktidarı çıkar mı?
Seçmenler oylarından memnun!
İlk olarak seçim günü yapılan tek sandık başı araştırmasında seçmenlerin yalnızca yüzde 3’ünün seçtikleri partiye istemeyerek oy verdiğini söyleyim. İksara Araştırma’nın verilerine göre seçmen kime, niçin oy verdiğini gayet iyi biliyor.
Seçim sonrası anketler ne diyor?
Seçimden sonra yapılan iki bağımsız kamuoyu yoklaması aynı sonucu veriyor. Metropoll’ün 24 Haziran’da Hürriyet’te yayınlanan seçim sonrası araştırmasına göre AKP yüzde 41.6, CHP 25.1, MHP 16.2, ve HDP yüzde 12.9 oy alıyor. ANDY-AR’ın 29 Haziran’da Habertürk’te yapılan araştırmasında ise AKP yüzde 42.8, CHP 27.3, MHP 15.4 ve HDP yüzde 11.7 oranında oy alıyor. Bu sonuçların neredeyse 7 Haziran sonuçları ile hata payı sınırları içinde aynı!
AK Parti yeni bir seçimde 1.5 milyon oyu nereden alacak?
Koalisyon olmasın demek AK Parti’nin oylarını 44 puana çıkartması demek. Bu da 1.5 milyondan fazla ek seçmenin oylarını AK Parti’ye vermesi demek. Bu olası mı?
AK Parti 1.5 Milyon oyu nereden alacak?
Seçim gecesi katıldığım programda Erdoğan’ın yerinde olsam erken seçime giderdim dedim. Seçimin üzerinden üç hafta geçti hala aynı noktadayım. Erken seçim kaçınılmaz! Meramımı anlatayım.
İlk yenilgi!
Erdoğan ulusal siyaset sahnesine çıktıktan sonra 3 genel, 3 yerel, 2 referandum ve 1 de cumhurbaşkanlığı olmak üzere toplam 9 seçimden tek başına zaferle çıktı. Son ve 10. seçime Cumhurbaşkanı sıfatıyla girdi ve kurmuş olduğu parti iktidarını yitirdi. Bu Erdoğan’ın ulusal sahnedeki ilk ciddi yenilgisi.
Erdoğan’ın önünde iki seçenek var.
7 Haziran sonrası Erdoğan’ın önünde iki seçenek var. Ya 10. ve son seçimin mağlubiyetini kabul edip iktidarını yıllardır mücadele ettiği partilerden biriyle paylaşacak ya da erken seçime gidip bir kere daha tek başına iktidar arayacak. Bir an için kendiniz Erdoğan’ın yerine koyun. Siz bu iki alternatiften hangisini seçerdiniz?
World Justıce Project (Dünya Adalet Projesi)tarafından her yıl açıklanan Rule of Law Index ülkelerin hukuk sistemlerini değerlendiren yegane ölçek. Bu sene 102 ülkenin adalet sistemi detaylı ve titiz bir çalışma ile ölçülmüş. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da toplam 100 bin hanede ve 2400 uzmanla görüşülmüş Projenin sponsorları arasında Apple, Google, Microsoft gibi dev şirketler de var Gates Vakfı ve Avrupa Birliği gibi kuruluşlar da var. Projeye ayrıca Türkiye Barolar Birliği dahil pek çok ülkenin barolar birliği de destek veriyor.
Türliye Hukuk Sistemi Dünyanın Neresinde?
Hukukun üstünlüğü bakımından dünyada en ileri ülkeler Danimarka, Norveç, İsveç, ve Finlandiya geçen yıl olduğu gibi ilk sıraları paylaşıyor. Sıngapur 9. sırada yer alırken Güney Kore 11. sırada yer alıyor.
Türkiye hukuk sistemi 102 ülke arasında 80. Sırada! Geçtiğimiz yıl yapılan ölçümde 99 ülke arasında 59. sırada yer alıyorduk ancak son bir yıl içinde olan gelişmeler endekste tam 21 sıra gerilemeye neden olmuş. Bir fikir vermesi açısından söyleyeyim. Yunanistan 33., Rusya 75 ve Mısır 86. sırada yer alıyor.
Hem bölgede hem de bizim gelir grubumuz ülkeler arasında en sonlardayız!
Metropoll geçen ay Türkiye’yi temsil eden 26 bölgede 2824 kişiye şu soruyu sormuş: Yakın geçmişteki, 2011 Genel Seçimi, 2014 Yerel Seçimi ve 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçiminden aklınızda kalan şki sloganı söyler misiniz?
Ekmel İçin Ekmeleddin en çok akılda kalan slogan!
Son üç seçimde parti ve adayların seçtiği sloganlar içinde Ekmek İçin Ekmeleddin açık arayla en çok akılda kalan slogan. Her iki seçmenden biri hatırlıyor. Aslında bu slogan dışında çoğunluğun hatırladığı başka bir slogan yok. İkinci en çok hatırlanan slogan ancak seçmenlerin beşte biri tarafından hatırlanıyor.
Her kesim için ‘Ekmek için Ekmeleddin’
CHP Hedefi % 30,46!
Baykal’dan bayrağı devralan Kılıçdaroğlu ve ekibi için hedef girdikleri her seçimde hedef % 30’u aşmak oldu. Bu seçimde de hedef yüzde 35 olarak ilan edildi. Bunun için de ilk aşılması gereken çıta Halkçı Parti’nin 1983 seçimlerinde almış olduğu %30,46’dır. CHP bu oyla 12 Eylül’den sonra bir sol partinin almış olduğu en yüksek oyu alacaktır.
CHP’nin Görünmez Tavan Sorunu! Daha evvelki bir yazımda analiz ettiğim gibi CHP’nin sorunu sol adına seçimlere giren partilerin hiç bir seçimde oyların çoğunluğunu almamış olması gerçeğidir. 1970lerde 40 puan bariyerini aşan CHP’nin ardından sol adına seçime giren partiler 12 Êylül’den sonra önce 30ların altına sonra 20lerin altına inmiştir. Öyle ki 2007 seçiminde sağ partilerin aldığı toplam oy ile sol partilerin aldığı toplam oy (CHP+Bağımsızlar) arasındaki makas 50 puana çıkmıştır. Önümüzdeki seçimlerde eğer CHP 30 ve HDP 10 puan barajını aşarsa bu makas 20 puana kadar inmiş olacaktır—8 yılda ciddi bir değişim!
CHP’deki değişimin kodları!
CHP önümüzdeki seçimde başarılı olmak için iki kritik adımı şimdiden atmış durumda. İlk olarak parti Baykal döneminden kalma seçmende karşılığı sınırlı olan ulusalcı söylemi geride bıraktı. İkinci olarak da Mansur Yavaş ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun parti adına aday gösterilmesi ile CHP daha önce kendisine oy vermeyen seçmenlere kapılarını açtı. CHP’ye geçmişte hiç uğramamış bu yeni seçmenler artık partiye alıcı gözle bakıyor. Bir başka ifadeyle eskiden dükkana gelmeyenler, şimdi alış veriş yapmasa da en azından içeri girip etrafa bakıyor. Peki kim bu seçmenler? CHP bu seçmenleri nasıl ikna edebilir?
AK Parti 2015 Hedefi: %47!
AK Parti’nin 2015 seçim hedefi 47 puan bandını yakalamaktır. HDP barajı geçse dahi %47 ve üstü destek alan AK Parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde eder. O halde soru şu: AK Parti bu hedefe ulaşmak için ne yapmalı?
Dindarlık değil kalkınma! AK Parti’nin neden başarılı olduğunu daha evvel bir yazımda detaylıca anlatmıştım. AK Parti şimdiye kadar girdiği 6 seçimi, 3 referandumu ve bir Cumhurbaşkanlığı seçimini daha dindar olduğu için değil, daha müreffeh bir Türkiye tahayyülü sunduğu için kazandı. Önümüzdeki seçimde de AK Parti seçmenlere daha zengin bir Türkiye umudu verdiği ölçüde başarılı olacaktır.
AK Parti’nin 2015 handikapı!
AK Parti 2015 seçimine iki dezavantajla giriyor: 1) ekonomi kriz belirtileri gösteriyor, 2) parti sözcüsünün kim olduğu muğlak. En son benzer ortamda girilen seçim 2009 yerel seçimleri idi. O seçimde AK Parti ilk defa oy kaybetti ve 2002'den sonra ilk defa 40 puan altına düştü.
Merrill Lynch’in geçen hafta yayımlanan ve bizim gündemin yoğunluğundan pek dikkate alınmayan bu rapor, aslında bir son uyarı. Rapor Türkiye’nin önüne gelen dönemsel fırsatı (ucuz dolar) iyi bir şekilde kullanmayarak tarihsel bir fırsatı kaçırdığının altını çiziyor. Türkiye yapısal reformlarla makro sorunlarını çözmek için adım atabilirdi. Şimdi doların değer kazanacağı beklentisine girildiği şu dönemde, Türkiye’nin biriken sorunlarını çözmesi çok daha acılı olacak, deniyor.
Kırılgan 5’linin en zayıf halkası!
Analistler bir süredir Türkiye’yi Brezilya, Hindistan, Endenozya, Güney Afrika ile birlikte kırılgan 5 ekonomi arasında sayıyorlar. Bu ekonomilerin kırılgan olmalarının nedeni aşırı dolara endeksli, inişli çıkışlı makro göstergelere sahip olmaları. Kırılgan 5’linin en zayıf halkası olarak görülmemizin nedeni, bu kırılgan ekonomiler içinde bile Türkiye’nin giderek tüm göstergelerde negatif yönde ayrışması.
Kırılgan 5’li’den Şanslı 5’liye!
Peki kaçan fırsatlar ne derseniz, liste uzun. Başta FED’in uzunca bir süredir güttüğü düşük faiz politikası var elbet. Ardından ülke içindeki siyasal istikrar var. Sonuçta aynı partinin tek başına 14. iktidar yılındayız. Ama bütün bu olumlu koşullara rağmen hukuk sisteminden eğitime yapısal sorunlarını çözemeyen Türkiye’ye, düşen petrol fiyatları son bir fırsat sundu. Petrol fiyatlarındaki yüzde 50'yi aşkın düşüş, sadece Türkiye’ye değil, ‘Kırılgan 5’li’ ülkelerin neredeyse tamamına ‘Şanslı 5'li’ denilmesini sağlayacak kadar büyük bir piyango. Hindistan ve Endenozya bu şansı en iy kullanıp zor günlere yatırım yapmış görünüyor. Türkiye ise maalesef bu şansı da kaçırmış görünüyor. Kırılgan 5’li içinde en zayıf halka olmamızın nedeni bu fırsatları değerlendirmemiş olmamız.
Bu çağda yeni çocuk bekleyenler, çocuğu olanlar çok iyi bilirler. Ana babalık bilmediğiniz bir memlekette yol bulmaktır. En küçük bir rahatsızlık belirtisinde kendimizi acil serviste bulmak, her gelişme aşamasında internete, telefona koşarak olup biteni anlamaya çalışmak ebeveynliğin kaçınılmaz yanları artık. Modern dünyada anne babalık artık ciddi bir öğrenme işi.
Önce "bizim kuşak"ı tarif edeyim. Bizim kuşağın önemli bir kısmı köylerde, yani kırsal kesimde dünyaya gözlerini açtı. Ülkenin % 75’inin köylerde yaşadığı bir devrin çocuklarıyız biz. Sonra hızlı bir göç ve kentleşme ile birlikte ülke nüfusunun % 75'i kentlerde yaşar oldu. Bizlerin ebeveynlik dahil hayata dair öğrendiklerimizin "bağlamı" yani kültürel iklimi "bizim oralar"da yani geçmişte olup bitmiş, şimdi olmayan bir yerde kaldı. Böyle olunca da özellikle çocuk yetiştirme gibi tamamen kültürel kodlarca belirlenen bir "beceri" bizim kuşağın elinden alınmış oldu. Yaşadığımız kültürel savruluş sonucu her şey hızla değişirken, ortada kafamız karıştığında başvuracağımız bir "kurallar kulliyesi" de pek kalmadı. Kalanlar da zamanın yok edici çarpanıyla işlevsiz oldu. İşte bu nedenlerle ebeveynlik, yani ana babaların çocuklarını nasıl yetiştireceklerini belirleyen davranışlar silsilesi, kültürel bir olgu.
Aynı coğrafyada aynı kültürü paylaşan dedemle nenem evlendikten sonra ömürlerinin tamamını doğdukları yerde tamamladılar. Değişimin değil durağanlığın kural olduğu zamanda yaşayıp dedelerinden nenelerinden gördükleri gibi yetiştirdiler çocuklarını. Kuşaklar boyu sınanmış bir kurallar silsilesi ile çocuklarını topluma kazandırmanın huzurunu yaşadılar. Kendi ana babalarından ne gördülerse onu uygulamak sorunlarının büyük bir kısmını cözüyordu. Ebeveynlik onların şahsi kararlarına bırakılmayacak kadar kamusal bir görev olduğu için, onlar kadar onların ebeveynleri de süreçte rol oynadılar. Geniş bir ailede yaşamanın böyle faydaları vardı. Elbette bir noktaya kadar onların yaşamında da değişim vardı ama temel kural geleneğin geçerliliğiydi. Gelenek değişime direnebiliyordu.
Özetle dedemle nenemin zamanında, yani nüfusunun % 75’i köylerde kalanı da yüzyıllardır şehirlerde yaşadığı için, o zamanın ebeveynleri kendi koydukları kurallardan ziyade kuşaktan kuşağa aktarılan kurallara uymanın rahatlığıyla ebevenylik yaptılar.