Paylaş
Yunanistan karşısında bu yönelişe girerken, ABD’nin Ankara cephesinde ilişkilerde siyasi düzeyde yaşanan belirsizliğe de paralel olarak, Türkiye’den askeri anlamda elde edebileceği imkânların artık sınırına geldiği gibi bir değerlendirmeden yola çıktığını düşünmek mümkün.
ABD yönetimi bunu yaparken, bölgede alternatifsiz olmadığını, askeri ihtiyaçlarını belli ölçülerde Yunanistan üzerinden de karşılayabileceğini göstermiş oluyor.
Burada Rusya’yı Avrupa’da çevreleme stratejisi çerçevesinde ABD’nin dikkatinin Avrupa’ya odaklandığı ölçüde, bu cepheye intikal açısından coğrafi yakınlık faktörü nedeniyle Dedeağaç limanının elverişli bir seçenek olarak belirdiği gözleniyor.
ABD, buradan başlayan koridor üzerinden Doğu Avrupa’ya, Bulgaristan ve Romanya olmak üzere Balkanlar’a ve oradan da Karadeniz’e de açılabilmektedir.
Unutmayalım ki ABD’nin Dedeağaç’ı bu bölgelere açılmak açısından bir geçit noktası olarak kullanma yönelişi, Rusya’nın geçen şubat ayında Ukrayna’yı işgalinin çok öncesinde, Demokrat Biden yönetiminden önce Cumhuriyetçi Trump zamanında başlamış olan bir süreçtir. Planlama ve askeri hazırlık çalışmaları muhtemeldir ki bunun öncesine de gitmektedir.
Sonuçta bugün Ukrayna’da yaşanmakta olan savaş, ABD açısından Dedeağaç’a yönelik askeri planlamayı daha da önemli kılmıştır.
KARADENİZ’E ÇIKIŞTA TÜRKİYE ENGELİNİ AŞMAK
ABD’nin dikkate alacağı bir faktör daha var. Türkiye’nin Karadeniz’i, ABD ve NATO ile Rusya arasında bir rekabet, çatışma alanı olmaktan uzak tutmak istediği, Karadeniz’e dönük bazı ABD planlarına Ukrayna savaşından önce de soğuk durduğu bir sır değildir. Keza Karadeniz’e çıkışlar konusunda Batı dünyasına cesaretlendirici davranmadığı, Montrö Sözleşmesi’ne de dayanarak katı bir tutum aldığı da bir vakadır.
Türkiye’nin Karadeniz konusundaki hassasiyetleri hesaba katıldığında, ABD’nin Karadeniz’e çıkış sağlayabilmek açısından kendisine mesafeli duran Türkiye yerine Dedeağaç-Romanya-Bulgaristan aksına yöneldiğini söyleyebiliriz.
ABD TÜRKİYE SEÇENEĞİNE NEDEN UZAK DURUYOR?
Tam bu noktada varsayıma dayanan bir soruya da yanıt arayabiliriz. O da şudur: ABD, Balkanlar’a ve Doğu Avrupa cephesine güney hattı üzerindeki bir lojistik harekât merkezinden ulaşabilmek için Türkiye seçeneğine yönelebilir miydi?
Bir kere Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin siyasi iklimine bakıldığında, böyle bir talebin iletilebilmesine müsait bir dönemden geçilmiyor.
Ayrıca, Dedeağaç’ın hemen doğusunda, sınırın Türkiye tarafında Ege’ye açılan Saros Körfezi kıyısı boyunca böyle bir ihtiyacı karşılayacak altyapı bulunmadığı için çok büyük bir projenin geliştirilmesi ihtiyacı belirecektir.
Bu senaryoda böyle bir konuyu müzakere etmeyi kabul ettiği takdirde, Türkiye’nin pazarlıkçı bir yaklaşımla geniş bir talep listesini masaya koyması, ayrıca uygulamayı ABD’nin hareketlerini disiplin altına almak isteyeceği sıkı bir kontrol rejimine bağlamak istemesi de şaşırtıcı olmazdı.
1 MART TEZKERESİ HAFIZALARDA
Unutmayalım, ABD 2003 yılında Irak’a kuzey cephesini açmak için Türkiye toprakları üzerinden büyük bir harekât düzenlemek istediğinde, bu planların 1 Mart 2003 tarihinde TBMM’deki tezkere oylamasında reddedilmesi hadisesinin üzerinden çok da uzun bir zaman geçmiş değildir.
Zaten Pentagon ile Türk Genelkurmay’ı arasında o tarihte yaşanan kopma daha sonraki yıllarda da telafi edilebilmiş değildir. Aksine, sonradan ABD’nin Suriye’de PKK uzantısı YPG’yi sahada kendisine askeri müttefik seçmesi sonucu iki taraf arasındaki güven bunalımı daha da derinleşmiştir.
Sonuçta Türkiye seçeneğinin, ABD’li karar vericiler, askeri planlamacılar açısından heyecan duyulacak bir seçenek olarak belirmesi zaten çok gerçekçi değildir.
GİRİT’TEKİ DEV DENİZ PLATFORMUNA DİKKAT
Oysa ABD Yunanistan’daki hazır bir seçeneğe yöneldiğinde, dünkü yazımızda altını çizdiğimiz üzere, Atina’da kendisine askeri talepleri karşısında açık çek veren, çok geniş bir savunma işbirliğine istekli olan bir hükümet bulmaktadır.
Bu arada bir noktaya daha yakından bakmamız gerekiyor. Son dönemdeki yorumlarda Dedeağaç sürekli ön plana çıksa da Girit adasının ABD’nin askeri stratejisi açısından kazanmakta olduğu önemi de vurgulamalıyız.
ABD’nin Girit’te Suda Körfezi’nde kayda değer bir deniz üssü bulunuyor, buradaki hava üssünden de esnek bir şekilde yararlanabiliyor. Ancak yakın zamanda Girit’te kendisi açısından değerli bir askeri yetenek daha elde etmiştir. ABD’nin fiilen bir liman işlevi gören 230 metre uzunluğundaki çok amaçlı dev platform gemisi “USS Hershel Woody Williams” 2020’de ana üs olarak Girit’te demirlemiş bulunuyor. Bu platform ABD’nin Girit’teki askeri kapasitesini iyice yukarı çekmiştir.
Görülüyor ki Girit adası, burada güçlenen ABD askeri varlığıyla, hidrokarbon kaynaklarının paylaşımında büyük bir rekabete konu olan Doğu Akdeniz jeopolitiğindeki önemini artırıyor.
ABD’nin bir önceki Atina Büyükelçisi Geoffrey Pyatt’ın geçen yıl yaptığı bir konuşma, Girit’in Doğu Akdeniz’in yanı sıra Afrika açısından da bir hayli işlevsel olduğunu gösteriyor.
Pyatt, 7 Aralık 2021 tarihinde Helen Hava Kuvvetleri Akademisi’ne hitabında, önce Suda Körfezi’nin ABD’nin hava ve deniz harekâtları açısından kilit önem taşıdığını belirterek, ABD’nin hava, deniz ve diğer kaynaklarını buradan Suriye, Libya ve Karadeniz’e dönük olarak harekete geçirebildiğini kaydediyor.
Büyükelçi, aynı zamanda yapılan iyileştirmeler sonucu platform gemisi “USS Hershel Woody Williams” da burada demirlemesinin sağladığı kritik kazanımları da anlatıyor. Platformun Suda’nın stratejik konumundan yararlanarak, ABD’nin Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) Akdeniz’in yanı sıra Doğu, Batı ve Güney Afrika’nın çevresindeki sularda birçok askeri görevi icra edebildiğini anlatıyor.
TÜRKİYE’NİN ÖZERK HAREKET ALANINI HESABA KATMAK
Sonuçta kuzeyde Dedeağaç’tan güneyde Girit’e uzanan eksen, ABD’nin küresel askeri stratejisi içinde Avrupa, Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Afrika’ya dönük çoklu bir harekât alanına uzanıyor.
Geçmişte ABD’li stratejistler Doğu Akdeniz ve özellikle Ortadoğu dendiğinde projektörlerini hemen Türkiye’deki İncirlik Üssü’ne çevirirken, bugün geliştirilmekte olan askeri kapasitesi ile Girit’e bu denklemde daha geniş bir rol verilmek istendiğini öngörebiliriz.
Bir yanlış anlama olmasın. Buraya kadar sıraladığımız gelişmelerden Türkiye’nin stratejik değerinin zemin kaybettiği gibi bir çıkarımda bulunacak değiliz. Buraya kadar yapmak istediğimiz, objektif bir fotoğraf çekerek Doğu Akdeniz’deki güç dengesi içindeki önemli gördüğümüz bir yönelişe dikkat çekmektir.
Türkiye’nin Yunanistan ile ilişkileri giderek artan ölçüde gerilime sahne olurken, fotoğrafın bütününe baktığımızda, Yunanistan’ın ABD stratejisinde özel bir konuma geçtiğine tanıklık ediyoruz.
Dış ilişkilerinde kazanmış olduğu özerklik içinde Türkiye’nin zaten ABD karşısında 50’li yılların politikalarını çağrıştıran bu tür bir role soyunması söz konusu olmaz. Bu durum, Türkiye’nin dış politikasının geleneksel olarak dayandığı çok yönlülüğünün gerektirdiği dengeli duruşun da bir gereğidir.
Bu arada Dedeağaç’tan Girit’e doğru Ege üzerinden bir hat çekerken Yunanistan’ın ABD’den aldığı son silahları da devreye sokarak silahlandırmayı sürdürdüğü adaların da yanından geçmiş olduk. Demek ki bize bir yazı konusu daha çıktı.
Paylaş