Sahrap Soysal

Ayrıntılar

17 Ağustos 2009
Hepimiz insanlarla kurduğumuz ilişkilerde zaman zaman yorulduğumuzu hissederiz.

Ayrıntıları önemseriz, “Aaa, ayrıntılara takılıyor, meselenin özünü kaçırıyor” derler. Ayrıntıların üzerinden atlar sadece meselenin özüne eğiliriz, bu kez de “İlişkiler fedakârlık ve özen ister. Ayrıntılar önemlidir, kişiye kendini özel hissettiren, o kişiyle ilgili ayrıntılara verdiğimiz önemdir” derler.
Ben de ilişkilerdeki heyecanın ilk günkü gibi kalmasından ve bunun da ancak ayrıntılı yaşamaktan geçeceğine inananlardanım. Ayrıntılara dikkat etmek, çoğu insanın sandığı gibi ayrıntılardan mutsuzluk çıkarmak anlamına gelmiyor. Aksine, çevremizde olup bitenlere ayrıntı sever bir bakışla bakarsak aslında bizi mutlu edecek ne kadar çok şey olduğunu fark ederiz.
Yemek pişirirken ya da pasta yaparken fark ettiğim bir şey var; yapılan yemeğin esas lezzeti ayrıntılarda gizli. Bazen seçilen bir kap, bazen bir limon damlası, bazen bir tutam biber, bazen de fırının kaç derecede ısıtıldığı... Bunu yemek yaparken keşfettiğime göre, yaşamın diğer alanlarına neden uygulamayayım?
Belki de ben yolun daha başındayımdır. Bunları farkında olarak ve yapmak isteyerek yapıyorum henüz. Ama esas olması gereken, belki de bunu bir iç ses haline getirmek ve farkında olmadan yapabilmektir.
Yemeklerden sofralara, sofralardan yuvalara, yuvalardan çocuklara ve eşlere taşıyalım bu ayrıntı merakını ve öyle yaşayalım hayatı.

Ananaslı diyet sütlaç

· Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan pirinç

Yazının Devamını Oku

Biraz dikkat çok tasarruf

15 Ağustos 2009
Yaşamak için mi besleniriz, yoksa beslenmek için mi yaşarız?. Bu soruya çoğumuzun vereceği cevap “tabii ki yaşamak için besleniriz” olur. Gerçi, benim etrafımda “ben beslenmek için yaşıyorum” diyebilecek insanlar da var ama birçoğumuz için geçerli olan seçenek birinci seçenektir. Peki, beslenmeden yaşanır mı? İşte bu soruya evet diyecek olan yoktur sanırım.
Vücudumuzu bir makineye benzetirsek, aldığımız gıdaları da elektriğe ya da herhangi bir yakıta benzetebiliriz. Hayatımızı sürdürmek için gerekli olan besin miktarını sağladıktan sonra düşünürüz, bu besini sağlayacağımız gıda maddesinin ne olacağını.
Diyeceğim o ki; et de bir protein kaynağı, soya fasulyesi de. Hangisini yiyeceğimizi belirleyen etkenlerden biri de maddi olanaklarımız. İyi beslenip sağlıklı ve kalitesi yüksek bir yaşam sürmenin temel koşulu cebimizde yeterli miktarda para olması. Ancak hangi gıda maddesinin vücudumuzda ne iş gördüğünü, neyin yerine ne yiyebileceğimizi bilmek ve bütün bu bildiklerimiz doğrultusunda kendimize bir beslenme diyeti uygulamak çok önemli.

Alışverişe çıkmadan önce bir ihtiyaç listesi yapmak ve bu sayede ihtiyacımız olmayan şeyleri sırf market raflarında bulundukları için almamak, alırken son kullanma tarihlerine bakmak ve mümkünse küçük bir fiyat araştırması yapmak bütçemize katkıda bulunacaktır.
Ayrıca elimizde bulunan malzemeleri ziyan etmemek de mutfakta ekonomiyi düzeltecek olan faktörlerden biri. Örneğin, havucu sonuna kadar rendelemek, peyniri kapaklı bir kapta saklayarak sararmasını engellemek ya da malzemenin gerektiği kadarını paketinden çıkarmak basit ama çok etkili yöntemler.

Evinizde olan malzemeyle en güzel yemekleri yapmak da biraz araştırmayla mümkün olabilir. Biraz kitap karıştırmakla ya da yapacağınız yemek üzerinde biraz düşünmekle mutfak parasının ne kadar ekonomik kullanılabileceğini göreceksiniz.

Vişneli gülhatmi keki

6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 20 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 60 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
 3 adet yumurta (oda sıaklığında beklemiş olmalı)
 1 su bardağı tozşeker
 200 gr eritilip ılıtılmış margarin
 1 paket vanilya 
2 paket kabartma tozu 
2 su bardağı un 
1 paket dondurulmuş vişne
(150-200 gr kadar)

YAPILIŞI: Oda sıcaklığında bekleyen yumurtaları derin bir kaba kırın. Üzerine tozşekeri ekleyip mikserin yüksek devriyle 2-3 dakika, iyice beyazlaşıncaya kadar çırpın. Üzerine eritip ılıttığınız margarini ilave edip vanilyayı kattıktan sonra 1-2 dakika daha çırpın. Diğer taraftan, un ve kabartma tozunu başka bir derin kapta karıştırın. Unlu karışımı tel bir süzgeçten geçirerek yumurtalı karışımın üzerine ekledikten sonra mikserle 2-3 dakika daha çırpın. Diğer taraftan, dondurulmuş vişneleri çözülmeleri için oda sıcaklığında en az 1 saat bekletin.
İyice süzdüğünüz vişneleri tezgahın üzerine serdiğiniz kağıt havluyla kurulayın. Orta boy bir kek kalıbını yumuşak margarinle iyice yağlayın. Hazırladığınız boza kıvamındaki harcı yağlanmış kalıba aktarın. Üzerine suyunu iyice aldığınız vişne tanelerini serpiştirin. Keki, 5 dakika önceden 150 dereceye ayarladığınız fırında 1 saat kadar pişirin. Fırından çıkarıp soğumasını bekledikten sonra servis tabağına alın. Üzerini kremşanti ve taze meyveyle süsleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Çayın olmazsa olmazı

14 Ağustos 2009
Ne çok severiz çay saatlerini. Hele bir de yanında şöyle güzel bir kurabiye, kek ya da bisküvi varsa, daha da artar içtiğimiz çayın keyfi.

Aslında çayın bizdeki tarihi o kadar da eskilere dayanmıyor. Ancak, çayın tadını bilmeden  önce de kurabiye yediğimiz kesin. Belki de kurabiyeyi çay harici geleneksel içeceklerimizin yanında yiyoruzdur eskiden.
Bisküvi ilk asker yiyeceği olarak ortaya çıkmış. Romalı askerlerin ve Haçlı seferlerinde savaşan askerlerin temel yiyecekleri arasındaymış. Hem dayanıklı olması, hem de şekerli olmasından dolayı enerji vermesi nedeniyle asker yiyeceği olmaya çok uygun kurabiye ve bisküviler. Zaten Batı dillerinde kurabiye ve bisküvi aynı sözcükle anılıyor. Fransızca kökenli olan “bisküvi” sözcüğü iki kere pişirilmiş anlamına geliyor.

Keten tohumlu dolunay kurabiyesi

Eritilip, ılıtılmış margarini derin bir kaba koyup üzerine sıvıyağı ve toz şekeri ekleyin. Mikserin yüksek devriyle 2 – 3 dakika çırpıp yoğurdu ve yumurta sarısını ilave edin. Mikserle birkaç dakika daha çırptıktan sonra vanilya ve kabartma tozunu katın. Unu da azar azar ilave ederek kulak memesi yumuşaklığında ve elinize yapışmayan bir hamur elde edinceye kadar yoğurun. (Hamurun kıvamını tutturmak için un ekleyebilirsiniz.)
Hazırladığınız hamurdan kabuklu ceviz büyüklüğünde parçalar kopararak yuvarlayın.
Yuvarlak hamurları avuçlarınız arasında hafifçe bastırıp, yassılaştırın. Ortalarına başparmağınızla bastırarak çukurlaştırın. Yumurta beyazını çatalla çırpıp fırça yardımıyla kurabiyelerin üzerine sürün. Çukur kısımlarına keten tohumu yerleştirin. İsterseniz üzerlerine toz şeker de serpiştirebilirsiniz. Kurabiyeleri yağlanmış fırın tepsisine aralıklı olarak yerleştirin. 10 dakika önceden 150 dereceye ayarladığınız fırında 25 dakika kadar pişirip hemen çıkarın. Soğudukça sertleşen kurabiyeleri servise sunun. 

· 125 gr eritilmiş margarin      

Yazının Devamını Oku

Güzel mevsimdir yaz

13 Ağustos 2009
Kırık aşk hikayeleri yazdırır bazen yaz. Sıcak kumların üzerine çizilen kalplerin mevsimidir gençlikte.

Hiç unutulmayacakmış gibi gelir verilen sözler. Biterken yaz, gözyaşı dökülür çünkü zaman ayrılık zamanıdır. Yine de güzeldir, acısı geçtiğinde hatırlamak yaz aşklarını.

Okullu olmaktan çıkıp para kazanma telaşına düşüldüğünde bütün bir kış yorgunluğunu yok etmek ve  sabah erken kalkmaların acısını çıkarmak için bir haftalık tatildir yaz. Ailemize ve çocuklarımıza ayıramadığımız zamanları telafi etmenin mevsimidir, heyecan mevsimidir.

Evi ya da barınacak bir yeri olmayanlar için geceleri üşümekten kurtulmanın, çocuklar için okul telaşından kurtulup kendini sokağa atarak özgürce oyun oynama, yaşlılar için, belki bütün yıl özlemi çekilen torunla bir haftalığına da olsa hasret giderme mevsimidir yaz.

Yaşı, mesleği ne olursa olsun yaz denince kimin aklına kötü bir şey gelir ki…

Yazının Devamını Oku

Uzakdoğu’nun baskın mutfağı Çin

12 Ağustos 2009
“Uzakdoğu”, aslında Batılılar tarafından uydurulmuş bir tabir. Aslında hepimiz birbirimize aynı mesafede yaşıyoruz; hiçbirimiz diğerinden “daha” uzakta değil. Uzakdoğu ülkeleri, kültürel yapıları, gelenekleri ve alışkanlıklarıyla, cismen olan mesafelerinden daha uzaklar bizlere. Hayatı layığıyla yaşamayı bir sanat olarak algılamış ve bu sanatta ustalaşmaya çabalamış bir kültür. Ağırlıklı olarak Çin olmakla birlikte, Japonya, Kuzey ve Güney Kore, Tayvan ve Moğolistan’ı kapsıyor Uzakdoğu tanımı. Birbirlerine yakın oldukları için yemek kültürleri de birbirinden etkilenmiş. Tabii Çin hem tarihinin eskiliği hem de baskın yapısıyla diğerlerini en çok etkilemiş olanı; bu kesinlikle diğerlerinin kendine özgü tatları küçümsenebilir demek değil. Yine de hepsinde ortak olan özellikler var. Örneğin, bizim mutfağımızda ekmek ne demekse, orada da yağsız tuzsuz pirinç pilavı o demek. Ayrıca “noodle” adındaki şehriye de hepsinin ortak yanı. Şehriyenin yapıldığı malzeme, bölgenin iklimine göre değişiklik gösterse de, tarifler ve sunum şekli birbirine oldukça benzer.

Dediğimiz gibi, Uzakdoğu’nun en tanınan mutfağı Çin’e ait ve Çin mutfağını özel kılan öyle çok şey var ki?Mesela alışkın olduğumuzun aksine, karbonhidrat tabağı ana, protein tabağı ise yan yemek olarak sunuluyor.

Bu yüzden pirinç pilavı ve şehriyenin mutfakta büyük önemi var. Çin mutfağında yemeğe ve sofradakilere saygı temeldir. Herkesin kendi pilav ya da şehriye tabağı varken, ana yemekler ortak kaplarda sunulur. Yemeğe mutlaka herkes aynı anda başlar ve yeme aracı olarak “çopstik” kullanılır. Bu iki ince uzun çubuğu rahatça kullanabilmek için biraz pratik yapmak gerekli. Bu çubukları kullanırken de dikkatli olmanız gerek, mesela çubukları tabağınızdaki yemeğin ortasına saplayıp bırakmak yapılmaması gerekenler arasında, zira bu yalnızca ölülerin arkasından yenen yemek sırasında yapılan bir hareket. Yemek sonunda tatlı servisi olmuyor, onun yerine sindirimi kolaylaştırması ve iştahı tatmin etmesi için çorba servis ediliyor.

Fındıklı yılbaşı keki

8 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 25 DAKİKA
PİŞİRME SÜRESİ 45 DAKİKA

MALZEME LİSTESİ
 4 adet yumurta (oda sıcaklığında beklemiş olmalı) 
1 su bardağı tozşeker 
250 gr bitkisel margarin 
1 su bardağı kuru çekirdeksiz üzüm 
1 su bardağı ince çekilmiş fındık 
1 paket vanilya 
1,5 su bardağı un 
½ su bardağı kakao
1 paket kabartma 
4 çay kaşığı tarçın

YAPILIŞI : Margarini eritip ılıttıktan sonra derin bir karıştırma kabına aktarın. Üzerine oda sıcaklığında bekleyen yumurtaları ve tozşekeri ekleyip mikserin yüksek devriyle 5-6 dakika kadar çırpın. Vanilya, çekirdeksiz üzüm ve fındığı ekleyip tahta bir kaşık ya da tahta spatula yardımıyla karıştırın. Un ve kakaoyu da ilave edip kabartma tozunu katın.
Son olarak, tarçını serpiştirip malzemeler iyice karışıncaya kadar harmanlayın. Diğer taraftan, orta boy (25-30 santim çapında) bir kek kalıbını yumuşak margarinle iyice yağlayın. 4 çay kaşığı un ve 6 çay kaşığı tuzu kalıbın içine serpiştirin. Yaklaşık 6 çay kaşığı tozşekeri kalıbın içine serpiştirin. Kalıbı musluğun içine doğru ters çevirip şekerin fazlasını dökün.
Hazırladığınız kek harcını kalıba yavaş yavaş aktarın. Keki 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında iyice kabarıncaya kadar, en az 40-45 dakika pişirip çıkarın. Üzerini çırpılmış kremşantiyle süsleyip, dilimleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Ne kadar dayanıklı

11 Ağustos 2009
Kahvaltı için çıkardığınız kavanozdan küçük bir kaseye bal döküyorsunuz.

İşinizi bitirdikten sonra kavanozun ağzındaki balı parmağınızla sıyırdınız.
Kavanozu daha önce olduğu yere koydunuz. Epeydir de orada bu kavanoz. Ve epeyce uzun bir zaman daha kalabilir. Ne kadar mı? Mesela eğer uygun şartlarda saklarsanız, sizin kavanozun içine koyduğunuz balı torununuz bile yiyebilir. Çünkü uygun şartlarda saklanan bala tam 100 yıl boyunca hiçbir şey olmuyor. İnanılması çok güç değil mi? Peki uygun şartlar deyip durduğumuz şartlar neler?
Öncelikle bal ışığa duyarlı olduğundan, saklama kabının ışığı geçirmemesi gerekiyor. Balın suyla temas etmemesi ve ağzının sıkı sıkı kapalı olması da şart. Çünkü balın içinde bulunan maddeler havadaki nemi ve kokuyu emme özelliğine sahiptir ve ağzı açık kalan kavanozdaki balın üzerinde bir süre sonra köpürmeler başlar.
Balda zamanla meydana gelen bir başka değişiklik de şekerlenmedir. Şekerlenen bal, akışkanlığını kaybeder. Peki ama şekerlenmenin asıl açıklaması nedir? Bizim balın artık kullanılmayacağına dair bir işaret olarak algıladığımız şekerlenme, balın içindeki glikozun kristalleşmesidir.
Yani sandığımızın aksine şekerlenen bal yenebilir olma özelliğini kaybetmez. Umarım şekerlendi diye arıların onca emek vererek yaptığı bu mucizeyi çöpe atmıyorsunuzdur.

ISPANAKLI ENTELEKTÜEL BONFİLE

Ispanakların köklerini kesip atın ve bol su koyduğunuz bir kapta birkaç kez yıkayıp süzün.

Yazının Devamını Oku

Hintliler ne içer

10 Ağustos 2009
Yemeklerin yanında ne içersiniz? Ya da biz Türkler’in alkolsüz içecekleri nelerdir?

En bilinen içeceğimiz ayrandır ama son yıllarda eskisi kadar içilmiyor ayran. Ve ayranın hak ettiği yeri alabilmesi için daha çok tanıtıma ihtiyacı var. Yoğurttan yapılan ayran varken asitli içeceklere prim vermek ve yemeğin yanında kola içmek bana her zaman haksızlık gibi gelmiştir.
Peki diğer ülkelerde yaşayan insanlar neler içer, hiç merak ettiniz mi? Kendilerine has yeme içme kültürleriyle dikkat çekici bir toplum olan Hintliler’in ne içtiğine bakalım şimdi...
Onların en çok sevdikleri yerli içecekleri “nimbu pani”dir. Ülkenin hemen her yerinde yemekle birlikte bu içecek sipariş verilir. Su ya da sodaya şeker veya tuz ve limon suyu katılarak yapılan bu içecek, Hindistan’ın en popüler içeceklerinden biridir.
Lassi ise bizim ayranımıza çok benzer. Önce yoğurt kuvvetli bir şekilde çırpılır, sonra da üzerine su ilave edilerek iyice karıştırılır.
Bu yerel içecekler dışında evrensel tatları da seviyor elbette Hint insanı. Çay ve kahve de Hindistan’ın hemen her yerinde çok içilen içecekler arasında. Ama bu insanlar çayı da, kahveyi de içlerine koydukları baharat karışımları ve sütle değişik bir şekle sokmayı başarmışlar. Yani öyle çay deyip geçilecek bir durum yok ortada.
Pek çok yönüyle “orijinal” olmayı başaran Hintliler’in içecekler söz konusu olduğunda da yaratıcı davrandıkları açıkça ortada.

Etli patlıcan dolması

· 1,5 kg dolmalık  ince patlıcan

Yazının Devamını Oku

Hazır yufkasız börek

8 Ağustos 2009
Ne çok severiz hamur işlerini. Böreğinden kurabiyesine, poğaçasından baklavasına pek çok hamur işi, mutfağımızın bir parçası olmuş yüzyıllardır.

Hatta o kadar iyi yapmışız ki bunları, bazıları Türk adıyla birlikte anılır olmuş. Hamur işi yapmakta bu kadar usta olan ve yemeyi de bu kadar çok seven bir millet olarak, bakalım geçmişte yaptığımız börekler nasılmış... “Geçmiş” derken, Osmanlı Devleti dönemini kastediyoruz elbette...
Börek denen şeyin yufkası mutlaka evde açılırmış bir kere. Yani öyle alınıp beş dakikada börek yapılabilen hazır yufkalar yokmuş o zaman. Böreğin hamuru ise genel olarak has un, su, tuz ve yumurtayla yoğrulurmuş. Yufkalar açılır ve içleri bugün olduğu gibi çeşitli malzemelerle süslendikten sonra sac ateşinde yavaş yavaş pişirilirmiş.
Bugün kullanılan peynirli ve kıymalı börek harcı, Osmanlılar tarafından da sıkça kullanılıyormuş. Ancak tavuk etinin haşlanıp soğanla birlikte pişirilmesiyle yapılan tavuk böreği, soğanın iyice kavrulmasıyla elde edilen harçla yapılan soğan böreği ve en ilginci bugün hemen hiç yapılmayan paça böreği zamanın en popüler böreklerindenmiş.
Koyun paçası pişirildikten sonra küçük kemikleriyle birlikte böreğin içine konurmuş o günlerde. Ve bu muhteşem börek, Osmanlılar’ın en sevdiği lezzetler arasındaymış. Şimdi, değil paça böreğini, evde açılmış yufkayla yapılan su böreğini bile kırk yılda bir yiyoruz.
Ve ben ne zaman güzel yapılmış bir su böreği yesem, “Umarım torunlarımın çocukları da alır bu muhteşem lezzeti” demekten kendimi alamıyorum.

Patlıcan dilşeker

· 4 adet orta boy kemer patlıcan

Yazının Devamını Oku