7 Ağustos 2009
Yemeğe çok meraklı olan Urfalılar’ın hayatında patlıcan, domates ve biber üçlüsünün ayrı bir yeri vardır.
Patlıcana balcan, domatese frenk, bibere de isot diyen Urfalılar’ın hayatında fırında pişen tepsi yemekleri de büyük bir yer tutar.
Kışın ciğer kebabını, yazın ise patlıcan kebabını çok tüketirler. Özellikle Birecik patlıcanı ve Siverek domatesiyle yaptıkları kebaplarının tadına doyum olmaz. Fırına koyulan toprak güvecin içinde saatlerce pişen kuzu eti, sarımsak, domates, patlıcan ve isotlu çömlek kebabı, akılları baştan alacak kadar güzeldir.
Ama illa “Ciğer kebabı yiyeceğim” diyorsanız, çarşının içindeki 63 Ciğer Kebapçı-sı’na gitmelisiniz. Kahvaltıda bile ciğer kebabı yiyebilen Urfalılar’ın ciğer kebabını nasıl yediklerini Kadir Usta size bire bir anlatacaktır.
Ciğerler kömür ızgarasına koyulan şişlerde pişerken, siz de önünüze tabak niyetine koyulan kesme tahtasında soğanı incecik doğrarsınız. Sonra da taze nane ve maydanozu ayıklar, pişen isotun kabuğunu soyar, tohumlarını ayıklar ve incecik dilimlersiniz. İşte artık ciğerin yanına koyacağınız garnitür hazırdır. Şimdi sıra incecik pideyi tahtanın üzerine sermeye ve ciğeri demir şişten çıkarmaya gelmiştir. Artık garnitürü de pidenin içine koyup bir güzel dürüm yaptıktan sonra afiyetle yiyebilirsiniz.
Bütün bu yemekler güzel ama Urfa demişken çiğköfteden bahsetmemek olmaz değil mi? Meşhur sıra gecelerinde Urfalı erkekler bir araya toplanır ve çiğköfte yoğururlar.
Bol marul, taze nane ve diğer yeşilliklerle yenen çiğköftenin yanında ayran tercih edilir. Urfa’da çiğköfte günlük hayatın bir parçasıdır kısacası. Siz o gün çiğköfte yapamadıysanız, meraklanacak bir durum yoktur ortada. Komşulardan biri mutlaka yapar ve size de gönderir.
Lor peynirli rokalı gözleme
YAPILIŞI
Yazının Devamını Oku 
6 Ağustos 2009
Geçenlerde yemek araştırmacısı ve yemek kültür yazarı arkadaşımla yaklaşık 42 derece sıcaklıkta Urfa’yı gezdik. Metro Grup’un organize ettiği ve Metro Kültür Yayınları’ndan çıkan “Gaziantep Deyince” isimli kitabın tanıtımı için çıktığımız Gaziantep ve Urfa gezisi çok keyifliydi.
Aslında keşke imkanınız olsa da Türk mutfağını ve geleneklerini çok iyi bilen bu değerli mutfak araştırmacısı arkadaşımla siz de gastronomik geziler yapabilseniz. Eğer böyle bir şansınız olsaydı, inanın bana çok memnun kalırdınız. Yemek kültür araştırmacısı keşfe çıktığınız yörenin tarihini, coğrafyasını, iklimini ve sosyolojisini anlatacak, aynı zamanda sizi bir lezzet yolculuğuna çıkaracaktır. Geri döndüğünüzde ise geziden aklınızda ve damağınızda çok şey kalacaktır.
Yaptığımız Urfa gezisi de muhteşemdi. Zaten Urfalılar o kadar sıcakkanlı, misafirperver ve güler yüzlü ki, kendinizi evinizdeymişsiniz gibi hissediyorsunuz.
Urfa’da beni çok şaşırtan bir şey gördüm; sokak ve çarşılarda tepsi trafiği var. Urfalılar sürekli fırına tepsilerle yemek götürüyorlar. Her ekmek fırınının tezgahında, üzeri numaralı onlarca tepsi duruyor. Kimisi kuşbaşı et, domates ve biberli, kimisi kıymalı, kimisi sebzeli tepsiler, Urfalılar’ın günlük yemek geleneğinin çok önemli bir parçası. “Hanım yemek nerede?” “Fırına tepsi yolladım, geliyor.” İşte Urfalılar’ın günlük sohbetlerinin en olağan konuşmalarından birisi.
Taş fırında pişen bu yemeklerin hem hazırlanışı çok kolay, hem para ödenmediği için çok ekonomik hem de lezzetleri doyulmaz denebilecek nitelikte. “Fırıncının bu işten kârı ne?” diye soracak olursanız, yemeğin yanında sattığı tırnak pideleri diyebilirim.
Evde sacda pişirilen ekmek ya da tırnak pidesiyle yenen bu tepsi yemeklerinin arasında benim favorimse etsiz yapılan sebze yemekleri oldu. Hepinizin bayılacağı bir fırın yemeği daha var; Harran kubbesi... ‘Harran evi’ de denilen bu yemekte patatesler ikiye bölünüp yağlanıyor ve fırına gönderiliyor. Benim bir başka favori yemeğim ise evlerde yapılan kazan kebabıydı.
ZEYTİNLİ SİMİT POĞAÇASI
10 Kişilik
Hazırlama Süresi 20 dakika
Pişme Süresi 35 dakika
MALZEME LİSTESİ
* 1 su bardağı siyah zeytin
(Çekirdeği çıkarılıp dilimlenmiş)
Hamuru için;
* 8 su bardağı un
* 250 gr bitkisel margarin
* 1 su bardağı sıvıyağ
* 1 su bardağı yoğurt
* 1 adet yumurtanın akı
* 2 çay kaşığı tuz
* 1 paket kabartma tozu
YAPILIŞI
Unu derin bir kaba koyup üzerine oda sıcaklığında iyice yumuşamış olan margarini ekleyin. Sıvıyağ, yoğurt ve yumurtanın akını ilave edip, tuz ve kabartma tozunu da serpiştirdikten sonra yoğurmaya başlayın. Malzemeler iyice karışıncaya kadar yoğurun. Elinize yapışmayan ve kulak memesi yumuşaklığında olan bir hamur elde etmiş olacaksınız.
Hamura şekil vermeden önce çekirdeği çıkarılıp incecik dilimlenmiş zeytinleri (file zeytin de denir) hamura katıp hamuru tekrar yoğurun. Hamurdan pinpon topu büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarladıktan sonra 10-12 santim uzunluğunda parmak şeklinde hamurlar yapın. Uçlarını birleştirip halka şekline getirin.
Fırın tepsisini sıvıyağla hafifçe yağlayın. Simit şeklindeki poğaçaları tepsiye aralıklı olarak yerleştirin. Simit poğaçaları 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında üzerleri iyice kızarıncaya kadar pişirip çıkarın. Sıcak ya da ılık olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
5 Ağustos 2009
Bundan yaklaşık 15 yıl önce, sadece deniz kenarında uzayan, incecik patika yolla gidebildiğimiz Koyunbaba restoranına bu kez karayolu vasıtasıyla ulaştık. Yalıkavak’tan çıkıp Gümüşlük istikametine giderken, bir tepenin yanında incecik bir yol vardı, işte o yolu kullanarak ulaştığımız Koyunbaba tıpkı yıllar önce bıraktığımız gibiydi.
Koyunbaba’nın sahipleri Kamil Bey ve Semiha Hanım, yıllar önceki gibi, bizi zarafet ve sıcaklıkla ağırladılar. Biz kapıdan girerken, Semiha Hanım meşhur ot dolama böreğini hazırlıyordu. Oğulları Sabri ise İstanbul’da turizm okuyor. Anlayacağınız Koyunbaba tam bir aile işletmesi. Anne yemekleri yapıyor, baba ve oğul servis, masa temizliği, çay, kahve ve hesapların kesilmesi gibi işlere bakıyor. Baba aynı zamanda yiyecek alışverişini yapıyor. Koyunbaba’da yiyeceğiniz her şey ev yapımı ve malzemeler yöresel pazarlardan temin ediliyor.
Bahçeden toplanan kabak çiçeğiyle yapılan dolmaları çatallarımıza birer ikişer alırken, kaşığımızla da köpoğlu salatasına saldırıyorduk. Zeytinyağlı taze bamya, barbunya derken sonunda mezelerin şahanesi gambilya favası da önümüze geldi. Mercimek tanesi büyüklüğündeki bu sarı bakliyatla yapılan gambilya, aslında Bodrum ve çevresinde çok eskilerden beri yapılan bir yemek. Gambilya, tıpkı içbakla favası gibi yapılıyor. Tabii ki üzerine sızma zeytinyağı gezdiriliyor.
Koyunbaba’da gambilya favasının tadına bakarken, “son yıllarda yediğim en güzel mezelerden biri” diye düşünmekten alamadım kendimi. Bu sezon vereceğim davetlerin mönülerine yeni bir lezzet katmanın mutluluğunu da yaşamadım değil hani. Derhal Bodrum’a inip Bekir Çilek Bey’den tam dört kilo gambilya aldım, evdeki firik ve maş bakliyatlarının yanına yerleştirdim. Çünkü dostlarım semizotlu firik pilavıyla maş salatamı çok severler. Onlar için yaptığım gambilya favası da sohbetlerimize renk katacak, eminim.
Keşke Koyunbaba gibi, yaptığı işi çok seven, gelen herkesi memnun etmeye çalışan, parada gözü olmayan “savaşçı” restoranlar varlıklarını sürdürebilseler. Bizler onları her zaman saygı ve sevgiyle destekleyeceğiz.
ZEYTİNLİ MAKARNA OMLETİ
6 Kişilik
Hazırlama süresi 15 dakika
Pişme süresi 15 dakika
Malzemeler
* 1 paket fırın makarna
(kalın, uzun boru şeklindeki makarna)
* 6 yemek kaşığı zeytinyağı
* 1 çay kaşığı tuz
Üzeri için;
* 10-15 adet siyah zeytin
(çekirdekleri çıkarılmış ve dilimlenmiş olmalı)
* 3 adet orta boy domates
* 2 dilim dil peyniri
* 3 diş sarımsak
* 1 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
* 1 çay kaşığı tuz
* 1 çay kaşığı karabiber
YAPILIŞI
Kırarak ikiye böldüğünüz makarnayı kaynayan tuzlu suda 12 dakika kadar haşlayın. Süzüp eşit miktarda ikiye ayırın. İlk bölümü bekletmeden orta boy bir teflon tavaya bastırarak yerleştirip, üzerine zeytinyağı gezdirin.
Makarnayı, omlet yapar gibi kısık ateşte, çevirerek arkalı önlü kızartın. Tabak büyüklüğünde iki parça kızarmış makarna elde edeceksiniz.
Diğer taraftan sosunu hazırlamak için sızma zeytinyağı, doğranmış sarımsak, rendelenmiş domates, karabiber, tuz ve siyah zeytini tavaya koyup karıştırın. Sosu orta ısılı ateşte, karıştırarak 10 dakika kaynatın.
Hazırladığınız sosu kızarttığınız makarna parçalarının üzerine gezdirin. İsterseniz üzerine dil peyniri rendeleyip taze fesleğen yapraklarıyla süsleyebilirsiniz. Ilık ya da sıcak olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
4 Ağustos 2009
Size “Urfa’nın nesi meşhurdur?” diye sorsam, eminim cevabınız ya İbrahim Tatlıses, ya çiğköfte ya da sıra gecesi olur. Ama eğer Urfa’nın tarihini bilen biriyseniz, Roma döneminden, Bizans döneminden ve hatta 12 bin yıl öncesinin Neolitik Çağı’ndan kalma kalıntıların bulunduğu Göbekli Tepe arkeolojik kazılarından haberiniz vardır.
Peki benim gibi bir yemek yazarıysanız, Urfa deyince aklınıza ne gelir?
Benim için Şanlıurfa bir isot ve biber salçası cennetidir. Zaten Şanlıurfa’ya giden bir yemekçiden de başka bir şey beklenemezdi, değil mi?
Urfa’ya gidip geldikten sonra evimizde pişen her yemeğe isot katar oldum. Benim meşhur yemeğim kuru köfte ve makarna sosları ise isotla daha da güzelleşip lezzetlendi. Bizim ikizler de önce yemeklerin tadına şöyle bir bakıyor, sonra da “Anne, bu yemekte isot var mı?” diye merakla soruyorlar. Hele hele isotlu makarnanın tadı dillere destan oldu.
Ya biber salçası? İçinde yaprak yaprak biber parçaları görebileceğiniz salçayı, hiçbir şey eklemeden kızarmış ekmeğin üzerine sürüp yiyebilirsiniz.
“Acı ye zehirden başka, tatlı yeme baldan başka” diyen Urfalılar, isota sayısız methiye düzmüşler. Kan yapıcı, ses güzelleştirici, kolesterol düşürücü ve kısırlık önleyici özellikleri olan isot hakkında çıkmış efsaneleri de anlatmakla bitiremiyorlar. Urfa’da herhangi bir yemeğe oturduğunuzda insanların birbirine “İsodum ne oldu?” yani “İsot nerede?” diye sorduğunu duyuyorsunuz.
Bugünden tezi yok, bence siz de gidip biraz isot alın ve ona baharatlar arasında bir yer açın. Yaptığınız her sosa, köfteye ya da çorbaya birazcık isot katın. Bakın yemeklerin lezzeti nasıl da değişecek...
Fırında sebzeli içli köfte
10 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 40 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 25 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
* 2 su bardağı ince köftelik bulgur
* 3 adet orta boy haşlanmış patates
* 1 su bardağı un
* 2 adet yumurta
* 1 yemek kaşığı biber salçası
* 2 çay kaşığı tuz
İç harcı için;
* 2 su bardağı haşlanmış bezelye
* 1 adet orta boy haşlanmış havuç
* 2 adet orta boy haşlanmış patates
* 1 su bardağı rendelenmiş taze kaşar peyniri
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
YAPILIŞI
Dışındaki hamuru hazırlamak için, bulguru orta boy bir tepsiye (borcam ya da porselen kap da kullanabilirsiniz) koyun. Üzerine 1 su bardağı ılık su gezdirip bulgurun yumuşaması için 15 dakika kadar bekleyin. Haşladığınız ılık patatesleri yumuşayan bulgurun üzerine aktarın.
Karışımı, elinizi arada sırada suya batırarak 4-5 dakika kadar yoğurun. Üzerine yumurtaları kırıp salçayı ekleyin. Tuzunu serpip yoğurmaya devam edin. Son olarak unu da ilave edip karışımı macun kıvamına gelinceye kadar yoğurun.
Diğer taraftan haşlanmış bezelyeleri derin bir kaba koyun. Üzerine haşlanmış havuç ve patatesleri rendeleyip karıştırın. Tuz ve karabiberi serpip tekrar harmanlayın. İyice yoğurduğunuz bulgurlu hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparın.
Bu parçaları avuçlarınız arasında yuvarlayıp içini işaret parmağınızla bastırarak oyun. Sebzeli karışımdan ikişer üçer çay kaşığı kadar alarak çukur kısımları doldurup, tekrar kapattıktan sonra yuvarlayın. (Köftelere mekik şekli de verebilirsiniz.)
Hazırladığınız köfteleri yağlanmış fırın tepsisine yan yana yerleştirin. Üzerlerine rendelenmiş kaşar serpiştirin. Köfteleri 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında üzerleri nar gibi kızarıncaya kadar, en az 25 dakika pişirip çıkarın. İnce kıyılmış maydanozla süsleyip servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
3 Ağustos 2009
Bir işi iyi yapabilmenin iki şartı vardır: İşin tekniğini bilmek ve yeterince pratik yapmak.
Konu ekmek pişirmek olunca da aynı şey geçerli. Eskiden hamuru sıcak kaplara koyarak toprağa gömer ve üzerine sıcak kül bastırarak pişirirlermiş ekmeği. Bugünse çeşitli boylardaki fırınlarda sıcak hava dolaşımının olumlu etkisiyle pamuk gibi ekmekler pişirmek çok kolay. Eğer evde ekmek yapmaya meraklıysanız, ekmeğinizin başarılı şekilde pişebilmesi için yoğurma aşamasından başlayarak özenli olmanız gerekli. Eğer tarifle çalışıyorsanız, ölçülere harfiyen uyun. Özellikle belirtilmemişse hamuru yumuşakça yoğurun ve dinlendirirken de, parçalara ayırıp fırına koyarken de “korkutmayın”.
Ekmeğinizin kabararak pişmesi için doğru ortamda dinlenmesi de çok önemli. Sıcağa yakın, ılık bir odada, üstü nemli bir bezle örtülmüş halde kararında bir süre dinlenmeli, hamur gereğinden ne fazla ne de az büyütülmelidir. Sıcak fırının kapağı çarpılmamalı, ekmek pişene kadar rahatsız edilmemelidir. Çünkü ani ısı değişimleri süreci olumsuz etkiler. Hamurun boyu büyüdükçe fırın ısısının düşürülüp pişme süresinin uzatılması, boyut küçüldükçe daha yüksek ısıda daha kısa süre fırında tutulması, ekmeğinizin başarıyla pişirilmesini sağlayacaktır.
Tarçınlı sultani patlıcan
· 250-300 gr kuzu ya da dana kuşbaşı et
· 5 yemek kaşığı zeytinyağı
· 2 yemek kaşığı sirke
Yazının Devamını Oku 
1 Ağustos 2009
Zengin ya da fakir hangimiz hayat pahalılığından şikayet etmiyoruz ki?
Ekmeğin zam alması ya da pirinç fiyatlarının artması mutfak bütçesini hemen sarsıyor. Hele hele içinde bulunduğumuz kriz dönemi gibi zamanlarda daha da iyi anlıyor insan liranın, hatta kuruşun değerini.
Kalabalık aileye sahip olup da günlük ekmek ihtiyacını Halk Ekmeklerden karşılayarak tasarruf etmeye çalışan o kadar çok insan yaşıyor ki memleketimizde. Tarih sayfalarına şöyle bir baktığımızda, bu pahalılık ve geçim sıkıntısı meselesinin yalnızca bugüne ait olmadığını rahatça görürüz. 1941 yılında özellikle pirinç, yağ, et ve bakliyat gibi gıda maddelerindeki fiyat artışı nedeniyle ciddi bir ekonomik kriz yaşandı memleketimizde. Hatta bu pahalılık öyle boyutlara ulaştı ki, İstanbul Valiliği aldığı bir kararla İstanbul’da yaşayıp da pahalılık sıkıntısıyla boğuşan ailelere memleketlerine dönmeleri için çağrıda bulundu. Hatta bununla kalmadı, yol masraflarını karşılayacağını da vaat etti. Alınan karar halk tarafından benimsenmiş olmalı ki İstanbul’da yaşayan ve asıl memleketleri İstanbul olmayan 12 bin aile alınan bu karardan yararlanarak memleketine döndü. Evet, her devirde vardı hayat pahalılığı ve Türkiye hiçbir zaman zengin ve refah seviyesi yüksek bir ülke olamadı belki ama insan “hiç olmazsa o dönemde savaş varmış ve pahalılık bir anlamda doğalmış” demekten de kendini alamıyor değil mi?
Sebzeli ekmek dolması
· 1 adet büyük boy somun ekmeği
(Yuvarlak ve sert ekmek kullanmalısınız.)
Dolma içi için;
· 250-300 gr orta yağlı dana kıyma
Yazının Devamını Oku 
31 Temmuz 2009
Doğu ile Batı arasında bir ada olmanın ve tarih boyunca pek çok medeniyet tarafından yönetilmenin tadını çıkarır gibidir Kıbrıs mutfağı.
Venedik, Osmanlı ve İngiliz mutfağı gibi birbirinden tamamen farklı üç mutfağın da etkilerini görürüz bu adanın yemek çeşitlerine yakından baktığımızda. Özellikle Akdeniz yemek kültüründen ve tabii ki Türk ve Yunan mutfağından da çok etkilenmiş olduğu için, pek çok kültürün özelliğini bünyesinde barındırır. Kıbrıs’a gidip de herhangi bir restoranda yemek yemeğe kalktığınızda, daha yemek siparişini vermeden mezeler gelmeye başlar ve masanız ondan fazla mezeyle donatılır bir anda.
Özellikle turşu ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bu mezelerin her biri birbirinden lezzetlidir. Kıbrıs halkı, etkilendiği onca mutfaktan kendine has bir mutfak yaratmayı başarmış ve yeni sunum teknikleriyle ve bu yemeklere ekledikleri yeni yeni malzemelerle Kıbrıs damak tadını oluşturmuştur. Balık ve etten tutun da zeytinyağlı ve salata çeşitlerine kadar, hemen her çeşit yemek vardır bu adanın sofrasında. “Peki Kıbrıs’a özel yemek yok mu?” dediğinizi duyar gibiyim şimdi. Macun gelir benim aklıma, biri bana bu soruyu sorduğunda. Kıbrıslılar hemen her meyvenin macununu yapar ve kahvaltı dahil günün her öğününde yiyebilirler yaptıkları macunu. Bu reçele benzer tatlı Kıbrıs’taki hemen her evde kavanozları süsler.
Kıbrıs’ın bir başka tadı da kolakastır. Patatese benzer kolakas ve yemeği yapılır. Enteresan tadıyla belki bizlerin damağına pek alışkın değildir ama birkaç kez yendikten sonra da hoşa gitmeye başlayıverir.
Fırında tavuklu sebze türlüsü
· 3 adet tavuk göğsü
Yazının Devamını Oku 
30 Temmuz 2009
Hatırlıyorum, küçük bir çocukken bağırsak parazitleriyle ilgili bir sorun yaşamıştım. Dediğim gibi, bu sorunu yaşadığımda küçücük bir çocuktum ama bana bol bol kabak çekirdeği yedirdiklerini çok iyi anımsıyorum.
Çocuklarımızın yağlı ve ağır kuruyemişler tüketmelerindense kabak çekirdeği gibi bol lifli ve mineral yönünden zengin olanlarını yemelerini tercih ederiz. Kabak çekirdeğinin çinko, magnezyum, demir ve fosfor bakımından ne kadar zengin olduğunu düşündüğümüzde tercihimizin kabak çekirdeği olması daha da anlaşılır. Çocuklarınızın cebine koyacağınız bir bardak kabak çekirdeği onların günlük demir ve çinko ihtiyacının önemli kısmını karşılayacaktır. E vitamini yönünden de oldukça şanslı olan kabak çekirdeği idrar yolları sıkıntılarının çözümüne yardımcı olur, lifli yapısıyla bağırsağın düzenli çalışmasını sağlar ve dolayısıyla kanser riskini azaltır, Omega 3 ve Omega 6 içerdiğinden beyin fonksiyonlarının düzenli çalışmasını sağlar. Ayrıca doymamış yağlar bakımından da bulunmaz bir kaynak olduğundan kolesterolü yüksek olankarın kabak çekirdeği tüketmesi önerilir ve orta yaş erkeğinin kabusu olan prostat hastalığının da tedavisine yardımcı olur.
Yararlarını saymakla bitiremeyeceğimiz kabak çekirdeği ile ilgili bilmeniz gereken çok önemli bir şey daha var. Kabak çekirdeği ne kadar az kavrulmuş ve tuzsuz olursa vücudumuzun ondan sağlayacağı fayda o kadar artıyor. Çünkü kabak çekirdeğinin yapısında ısıya duyarlı olan protein ve aminoasitler bulunuyor. Tuzun zararlı etkilerindense bahsetmeye bile gerek yok sanırım. Sözün kısası; hayatınıza mutlaka kabak çekirdeğini sokun ama mümkün olduğunca kavrulmamış ve tuzsuz olanını.
Yoğurtlu kabak borani
4 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 30 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
4 adet orta boy yeşil kabak
Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan zeytinyağı
2 çay kaşığı domates salçası
1 adet orta boy kuru soğan
2 diş sarmısak
Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan ince köftelik bulgur
1 çay kaşığı tuz, karabiber
2 çay kaşığı toz şeker
1 demet dereotu
1 su bardağı sarmısaklı yoğurt
YAPILIŞI: Kabakları kazıyıp yıkayın. Her birini uzunlamasına ikiye böldükten sonra tavla zarı formunda küp küp doğrayın. Soğanı yemeklik incecik dilimleyin. Zeytinyağı, salça ve doğradığınız soğanı orta boy bir tencereye koyup orta ısılı ateşte, tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 2-3 dakika kadar kavurun. Üzerine pirinç tanesi büyüklüğünde doğradığınız sarmısakları ve kabakları ilave edin.
Yıkayıp süzdüğünüz bulguru da katıp karıştırarak 2-3 dakika daha kavurun. Üzerine 1 su bardağı sıcak suyu, tuz, karabiber ve toz şekeri ekleyip tencerenin kapağını kapatın. Kısık ateşte kabaklar iyice yumuşayıncaya kadar pişirin. Ocaktan alıp üzerine incecik kıydığınız dereotunu serpiştirip soğumasını bekleyin. Dilerseniz sarmısaklı ya da sade yoğurtla birlikte servise sunun.
Yazının Devamını Oku 