FENER KAPMAK
Ramazan ayında çocukların oynamayı âdet edindiği eğlenceli oyunlardan biriydi.
Çocuklar, aralarından birini parolacı seçtikten sonra sokak başlarında ve köşelerde saklanırlardı. Parolacı çocuk sokaktan elinde fenerle geçenleri inceler, şaka kaldırabilecek birini gözüne kestirdiğinde parolayı söyler, feneri kapacak olan çocuk adamın arkasından sessizce yaklaşıp elindeki feneri kapıp kaçardı.
Eğer fenerli adam asabi ve korkulan biriyse bu sefer aksi parola verilir, adam sokaktan geçene kadar çocuklar olduğu yerde kalırdı. Ayrıca çocuklar bazı gecelerde sokaktan geçenlerin fenerlerini kapabileceklerini ima etmek için “Bakkalda üzüm/ Fenerde gözüm / Bakkalda kursak / Feneri vursak” tekerlemesini söyleyip gezerlerdi.
YAĞ PARASI MUM PARASI
Çocuklar ramazan gecelerinde toplanıp bir çanağa mum ya da kandil koyarak kapı kapı dolaşır ve komşulardan “donanma” parası dedikleri bir bahşiş toplarlardı.
Yağ parası, mum parası toplamaya çıkan çocuklar kapıların önünde durup hep bir ağızdan tekerlemelerini söyler, para vermeyen evlerin kandillerini taşlarlar.
Çocukların en eğlenceli âdetlerinden biri olan yağ parası mum parası tekerlemesinin sözleri şu şekildeydi:
YOĞURTLU TAZE BAKLA ÇORBASI (6 KİŞİLİK)
NE LAZIM?◊ 200 gr taze bakla
◊ 2 soğan
◊ 150 gr tereyağı
◊ 3 su bardağı et veya tavuk suyu
◊ 4 su bardağı sıcak su
◊ 1 çay kaşığı tuz
KABAK LAZANYA (4 KİŞİLİK)
NE LAZIM?
* 350 gr yağsız dana döş kıyma
* 1 soğan
* 3 kabak
* 1 yemek kaşığı zeytinyağı
* 1 yemek kaşığı domates salçası
* 1’er çay kaşığı tuz, karabiber, pul biber, kekik
Diş kirasını duymuşsunuzdur, benim en sevdiğim ramazan âdetlerindendir. Eskiden ramazan ayında misafirlere ama özellikle yoksullara iftardan sonra verilen hediyeye ya da paraya diş kirası denirmiş. Ancak diş kirası sadece zenginler ile yoksullara arasında uygulanan bir âdet değilmiş.
Birbirine denk aileler de iftardan sonra diş kirası verirlermiş. Diş kirası âdetinin, Fatih Sultan Mehmed’in sadrazamı Mahmud Paşa’nın verdiği iftarlara dayandığı söyleniyor.
Mahmud Paşa, verdiği iftarlarda pilavın içine altın para koydururmuş.
Bu uygulama zamanla her ailenin kesesine uygun hediyelere, bu âdet de diş kirasına dönüşmüş.
Abdülaziz döneminin meşhur zenginlerinden ve padişahın ahbaplarından Hayrullah Efendi, padişahla o sırada İstanbul’da olan 3. Napolyon’un eşi Eugenie’yi evinde misafir edecekmiş.
SALEPLİ GÜLLAÇ
NE LAZIM? (8 kişilik)
* 6 güllaç yaprağı
* 1 lt süt + 1 su bardağı soğuk süt
* 1 su bardağı toz şeker
* 1 yemek kaşığı toz salep
* 1 su bardağı ceviz içi (iri çekilmiş)
* Nar taneleri
Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı, İl Kültür Müdürlüğü, Belediye ve Van Aşçılar Derneği’nin katılımıyla düzenlenen Gastro Van Festivali’nde, Van Gölü Havzası’ndaki yemekler sergilendi.
Van’a gittiğimizi söylediğim herkes “Kahvaltısı nasıldı” diye sordu.
Tarihi İpek Yolu üzerinde, önemli bir kavşak noktası olması nedeniyle Van’da müthiş bir kahvaltı geleneği oluşmuş.
Yüzyıllar öncesinde yolcu hanlarının alt katlarında hizmet veren ve önceleri süt evleri olarak anılan kahvaltı salonları, daha gün doğmadan açılır, gün batıncaya dek hizmet verirmiş. Sonrasında açılan kahvaltı evleri ise bu süt evlerinin farklı bir prototipi olarak yaygınlaşmış. Süt ve süt ürünleri, hamur işi ağırlıklı bu doyurucu kahvaltı, tarih boyunca gelenekselleşip günümüze kadar gelen popüler bir kahvaltıya dönüşmüş.
Van kahvaltısında benim favorim ise Van çöreği ile murtuğadır.
Tereyağında kavrulan unun içine çırpılmış yumurta eklenerek pişirilen murtuğa, özellikle köy unuyla yapıldığında efsane bir lezzete dönüşür. Anadolu’nun en kadim tatlılarından biri olan “kavut” ise lezzetiyle damağınızı şaşırtacak kadar nefis bir kahvaltılıktır.
BULGURLU TAZE MUHAMMARA (KİLİS)
NE LAZIM? (6 kişilik)* 18-20 kapya biber
* 1 su bardağı ince bulgur
* 2 su bardağı ince çekilmiş ceviz içi
* 3 yemek kaşığı nar ekşisi
* 2 yemek kaşığı biber salçası
* 1 su bardağı sızma zeytinyağı
* 1 yemek kaşığı toz şeker
Sivas’a her gidişimde Tarihi Kent Meydanı’nın tam ortasında durup şöyle bir 360 derece dönerek resim çektirmeyi çok severim. Çünkü tarihimizin farklı yüzyıllarında yapılmış; Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi’nin izlerini taşıyan birçok eseri bir arada görebilmek mümkün.
Sabah saatlerinde vardığımız Sivas’ta çekim ekibinin önerisiyle önce kelle kebabı yemeye çarşı içine gittik.
Bir define sandığı boyutundaki kapaklı kaba koyulup fırınında, meşe odunuyla 15-18 saat pişirilen kuzu, koyun kelleleri bir nacakla kırılıp Sivas pidesiyle servis ediliyor.
Sabahın erken saatlerinde başlayan kuyruk ancak saat 10.00 gibi azalmıştı. Siparişe göre dana dil ve dana pöç sakatatları da pişiriliyor.