Sedat Ergin

AYM Başkanı Prof. Arslan’ın son konuşmasında bir Hazreti Süleyman kıssası…

9 Şubat 2024
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Prof. Zühtü Arslan, “törenin kendisi açısından ayrı bir anlamı olduğunu” belirterek başladı dünkü konuşmasına.

Prof. Arslan, AYM’nin büyük toplantı salonunun kürsüsünde konuşmasını yaparken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş hemen karşısında en ön sırada kendisini dinlemekteydiler.

Tören Danıştay kontenjanından AYM üyeliğine seçilen Yılmaz Akçil’in ant içmesi vesilesiyle düzenlenmişti.

Prof. Arslan, “Sayın Akçil cübbesini giydireceğim son üyemiz olacak” dedi.

ARSLAN’IN MAHKEMEDEKİ SON KONUŞMASI

 Yılmaz Akçil, Prof. Arslan’ın AYM üyesi olarak cübbesini giydirdiği 10’uncu üyeydi. AYM Başkanlığına 10 Şubat 2015 tarihinde seçildikten sonra bugün mahkemede görev yapmakta olan 15 üyenin üçte ikisinde bu geleneği Başkan sıfatıyla Prof. Arslan yerine getirmişti.

Prof. Arslan, hemen ardından “Ettiğimiz yemine, giydiğimiz cübbeye ve yerine getirdiğimiz göreve dair görüşlerimi son kez sizlerle paylaşmaya çalışacağım” diye konuştu.   

Önümüzdeki 20 Nisan’da Prof. Arslan’ın mahkemedeki 12 yıllık görev süresi bitiyor. Konuşmasındaki bu ifadeden, dünkü hitabının AYM Başkanı kimliğiyle Türk kamuoyuna seslendiği “son konuşma” olduğunu anladık.

Tabii hem son konuşması olması, hem de TBMM’de milletvekilliği düşürülen

Yazının Devamını Oku

ABD’nin F-35 çıkışı Atina’yı neden tedirgin ediyor?

8 Şubat 2024
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın iki numaralı yetkilisi Victoria Nuland’ın geçenlerde Ankara’ya yaptığı ziyaretten sonra Rusya’dan alınan S-400’ler sorununun aşılması halinde, Türkiye’nin yeniden F-35 savaş uçağı programına dönebileceği yolundaki çıkışı zihinleri biraz karıştırmış görünüyor.

Bu durum özellikle Yunanistan cephesinde hissediliyor. Bunun anlaşılabilir bir nedeni var. Son gelişmelerle birlikte, Türkiye F-16 savaş uçağı filosunun modernizasyonuna ancak başlayabilme noktasına gelirken, Yunanistan zaten iki yıl önce başlamış olduğu F-16 modernizasyonu programına ek olarak ABD’den bir de en son teknolojiye sahip beşinci nesil F-35 uçakları alacaktır.

Burada daha önce de vurguladığımız üzere, Türkiye ile Yunanistan arasında havadaki denge meselesi gündeme geliyor.

YUNANİSTAN EGE’DE ÖNE Mİ GEÇTİ?

Hatırlanacağı gibi ABD yönetimi, geçen 26 Ocak’ta Kongre’ye Türkiye’ye 40 adet yeni modern versiyon F-16 satışı ve Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki 79 F-16’nın da modernizasyonu için başvuruda bulunurken, Yunanistan’a da 40 adet F-35 savaş uçağının satışı için eş zamanlı olarak bildirim yapmıştır.

Bu durumda Türkiye bir önceki nesilde kalan F-16’ların modernizasyonunu yürütürken, Yunanistan’ın F-35 savaş alımının kesinleşmesi, Ege’deki güç dengesini Türkiye açısından olumsuz yönde etkileme potansiyeli taşıyor. Çünkü envanterdeki mevcut F-16’lar 4’üncü nesil, yeni gelecek modern F-16’lar 4.5’uncu nesil yeteneklerine sahip.

Oysa Yunanistan’ın alacağı F-35’ler, teknolojik donanım ve bunun kazandırdığı yetenekler açısından bir sonraki 5’inci nesli temsil ediyor.

Ankara’nın kaygısı, bu durumun, Yunanistan’ı Ege’de havadaki rekabette bir adım öne geçirebilecek olmasıdır.

YUNAN BASINI: ‘ABD TÜRKİYE’Yİ KAYBETMEK İSTEMİYOR’

Yazının Devamını Oku

Hakan Fidan ve ‘başka tarihi yolculuklar’ı aramak meselesi...

7 Şubat 2024
"EN azından Dışişleri Bakanı olarak ve resmi olarak da görevim AB müzakerecisi. Yani tam zamanlı olarak bu konuya odaklanmam gerekiyor, AB başkanlığımız var...” diye söze giriyor Dışişleri Bakanı Hakan Fidan.

Tam 13 yıl süreyle MİT Başkanlığı yaptıktan sonra üstlendiği dışişleri bakanlığı, kendisine aynı zamanda AB müzakereciliği görevini de yüklemiş durumda; her ne kadar tam üyelik müzakere süreci bugün dondurulmuş olsa da...

Geçen pazar günü “A Haber” TV kanalının Ankara Temsilcisi Murat Akgün’ün sorularına verdiği yanıtlar, Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı görevini üstlendikten sonra AB ile ilişkilerin geleceğine bakışına ilişkin en ayrıntılı, en kapsamlı siyaset açıklamalarını oluşturuyor.

*

Öncelikle, AB ile ilişkiler konusunda hem geçmişe hem de geleceğe bakarak “çıkarttıkları dersler” olduğunu söylüyor Fidan. Ardından “Yeni yaklaşım neler getirebiliriz, bu konudaki yeni parametrelerimiz, söylemlerimiz, politikalarımız neler olmalı? Bu konuda çok çalışıyoruz” diyor.

İfadelerinden AB ile ilişkiler konusunda yeni yaklaşımlar getirmeye dönük bir arayış içinde olduklarını, bu hedefe dönük bazı çalışmaların yürütüldüğünü anlıyoruz.

Bakan, hemen ardından Türkiye’nin tam üyeliği için “AB’nin vermesi gereken bir karar...” diyerek topu AB’ye atıyor. Tam üyelik müzakere sürecinde başlıkların açılıp kapanması gibi konuları problem olarak görmediğini, “irade olduğunda” bu problemlere çözüm bulunabileceğini söylüyor.

Fidan’a göre, temel sorun şurada: “AB Türkiye’yi üye yapmak istiyor mu, istemiyor mu? Tam soru bu. Yani soru bize sorulacak soru değil. AB’nin bugüne kadar üye yapmak isteyip de izlediği politikalarla en umutsuz vakalarda bile üye yapmadığı bir konu yok. Yani AB’nin bir defa buna karar vermesi gerekiyor.”

Ardından Fransa’da

Yazının Devamını Oku

Işıl Hanım için çok vakitsiz bir veda yazısı

3 Şubat 2024
GEÇEN hafta cuma sabahı gazeteleri okurken Prof. Işıl Ergüvenç Karakaş’ın vefat ilanı ile karşılaşmak benim için büyük bir üzüntü oldu. Aynı gün öğleyin Teşvikiye Camii’ndeki cenazesine katılıp ailesine taziyelerimi ilettim.

Işıl Hanım’la Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) yargıçlığı sırasında tanışma imkanım oldu. 2009 yılında Hürriyet’te düzenli olarak köşe yazarlığına başladığımda, AİHM’den Türkiye ile ilgili çıkan ihlal kararlarını yakından izleyip yazmak, önceliklerimden biri olmuştu.

AİHM’nin verdiği bu kararlar, Türkiye’nin insan hakları alanındaki gidişatını evrensel hukuk ölçüleri ışığında okuyabilmemize yardımcı oluyordu.

Bu süreç, beni AİHM’de Türkiye’ye ayrılmış olan yargıçlık görevini 2008 yılında Rıza Türmen’den devralmış olan Işıl Hanım ile uzun yıllara yayılan bir diyalogun içine çekti. Türkiye hakkındaki AİHM kararları üzerine 2012 yılında İstanbul’da düzenlenen bir panele kendisiyle birlikte konuşmacı olarak katılmış olmamı şimdi hoş bir anı olarak hatırlıyorum.

Diyalogumuz kendisinin AİHM’de 11 yıl görev yaptıktan sonra 2019’da İstanbul’a yerleşip Kadir Has Üniversitesi’nde hocalığa başlamasından sonra da devam etti. Aynı zamanda bu üniversitedeki İnsan Hakları Merkezi’nin yöneticiliğini de yapıyordu.

Daha önceki sohbetlerimizden birinde kansere yakalandığını ve tedavisinin iyi sonuç verdiğini söylemişti. Son yıllarda ayrıca torun sahibi olmaktan dolayı ne kadar mutluluk duyduğunu da çok iyi hatırlıyorum. Kanserin daha sonra yeniden nüksettiğinden ne yazık ki haberim olmamıştı.

*

Işıl Hanım

Yazının Devamını Oku

AYM Başkanı Prof. Arslan tartışmalara nasıl bakıyor?

2 Şubat 2024
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) TİP’ten Hatay milletvekili seçilen Can Atalay hakkında verdiği iki ayrı ihlal kararının uygulanmaması ve bu hükümlere rağmen kendisi hakkındaki Yargıtay kararının TBMM’de okunması suretiyle milletvekilliğinin düşürülmesi hadisesi, ciddi bir mesele olarak Türkiye’nin gündemine yerleşmiştir.

Mahkemenin başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın, söz konusu ihlal kararlarının uygulanmamasına nasıl baktığı ve AYM’ye yöneltilen eleştirileri nasıl yanıtladığı soruları kuşkusuz önem taşıyor.

Kamuoyundaki tartışmanın sağlıklı bir zeminde yürütülebilmesi bakımından AYM Başkanı’nın görüşlerinin da kayda geçmesinde yarar var.

Bu çerçevede yakın bir zamanda yaptığı ve sınırlı bir bölümü dışında kamuoyuna yeterince yansımadığını düşündüğüm bir konuşmasından aktaracağım bazı alıntılar üzerinden Prof. Arslan’ın tutumunu değerlendirmek istiyorum bugünkü yazımda.

*

Bu alıntılar kendisinin geçen 12 Ocak’ta AYM’de kış döneminde staj yapan hukuk fakültesi öğrencilerinin sertifika törenindeki konuşmasından geliyor. AYM’nin web sitesinde yer alan bu konuşma metni “Hukuk Fakültesi Öğrencileriyle Hasbihal” başlığını taşıyor. Ancak bu paylaşımı Türk kamuoyuyla bir hasbihal olarak da pekâlâ okuyabiliriz.

Konuşmanın ağırlıklı olarak bireysel başvuru mekanizmasının işleyişi ve mahkemenin verdiği ihlal kararlarının uygulanmamasının yarattığı sorunlara ilişkin bölümlerine odaklanacağız.

Prof. Arslan, önce bireysel başvurunun 2010 yılındaki referandumda hangi gerekçelerle getirildiğini hatırlatıyor. İlkesel gerekçe, temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması, bu konudaki standartların yükseltilmesiydi. Bu konudaki anayasa değişikliğinin gerekçesinde düzenlemenin “kamu organlarını Anayasaya ve kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacağı” hedefine de yer verilmişti.

Bir diğer gerekçe, atılacak adımın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) Türkiye aleyhine başvuruları ve mahkemeden çıkan ihlallerin sayısını azaltacak olmasıydı.

Yazının Devamını Oku

ABD Yunanistan’a F-35, Türkiye’ye F-16 verdiğinde denge olur mu?

1 Şubat 2024
TBMM’nin geçen hafta İsveç’in NATO’ya üyelik protokolünü onaylamasının hemen ardından ABD yönetiminin eş zamanlı bir şekilde Türkiye’ye F-16, Yunanistan’a da F-35 savaş uçaklarının satışı için Kongre’ye bildirimde bulunması, ilk bakışta, Washington’un iki NATO müttefiki karşısında bir denge politikası izlediği izlenimini veriyor.

Ancak bu sorunun tam bir yanıtı galiba biraz da konuya nereden baktığınıza bağlı. Daha doğrusu, birden çok yanıtı olan bir soru bu.

Evet, başvurudaki eş zamanlılık iki ülke karşısında bir denge arayışını yansıtıyor. Gelgelelim, meseleye bu savaş uçaklarının yetenekleri açısından baktığınızda sorunun yanıtı biraz değişebilir. Ayrıca, bu noktaya nasıl gelindiği sorusu, bizi S-400 meselesini de içine alan bir başka tartışmanın içine çekecektir.

Her halükârda, meselenin denge kısmıyla ilgili yanıtların karşımıza çıkaracağı tablo, ABD, Türkiye ve Yunanistan üçgeni içindeki karmaşık dinamikleri, Türkiye ile Yunanistan arasındaki rekabeti ve bu çerçevede Ankara’nın askeri planlamasını ve caydırıcılık hedeflerini yakında ilgilendiren boyutlar taşıyor.

*

Meseleyi şöyle açıklamaya çalışalım.

Bugün Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki F-16 savaş uçakları artık bir önceki kuşak kabul edilen “4’üncü nesli” temsil ediyor. Biden yönetiminin geçen cuma günü ilettiği talep Kongre’den herhangi bir engellemeye takılmadan geçerse, Türkiye ABD’den “4.5’uncu nesil” yeteneklerini taşıyan 40 adet yeni F-16/VIPER savaş uçağı alacak.

Envanterindeki 79 kadar mevcut 4’üncü nesil F-16’ya, aynı paketin bir parçası olarak satın alınacak modernizasyon kitleriyle yine 4.5’uncu nesil yetenekleri kazandırılacak.

Türkiye, böylelikle hava gücünün önemli bir bölümünü 4’üncü nesilden 4.5’uncu nesle taşımış olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Suriye ile normalleşme güvence meselesine takıldı

31 Ocak 2024
RUSYA Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrantyev’in, Suriye’nin Türkiye’den topraklarındaki askeri gücünü çekeceği hususunda istediği resmi güvence verilmediği için iki ülke arasındaki normalleşme görüşmelerinin geçen sonbahardan bu yana kesildiği yolundaki açıklaması, gündemimize bu kez “güvence” meselesini sokmuş bulunuyor.

Lavrantyev, önceki gün TASS ajansına verdiği demeçte, “Suriye tarafının toprakları üzerinde bulunan Türk askeri birliklerinin uzun dönemde çekileceği konusunda güvenceler almayı gerekli gördüğünü” belirtmiş.

İlginç olan bir nokta, Lavrantyev’in “Bu birliklerin yakın gelecekte çekileceğini kimse söylemiyor” diyerek, aslında kısa döneme dönük bir çekilme beklentisinin bulunmadığını da hissettirmesidir.

Hatta, Türk tarafının da muhtelif kademelerde “Suriye’de kalmayacakları”, “belli uygun koşullar karşılandığında er ya da geç çekilecekleri” hususunda gayri resmi beyanlarda bulunduğunu da söylüyor.

Rus diplomata göre, mesele “Türk tarafının bunu resmi hale getirmek istemiyor olması.

Bu ifadeleri, Esad hükümetinin sözlü beyanlar değil, yazılı ve bağlayıcı bir güvence istediği, Türkiye’nin de buna yanaşmadığı şeklinde yorumlayabiliriz.

*

Lavrantyev’in Esad rejiminin talebine belli bir anlayışla yaklaştığını belirtmek mümkün. Şöyle ki, Rus diplomat, bugün Türkiye’nin Suriye’de “işgal ettiğini” söylediği toprakların büyüklüğünün “neredeyse Lübnan’ın iki katı kadar” bir alanı kapladığını ifade ediyor. Bu durum sürerken, Suriye hükümetinin Türkiye ile müzakere yapmasına Suriye halkının anlam veremeyeceğini kaydediyor.

Putin

Yazının Devamını Oku

Fidan’a göre, PKK’yı Irak ve Suriye’de ‘taşeron’ olarak kullanan egemen güçler kimler?

27 Ocak 2024
DIŞİŞLERİ Bakanı Hakan Fidan’ın geçen 16 Ocak’ta TBMM Genel Kurulu’nun terörle mücadeleyle ilgili bilgilendirme oturumundaki konuşmasının değerlendirmesini, araya giren başka konular nedeniyle biraz gecikmeli olarak yapabiliyorum.

Fidan’ın konuşmasının bir dizi nedenle önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi, kendisinin 13 yıl süreyle Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başında bulunmasının verdiği saha bilgisi avantajından ve istihbaratçı bakışından çok geniş bir şekilde yararlandığını görüyoruz bu metinde.

İkincisi, Suriye ve Irak’ta özellikle geçen 10 yılın gelişmeleri üzerinden bugün sahadaki tablonun geniş açıyla oldukça detaylı bir fotoğrafını çekiyor. Fidan, daha sonra odağına PKK’yı yerleştirerek, projektörleri bölge dışından büyük aktörler ile sahada söz sahibi olan yerel aktörler arasındaki karmaşık hesaplara, işbirliklerine, çatışmalara çeviriyor.

Üçüncüsü, önümüzdeki dönemde, Irak ve Suriye’nin beklendiği gibi Türkiye açısından başat bir meşguliyet alanı olacağını anlatıyor. Ancak bunu söylerken, gelinen noktada Irak-Suriye ayrımının büyük ölçüde kalktığını, iki ülkeyi yekpare bir çerçevede gören bir bakışın yerleştiğini anlıyoruz Dışişleri Bakanı cephesinde.

*

Sahadaki durumun analizine geçmeden önce Dışişleri Bakanı’nın geçmişe dönük altı çizilmesi gereken bazı tespitlerine de dikkat çekmeliyiz. Bunlardan ilki, Soğuk Savaş dönemine ilişkindir. Fidan’a göre Soğuk Savaş döneminde nükleer caydırıcılıktan dolayı birbirleriyle savaşamayan “kamplar”, vekil unsurlar aracılığıyla mücadeleye girişmişti.

Atıf yapılan kamplar ABD ve Sovyetler Birliği’dir. Fidan, bu noktada “Türkiye’de halen mevcudiyetini devam ettiren PKK ve DHKP/C başta olmak üzere aşırı sol terör örgütleri, esasen soğuk savaş döneminin birer ürünüdürler” diye konuşuyor.

Böylelikle, Soğuk Savaş mantığı içinde Sovyetler Birliği’nin Batı kampının önemli bir müttefiki Türkiye’yi, dolayısıyla Batı’yı zayıflatmak üzere bu iki örgütü kullandığını belirtmiş oluyor Dışişleri Bakanı.

Konuşmasının bir başka yerinde daha da açık ifadeyle, “

Yazının Devamını Oku