Paylaş
Önemi, milli güvenlik gerekçesine dayanarak bir gazetecinin tutuklanmasını onaylayan ve bu yönüyle güvenlik odaklı bir bakışı yansıtan bir karar olmasıydı. Üstelik AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan, dosyada gazetecinin tutuklanmasında Anayasa açısından bir hak ihlali görmeyen bu karara, azınlıkta kalarak kendisi gibi düşünen üç üye ile birlikte muhalefet şerhi yazmıştı.
AYM’nin baktığı bu dosya, aslında 2020 yılında kamuoyuna da yansımış olan, o dönemde OdaTV’de yazan gazeteci Müyesser Yıldız’ın (Uğur) gizli kalması gereken askeri operasyonlara ilişkin bilgileri yazdığı gerekçesiyle tutuklanması üzerine yaptığı bireysel başvuruyu konu alıyor.
Açılan soruşturma öncelikle muvazzaf bir astsubay ile gazeteci Müyesser Yıldız arasında kurulan temasa odaklanıyor. Bir ihbar üzerine, kendisinde gizli kalması gereken bilgileri gazeteciye aktardığı gerekçesiyle bu asker ve temas ettiği gazetecinin iletişimlerinin tespiti ve dinlenmesi kararlaştırılıyor.
Yıldız’ın telefonu 9 Ocak-9 Mart 2020 tarihleri arasında iki ay süreyle dinlemeye alınır. Dinleme bittikten tam üç ay sonra 8 Haziran 2020 tarihinde evine baskın düzenlenerek bazı dijital materyallerine el konulur, kendisi de üç gün sonra tutuklanır. Yaklaşık beş ay tutuklu kalır.
Ardından 8 Mart 2021 tarihinde Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kendisine yasak bilgileri temin etme suçundan 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası verilir ve bu ceza ertelenir. Ayrıca, yasak bilgileri açıklamak suçundan da 2 yıl 6 aya hapis cezasına çarptırılır. (Bu karar halen istinaftadır.)
Yıldız, 11 Haziran 2020 tarihinde tutuklanmasının Anayasa’da güvence altına alınmış olan “Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı”nın ve aynı zamanda “İfade ve Basın Özgürlüğü”nün ihlaline yol açtığını belirterek AYM’ye başvurmuştur.
GEREKÇE: MİLLİ GÜVENLİK BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE AĞIR BASIYOR
AYM’nin bu konuda verdiği ve Yıldız’ın anayasal hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmediğine hükmettiği kararı, mahkeme içinde 11 üyenin oluşturduğu çoğunluğun güvenlik odaklı bakışıyla, azınlıkta kalan 4 üyenin hak eksenli bakışının çatıştığı çekişmeli bir hukuk metni olarak dikkat çekiyor.
Kararın gerekçesinde, gazeteci ile asker arasındaki konuşmalarda değinilen konuların doğrudan milli güvenlikle ve TSK mensuplarının yaşam haklarıyla ilgili olduğu belirtiliyor. Gerekçede “Bu bilgiler açıklanmamış olsa dahi, sırf bilmesi gerekenler dışında kimselerin bu bilgiye sahip olması milli güvenlik ve başkalarının hakları bakımından telafisi imkânsız riskler ortaya çıkarabilecek niteliktedir” deniliyor.
Kararın devamında şu görüşe yer veriliyor:
“Başvurucunun temin ettiği bilgiler dolayısıyla milli güvenlik üzerinde oluşan tehlikenin büyüklüğü, bunların öğrenilmesi ve kamuoyuyla paylaşılması nedeniyle ortaya çıkan menfaatle kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Bu nitelikteki bir eylem söz konusu olduğunda milli güvenlik, basın özgürlüğünün koruduğu değerlere göre ağır basmaktadır.”
AYM’deki çoğunluk, bu görüşten hareketle, tutuklama tedbirinin “ölçülü olduğuna”, aynı zamanda tutuklama tasarrufuyla basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine kanaat getiriyor.
PROF. ARSLAN’IN KARŞIOY YAZISI
Prof. Arslan ise karşıoy yazısında öncelikle “Asıl olan tutuksuz soruşturma ve yargılamadır” ilkesini vurguluyor. Ardından, Yıldız’ın devletin güvenliğine ilişkin bilgileri açıklama suçundan tutuklandığına dikkat çekerek, bu tutuklama kararının bir haber sitesinde yayımlanan altı adet yazıya dayandığını hatırlatıyor.
Bu altısı içinde yalnızca birinde gizli olduğu belirtilen “Libya’ya gidecek komutan”ın kimliğine ilişkin bilgilere yer verilmiştir. Gizli bilgiyi açıklama iddiasını destekleyecek tek delil bu yazıdır. Gazetecinin telefon görüşmelerinde elde ettiği herhangi bir gizli bilgiyi yazdığına ilişkin bir tespit yoktur.
AYM Başkanı’nın özellikle dikkat çektiği bir başka husus, suçlamaya konu olan toplam altı yazı hakkında herhangi bir “erişimi engelleme” kararının bulunmamasıdır. Delil olarak gösterilen yazı da erişime açıktır.
Burada çarpıcı bir başka nokta, Libya’ya asker gönderileceği ve komutanının bir korgeneral olacağı hususunun, bu yazının çıkmasından önce de kamuoyu tarafından bilinmesidir. Ayrıca, Libya’ya gidecek komutanın 10 Ocak tarihinde müşavir olarak görevlendirildiği bilindiğinden, bu komutanın ismi tahmin edilebilir hale gelmiştir. Prof. Arslan, bütün bu noktaları sıraladıktan sonra “Korgeneralin isminin açıklanmasının milli güvenliğe nasıl zarar verdiğinin ortaya konması gerektiğini” ifade ediyor.
Kayda değer bir başka nokta, gazetecinin yazının çıkmasının üzerinden beş ay, telefon dinleme faaliyeti tamamlandıktan üç ay sonra tutuklanmış olmasıdır. “Gizli bilgileri temin ettiği ve açıkladığı ileri sürülen bir kişinin bu kadar uzun süre tutuklanmaması, uygulanan tedbirin gerekli olup olmadığı konusunda kaçınılmaz olarak şüpheye yol açmaktadır” diye yazıyor Prof. Arslan. Dolayısıyla, “Tutuklama tedbirinin gerekli, orantılı ve ölçülü olduğunun ortaya konamadığını” belirtiyor.
DİĞER GAZETECİLER ÜZERİNDE CAYDIRICI ETKİ YARATABİLİR
AYM Başkanı, ayrıca tutuklamanın ifade ve basın özgürlüklerinin kullanılması üzerinde “Caydırıcı bir etkisi”nin olduğuna dikkat çekiyor ve bu çerçevede tutuklamanın yol açabileceği sakıncaları şöyle anlatıyor:
“Bu caydırıcı etkinin iki düzlemde gerçekleştiği söylenebilir. Birincisi, gazetecilik faaliyetleri kapsamında yapılan yayınlardan dolayı tutuklanan gazetecinin yazmaktan çekinme gibi bir etkisi olabilecektir. İkincisi ve daha önemlisi, diğer gazeteciler üzerinde ortaya çıkabilecek caydırıcı etkidir. Benzer yazıları yazdığında tutuklanabileceğini düşünen gazetecilerin çekinmesi ve oto sansür uygulamaları kuvvetle muhtemel hale gelecektir.”
Karşıoy kullanan diğer üç üye Prof. Engin Yıldırım, Emin Kuz ve AYM’nin en son katılan üyesi, eski Çorum Barosu Başkanı Kenan Yaşar olmuştur. Daha önce mahkemenin bölündüğü kararlarda genellikle hak eksenli çizgide hareket eden Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan ve Prof. Yusuf Şevki Hakyemez, bu dosyada hak ihlali olmadığı yönünde tutum almıştır.
AYM’NİN EN YENİ ÜYESİ KARŞIOY YAZISINDA NE DEDİ?
Geçen şubat ayında yemin ederek AYM üyeliğine başlayan Kenan Yaşar, karşıoy yazısında Müyesser Yıldız’a isnat edilen suçlamalara dayanak gösterilen temel olguların gazetecilik faaliyeti olarak görülmesi gerektiğini, paylaşılan bilgilerin gizlilik derecesi taşımayan açık kaynak bilgileri olduğunu belirtmiştir.
Yaşar’a göre, başvurucunun gizli bilgileri edindiği iddiasının dayanağı olan son görüşmeden 3 ay sonra tutuklanması, tutuklama tedbirine başvurmayı anlamlı kılmamakta, gerekliliği konusunda şüpheye neden olmaktadır. “Şayet devletin güvenliği açısından bir tehlike olmuşsa, bu tehlike başvurucunun tutuklandığı tarihte değil, daha önce vuku bulmuştur.”
AYM üyesi, tutuklamanın potansiyel olumsuz etkilerini şöyle değerlendiriyor:
“Basın faaliyetleriyle ilgili konularda açılan ceza soruşturmalarında tutuklamanın yoğun bir şekilde başvurulan bir tedbir olması basın mensuplarını kamuoyunu aydınlatma görevini yerine getirirken çekingen ve hatta ürkek bir tutuma sürükleyebilir. Dahası, böyle bir tutum bir bütün olarak medyanın toplum adına gözetleme ve demokratik denetimde bulunma işlevinin yerine getirilmesine engel teşkil edebilir.”
MÜYESSER YILDIZ AİHM’YE GİDİYOR
Dün, AYM’nin kararı ile ilgili olarak gazeteci Müyesser Yıldız ile konuştum. Konuyu bu kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götüreceğini, avukatının gerekli hazırlıklara başladığını anlattı.
Yıldız, “Yabancı bir mahkemede hakkımı arayacak olmaktan dolayı mutlu değilim. Kendi ülkemin mahkemesinin bir hak ihlali olduğuna karar vermesini beklerdim. Bu durumda hakkımı arayabilmek için bana AİHM’ye gitmek dışında bir seçenek kalmıyor. Burada söz konusu olan evrensel haklardır. Bu hakkımı arayarak, basın özgürlüğü açısından bu sorunlu durumu giderecek, bundan sonrası için örnek olacak bir karar çıkartmaya çalışacağım” diye konuştu.
Bir başka anlatımla, dosya burada kapanmış değil. AİHM’nin AYM’nin “İhlal yok” kararının ardından nasıl bir hüküm vereceği, bu dosyayı şimdiden daha da ilginç bir hale getirmiştir.
Paylaş