3.Uluslararası Adana Lezzet Festivali kapsamında bir rekor denemesi yapıldı.
Guinness Rekorlar Kitabı’nda yer alan ve daha önce Çin Halk Cumhuriyeti’ne ait olan “tek şişte et pişirme” rekorunu 233.6 metreyle Adana kazandı.
Rekor denemesi için kebapçı Gül Kıstak ve Ulaş Kıstak’ın ekibi, park alanına her biri 2.5 metrelik 100 parçadan oluşan mangalları yan yana dizdiler. İçine de yarım ton kömür döktüler.
Neredeyse 220-230 metrelik demir şişe, yaklaşık 500 kilo parça et takıldı ve köz ateş üzerinde onlarca kebap ustasının yardımıyla çevire çevire pişirildi.
Uzaktan baktığınızda park alanının üzerini devasa bir bulutun kapladığını, yangın çıktığını zannedebilirdiniz.
Ama binlerce Adanalının sevinç çığlıklarını, kadınların zılgıtlarını duymanızı isterdim.
Harran’ın ilk çağlara kadar uzanan çok parlak tarihi olduğunu ben de yaptığım ziyaretlerle öğrendim. Bir dostum ise İtalya’nın Alberobello Kasabası’nda Harran’ın kümbet evlerinin taştan yapılmış birebir kopyasını gördüğünü anlatmıştı.
Alberobello bölgesindeki “trulli” evlerinin, Harran’daki kümbet evlere olan benzerliğinden yola çıkarak, Türkler ve İtalyanlar arasındaki ortak noktaları tatlı tatlı konuştuğumuz bu sohbetimizi başka bir yazımda sizlerle paylaşmak isterim.
Anadolu’nun en eski yöresel mimari örneklerinden olan bu konik kubbeli evler kerpiçten inşa edilip, dış yüzeyi balçık çamurla sıvanıyor. Kubbesinde tuğla da kullanılmakla beraber, tepesi açık bırakılıyor.
Böylece güneş ışığının içeriye girmesi, ev içindeki fazla dumanın ise dışarıya çıkması sağlanıyor. Yazın serin, kışın sıcak olan bu evler, bölge iklimiyle de son derece uyumlu inşa edilmiş.
Her kubbenin bir odayı işaret ettiği bu evlerin harcında gül yağı ve yumurta akı kullanıldığı rivayeti de vardır.
Tarihinin 250 yıl öncesine kadar uzandığı tahmin edilen bu evlerin en güzeli, en iyi korunanı ve en çok ziyaret edileni Halil Özyavuz’a ait. Doğduğu, büyüdüğü, 45 yıl yaşadığı bu evde, eşi 6 kız, 8 oğlan doğurmuş. “Size maşallah Halil Bey, biz ancak üç çocuk doğurabildik” dediğimde gözleri parladı ve karısının şimdi bile torunların peşinde nasıl koştuğunu anlattı.
Nergis çiçeğine adını veren Tanrı Narkissos, suya vuran görüntüsüne âşık olur. Kendi güzelliğine o kadar hayran kalır ki, oturduğu yerden kalkamadığı için de ne su içebilir ne yemek yiyebilir ve ölüp gider.
İşte Narkissos’un öldüğü bu yerde, nergis çiçeğinin yetiştiğine inanılır.
1895 yılında 310 haneli bir Rum Türk köyü olan Saip Köyü’nün sırtını dayadığı Akdağ, nergis çiçekleriyle ünlü... Şubat ayında başlayan kokular, taa İzmir’e kadar gidermiş.
Konak Meydanı’ndan Karaköy, Eminönü, Nişantaşı’na, sokaklarda ve çiçekçilerde gördüğünüz nergislerin hepsi Karaburun’dan geliyor. Kekik ve nergis kokulu dağların mavi-turkuaz denizle buluştuğu bir cennet yarımada olan Karaburun’un, keşfedilmeyi bekleyen çok kültürlü bir mutfağı da var.
YAPILIŞI ZAHMETLİ
TADI BASKIN: KOPANİSTİ
Rumların yaşadığı yıllarda özellikle üzüm bağlarıyla tanınan bir bölgeyken, göçlerle beraber bağlarının bir kısmını kaybetmiş.
Tuna ve Sava nehirlerinin birleşip şehri ikiye böldüğü bir ovada yükselen tarihi Belgrad şehri, son zamanlarda Türklerin de çok tercih ettiği yurtdışı tatil rotalarından biri.
Vizesiz giriş yapabildiğiniz Belgrad’da konaklama ve yemek fiyatlarının ucuzluğu da bu tercihte önemli rol oynuyor.
Yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlerin yaşadığı, ticaret yolları üzerinde bir kavşak noktası konumunda olan Sırbistan, stratejik coğrafyası nedeniyle de büyük güçlerin de noktası haline gelmiş.
Bugünkü Sırbistan’ın kuzeyi, uzun yıllar boyunca Avusturya-Macaristan İmparatorluğu egemenliğinde kalırken, Güney Sırbistan ise Osmanlı İmparatorluğu hegemonyasında yaşamış,
Oruç tutmaya çok heveslendiğim 1965 yılının ramazan ayında herkes gibi sahura kalkabilmek fikri beni çok heyecanlandırmıştı.
Bir yıl öncesine kadar “tekne orucu” tutuyordum.
Küçük bir çocuk olarak öğlene kadar aç durup, okuldan eve geldiğim öğlen saatinde karnımı doyurup tekrar akşam iftar saatini beklerdim.
Büyüklerimiz bütün gün aç kalmamızı istemez, “Senin yaşlarında biz de tekne orucu tutardık” diyerek bize yarım günlük oruç tutma izni verirlerdi.
Ama artık büyümüştüm ve büyüklerin tuttuğu gibi oruç tutmak istiyordum.
Ayrıca ramazanın o mistik havası, evdeki tatlı telaş ve koşturmaca beni çok etkiliyordu.
8-10 adet baklava yufkası
İç harcı için:
500 gr tatlı lor
2 adet yumurta
1 kahve fincanı pudraşekeri
1 paket vanilya
125 gr tereyağı
1 su bardağı zeytinyağı
1 su bardağı su
2 yemek kaşığı pekmez (dut, üzüm veya keçiboynuzu)
Yarım su bardağı tozşeker
3 yemek kaşığı susam (Küncü denilen kabuklu susam öneririm)
1 yemek kaşığı çörekotu
2 tatlı kaşığı toz tarçın
- 1 paket hazır baklava yufkası (Bize 24 adet lazım)
Sos için:
- 2 adet yumurta
- Yarım su bardağı ılık süt
-Yarım su bardağı zeytinyağı
İç harcı için:
- 400-500 gr orta yağlı dana kıyma
- 2 adet orta boy kuru soğan