Paylaş
Bu çağda yeni çocuk bekleyenler, çocuğu olanlar çok iyi bilirler. Ana babalık bilmediğiniz bir memlekette yol bulmaktır. En küçük bir rahatsızlık belirtisinde kendimizi acil serviste bulmak, her gelişme aşamasında internete, telefona koşarak olup biteni anlamaya çalışmak ebeveynliğin kaçınılmaz yanları artık. Modern dünyada anne babalık artık ciddi bir öğrenme işi.
Önce "bizim kuşak"ı tarif edeyim. Bizim kuşağın önemli bir kısmı köylerde, yani kırsal kesimde dünyaya gözlerini açtı. Ülkenin % 75’inin köylerde yaşadığı bir devrin çocuklarıyız biz. Sonra hızlı bir göç ve kentleşme ile birlikte ülke nüfusunun % 75'i kentlerde yaşar oldu. Bizlerin ebeveynlik dahil hayata dair öğrendiklerimizin "bağlamı" yani kültürel iklimi "bizim oralar"da yani geçmişte olup bitmiş, şimdi olmayan bir yerde kaldı. Böyle olunca da özellikle çocuk yetiştirme gibi tamamen kültürel kodlarca belirlenen bir "beceri" bizim kuşağın elinden alınmış oldu. Yaşadığımız kültürel savruluş sonucu her şey hızla değişirken, ortada kafamız karıştığında başvuracağımız bir "kurallar kulliyesi" de pek kalmadı. Kalanlar da zamanın yok edici çarpanıyla işlevsiz oldu. İşte bu nedenlerle ebeveynlik, yani ana babaların çocuklarını nasıl yetiştireceklerini belirleyen davranışlar silsilesi, kültürel bir olgu.
Aynı coğrafyada aynı kültürü paylaşan dedemle nenem evlendikten sonra ömürlerinin tamamını doğdukları yerde tamamladılar. Değişimin değil durağanlığın kural olduğu zamanda yaşayıp dedelerinden nenelerinden gördükleri gibi yetiştirdiler çocuklarını. Kuşaklar boyu sınanmış bir kurallar silsilesi ile çocuklarını topluma kazandırmanın huzurunu yaşadılar. Kendi ana babalarından ne gördülerse onu uygulamak sorunlarının büyük bir kısmını cözüyordu. Ebeveynlik onların şahsi kararlarına bırakılmayacak kadar kamusal bir görev olduğu için, onlar kadar onların ebeveynleri de süreçte rol oynadılar. Geniş bir ailede yaşamanın böyle faydaları vardı. Elbette bir noktaya kadar onların yaşamında da değişim vardı ama temel kural geleneğin geçerliliğiydi. Gelenek değişime direnebiliyordu.
Özetle dedemle nenemin zamanında, yani nüfusunun % 75’i köylerde kalanı da yüzyıllardır şehirlerde yaşadığı için, o zamanın ebeveynleri kendi koydukları kurallardan ziyade kuşaktan kuşağa aktarılan kurallara uymanın rahatlığıyla ebevenylik yaptılar.
Bizim kuşağın ebeveynliğine gelince iş biraz sarpa saldı. Köyden kente gelmiş tarihin en hızlı bilgi dönüşümlerinden birine şahit olmuş kuşak, bilmedikleri bir dünyada yaşayacak çocuklar yetiştiriyor. Artık kendi köyünden ya da mahallesinden eş bulanların sayısı giderek azalıyor. Geniş aile de geçmişte kaldı. Hal böyle olunca da geçmişten gelen çocuk yetiştirme kuralları ciddi anlamda yoruma muhtaç. Anne babalarımızdan kalan kurallar silsilesi modern ve karmaşık kent yaşamında büyük oranda işlevini yitirdi. Elimizin altında olan kılavuz bu haliyle tarihi geçmiş bir yol haritası. Biraz gelenekten, biraz kendimizden, biraz da uzmanlardan yardım alarak yol yordam bulmaya çalışıyoruz.
Çocuğun ruhsal, davranışsal ve zihinsel gelişimine yön verecek pek çok konuda farkına vararak ya da varmadan gün içinde karar verir bir ebeveyn. Deneysel çıkışlarla geçiştirilecek bir olgu, “televizyon yasak! Dayak yok!” demekle üstü örtülecek bir durum değil bu. Detaylı bir yol haritası, bütünlüklü bir ebeveyn kılavuzu gerek. Bizim kuşağın elinde geçmişten gelen böyle bir külliyat olmadığı için ebeveyn olarak kendi kılavuzumuzu kendimiz ürettik. Dörtbaşı mamur bir değerler bütünü oluşturmak tek bir kişinin harcı olmadığı için de, kuşak olarak çocuklarımızı yetiştirmekte epey stres yaşıyoruz. Ben bu duruma ebeveynlik krizi diyorum. Kendi yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz çocuklarımızı yetiştimekte biraz değil, oldukça yetersiz kalıyor.
Her ihtiyaç toplumda bir karşılık bulur. Ebeveynlik krizini gidermek için de her toplum kendi içinde çözümler üretiyor. Modern toplumlarda bu ihtiyacı daha ziyade uzmanlar, yani psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, tıp doktorları ve tabii ki öğretmenler karşılıyorlar. Örneğin Amerika’da Dr. Spock yazdığı çocuk yetiştirme kitaplarıyla o kadar etkili olmuştur ki, koca bir kuşağa onun adı verilmiştir. Aynı şekilde Sears’ın ebeveynler için yazdığı kitaplar halen en çok satanlar arasında.
Hızla şehirleşen güney ve doğu toplumlarında ise uzmanlar kadar dini liderler de ebeveynlere nasıl anne babalık yapacakları konusunda ciddi bir bilgi aktarımında bulunuyor.
Benzer şekilde televizyonlarda etkin iletişim kuran pek çok yarı-uzman, örneğin Amerika’da Dr. Phil, Dr. Oz ve tabii ki Oprah çocuk gelişimi konusunda tahmin edeceğinizden çok daha büyük rol oyunuyor.
Türkiye’de batı ve doğu sentezini bu konuda da görmek mümkün. Bir taraftan uzmanlar ve TV kişilikleri ebeveynlik krizine çare olmaya çalışırken diğer taraftan dini liderler ve tabii ki öğretmenler ortaya çıkan boşluğu dolduruyor. Bütün bu kaynaklardan toplanan verilerle anne babalar yollarını bulmaya çalışıyorlar. Artık onlar da biliyorlar ki tek bir kılavuz, her çocuğa uyan ortak bir yol haritası yok bu kuşak için. Çocuğa, yaşanılan kültürel ve sosyal bağlama ve tabii ki zamana göre her çocuğa yeni bir harita çizildiği bir dönemde ebeveynliğin kendisi de doğal olmaktan çıkıp bir uzmanlığa dönüşüyor.
Bizim kuşağın ebevenyleri, yaşadıkları streste yalnız olmadıklarını bilip bununla baş etmeye mecbur. Ebeveynlik öğrenme ve paylaşma işi! Ve evet biraz da alçak gönüllü olma, hatalar olsa da çocuklara sevgiyle yaklaşınca her çabanın yerini bulacağına inanma işi.
Paylaş