Paylaş
Gerçi Trump ile ilişkisi de zaman zaman ciddi darboğazlardan geçmiştir Erdoğan’ın. Ancak yine de aralarındaki ilişkinin ana akışına baktığımızda, her zaman olmasa da genellikle Trump’a telefonla ulaşabildiği, hatta bu şekilde ikisinin kritik bazı konularda ABD bürokrasisini birlikte baypas edebildikleri bir çalışma ilişkisi şekillenmiştir liderler düzeyinde.
Oysa Biden 3 Kasım 2020 tarihinde yeni ABD Başkanı seçildikten sonra girilen dönemde Beştepe ile Beyaz Saray arasında bu şekilde yakın bir mesainin işlemeyeceği daha başından itibaren belli olmuştur.
Kongre baskınından hemen sonra 20 Ocak 2021 tarihinde işbaşı yapan Biden’ın, Erdoğan’la telefonda görüşmek için üç ay bekleyip kendisini 23 Nisan’da araması ve ertesi günü “Ermeni Soykırımı”nı tanıyan bir Beyaz Saray açıklaması yayımlaması, zaten yeteri kadar sancılı bir başlangıca işaret etmiştir.
* * *
Bunu, iki ay kadar sonra 14 Haziran 2021 tarihinde Brüksel’de düzenlenen NATO zirvesi sırasında Erdoğan ile Biden arasında gerçekleşen ilk ikili görüşme izlemiştir. Görüşmenin ağırlığını ABD’nin Afganistan’dan çekilme planları çerçevesinde Kabil Havalimanı’nın işletilmesinin Türkiye’nin sorumluluğuna verilmesi projesi oluşturmuştu.
Hatırlanacaktır, TSK’nın Kabil’de oynayacağı rol, o dönemde S-400 meselesi, YPG dosyası, Fetullah Gülen’in durumu gibi kronik sorunlarla zaten kilitlenmiş olan ilişkileri kurtaracak bir sihirli değnek gibi görülmüştür. Ancak ABD’nin Afganistan’dan beklenenden önce çekilmesinin yol açtığı kaos ortamı içinde Taliban’ın birden Kabil’e hâkim olması, bu projeyi geçersiz kılmıştır.
Bunun sonucunda ilişkilerde yeniden belirsizliğe girilmiştir. Ardından Erdoğan 2021 yılı eylül ayında BM Genel Kurulu’na katılmak üzere gittiği New York’ta Biden ile yeni bir başlangıç yapmak üzere kendisinden randevu istemiş, ancak bu talebine olumsuz karşılık alması açığa vurmaktan kaçınmadığı ağır bir krize yol açmıştır. Erdoğan, New York’ta sert ifadelerle yüklenmiştir Biden’a.
Bunu iki liderin 31 Ekim 2021 tarihinde Roma’daki G-20 zirvesi sırasında yaptıkları görüşme izlemiştir. New York’ta beliren soğukluk kısmen aşılmıştır. Roma buluşmasında iki ülke arasındaki meseleleri görüşmek üzere dışişleri bakanlıklarının eşgüdümünde kurumsal düzeyde işleyecek bir “Stratejik Mekanizma” kurulması kabul edilmiştir.
Türkiye-ABD ilişkilerinin içinde seyrettiği belirsizlik karşısında, herhangi bir soruna çözüm getirmese de en azından pozitif bir gündeme vurgu yaparak, diyaloğun sürdüğünü göstererek ilişkilerdeki tansiyonu aşağı çeken bir işlev görmüştür belli aralıklarla yürütülen bu mekanizma.
* * *
Bu sırada ABD Yunanistan’a F-16 modernizasyonuna ek olarak F-35 savaş uçakları satmaya hazırlanırken, Türkiye’nin 2021 eylül ayı sonunda 40 yeni F-16 uçağı ve 80 F-16’ya modernizasyon kiti alımı için ABD’ye başvuru yapması, ilişkilerin denkleminde yeni bir sınama olarak ortaya çıkmıştır. Başkan Biden, Roma’daki görüşmede yönetim olarak bu talebi desteklediklerini ancak satışın gerçekleşebilmesi için Kongre’nin ikna edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu kez Kongre’de Türkiye’ye F-16 satışına gösterilen direncin aşılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Yunanistan’a yeni silah satışlarına paralel bir zeminde, ABD’nin Dedeağaç projesi dahil bu ülke ile askeri işbirliğinin hacmini genişletmesi, Washington’un Türkiye ile Yunanistan karşısındaki denge politikasından ayrıldığı gerekçesiyle Ankara’da yeni bir rahatsızlık konusu olarak belirmiştir.
İlişkilerde bu şekilde sorundan soruna atlanırken, Rusya’nın 2022 şubat ayında Ukrayna’yı işgali Türkiye’nin savaş karşısındaki tutumuna ABD ve genelde Batı dünyası gözünde kritik bir önem kazandırmıştır. Bu noktada Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurularını veto etmesi, ABD ile ilişkilerde yeni bir yüksek basınç alanı olarak belirmiştir. Türkiye’nin engellemesinin aşılması meselesi, ABD yönetiminin Türkiye ile ilişkisindeki başlıca önceliklerden biri haline gelmiştir.
Erdoğan ile Biden arasında geçen yıl 28 Haziran’da Madrid’deki NATO zirvesi sırasında yapılan ikili görüşme, Türkiye’nin bu iki ülkenin üyelikleriyle ilgili ilke kararı üzerindeki vetosunu kaldırmasının ertesinde gerçekleşmiştir. Biden, görüşmede F-16 dosyası konusunda Kongre faktörüne bir kez daha dikkat çekerek, Türkiye’ye yardımcı olma taahhüdünü tekrarlamıştır.
* * *
Buna karşılık İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik işleminin TBMM’deki onay süreci bu konuda Türkiye’nin eline bir başka müzakere kozu vermiştir. Sonuçta Kongre’nin F-16 talebine yeşil ışık yakması ile Türkiye’nin iki aday ülkenin üyeliklerini onaylaması konusunun bir şekilde ilişkilendirildiği bir çerçeve ortaya çıkmıştır. Geçen kasım ayında Endonezya’daki G-20 zirvesi sırasında Erdoğan ile Biden arasında yapılan dördüncü görüşmede bütün bu başlıklarda elle tutulur bir ilerleme sağlanamamıştır.
Geçen mart ayı sonunda Finlandiya’nın NATO üyeliğinin TBMM tarafından onaylanması sonrasında İsveç’in durumu açıkta kalmıştır. Nitekim Vilnius’ta bu hafta düzenlenen NATO zirvesi öncesinde ilişkilerdeki öncelikli dosyayı, İsveç’in üyeliği önündeki engelin kaldırılması meselesi oluşturmuştur. Biden, geçen pazar günü Vilnius’a giderken, uçaktan Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinin en önemli başlığı bu konuydu.
Sonunda İsveç’in üyeliği ile ilgili pürüzler pazartesi günü Türkiye-
İsveç-NATO arasında varılan bir mutabakatla aşılmış bulunuyor. Türkiye’nin gösterdiği esneklik ABD tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanmış ve önceki gün Vilnius’ta Erdoğan ile Biden arasında yapılan bir saati aşkın görüşmenin de kapısını aralamıştır. Bu kez Biden cephesinde Erdoğan’a ve Türkiye’ye dönük oldukça sıcak destek açıklamaları ön plana çıkmıştır.
* * *
Buraya kadar aktardıklarımız, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde Biden’ın görevde olduğu iki buçuk yılın satır başlarıyla çok genel bir özetidir. Bu özet akışa baktığımızda, en azından bu hafta başına kadar, iki ülke arasındaki ilişkilerin büyük ölçüde yerinde saydığını söyleyebilmek mümkündür.
Örneğin, ABD’nin PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG-PYD ile kurmuş olduğu ittifak ilişkisi devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Vilnius’taki basın toplantısında bu konudaki rahatsızlığını kuvvetli ifadelerle bir kez daha kayda geçirmiştir. Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi konusunda hiçbir ilerlemenin olmaması zaten yerleşik bir rahatsızlık konusudur. S-400’ler ilişkileri kilitleyen bir diğer sancılı başlıktır.
Bu arada, Demokrat Biden yönetiminin ABD Dışişleri Bakanlığı’nın organizasyonuyla Washington’da düzenlediği küresel “Demokrasi Zirveleri”ne Türkiye’yi davet etmeyerek yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü gibi alanlarda Türkiye’deki uygulamalara dönük eleştirel bakışını hissettirmesi, yine geçen döneme ilişkin altı çizilmesi gereken bir diğer dikkat çekici tutumudur.
* * *
İşte iki buçuk yıl boyunca genel olarak olumsuzluklar içinde savrulma halinden çıkamayan Türkiye-ABD ilişkilerinde çok yakın zamanda meydana gelen gelişmelerle birlikte yeni bir durum ortaya çıkmış görünüyor. İsveç’in üyeliğiyle ilgili engellerin aşılmasının yarattığı olumlu atmosfere, ayrıca son günlerde Türkiye’nin Rusya karşısında daha kontrolü bir çizgiye yöneldiği yolundaki işaretler de eklenmiştir.
Bütün bu işaretler, İsveç mutabakatı TBMM’den de geçtiği takdirde ABD ile ilişkilerde yeni bir başlangıç yapılabilmesine izin verebilecek midir? Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki günkü görüşme öncesinde yaptığı açıklamada “stratejik mekanizma kapsamında sıranın artık devlet başkanları düzeyinde istişarelere geldiğini”, “NATO’daki görüşmeyi bunun ilk adımı olarak gördüğünü” belirtmesi dikkat çekicidir.
Ardından “Bundan önceki buluşmalarımız adeta ısınma turları gibiydi ama şimdi yeni bir süreci başlatıyoruz” diye konuşmuştur Erdoğan. Peki ilk adımdan sonraki ikinci, üçüncü adımlar ne olabilir?
İsveç’in üyeliği sorununun aşılmasıyla birlikte ortalığı kaplayan iyimser işaretleri, Erdoğan’a önümüzdeki sonbahar için yöneltilecek bir Beyaz Saray daveti izleyebilir mi?
ABD ile ilişkilerde önümüzdeki günlerin en çok merak uyandıracak sorusu bu şekilde karşımıza çıkıyor.
Paylaş