Bir hastanede yerde 27 adet uzun namlulu mermi kovanı bulunması bize ne anlatır?

Dün bu köşede çıkan “Tam 4 yıl 4 ayda hazırlanabilen bir iddianame” başlıklı yazımda bıraktığım yerden devam ediyorum.

Haberin Devamı

Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ferhat Deniz, 14 Haziran 2018 tarihinde Suruç’ta meydana gelen olaylar hakkında hazırladığı 91 sayfalık iddianamenin girişinde önce çarşıda, ardından Suruç Devlet Hastanesi’nde yaşananların bir özetini aktarıyor.

Bu anlatıma göre, çarşıdaki (Şenyaşar ailesine ait) “İstanbul Ucuzluk” isimli işyerine milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın beraberindeki heyetle ziyareti sırasında tartışma çıkmış, bu tartışma sopalı ve silahlı kavgaya dönüşmüştür. Bu hadisede Fadıl Şenyaşar silahla Mehmet Şah Yıldız’ı, İbrahim Yıldız ise Celal Şenyaşar’ı öldürmüştür.

Birçok yaralı vardır. Akabinde Şenyaşar ve Yıldız ailelerine mensup yaralılar Suruç Devlet Hastanesi’ne sevk edilmiştir. Olaylar burada devam etmiştir.

İddianameye göre, Şenyaşar ailesinden Esvet Şenyaşar (baba) ve Emine Şenyaşar (eşi), Suruç Devlet Hastanesi’ne yaralı olduklarını öğrendikleri çocuklarını ziyarete gitmiştir. Bu sırada Yıldız ailesinden ve yakınlarından kalabalık bir grup hastaneye intikal etmiş ve kalabalık grup tarafından Şenyaşar ailesine yönelik saldırı gerçekleştirilmiştir.

Haberin Devamı

İddianamede şöyle devam ediliyor:

“Suruç Devlet Hastanesi’nde çıkan olaylar neticesinde müştekiler Ferit ŞENYAŞAR ve Mehmet ŞENYAŞAR’ın ateşli silahlarla ve darp edilmek suretiyle yaralandıkları, maktul Esvet Şenyaşar’ın hastane içerisinde kalabalık grup tarafından darp edildiği, devamında Esvet ŞENYAŞAR’ın müdahale için alındığı sedye üzerinde, serum tabyası ve oksijen tüpü vb. aletler ile kafasına vurulmak/darp edilmek suretiyle öldürüldüğü, maktul Adil Senyaşar’ın da yine hastane içerisinde ayrıca silahla vurulduğu, meydana gelen olaylar esnasında Suruç Devlet Hastanesi güvenlik kamerası görüntülerinin çalınması nedeniyle delillerin karartıldığı, hastaneye ve ambulanslara maddi olarak zararlar verildiği...” (Sayfa 7)

FAKIBABA’YA DA SALDIRDILAR

İddianamede gerek muhtelif resmi raporlardan gerek pek çok tanık ifadesinden bu ana akış üzerinden giden olaylarla ilgili sayısız detay bulmak mümkündür.

Hadisenin bütünüyle ilgili vurgulanması gereken önemli bir olgu, saldırı gerçekleştirildiği sırada güvenlik kuvvetlerinin de hastanede bulunduğu, ancak olayları bastırmakta yetersiz kaldıklarıdır. Emniyet görevlileri, hastanede yaşanan kargaşa üzerine Şenyaşar ailesinin yaralılarını ve ölülerini ambulanslarla Gaziantep’e götürmek yoluna başvurmuşlardır.

Haberin Devamı

Bir tanık ifadesinden, hadise sırasında dönemin Şanlıurfa Valisi, Emniyet Müdürü ve Başhekim’in de hastanenin önünde olduklarını öğreniyoruz. (Sayfa 44)

Bir başka tanık ifadesinden dönemin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba’nın da olaylar üzerine hastaneye geldiğini anlıyoruz. Hatta hastanedeki bir doktor tanığın ifadesine göre, saldırganlardan biri Fakıbaba’nın boğazını da sıkmıştır.

Bu bölüm, iddianamede “Tarım Bakanı’nın hastaneye geldigini ve ‘YILDIZ’lardan birilerinin Tarım Bakanı’na saldırarak boğazını sıktığını, Tarım Bakanı’nın da ‘Siz ne yapıyorsunuz, ben sizin için buradayım’ dediğini çalışanların kendisine anlattığını, ismini şu an hatırlamadığını beyan etmiştir” ifadesiyle yer alıyor. (Sayfa 44)

Haberin Devamı

MÜŞAHADE ODASINDA 27 ADET UZUN NAMLULU MERMİ KOVANI

Emniyet Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü Ekipleri tarafından hastanedeki durumla ilgili olarak düzenlenen raporda, yaralıların bir bölümünün getirildiği hastanenin kadın müşahade odasının olaylardan sonraki görüntüsü şu şekilde anlatılıyor:

Zeminde yoğun miktarda muhtemel kanın olduğu, tavandan akan su neticesinde su ile beraber dağıldığı, oda zeminde 27 adet uzun namlulu mermi kovanı, 10 adet 9 mm mermi kovanı, 2 adet 7.65 mm mermi kovanı, 1 adet 9 mm fişek, 1 adet nüve parçası ve 1 adet deforme mermi çekirdeği olduğu, odanın asma tavanında 31 adet mermi giriş çıkış deliği olduğu, yine bu noktadaki tavan kısmındaki su borularının delindiği, borular içerisindeki suyun oda zeminine aktığı, odanın giriş kapısına göre sağ duvar kısmında 9 adet mermi isabet noktası olduğu...” (Sayfa 8-9)

Haberin Devamı

Bu resmi tespitler hastanedeki müşahade odasında o akşam nasıl bir kıyamet ortamının yaşandığı hakkında yeteri kadar fikir verici olmalıdır. 27 adet uzun namlulu mermi kovanı, uzmanlardan öğrendiğime göre odada bir ya da birden çok “Kalaşnikof” tüfeğin ateşlendiğinin delilidir.

OKSİJEN TÜPÜ SALDIRI ARACI OLUNCA

İddianamedeki en çarpıcı bölümler arasında ölülerin otopsi raporları yer alıyor. Hastaneye yaralı olarak getirilen ve burada yeniden saldırıya maruz kalarak hayatını kaybeden Adil Şenyaşar’ın otopsi raporu sarsıcıdır. Vücudundaki kurşun yaraları, kesikler ve darbe izleriyle ilgili tespitler neredeyse iki sayfaya yaklaşmaktadır.

Yaralı çocuklarını görmek için geldiği hastanede saldırıya uğrayan baba Esvet Şenyaşar’ın ölüm nedeniyle ilgili tespitler de çarpıcıdır. Olaylardan sonra en çok tartışılan konulardan biri Esvet Şenyaşar’ın hastanedeki oksijen tüpleri ve serum askılarıyla da darp edildiği iddiasıydı. Polisin kriminal incelemesinde oksijen tüpleri ve serum aparatlarındaki izlerle Esvet Şenyaşar’ın DNA’sı karşılaştırılmıştır. İnceleme raporunda çıkan sonuç bakın iddianamede nasıl anlatılıyor:

Haberin Devamı

“Zemin katta bayan müşahade odası yanı oksijen tüpü üzerinde yapılan biyolojik analizde Maktul Esvet Şenyaşar’a ait DNA profili bulunduğu, temizlik ofisinde görülen serum askı aparatı üzerinde ise Esvet Şenyaşar’ın DNA profili bulunduğu...” (Sayfa 16)

Böylelikle, oksijen tüpünün bir saldırı aracı olarak kullanıldığı iddiası kesinleşmiş oluyor.

İddianamede oksijen tüpüyle ilgili tespitin görgü tanıklarının ifadeleri üzerinden sağlaması da var. Örneğin tanıklardan hastane yazı işleri görevlisi Mehmet Altun, bu anı şöyle anlatmış:

“Olay tarihinde 1.75-1.80 boylarında, 30-32 yaşlarında, oldukça zayıf, siyah beyaz karışık renk tişörtlü olan kişi oksijen tüpüyle orada yaralı yatan ismini bilmediği bir şahsın başına ve göğsüne vurduğunu, serum askısının demiriyle vuran şahıs ise 30-32 yaşlarında, kısa boylu, sarı renkli polo yakalı tişörtlü olduğunu, olay anında içeride 50-60 kişi olduğunu, bu şahısların YILDIZ ailesine mensup olduğunu düşündüğünü beyan etmiştir.” (Sayfa 42)

HASTANEYE 100-150 KİŞİ SİLAHLARLA GİRDİ

İddianamede çarpıcı bulduğum bölümler arasında hastanede pratisyen hekim olarak görev yapan Mert Yıldızdoğan’ın şu ifadesi de var: 

“Erkek müşahade odasında ayağında kanaması olan, adını Celal Şenyaşar olarak öğrendiği yaralıya müdahale ettiğini, tıbbi malzemelerin olduğu odaya götürmek istediğini, ancak dışarıdaki kalabalıktan dolayı bunu başaramadığını, daha sonra yaralı şahsın öldüğünü, daha sonra kırmızı alana geçtiğini, yerde yaralı bir şahsın yattığını, bu sırada hastaneye oda içerisine yaklaşık 100-150 kişilik ellerinde silahlar olan tanımadığı şahısların girdiğini, bu sırada yerdeki yaralıya müdahale etmeye çalıştığını, bu esnada içeri giren gruptan birisinin ‘Gelin, burada’ diye bağırdığını, gelenlerin yerdeki yaralıyı tekmelediklerini, grubun içerisinde kalınca kendisini dışarıya attığını, bu sırada arkasında nereden geldiğini bilmediği çok sayıda patlama sesi geldiğini...” (Sayfa 41)

Burada geçen “100-150 kişi” sayısı iddianamedeki başka ifadelerde de karşımıza çıkıyor. Bu arada hastaneden içeriye girenlerin dışında bahçede de kuvvetli bir kalabalık toplanmıştır. Bir tanık ifadesinde“800” rakamı telaffuz ediliyor. İddianamede yaralıları taşıyan ambulansların hastane çıkışında uğradığı saldırılar da oldukça detaylı bir şekilde aktarılıyor.

“Hep bizden öldü, onlardan hiç ölmedi” şeklindeki tanık ifadelerini de olayların hastanede nasıl bir atmosferde kontrolden çıktığını anlatmak açısından hatırlatabiliriz. (Sayfa 50)

GÖZLER ARTIK MAHKEMEYE ÇEVRİLDİ

Bu davanın hangi mahkemede görüleceği henüz belli değildir. Ancak çok özet olarak aktarabildiğimiz iddianamedeki bütün bu olaylar yargılama aşamasında detaylı bir şekilde gündeme gelecektir.

Müştekilerin yargılama aşamasında iddianamenin yetersizliği tezi üzerinden hareket edecekleri anlaşılıyor. Şenyaşar ailesinin avukatı Bülent Duran, “Yüzlerce kişinin gerçekleştirdiği bir saldırı hakkında hazırlanan iddianamede sadece 19 sanığın olması, gerçeğin üzerinin örtülmek istendiğini, faillerin ortaya çıkartılmak istenmediğini gösteriyor” diyerek iddianameye oldukça eleştirel bir şekilde yaklaşıyor.

Her halükârda davanın başlamasıyla birlikte, 14 Haziran 2018 günü Suruç Devlet Hastanesi’nde “ne olduğu” sorusuyla ilgili gerçeklerin bütün çıplaklığıyla, bütün boyutlarıyla ortaya çıkartılması, Türkiye’de yargı açısından önemli bir sınav olacaktır. 

NOT: Dün Ahmet Eşref Fakıbaba’ya not bırakmama karşılık kendisine ulaşamadım.

Yazarın Tüm Yazıları