Paylaş
Zat-ı devletleri, önceki gün itibariyle “başkanlık sistemine” tek başına geçen ilk cumhurbaşkanımız olarak anılacaktır.
Ben memur çocuğu olduğumdan, yani DNA’ma devletin maaş bordrosunun mürekkebi karıştığından, büyüklerime karşı doğuştan itaatliyimdir.
Haberi gazetede okur okumaz, yazlık evin bahçeye bakan kapısına Türk bayrağı astım ki komşular tasada ve kıvançta birlik içinde olduğumuzu bilsinler diye.
***
Ben de diğer “istemezci köşe yazarları” gibi vara yoğa muhalefet eden biri olsam, başkanlık sistemine tek başına geçiş eylemini yargılardım.
Şükür cahil değiliz.
Bugüne kadar övünmek için yazmadıysak da ilkokulda “Tebeşir Kolu Başkanlığı” yapmışlığımız var.
Oturduğum yerden, nerede senin başkanlık sisteminin anayasa maddesi, temalı bir yazı yazardım.
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin hocalarını bile ağlatırdım.
AĞITÇILIK GENİ İÇİME İŞLEMİŞ
Ağlatma konusunda da kendime güvenim tam.
Bizim Cihanbeyli yaylasının bir numaralı ağıtçısı Rahime Kadın benim akrabamdı.
Fukaranın ölüsü için fazla gayretli değildi ama zengin takımından biri öldü mü Rahime Kadın coşardı.
Ölenin karısı bir ağlıyorsa Rahime Kadın iki, hatta üç ağlardı. Hem de ağıt söylerdi.
Rahime Kadın ağıda başladığında, bazen ölenlerin bile yattıkları yerden kalkıp, kendilerine ağladıkları rivayet edilir.
O genlerin bir sureti de bende var. Yeter ki okuru ağlatmak isteyeyim.
Konudan uzaklaşmayalım.
Tek başına rejim değiştirme icraatının açıklandığı yere dikkat edelim.
Rize’nin bir dağ köyünde, 1200 rakımlı bir tepenin üstüne yapılan Kıbledağı Cami, bu kutlu haberin müjdesinin verildiği yer oldu.
Deniz seviyesinden 1200 metre yüksekte cami yapılmasını aylardan beri sorgulayan muhalif cinsinden “istemezci” yazarların da dili içeri kaçtı.
“O yükseklikte cami mi olurmuş?” diyenler, onun böyle bir müjdeyi kutsamak için yapıldığını artık idrak etmişlerdir.
***
Adım gibi biliyorum, o cami sadece müminlerin imanını test etmek için yapılmadı.
Ahalimizin “başkanlık rejimine” hazır olup olmadığını dünyaya göstermek için yapıldı.
Çok şükür, o gün AK Saraylı Büyük Usta’nın ardında saf tutanların yeni rejime hazır olduklarını gördük.
Bu saatten sonra da bugün Devlet Bey ile Davutoğlu Bey arasında yapılacak olan koalisyon görüşmesinin bir anlamı kalmadı.
Çünkü başkanlık sistemine geçildiğinde, eskinin başbakanlık makamı yok hükmündedir.
YÜZÜMÜZE 'DÜMDÜK' SÖYLEDİ
Nitekim ‘Fiili Başkanımız’ bunu; o caminin uhreviyatını hissettiğimiz yerde açık açık, böyle yüzümüze bakıp, 'dümdük' söyledi.
“Devlet Bahçeli ailem için ağza alınmayacak laflar etti” dedi. Söylenen o lafları içine sindirip, yeni bir koalisyona razı olamayacağını dillendirdi.
Fiili Başkanımız bunu söylerken, orada bulunanlar AK Saraylı Büyük Usta’nın tam arkasında dikilen Süleyman Soylu adlı beyefendiye bakıyorlardı. O da söylenenleri üzerine hiç almayıp, havada uçuşan kuşları seyrediyordu.
Süleyman Bey önceki siyasi hayatında Demokrat Parti adındaki bir tabela kuruluşunun başkanıydı ve sabah akşam AK Saraylı Büyük Usta’ya sataşıyordu.
“Sen İsrail’e boyun eğdin, emir eri oldun, milletin ümitlerini boşa çıkardın. Boyan döküldü” cümlesi geçen konuşmasının kasetleri, Demet Akalın kasetleri kadar meşhur olmuştu.
Buna rağmen AK Saraylı Büyük Usta onun sözlerini “ağıza alınmayacak” kadar sert bulmamıştı.
Devlet Bey’in TV’de reklam seyreden fukara çocuklarının “Aney! Hani benim püskevitim” diye çemkirdiklerini anlatmasını daha muhalif bulmuştu.
***
"Ne düğün görmüş oynamış ne ölü görmüş ağlamış” muhalif köşecilerimiz bu günlerin kıymetini iyi bilsin.
Kırk yılda bir elimize geçen “başkanlık” fırsatını kaçırmayalım.
Paylaş