Önce sadece süs olsun diye koyulduklarını sanıp yememeyi düşündüm ama sonra çatalımı bir tanesine batırıp tattığımda yanıldığımı anladım. Mor, beyaz ve açık sarı renkteki çiçekler oldukça lezzetliydi ve salataya da çok yakışmışlardı doğrusu.
Bu ilk deneyimin beni bu kadar şaşırtmaması gerekirdi aslında. Çünkü biz Türkler zaten uzun yıllardır gül, portakal çiçeği ya da kabak çiçeği gibi çiçekleri mutfaklarımızda kullanıyorduk. Dolması yapılan kabak çiçeği yöresel olmaktan yeni çıksa da örneğin gül, güzel rengi ve kokusuyla yüzyıllardır mutfaklarımızda.
Aslında çiçeklerin besin olarak kullanılması dünya yemek tarihinde de çok eskilere dayanıyor.
Ortaçağ’da, hatta Antikçağ’da bile çeşitli bitkilerin ve ağaçların çiçekleri kullanılıyordu. Ancak yaygın olarak kullanımı 1990’lı yıllarda gerçekleşti ve artık marketlerde paketlenmiş olarak bile bulabiliyoruz.
Rengarenk bir görünümü olan bu çiçekler hem tatları, hem görünümleriyle salata ve yemekleri ilginç hale getiriyorlar. Aman dikkat, bazı çiçekler zehirli oldukları için yemeklere konulamıyor.
KÖRİLİ MISIRLI TAVUK ÇORBASI
Tavuk göğüs eti ya da butlar 8-9 su bardağı suyla haşlanır. Lezzet katması için suya bir adet soyulmuş soğan atılır. Tuz ve karabiber serpiştirilir.
Üzerine 1 su bardağı su eklenip kısık ateşte, kabak iyice yumuşayıncaya kadar haşlandıktan sonra ocaktan alınır.
Varsa suyu süzülüp ılık hale gelmesini beklenir. Ilık hale gelince çatalla ezilip bir neskafe fincanına doldurulur. Bu tatlı için 1 neskafe fincanı dolusu şekersiz balkabağı püresi kullanacağız.
Diğer taraftan, oda sıcaklığında bekleyen yumurta ve süt derin bir karıştırma kabına koyulur. Esmer toz şeker ve eritilip ılıtılmış yağ da eklenip çatal ya da tel çırpıcı yardımıyla 2-3 dakika kadar çırpılır. Üzerine püre halindeki balkabağı, vanilya, ceviz ve haşhaş ilave edilip tekrar karıştırılır.
Son olarak kabartma tozu, un ve diğer un karışımı aktarılıp çatal ya da tel çırpıcıyla karıştırılmaya devam edilir. Varsa 1 tatlı kaşığı toz ya da rendelenmiş muskat da ilave edilebilir.
Sonuçta kek hamurundan daha katı, neredeyse patates püresi kıvamında bir hamur elde edilir. Zaten mafin hamuru kek hamurundan daha katı olur.
Mafin kalıpları sıvıyağla iyice yağlanır. İçlerine ikişer yemek kaşığı dolusu hamur koyulur. (Ağızlarında kabarma payı bırakılmalı.) 12-13 adet mafin 5 dakika önceden 200 dereceye ve alt üst konumuna ayarlanmış fırında 25 dakika pişirilip çıkarılır. Ilık hale gelmesi beklenip kalıplardan çıkarıldıktan sonra servise sunulur.
Malzeme listesi
1 neskafe fincanı dolusu kabak püresi (yaklaşık 150 gr balkabağı yeterli)
Hepimizin etrafında, aileden, akrabalardan, tanıdıklarından birileri ya bu hastalıktan muzdarip ya da hastalığın etkiledikleri arasında. Ama Alzheimer hakkında bildiklerimiz, hastalığın yaygınlığıyla kıyaslanamayacak kadar kısıtlı. Hastalık hakkında yanlış bildiklerimizi de eklersek, Alzheimer hakkında pek de bilinçli olduğumuz söylenemez.
İşte Türkiye Alzheimer Derneği ve EKS Mutfak Akademisi işbirliği ile düzenlenen “Sağlıklı ve Lezzetli Mönü Yarışması” da hem bu hastalıkla ilgili toplumsal bilinci artırmayı, hem de beslenmenin Alzheimer üzerindeki etkisini vurgulamayı amaçlıyor. Benim de jüri üyeleri arasında yer aldığım yarışmaya 28 Şubat’a kadar katılabilir, siz de mönülerinizi paylaşabilirsiniz.
Dereceye girecek olan ilk üç mönüye çeşitli miktarlarda verilecek para ödüllerinin yanı sıra ilk elliye giren mönülerde oluşan yemek kitabı da Alzheimer Derneği’ne ve hasta yakınlarına destek olmak amacıyla yayınlanacak.
Yarışmayla ilgili detaylı bilgi almak ve katılım formunu edinmek için http://www.alzheimerdernegi.org.tr adresine girebilirsiniz.
Tavuklu elmalı salata
Tavuk göğüs eti 1 adet bütün soğanla birlikte su bardağı suyla iyice haşlanır. Haşlanmış tavuk etleri tencereden süzülerek çıkarılır. Soğuması beklenip keskin bir bıçakla tavla zarı formunda doğranır. Üzerine incecik kıyılmış dereotu da eklenip iyice karıştırılır.
Salatanın sosunun hazırlanması için; mayonez ve yoğurt derin bir kapta karıştırılır. Tavuğun haşlama suyundan 1 su bardağı kadar katılıp tuz ve birazcık da karabiber eklenir ve çatalla çırpılır. Dövülmüş sarımsaklar ilave edilip iyice karıştırılır ve bir kenarda bekletilir. Elmalar soyup ayıklandıktan sonra tavla zarı formunda doğranır. Elma ve tavuk etleri mayonezli sosun içine aktarılır.
Büyük parçalara ayrılmış kuzu eti tencereye koyulur ve tahta bir kaşıkla sürekli karıştırılarak 7-8 dakika kadar kavrulur.
Üzerine incecik doğranmış soğanlar eklenip 7-8 dakika daha karıştırılarak kavrulur. İri halkalar halinde doğranmış biberler de eklenir.
Bir gece önceden ıslatılan nohutlar yıkanıp tencereye aktarılır. (Konserve nohut kullanılacaksa, birbirine sürtülerek kabukları çıkarıldıktan sonra etin üzerine aktarılır.)
Yaklaşık 6-8 su bardağı sıcak su da tencereye boşaltılıp tuz ve karabiber serpilir. Tencerenin kapağı kapatılıp orta ısılı ateşte etler iyice yumuşayıncaya kadar pişirilir.
Diğer taraftan yoğurt derin bir kaba aktarılıp yumurta ve un eklenir. Tel çırpacak ya da çatal yardımıyla çırpılarak pürüzsüz hale getirilir.
Tenceredeki et suyundan 1 kepçe kadar alınıp yoğurtlu sosun içine katılır ve sos ılık hale getirilir. Ilık hale gelen sos karıştırılarak kaynamakta olan nohutlu etin üzerine aktarılır.
Ocağın altı hafifçe kısılıp, yemek 15-20 dakika daha pişirilir. Ocaktan alınıp üzerine kuru nane serpilir. Ilık olarak da servise sunulabilir.
Malzeme listesi
Böylece bulgur iyice kabarıp yumuşayacaktır.
Diğer taraftan, soyduğunuz soğan ve sarmısakları robota koyup iri parçalar halinde çekin. (Soğan ve sarmısağı incecik doğrayarak da kullanabilirsiniz.) Çektiğiniz malzemeleri bulgura ilave edip karıştırın.
Üzerine salçaları, kimyonu, tuzu, pul biberi, kuru nane ve limon suyunu ilave edip tekrar karıştırın. İsterseniz malzemeleri çiğköfte yoğurur gibi yoğurabilirsiniz. Karışımı soğuması için bir kenarda bekletin.
Taze nane, roka ve tere yapraklarını yıkayıp incecik doğrayın. Dereotu ve maydanozu da aynı şekilde doğrayarak bütün yeşillikleri bulgurun üzerine aktarın.
Zeytinyağını da katıp tekrar karıştırdıktan sonra servis tabağına aktarın ve servise sunun. Üzerine ikiye ya da dörde böldüğünüz kiraz domateslerle süsleyin.
Not: Ülkemizde hemen hemen her kadının bir kısır tarifi vardır.
Ama ben en çok Esin Hanım’ın kısırını severim. Unutmayın ki salçalarımız Gaziantep’ten gelir.
Kış mevsimiyle özdeşleşmiş bir meyve var ki, eskiden pek çok evde bulunan sobalar üzerinde kebabı yapılırdı onun. Evet, kestaneden bahsediyorum.
Peki ya, akşam keyifli keyifli yemeyi planladığınız kestane tatsız çıkarsa ya da o kadar özenmenize rağmen kabuğu soyulmazsa?
Keyfinizin kaçmaması için kestane alırken dikkat etmeniz gereken noktalar var.
Aldığınız kestanenin renginin güzel olmasına, kabuğunun parlak ve dış yüzeyinin pürüzsüz olmasına dikkat etmeniz gerekiyor.
Rengi siyaha yakın olan kestaneleri almamaya özen gösterin. Kokusu da kestaneyi ele veren diğer bir özelliktir. Kötü kokan kestane çürüktür ya da çürümeye başlamıştır.
Mümkünse, alacağınız kestanenin tadına bakmanızı öneririm. Çünkü genel olarak pişirerek yediğimiz bu meyve, çiğken de tadıyla nasıl olduğunu gösterir. Yani çiğken acı olan kestane piştiğinde düzelmeyecektir.
Tadı ne kadar güzel olursa olsun piştiğinde iç kabuğu soyulmayan kestane de canınızı sıkabilir. Kestanenin iç kabuğunun ete fazla girmemiş olması da kestane alırken dikkat etmeniz gereken önemli hususlardandır.
Kestaneli buhara pilavı
Ülkemizde de yeterince beslenemediği için ölen çocuklar zaman zaman gündeme geliyor. Herhalde hiçbir şey bir çocuğun açlıktan ölmesi kadar yürek burkucu değildir.
Bir yerlerde insanlar açlıkla savaşırken bir yerlerde yemeklerin israf edilmesi ise çağımızın en önemli sorunlarından biri. Örneğin sadece ülkemizde günde altı milyon adet ekmek israf ediliyor.
İşte Türkiye Aşçılar Federasyonu (TAFED), Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Genel Müdürlüğü tarafından geçen yıl başlatılan kampanyanın amacı da ekmek israfını minimuma indirerek hem emeğe hem de ekmeğe sahip çıkmak. Kampanyanın yaygın hale gelmesi için pek çok etkinlik, ilan, film yapılıyor ve özellikle gençler ve çocuklar ekmek israfı konusunda bilinçlendirilmeye çalışılıyor. “Ekmeğini, emeğini koru” kampanyasına destek veren bütün kuruluşları kutluyorum.
Zeytinyağlı garnitürlü kereviz
Kerevizler soyulup sonra ortadan ikiye bölünür. İçleri bir kabak oyacağı ya da çay kaşığı yardımıyla kalınlığı 1 santim olacak şekilde oyulur. Kereviz çok çabuk kararan bir sebze olduğu için, içine limon suyu eklenmiş bol suyun içinde bekletilebilir.
Diğer taraftan, garnitür konservesi süzülüp bir kenarda bekletilir. İstenirse sadece bezelye konservesi de kullanılabilir. Kuru soğan soyulup dörde bölünür. Zeytinyağı geniş bir tencereye (çelik tencere kullanılmasını öneririm) aktarılır. Üzerine içi oyulmuş kereviz çanakları, çukur kısımları yukarı bakacak şekilde yan yana dizilir.
Kereviz çanaklarının içine konserve garnitür kaşıkla paylaştırılır. Dörde bölünmüş soğanlar kerevizlerin aralarına yerleştirilir. Sosun hazırlanması için, limon suyu ve un derin bir kaba koyulup tel çırpıcı ya da çatal yardımıyla iyice çırpılır.
Kaşarlısından zeytinlisine, içinde domates ve beyaz peynir olanından, salam olanına kadar pek çok simit çeşidinden hangisini yiyeceğini şaşırıyor insan.
Bundan 10 yıl önceye kadar simit, seyyar satıcılarda satılan bir yiyecekti. Her gelir seviyesine hitap eder, mahalle aralarında gezen simitçilerden beş çayına eşlik etmesi için simit alınırdı.
Daha eskiye, Osmanlılar devrine gidip başımızı bir simit fırınının kapısından içeri soktuğumuzda ise ustaların, su, süt, un, şeker, susam ve tuz karışımından yoğrulan hamuru halkalar haline getirdiklerini ve bu halkaları pekmezli soğuk suya attıklarını, susama batırdıktan sonra fırında pişirdiklerini görürüz.
İşin en önemli noktası fırınlama süresiymiş ve işin erbabı, simitleri 22 ayar Osmanlı altını renginde pişirmeliymiş. Yani, simit şimdiki gibi fabrikasyon işi değilmiş.
Malzeme listesi
- 3 yemek kaşığı buğday nişastası
- 3 yemek kaşığı