Paylaş
Erdoğan, bu çerçevede zirvede onaylanan ve ittifakın önümüzdeki yıllarda izleyeceği politikalara damgasını vuracak olan yeni “Stratejik Konsept”ten kuvvetli vurgularla söz etti. Yeni konseptin temel mesajını aktarırken “İttifakın gelecekteki güvenlik ortamına kendisini adapte etmesine yönelik bir vizyon ortaya koymuştur” diye konuştu.
Özetle, ittifakın kendisini önümüzdeki dönemin güvenlik koşullarına uyarlamasını sağlayacak vizyonda mutabık görünüyor Cumhurbaşkanı. Zaten, sahiplendiği stratejik konsept belgesinin bir NATO kararı haline gelmesi, 30 müttefikten biri olarak Türkiye’nin karar alma sürecindeki onayının da bir sonucudur.
Bu arada, yeni vizyondan söz ederken Türkiye’nin NATO içinde oynadığı etkin rol ve verdiği kapsamlı katkılar ile “müttefiklik ruhuna her zaman uygun hareket ettiğini” de belirtiyor Erdoğan. Devamında “Türkiye, şüphesiz bu gelecek vizyonunda da söz sahibi olan başlıca müttefikler arasında yer alacaktır” diye konuşuyor.
Cumhurbaşkanı’nın bu ifadeleriyle Türkiye’ye NATO’nun yeni vizyonunun hayata geçirilmesinde kuvvetli bir rol atfettiğini söylemek mümkündür.
TEMEL KABUL: ANA TEHDİT RUSYA’DIR
Şimdi projektörlerimizi bu belgenin içine çevirelim. Madrid Zirvesi’nde onaylanan “Stratejik Konsept”in en önemli mesajı, Rusya’dan kaynaklanan tehdidin önümüzdeki dönemde NATO’nun karşında bulduğu birincil tehdit olduğu gerçeğidir.
2010 yılındaki Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen bir önceki stratejik konsept belgesinde, o dönemin farklı konjonktürü içinde Rusya karşısında göreceli olarak yapıcı bir bakışa yer verilmişti. Rusya karşısında “diyalog” ve “işbirliği” kavramları daha çok ön plandaydı. Ancak 2014’te Ukrayna toprağı Kırım’ı işgal ederek ilhak etmesi ve ardından geçen 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgali sonrasında, Rusya bir kez daha başat tehdit olarak yerini almıştır NATO’nun bakışında.
Rusya Federasyonu, NATO’nun yeni konsept belgesinde “Müttefiklerin güvenliğine ve Avrupa-Atlantik bölgesinde barış ve istikrara en önemli ve doğrudan tehdit” olarak gösteriliyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin NATO’nun göğüslemekte olduğu güvenlik ortamını ciddi bir şekilde değiştirdiği tespiti yeni döneme bakışın ana kabulünü oluşturuyor.
Bu bağlamda söz konusu belge, içine girdiğimiz yeni dönemde NATO’nun geçireceği değişimin ana çerçevesini de çiziyor. İttifakın güç yapısında gidilecek düzenlemeler başta olmak üzere askeri alanda atılacak adımlar da bu kapsamdadır.
Ayrıca, Çin Halk Cumhuriyeti’nin “NATO’ya meydan okuyan” bir aktör kimliğiyle ilk kez stratejik konsept belgesine girmesi, Çin’in de yeni dönemde NATO’nun radarları altında olacağına gösteriyor.
KARADENİZ VE İRAN’A DİKKAT
Belgenin paragrafları üzerinden giderken doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren, Türkiye’ye dönük sonuç yaratan ya da yaratma potansiyeli taşıyan pek çok nokta bulmak mümkün. Metnin 45’inci paragrafında “Batı Balkanlar ve Karadeniz bölgesinin NATO için stratejik öneme sahip olduğu” hususunun vurgulanması bunlardan yalnızca biridir.
NATO’nun, bu bölgelerde Avrupa-Atlantik yönelimi olan ülkeleri tehditler ve zorluklar karşısında güçlendirmesi hedefi net bir şekilde tanımlanıyor belgede. Bu stratejik perspektifin serpintilerinin öncelikle yansıyacağı müttefiklerden birinin Karadeniz’e sahildar Türkiye olması kaçınılmazdır.
Türkiye açısından dikkat çekilmesi gereken bir başka nokta, NATO belgesinde İran’ın nükleer ve füze programları geliştirmekte olduğunun vurgulanmasıdır. Kuşkusuz, Türkiye’nin tehdit değerlendirmeleri bakımından ciddiyetle hesaba katılması gereken bir tespittir bu.
Bu arada “Terörizmin, tüm biçimleri ve tezahürleriyle NATO ülkelerinin vatandaşlarının güvenliğine ve uluslararası barış ve refaha yönelik en doğrudan asimetrik tehdit olduğuna” işaret edilmesi, belgede Türkiye’yi en çok memnun eden noktalar arasında sayılmalıdır.
ERDOĞAN’DAN DENGE POLİTİKASINA KUVVETLİ VURGU
NATO’nun yeni strateji belgesinin Türkiye açısından yarattığı en kritik, en hassas durum, başat tehdidin Rusya olarak tanımlanmasıdır. Erdoğan, Brüksel’deki açıklamalarında, Türkiye NATO’nun yeni stratejik vizyonuna katılırken önümüzdeki dönemde Rusya karşısında hangi anlayış içinde hareket edeceği hususundaki sınırları da önceden çizmeyi hedefliyor.
Bu sınırların işaretleri Erdoğan’ın “Biz kendi bağımsız dış politikamızı izlerken, müttefiklik ruhu içinde NATO’ya gerekli katkıları vermeye devam edeceğiz” şeklindeki sözlerinde karşımıza çıkıyor.
Bu çerçevede Erdoğan’ın açıklamaları sırasında en çok vurguladığı kavramlardan birinin “denge” olduğunu belirtmeliyiz. Cumhurbaşkanı, örneğin Türkiye’nin hem Rusya hem de Ukrayna ile ikili ilişkilerine dikkat çekerek “Biz siyaseti denge politikaları üzerinden yürütmek istiyoruz, kavga politikaları üzerinden değil” diye konuşuyor.
Açıklamalarının bir başka yerinde ise Türkiye’nin politikasının Rusya karşısında daha sert bir çizgi izlemekten yana olan ABD ve İngiltere’den farklılık taşıyacağını gizleme ihtiyacı hissetmiyor, “Burada denge politikasının daha faydalı olacağına inanıyorum” diyor.
İlginçtir ki Türkiye denge politikası izleyeceğini duyururken, diğer yandan NATO bildirisi üzerinden Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini de kınamıştır.
RUSYA İLE ENERJİ VE SAVUNMA İŞBİRLİĞİ DE DEVAM EDECEK
Yeni dönemde NATO Rusya’yı ana tehdit olarak kayda geçse de, Erdoğan, Rusya ile ilişkileri her şeye rağmen bir denge içinde götürmek niyetindedir. Bu çerçevede Türkiye’nin Rusya ile ilişkisindeki çıkarlarının geniş bir listesini aktarıyor. Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının yüzde 40’ını Rusya’dan karşılamakta oluşu en başta yer alıyor bu listede. Ardından Rusya’nın Mersin Akkuyu’da inşa etmekte olduğu nükleer reaktörün 2023-24 gibi devreye alınacağını kaydediyor.
“Bunun dışında bizim savunma sanayisine yönelik de ilişkilerimiz, irtibatlarımız var” hatırlatmasını yapmayı ihmal etmiyor Cumhurbaşkanı. Tabii bu fasılda kastedilen Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemleridir.
Sonuçta “Bütün bunlar bizi birbirimizle ilişkili hale getiren konular” diye özetliyor Rusya ile ilişkilerin durumunu.
TÜRKİYE’NİN İKİLEMİ
Bu açıklamalar, şimdiden içinde bulunduğumuz 2020’li yılların bundan sonraki kesitinde Türk dış politikasının en hassas ikilemlerinden birini ortaya koyuyor.
NATO’nun stratejik konseptine göre en önemli tehdit ve meydan okuma Rusya’dır. Türkiye açısından bir yandan bu meydan okumaya karşı NATO müttefikleri ile birlik ve dayanışma içinde hareket etme gereği var. Ancak, Türkiye önümüzdeki dönemde NATO’nun yeni stratejik vizyonuna uygun hareket ettiği oranda, Rusya karşısında daha kontrollü bir çizgi üzerinde yürümek durumunda kalabilecektir.
Diğer yandan da ekonomi, enerji, turizm gibi birçok alanda Rusya cephesinde vazgeçemeyeceği çıkarları da söz konusudur Türkiye’nin. Suriye gibi meselelerde Rusya’yla yapmakta olduğu işbirliği gibi siyasi başlıklar bir başka boyutudur bu karmaşık ilişkinin.
Sonuçta, NATO’nun yeni stratejik konsepti çerçevesinde Türkiye’nin Batı’ya dönük stratejik aidiyeti ile Rusya arasında sıkışması ihtimali göz ardı edilemez. Batı dünyası ile Rusya arasında bu hassas dengeyi nasıl tutturacağı, önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin karşısındaki en önemli sınamalardan biri olacaktır.
Paylaş