Sayım Çınar

Uşaklıgil’in edebi yolculuğu

13 Ağustos 2024
Sinema filmleri ve diziler kimi önemli yazarlarımızın ve kitapların yeniden hatırlanmasına katkı sağlıyor şüphesiz. Bu isimlerden biri de son yıllarda edebiyatımızın en önemli isimlerinden Halid Ziya Uşaklıgil oldu.

“Aşk-ı Memnu” furyasından sonra kitapları yeni baskılar yaptı, üzerine yazılanlar, konuşulanlar arttı. Bugünlerde raflarda yerini alan yeni bir kitap da bu etkinin son halkalarından...



Uşaklıgil’in Emile Zola, Alphonse Daudet, Guy de Maupassant gibi Fransız edebiyatının önde gelen kalemlerinden tercüme ettiği öykülerle kendi öykülerini bir araya getirdiği “Nâkil”, Dr. Berna Civalıoğlu Sevindik’in çalışmalarıyla ilk kez eksiksiz olarak Timaş Yayınları etiketiyle yayımlandı.

“Nâkil”, Uşaklıgil’in edebi yolculuğunu anlamak açısından önemli bir eser.

Yaşamak Hatırlamaktır!

Bizim sinemamız da her zaman edebiyattan faydalanmıştır. Edebiyat sinema uyarlamalarını yeniden izlemeyi seviyorum, çünkü filmin hakkını vererek anlamak isteyen birisi, kitabı yokmuş gibi davranamaz. Şimdi size bu söylediklerimi çağrıştıran iki filmden bahsetmek istiyorum.

Yazının Devamını Oku

Hakiki bir aşk hikâyesi

6 Ağustos 2024
Sabahattin Ali’nin içinden Berlin geçen “Kürk Mantolu Madonna” romanı yeniden yayımlandı.

Sabahattin Ali’nin yazdığı, bir karşılaşma hikâyesini merkeze alan ve Türkçenin en çok okunan romanlarından biri olan “Kürk Mantolu Madonna”nın bu özel baskısı, görseller ve notlarla, metnin katmanlı yolculuğuna eşlik etmek isteyen yeni okurlarını bekliyor.
“Kürk Mantolu Madonna” mekânlar ve metinler arasında mekik dokurken Türk, Alman ve Rus edebiyatlarının önemli eserleriyle de ilişkiler kuruyor. Fatih Altuğ’un yayına hazırladığı romanda, piyasadaki baskılarından farklı olarak neler mi var?
Romanın daha iyi anlaşılması adına metinler ve resimler aracılığıyla zenginleştirilmiş dipnotlar, fotoğraflar, haritalar var.
Bir de unutmadan söyleyeyim, Aytuğ Aykut’un bu kitap için yaptığı Maria Puder tablosu da size eşlik ediyor.

Türkistan Lejyonu

Hitler’in “kapısı tekmelendiğinde çökeceğini” iddia ettiği Sovyetler Birliği, Barbarossa Harekâtı’nın ilk evrelerinde kazanılan süratli başarılara rağmen çökmemiş, Alman merkez taarruzu Moskova önlerinde durdurulmuştu. Çözüm için alternatif arayışına giren Almanlar, gözlerini Türkistan’a diktiler. Türkistan hem Almanlara geniş bir asker kaynağı sunacak, hem Sovyetler Birliği’nin parçalanmasında diğer uluslara örnek teşkil edecek, hem de Türkiye’yi Mihver Bloku’na çekmek için önemli bir koz olacaktı.
Kronik Kitap’ın II. Dünya Savaşı Tarihi serisinin yeni üyesi “Türkistan Lejyonu”, dünyayı kasıp kavuran bu dev savaşta Alman saflarında özgürlükleri için savaştıklarını düşünen, fakat sükût-u hayale uğrayan Türkistanlı Türklerin yaşadıklarını gözler önüne seriyor.

Yazının Devamını Oku

‘Veganlar’ı okuyan kaç kişi et yemekten vazgeçecek

3 Ağustos 2024
Hayvan kaynaklı büyük bir salgınla kaosa sürüklenen dünyada et yemek yasaklansaydı nasıl bir hayatımız olurdu... Yazar Mehmet Mollaosmanoğlu, son distopik romanı “Veganlar”da et yemenin cezalandırıldığı çevreci ama yasakçı bir sistemi odağına alıyor. Yazarla gizem dozu yüksek yeni kitabını konuştuk.

Yeni kitabınız “Veganlar” okurla buluştu. Her ne kadar kitabınızın sonunda yanıtını vermiş olsanız da henüz okumamış olanlar için soralım, vegan mısınız?

- Veganlığı onaylayan biri değilim. Vejetaryenlik evet, gönülden evet hem de. Ben ikisi de değilim ama vejetaryenliğe yakın bir beslenme düzenim var. Paul McCartney, “Mezbaha duvarları camdan olsaydı herkes vejetaryen olurdu” demiş. Benim böyle bir deneyimim var, zaten ondan sonra kırmızı et yemeyi bıraktım. Bu hikâyeyi merak eden kitabın sonundaki sonsözü okusun. Ne var ki arzularını, heveslerini, özentilerini sulandırıp bulanıklaştırarak istediği kaba sokan insan için ne fark eder!

Et ve hayvan ürünleri tüketiminin yasak olduğu bir gelecekte geçiyor romanınız. Günümüzde, et tüketiminin yasaklanması gerektiği görüşüne sahip olanlar kadar, eti yasaklamanın kötülükle sonuçlanacağı kanısında      olanlar da var...

- Neden et yiyoruz, niçin etin tadını çok lezzetli buluyoruz? Bu sorudan başlamak lazım... Yanıtı kolay aslında, kabuller ve alışkanlık. Ben iddia edildiği gibi eti asla lezzetli bulmuyorum hatta kırmızı et benim için kötü kokan bir besin kaynağı. Bir et lokantasının önünden geçerken burnumu tıkamak zorunda kalıyorum. Neden? Alışkanlıklarımdan ve kabullerimden sıyrıldığım için. Bu işin logaritmasına bakacak olursak, özgür iradeyle algılama biçimi, kabullerle algılama biçiminden farklıdır. Kabuller manipülasyonların atasıdır. Siz manipüle edilmiş bir beyne mi inanırsınız, var oluş özelliğini koruyan bir beyne mi? Et yemek sadece bir kabul ve hiç gereği yok. Beslenme düzeni içinde etin yerini tutacak bir sürü tohum, baklagil ve mantar çeşidi var. Üstelik bazıları protein bakımından etten daha üstün. Kaldı ki bir eziyet, sömürü düzeni kurulmadan da insanlar süt, yumurta gibi hayvansal ürünler tüketebilir, bence mümkün.

YAPIMCILAR RİSKSİZ

KONULARI TERCİH EDİYOR

Yazının Devamını Oku

Botter Apartmanı öksüz kaldı!

30 Temmuz 2024
Yazar dostum Öner Ciravoğlu ile Akmerkez’de, edebiyat buluşmalarımızı sürdürüyoruz.

Geçen hafta yeniden buluştuk. Yayıncılık sorunlarını konuşurken Ferit Edgü’nün vefat haberi bizi geçmişe götürdü.
Öner Ciravoğlu’na Edgü’nün yazarlığını sordum, işte bana anlattıkları:
“1970’lerin sonundan itibaren Botter Apartmanı, Ada Yayınları ile birlikte anılır olmuştu. Ferit Edgü’yle imza günlerinde, Botter’in kapısında ya da Refik’teki öğle yemeklerinde karşılardık. Öyle pek uzun söyleşimiz olmadı. Ama yayınlarda yardımcısı Tarık Zafer arkadaşımdı. Yayınların koşturma işlerini yürütürdü. Tarık Cep Kitaplar’dan ayrılınca Fethi Naci’nin önerisiyle Ferit Edgü’ye uğramıştı. Hikâye böyle başladı. Çıkan kitapların tanıtım kopyaları gelirdi bana. Muştu gibiydi, özenli baskı ve çok seçkindi hepsi. Sanat kitapları ve hele Salâh Birsel’in denemeleri (bende hepsi imzalı) tadına doyulmaz güzellikte, gönüllere taht kuruyordu.Bu arada ilk yapıtlar serisi de başlamıştı. Ferit Edgü edebiyatçılığıyla olduğu kadar yayıncılığıyla da başarılı olmuştur.”

Tanrıların Vatanı Anadolu

Kitapçılarda uzun süredir bulunmayan, çok merak edilen bir kitap vardı: “Tanrıların Vatanı Anadolu”. Merak edilen diyorum yazarın asıl soyadı da Marek. Yani meraka benziyor rastlantıyla. Ama yazar Ceram imzasıyla çıkarmış kitabı yıllar önce. Yayıncısı Remzi Kitabevi’ne sordum konuyu. Yayın haklarının yenilenme işlemi uzun sürmüş. Nihayet eseri bastık dediler, sevindim. Arkeoloji sevenler için bulunmaz bir kaynak Ceram’ın kitabı. Hitit uygarlığının keşfini anlatıyor. Adeta bir roman gibi. Bu kitabı okuyunca aynı yazarın “Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler” adlı kapsamlı eserinin de merak edileceğini düşünüyorum.

Dikkatimi çekti

Yazının Devamını Oku

Sadık Hidayet’in İran’ı

23 Temmuz 2024
Bir süredir İran’daydım. Daha önce de buraya geldiğim için, fazla yabancılık çekmedim.

İslam tarihindeki en acı olaylardan biri Kerbela meselesidir.

Yas tutanlar, Kerbela’da şehit edilen Hazreti Muhammed’in torunu Hazreti Hüseyin’i dualarla andı.

Bu olay Tahran’daki yas sürecine beni daha çok yaklaştırdı. İran’ı anlamaya çalışmak, dünyaya daha farklı bir şekilde bakmayı öğretti.

Sevmek sözcüğünün anlamını bir kez daha sorgulamamı da sağladı.

Sokaklardaki yas törenlerini izlerken defalarca başka bir insan oldum. Birden fazla ‘Sayım’ olmayı özlemişim.

İran’ın eski uygarlıklar grubuna girdiği düşünüldüğünde, nüfusunun gelenek ve göreneklerine ne kadar bağlı olduğunu da görüyoruz.

İsfahan’da

Yazının Devamını Oku

Umut verici bir yayınevi

16 Temmuz 2024
Geçen hafta evimize yakın bir yayınevini ziyaret etme fırsatı buldum. Hümanist Kitap, kurulduğu günden bu yana iş dünyasına yönelik eserler yayımlıyor.

Kozyatağı’nda bulunan Hümanist Kitabevi’nde beyaz yakalılar, girişimciler ve öğrenciler çalışmalarını da yürütebiliyor. 3 yıldır yürüttükleri çalışmalar sonucunda yurtdışında da yayıncılık faaliyetlerine başlamışlar; Azerbaycan, İngiltere ve Almanya’da.
Öncelikli hedefleri arasında kitaplarının Türkçe ve İngilizce dağıtım, tanıtım ve satışının gerçekleşmesi yer alıyormuş. Menekşe Polatcan Serbest, Hümanist Yayıncılık’ın her şeyi neredeyse. Butik yayıncılığın yükselmesi ne güzel. Umarım emeklerinin karşılığını alıyorlardır.

Bir dede torun hikâyesi

19. yüzyıl ve özellikle Gustave Courbet uzmanı sanat tarihçisi Thomas Schlesser’in hakları 32 ülkeye satılan romanı “Mona’nın Gözleri” Timaş Yayınları’ndan çıktı.

Çevrildiği her ülkede çok satanlarda yer alan romanın konusu şöyle: 10 yaşında zeki bir çocuk olan Mona, ansızın görme yetisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Torununun bir daha görememe ihtimali üzerine dedesi, Mona’nın göreceği son güzel şeylerin büyük sanat eserleri olması gerektiğini düşünür.

Dede ve torun 52 hafta boyunca Louvre, Orsay ve Pompidou müzelerinde büyük ressamların eserlerini gezmeye başlarlar.

Yazının Devamını Oku

Türk Köylü Dansları

9 Temmuz 2024
“Türk Köylü Dansları” 60 yıl sonra fotoğraflarla zenginleştirilmiş, dizin hazırlanmış, içeriği ve kaynakçası gözden geçirilmiş olarak M. Sabri Koz’un sunuş yazısıyla yeniden yayımlandı.

“Türk Köylü Dansları” evrensel bakış açısıyla yerli olana yönelmenin güzel örnekleriyle dolu. “Türk Köylü Dansları”nın bu baskısında Metin And Arşivi’nde yer alan, başta Ara Güler’in fotoğrafları olmak üzere birçok eski ve yeni arşivden, kaynaklardan görseller eklendi. Kapakta ise yine Metin And Arşivi’nden Fikret Otyam fotoğrafı...
18. yüzyıl sonlarıyla 19. yüzyıl başlarına ait halay çekenleri betimleyen A. I. Melling, gravürlerle, halk danslarımız için en eski ve gerçeğine çok yakın görsellere imza atmış: Sıra başında mendil sallayan, davul, zurna ve saz eşliğinde oynayanlar, seyredenler...

Büyük Sorunların Küçük Kitabı

Farkında mısınız bilmem ama çoğumuz acıyı, ıstırabı, kederi kendimize yakıştıramayız. Bunlardan kurtulmak ister, hayatımızı olumsuz durumlardan olumluya koşmak üzerine kurarız. Ne kadar da insanca öyle değil mi? Acılardan kaçmanın ve dertlerimize çare bulmanın önemli yollarından biri de kitaplar hiç şüphesiz. Bu duygu ve düşünceler içinde arayışta olan herkese Doç. Dr. Serdar Nurmedov’un “Büyük Sorunların Küçük Kitabı”nı öneriyorum. 
Dokuz adımda kabul ve kararlılık terapisi de içeren kitap sizi kabul’e ve an’da olmaya doğru bir yolculuğa çıkarıyor.

Hayali bir “kıyamet” senaryosu

Yazının Devamını Oku

Cesur bir kadın: Afife Jale

2 Temmuz 2024
Türk tiyatrosunun en önde gelen figürlerinden Afife Jale’nin yaşamını konu alan roman “Afife, Mavi Bir Melek” Artemis Yayınları tarafından yayımlandı. Yazar Eyüphan Erkul, bir önceki romanı “Cahide, Melekler Yeryüzünde Yaşayamaz”dan sonra kaleme aldığı romanda, Afife Jale’nin yaşamını güçlü bir kurgusal yapı ve müzikle harmanlıyor.

Romanın arka kapakta yer alan yazısında yazar Ahmet Ümit ise şu sözlerle düşüncelerini ifade ediyor: “Bir kadın, cesur bir kadın, genç bir kadın Kadıköy’de bir tiyatroda sahneye çıkıyor. Ne var bunda diyeceksiniz? Sahneye çıktı diye tiyatro basılıyor, kadın dövülüyor. Kadın yeniden çıkıyor çünkü diyorlar ki: ‘Bir Türk kadını tiyatroda oynayamaz.’ Ama kadın yılmıyor! Kim bu kadın? Afife Jale...
Eyüphan Erkul işte o cesur oyuncuyu, Afife Jale’yi yazdı.”

James Baldwin 100 yaşında

James Baldwin’in Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan kitapları, yazarın 100. yaşında Modern Klasikler dizisine anlam kattı. Yazarın deneme türündeki kitabı “Bundan Sonrası Ateş”, ABD’de köleliği kaldıran Özgürlük Bildirgesi’nin yüzüncü yıldönümü olan 1963 yılında yayımlandığında siyah özgürlük hareketi için yeni bir yol gösterici, bir “kalk borusu” oldu. “Sokağın Dili Olsa” 1970’lerin başında Harlem’de yaşanan bir aşk öyküsünü anlatıyor.
James Baldwin, anlatıcısının samimi ve tutkulu sesiyle biçimlendirdiği “Ne Zaman Gitti Tren” adlı romanında katmanlı kimlikleri ve hayata topyekûn direnişi odağına alıyor.
Baldwin’in 10 yıl yaşadığı ve yaratıcılığını bulduğu Paris’te yazdığı “Giovanni’nin Odası”, o günler için işlenmesi bir hayli cesaret isteyen bir konuyu ele alıyor.
“Bir Başka Ülke”, 1950’li yılların New York ve Paris’inde geçmesine karşın, çok katmanlılığı ve irdelediği konuların (cinsellik, Amerika’da beyaz-siyah gerilimi, kimlik, sanat) yakıcılığı sayesinde hâlâ sahici ve çağdaş.

Doğru hedefi belirlemek

Yazının Devamını Oku