Yani patlıcanın nesi olursa olsun bayıla bayıla yiyenlerden mi? Eğer öyleyseniz ve meyve ve sebzeleri de sadece mevsiminde tüketiyorsanız, o zaman patlıcanla vedalaşmaya hazır olun derim. Çünkü patlıcanın mevsimi bu ayın yani kasım ayının sonunda bitiyor.
Patlıcan bütün pişirme tekniklerine uyum sağlayan sebzelerden biridir. Ayrıca patlıcan deyip geçmemek lazım, çok sayıda türü vardır.
Koyu mor renkli ve 20-25 santim uzunluğunda olanlara “kemer”, mor renkli, tombul ve beyaz etli olanlara ise “bostan” patlıcanı adını veririz. Ayrıca iri armut biçiminde olan “Mustafa Kemal Paşa” türü ve tatlı bir mor renge bürünmüş, ufak top şeklinde “Adana patlıcanı” vardır.
Bir de ucu sivri, uzunca olan “Rodos” patlıcanı ülkemizde yetişen türler arasındadır. Ancak türü ne olursa olsun, patlıcanın yüzü parlak, kaygan, körpe ve çekirdeksiz olanı kıymetlidir.
Tavuklu kuskus pilavı
Haşlanmış tavuk eti elle küçük parçalar halinde didiklenir. İstenirse kesme tahtası üzerinde tavla zarı formunda doğranabilir de. Konserve nohut süzülür. Yağ orta boy bir tencerede kızdırılır. Kuskus tencereye aktarılıp kısık ateşte, tahta bir kaşıkla sürekli karıştırılarak 3-4 dakika kavrulur.
Hafifçe sararan kuskusun üzerine sıcak su (et ya da tavuk suyu) aktarılır. Tuz ve pulbiber serpilip didiklenmiş tavuk eti ve nohut da ilave edilir ve karıştırılır.
Un ve mısır nişastasını ekleyerek çırpın, sütü yavaş yavaş ekleyerek pütürsüz kıvama gelene kadar çırpmaya devam edin.
Ocağın altını yakın muhallebiyi tahta kaşıkla devamlı karıştırın. Muhallebi koyulaşmaya başlayınca bir emek kaşığı hindistan cevizini atıp karıştırıp ocağın altını kapatın.
Muhallebi mikserle soğuyana kadar 4-5 dakika çırpıp ayaklı muhallebi bardaklarına paylaştırın. Üzeri için jöleyi hazırlayana kadar muhallebileri buzdolabında bekletin.
Diğer taraftan, Küçük bir tencereye jöleyi boşaltın, üzerine iki su bardağı sıcak su koyup jöle eriyene kadar karıştırın. Erimiş jölenin üzerine 1 su bardağı çok soğuk su döküp karıştırın.
Jöleniz ılıyınca kaşık kaşık muhallebilerin üzerine döküp paylaştırın.
Jöleli muhallebileri buzdolabında iki saat beklettikten sonra üzerlerine hindistan cevizi serpiştirip soğuk soğuk servis yapın.
Malzeme listesi
- 1 paket vişne jölesi
Oysa, doktor tavsiyesi hariç, ilaç almak pek de hoş bir şey değil. Doğanın sunduklarını gerektiği gibi kullanmak ve vitaminleri mümkün olduğu kadar yediğimiz meyve ve sebzelerden almaksa, sağlıklı kalmanın en emniyetli yöntemi...
Üzüm de doğanın bize sunduğu mucizevi meyvelerden biri. Yararları saymakla bitmez üzümün. Biz bu yazıda yalnızca çekirdeğinden bahsetmekle yetinelim isterseniz. Ne yazık ki pek çoğumuzun kullandığı alkol ve sigaranın oluşturduğu serbest radikaller, hücrenin moleküler yapısına zarar verir. Bu zararı minimuma indirense antioksidan maddelerdir ve antioksidanlar üzüm çekirdeğinde bol miktarda bulunur.
Üzüm çekirdeğinde bulunan antioksidan miktarı azımsanmayacak kadar çoktur. Hatta yapılan araştırmalar üzüm çekirdeğindeki antioksidan miktarının C vitamininden 20, E vitaminindense 50 kat fazla olduğunu ortaya koymuştur. Bu yüzden de uzmanlar özellikle alkol ve sigara kullananların her gün mutlaka çekirdekli üzüm yemelerini tavsiye ediyorlar. Hem öyle mevsimini de beklemeniz gerekmiyor üzüm yemek için. Kuru çekirdekli üzüm de tazesinin yaptığı işi yapabilecek kadar becerikli.
Zeytinyağlı ıspanak kökü
Ispanağın yapraklarını ayırın ve başka bir yemek ya da börek için kullanmak üzere buzdolabına kaldırın. Kök kısmından çok az keserek ayıklayın ve saplarını 10 santimlik parçalar halinde doğrayıp yıkadıktan sonra süzün.
Kuru soğanları ayıklayıp yarım santim kalınlığında halkalar oluşturacak şekilde doğrayın. Kabukları soyulmuş domatesleri de iri halkalar halinde doğrayın. Sarmısakları bütün halde bırakın.
Soğan halkalarını geniş bir çelik tencerenin dibine yerleştirin. Üzerine sarmısakları domates dilimlerini yerleştirip ıspanak köklerini koyun.
Süt ilave edilip un da azar azar katıldıktan sonra yaklaşık 5-6 dakika, kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edilinceye kadar yoğrulur. Bu işlemden sonra hamur ele yapışıyorsa birkaç yemek kaşığı daha un eklenebilir.
Hamur oda sıcaklığında 30 dakika kadar dinlendirilir. Diğer taraftan iç harcının hazırlanması için; tozşeker, tarçın ve yenibahar derin bir kaba koyulup üzerine çekirdeksiz kuru üzüm ve çekilmiş ceviz içi eklenir.
Üzerine ufalanmış ekmek içi ilave edilip süt katılarak yoğrulmaya başlanır. Hafif katı ve parça parça olan iç harcı bir kenarda bekletilir.
Dinlenen hamur 20 eşit parçaya ayrılır. Parçalar elle ya da merdaneyle çay tabağı büyüklüğünde (10 santim çapında) açılır.
Yuvarlak hamurların kenarlarına, hazırlanan harçtan birer tatlı kaşığı kadar koyulup rulo yapıldıktan sonra iki ucu birbirine yaklaştırılıp ay şekli verilir.
Ayçöreklerinin üzerine fırça yardımıyla çırpılmış yumurta sarısı sürülür ve yağlanmış ya da fırın kağıdı serilmiş tepsiye aralıklı olarak dizilir.
Çörekler, yaklaşık 5 dakika önceden 175 dereceye ayarlanmış fırında 35 dakika, üzerleri altın sarısı oluncaya kadar pişirilip çıkarılır. Soğumaları beklenip servise sunulur.
Çay deyince aklımıza öteden beri Karadeniz Bölgesi gelir. Bir de tiryakilerin onsuz edemediği “kaçak çay”ımız vardır. Çayları harmanlamaya ve yeni tatlar aramaya ise pek alışkın değilizdir. Herkesin Çaykur çayı bellidir ve genellikle farklı karışımlar denemeyi seçmeyiz. Son zamanlarda hayatımıza giren “earl grey” ise tutucu damaklar tarafından henüz denenmemiştir bile.
Oysa yurdumuz çay çeşitliliği konusunda çok şanslıdır. Karadeniz’in doğusundan batısına hemen her yöresi çeşit çeşit çayla doludur da kimsenin hangi çayın nereden toplandığıyla, nasıl işlendiğiyle ilgili pek bir fikri yoktur.
Dediğimiz gibi, çay tiryakisi olanlar bile bilmezler belki, içtikleri çay yurdun hangi yöresinden gelir, nerede işlenir. Ve dolayısıyla, henüz kendimiz bile bilmezken, dış ülkelere, yabancı misafirlerimize ya da gittiğimiz ülkelerdeki tanıdıklarımıza da tanıtamayız canım çayımızı.
Kısacası, yeme içme kültürümüzün diğer öğelerinde olduğu gibi çayda da bilinçli tüketiciler olmayı ve ürünlerimizle ilgili tanıtım yapmayı henüz becermiş değiliz. Umarım hızla gelişmekte olan yeme içme merkezli turizmden nasibimizi alır ve ürünlerimizi daha iyi tanıyarak tanıtırız ileriki günlerde.
Pastırmalı Beykoz yahnisi
Zeytinyağı orta boy bir tencerede kızdırıldıktan sonra pastırmalar kızgın yağda, tahta bir kaşıkla karıştırılarak 1 dakika kadar kavrulur.
Pastırmalar tencereden alınıp incecik kıyılmış soğanlar aynı tencereye aktarılır.
Üzerine limon suyu gezdirilip bir kenarda bekletilir. (Limon suyu mantarın kararmasını önleyecektir.)
Diğer taraftan, zeytinyağı orta boy bir tencere ya da tavada kızdırılır. İncecik doğranmış soğanlar ve yine ince dilimlenmiş sarmısaklar kızgın yağda, sürekli karıştırılarak 2-3 dakika kavrulur.
Mantarlar tekrar yıkanıp süzüldükten sonra kavrulan soğanların üzerine aktarılır. Ayıklanıp iri halkalar halinde doğranmış yeşil biberler de hemen eklendikten sonra karıştırılır. Tuz ve karabiber serpiştirilip 7-8 dakika kavrulur.
Mantarlar suyunu çekince tavla zarı formunda doğranmış domatesler ilave edilir. Yemek, ara sıra karıştırılarak yaklaşık 5 dakika pişirilir. Mantarların arasında, yumurta adedi kadar boşluk açılıp, yumurtalar açılan çukurlara kırılır.
Tencerenin kapağı kapatılıp, kısık ateşte, yumurta beyazları pişip, sarıları hafif sulu kalıncaya kadar, 2-3 dakika pişirilip ocaktan alınır.
Üzerine incecik kıyılmış maydanoz serpiştirilip kapağı tekrar kapatılır. İstenirse, kırmızı pul biberle süslenip, sıcak sıcak servise sunulur.
Malzeme listesi
400-500 gr taze mantar
Belki bu tür insanlara birazcık kızarız ama bir taraftan da yaptığımız her yemeğe maydanoz eklemeyi ihmal etmeyiz.
Tüm yeşil yapraklı sebzelerde olduğu gibi maydanozda da bol miktarda C vitamini vardır. Eski çağlarda maydanozun çok kuvvetli bir bitki olduğu düşünülür, ölüleri bile dirilteceğine inanılırmış. Hatta eski Roma’da gladyatörlere kuvvet vermesi amacıyla arenaya çıkmadan önce maydanoz verilirmiş. Ancak buzdolabında saklandığında bile uzun süre canlılığını koruyamayan maydanozun tazeliğini koruyabilmeniz için size bir öneride bulunmak istiyorum. Yıkadığınız maydanoz yapraklarını buzdolabı poşetlerine koyup derin dondurucuya yerleştirin. Kullanacağınız zaman derin dondurucudan çıkarıp elinizle ovalayarak çıtır çıtır sesini duyduktan sonra yemeklerinize katın. O sesleri duyduğunuzda da beni anımsayın!
Nohutlu tarhana çorbası
Toz ya da parça tarhanayı derin bir kaba aktarıp üzerine 2 su bardağı ılık suyu ekleyin. Çatal ya da tel çırpacak yarımıyla karıştırarak iyice ezip bulamaç haline getirin.
Diğer taraftan, domatesleri rendeleyin. Zeytinyağını orta boy bir tencerede hafifçe kızdırdıktan sonra, üzerine rendelenmiş domatesi ve salçayı ekleyin. Sürekli karıştırarak yaklaşık 2-3 dakika pişirdikten sonra suda ezilmiş tarhanayı domateslerin üzerine aktarın.
Orta ısılı ateşte, sürekli karıştırarak 4-5 dakika kavurduktan sonra ılık haldeki et ya da tavuk suyunu yavaş yavaş tencereye aktarın. Tel çırpacak ya da tahta kaşık yardımıyla sürekli karıştırarak tarhananın topaklanmasını engelleyin. Tuz ve karabiberi de serpin.
Tarhana çorbası kaynamaya başlar başlamaz haşlanmış (eğer konserve ise mutlaka kabuklarını ayıklamanız gerekir) nohudu tencereye aktarın.
Kitap fuarlarını her zaman çok sevmiş ve elimden geldiği kadar da katılmaya çalışmışımdır. Bence bu fuarlar okuyucuyla kitapları ve yazarları buluşturmanın, kitabın sıcaklığını yaymanın eşsiz bir yöntemidir ve bu yüzden de ayrıca değerlidir.
İşte bu fuarlardan biriydi geçen ay Frankfurt’ta düzenlenen kitap fuarı. Ben, Kültür Bakanlığı Gönüllü Tanıtım Elçisi olarak katıldım etkinliğe.
Katılmakla kalmayıp bir de yemek şovu yaptım. Hem en önemli yemeklerimizden biri olan keşkek pişirdim hem de şovumu izlemeye gelen kalabalığa Türk mutfağı hakkında bilgiler vermeye çalıştım.
BUĞDAY ‘KADIN’ ET ‘ERKEK’
Bu çok yorucu ama aynı zamanda keyifli görevi yaparken aklımda hep yemeğin bir kültür öğesi olarak ülkelerin tanıtımında üstlendiği eşsiz görev vardı.