Paylaş
“İstanbul Maviyken”, hiç dinmeyen kar yağışı eşliğinde, Beyaz Rus Barones, Rum Vasili, Ermeni Agop Bey, Mucit Selim, Dansöz Lale Hanım ve Ressam Bella’nın hikayelerini şiirsel bir dille anlatırken, İstanbul’un 20’nci yüzyıl yaşantısının ruhunu okura yaşatıyor.
Zeki Müren’ler, Orhan Veli’ler, Sait Faik’ler, Dario Moreno’lar, Seyyan Hanım’lar, Necip Celal’ler, Chagall’lar, Ayvazovski’ler...
Kadırga’nın alçakgönüllü insanlarını bir araya toplayan panayırlar, kahvehaneler...
Beyoğlu’nun renkli ve gizemli gece hayatı, Boğaz’ın zarif yalıları, eşsiz mehtapları belleği ve hayal gücünü harekete geçiriyor.
“İstanbul Maviyken”, okurun kendisini “yeryüzü ile gökyüzü arasında kilitli kalmış mavi bir çekmecenin içinde bulacağı”, kah gülümseyerek, kah gözyaşı dökerek okuyacağı, sürprizlerle dolu, etkileyici bir roman.
Kahve, canım aşkım!
Mona Kitap’tan çıkan Jonathan Morris’in yazdığı “Çekirdekten Fincana, Kahve” adlı kitaptan çok ilginç bilgiler öğrendim...
Mesela kahve çekirdeklerini İngiltere’ye ilk getirenler Osmanlı göçmenleriymiş...
Smyrnalı (bugünün İzmir’i) bir Ermeni olan Pasqua Rosee, Londra ve Avrupa’da, 1652-1654 yılları arasında resmi olarak belgelenmiş ilk kahvehaneyi açan kişi... 1664 yılında, bir Türk içeceği servis etmiş.
İngilizler bu yeni sıcak içeceği pek sevmiş.
Yerel pub sahipleri de, Rosee’nin başarısından ürkmüş, zira işlerini ellerinden almış.
Rosee’un vatandaş olmadığını öne sürerek ona meydan okumuşlar, ona “Türk’ün Başı” demişler.
Rosee sonra bir İngilizle ortak olarak işini devam ettirebilmiş.
Ancak İngiltere’de asiller arasında yayılan beş çayı modası ve Osmanlı’nın kendi sömürge topraklarındaki kahve tarımındaki geleceği görememesi maalesef Türk kahvesinin yıldızını söndürmüş.
“Çekirdekten Fincana, Kahve” adlı kitabı bu dönemde biricik aşkı kahve olan herkese öneriyorum.
Korona günlerinde yazarlar
Kevser Aycan Aşkım Saroğlu
Güney’e yerleşme kararı aldım
Korona günlerinde “self publishing”te yayınladığım fantastik romanımı Instagram’dan da yayınladım. Çok ilgi çekti. Bol bol yemek yaptım. Özellikle ekmek yapmayı öğrendim. Epeydir içe dönüktüm, dışa dönmeye karar verdim.
Yarım kalan romanımı yazmaya başladım. Artık hiçbir şeyi ertelememeye karar verdim. Güney’e yerleşme kararı aldım.
Daha tembeldim daha çalışkan oldum. Uzun suredir görüşmediğim arkadaşlarımı aradım. İki kitap editörlüğünü bitirdim, sevdiklerime karşı artık çok daha sevecenim. Komplo teorilerine baktım ve bol bol şükrettim. Bir de sürekli Survivor izledim.
Zaten severdim şimdi daha çok seviyorum çünkü hayatta da hepimiz birer ‘survivor’ durumundayız.
Kürşat Başar
Çocuk kitabı yazdım
Evde kaldığım süreçte hem müzikle ilgili çalışmalara hem de yazmaya devam ettim.
Önümüzdeki günlerde yeni bir deneme kitabım yayımlanacak. Bunun yanında bir de yeni çocuk kitabı hazırlıyorum.
Evde kalmanın bir başka iyi tarafı da birikmiş pek çok kitabı da okuyabilmek oldu. Bunun yanında Instagram’da canlı yayınlarla sohbetleri de evden sürdürüyorum.
Kim ne okuyor?
∆ Yönetmen, yazar Tayfun Pirselimoğlu, Daniel Arasse’nin yazdığı “Yakın Bakış” adlı kitabını okuyor.
∆ Kelebek yazarı Tülay Demir Oktay, Bryan Walsh’tan “Kıyamet Günleri”ni okuyor.
∆ Oyuncu ve yönetmen Görkem Yeltan, Jacques Le Goff’un yazdığı “Ortaçağda Entelektüeller” adlı kitabı okuyor.
∆ Oyuncu Numan Çakır, Kemal Tahir’den “Yorgun Savaşçı”yı okuyor.
∆ Gastronom dostum Sinan Özman, Amin Maalouf’un “Uygarlığın Batışı” adlı deneme kitabını okuyor.
Paylaş