Wimbledon’a özel jet
24 Haziran’da ana tablo maçları her gün 14.30’da başlayacak ve gün boyunca üçer maç yapılacak. 30 Haziran Cumartesi 16.30’da ise final maçı ile turnuva sona erecek. Biletler, Biletix üzerinde satılacak. Türkiye Tenis Federasyonu’na kayıtlı lisanslı oyuncular ile tüm öğrenciler turnuvaya ücretsiz olarak davetli. Dünyanın yedinci, Türkiye’nin tek çim kort turnuvasında tekler finalistlerini Wimbledon’a özel jetle gönderecekler.
Geçen yıl ilki yapılan turnuva dünyada izlenme ölçümleriyle spor organizasyonu olma özelliği taşıdığı için dünya medyasına 178 saat yayın kapsamıyla 7 milyon seyirci kitlesine ulaşmıştı. Wimbledon’dan bir hafta önce oynanacak olan Turkish Airlines Antalya Open, sezonun üçüncü Grand Slam’i öncesi büyük önem taşıyor. Tüm yıl tenis takvimi içerisinde çim kortta oynanan sekiz ATP turnuvasından biri olarak öne çıkıyor. Ülkemiz ve Antalya’nın tanıtımına büyük katkısı olacak turnuvanın toplam para ödülü 486 bin 145 Euro olacak. Tenisin yıldızları Kaya Palazzo Resort Belek’te tekler ve çiftler kategorisinde kupa için ter dökecek.
Tenisin yıldızları Antalya’da
İklimi hem kaderini hem de adını belirlemiş. Etrafını çeviren Kafkas Dağları nedeniyle soğuğun daha az işlediği ılıman bir iklimi var Tiflis’in. İsmini de, ‘ılık’ anlamındaki ‘Tbili’den aldığı söyleniyor.
Şehrin ana caddesi Rustaveli, dolayısıyla da en kalabalık ve en hayat dolu yerlerinden biri. Orta çağda yaşayan şair Shota Rustaveli’nin adını taşıyan cadde sadece bir gör-görül mekânı değil. İki yanına dizilmiş tarihi binaları, her akşam hınca hınç dolan tiyatro ve konser salonları ve müzeleri ile şehrin kalbinin kültür için attığının da en büyük göstergesi. Rustaveli’deki kafeler şehrin en zarif soluklanma noktaları. Caddeyi boydan boya geçince ulaşacağınız yer ise ünlü Özgürlük Meydanı. Gürcistan Parlamento Binası 2012 yılında Kutaisi’deki yeni bina hizmete girene kadar milletvekillerinin çalışmalarına ev sahipliği yapmış. Rustaveli’de yürürken eski Parlamento Binası’nı görmemeniz imkânsız, yapı bol sütunlu ve görkemli görüntüsüyle hemen dikkatinizi çekecek. Akşam saatlerindeki ışıklandırma ile azameti daha da artıyor. Kaşveti Kilisesi eski bir kilisenin yerine 1910 yılında inşa edilmiş. Bir orta çağ kilisesinin mimari planı uygulandığından yapıldığı dönemden çok eskileri çağrıştırıyor. Freskleri görmeye değer. ‘Taş doğuran’ ya da ‘Doğan taş’ anlamındaki adını haksız yere suçlanan bir papazın efsanesinden alıyor.
Kilisenin yakınındaki Ulusal Galeri de Rustaveli Caddesi’nin yıldızları arasında. Tiflis’in en büyük müzesi olan ve Ulusal Müze tarafından yönetilen Gürcistan Simon Janashia Müzesi’nde sadece Gürcistan’ın değil tüm Kafkasların tarihini gözler önüne seren objeleri görme imkânınız var. İlk olarak 1852’de kurulan müze zaman içinde farklı isimlere sahip olmuş bugünse ülkenin ünlü bir tarihçisinin adını taşıyor. İlk çağlardan günümüze kadar arkeolojik ve etnografik eserlerin kronolojik sırayla sergilendiği Simon Janashia Müzesi’nde en fazla ilgiyi yaklaşık 2 milyon yaşındaki fosil çekiyor. Mücevher koleksiyonundan ise şimdiye kadar büyülenmeyen olmamış. Tarihe meraklıysanız yine Gürcistan Ulusal Müzesi şemsiyesi altında olan Tiflis Tarih Müzesi, Gürcistan Sanat Müzesi, Sovyet İstilası Müzesi ve Etnografya Açık Hava Müzesi’ni de listenize alabilirsiniz. Ülkedeki en eski opera binası olan Tiflis Opera ve Bale Tiyatrosu 1851 yılında açılmış. Aynı cadde üzerinde iki muhteşem tiyatro binası görmek Tiflis’in sanata verdiği değerin de kanıtı. Rustaveli Ulusal Tiyatrosu ülkedeki en büyük tiyatro binası özelliğini taşıyor. Rokoko tarzının tüm ihtişamını taşıyan yapı süslemeleri ile göz dolduruyor.
Gözünüzün alabildiğine yamaçlar, eski, renkli evler ve masmavi bir denizle dolu manzaranın içinde geleneksel hayatı yaşamaya hazır mısınız? Haydi… Başlayalım o zaman dünyanın en güzel rotalarından biri kabul edilen Amalfi sahillerini gezmeye.
Amalfi kıyıları, limanların da etkisiyle yüzyıllardır önemli bir tarihi birikimini içinde barındırıyor. Pek çok mitolojik hikâyeye konu olmuş, körfez boyunca sarp yamaçlara kurulmuş, küçük renkli kasabalarıyla cennetten bir köşe. Amalfi kıyıları boyunca en ünlü kasabalar Sorrento’dan başlayarak sırayla; Sorrento, Positano, Praiano, Amalfi, Ravello ve Salerno olarak dizilmişler. Körfezin en doğu ucu Salerno’dan, en batı ucu Sorrento‘ya kadar muazzam manzaralar eşliğinde gezilecek yerler sunan koy 69 kilometre uzunluğunda.
Haziran ve Eylül en güzel zaman
Ama önce birkaç ipucu vereyim geleceklere. Çünkü zorlu bir yolculuk var sizleri bekleyen. Öncelikle kasabalar küçük olduğu için Temmuz ve Ağustos oldukça yoğun bir dönem. Bu dönemlerde konaklamak için yer bulmak da oldukça zor ve pahalı. Bu aylarının dışındaki aylar daha sakin ve ucuz. Mayıs ayının sonları ve Haziran ayı ile Eylül ayları hem daha az kalabalık hem de daha ucuz olması açısından iyi seçenek olabilir. Amalfi’de konaklama genelde biraz pahalı, bu sebeple küçük kasabalarda ev kiralamak akılcı bir seçenek olabilir. Yaz boyunca dünya jet sosyetesini ağırlayan Amalfi sahilleri sonbaharda huzura kavuşuyor, yenileniyor ama. Kasabaların hemen hepsine otobüsle toplu taşıma ile ulaşılabilirsiniz. Ama araba kiralamak yine de avantajlı, çünkü kasabalar arası yolculukta yol boyunca da muhteşem manzaralar var.
Göl, ada ve kale ve Bled
Aynı gün içinde Alp Dağları’nda doğayla baş başa keyif yapıp, Akdeniz’in ılık sularına kendinizi bırakabileceğiniz ayrıcalıklı ülkenin adı Slovenya. Beyaz dağlar, yeşil ormanlar, derin vadiler, mağaralar, üzüm bağları ülkede arabayla yol alırken göreceğiniz en sıradan manzaralar. Ülkenin yüzde 57’si ormanlarla kaplı… Başkent Ljubljana’ya bir saat uzaktaki Bled ise adeta Slovenya’nın yıldızı. Göl, ada ve tarihi bir kalenin ideal kombinasyonu olan muhteşem bir yer; dünya gözüyle görülmeli. Gerçek olamayacak kadar güzel dedirten Bled’den ayrılabilirseniz yakınındaki Bohinj’e de gidin; benzer özellikleriyle onu da çok seveceğinize eminim.
Dünya Savaşı’nın başladığı nehir ve Saraybosna
Saraybosna, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu miraslarının iç içe geçtiği, her detayıyla sizi etkisi altına almayı başaran bir şehir. Doğasına ve mimari miraslarına hayran kalırken, yakın tarihimizin kara lekelerinden biri olan savaşın hala silinmeyen izleriyle hüzünleniyorsunuz. Şehrin ortasından usul usul akan Miljacka Nehri’nin ise sadece şehir için değil dünya için de ayrı bir önemi var. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Franz Ferdinand’ın karısıyla birlikte öldürüldüğü ve 1. Dünya Savaşı’nın fitilinin ateşlendiği yer bu nehrin üstündeki Latin Köprüsü. Köprünün sol tarafındaki Katolik yerleşimi nedeniyle Osmanlı döneminde buraya ‘Latinluk’ denirmiş.
Latin Köprüsü’nün yanındaki At Meydanı’nda ise geçmişte Saraybosna’da yapılan 4 müzik köşkünden günümüze ulaşan tek örnek yer alıyor. Suyun bir yanında görkemli ulusal kütüphaneyi görebilir, yürüyerek şehrin kalbi olan ‘Başçarşı’ya varabilirsiniz. Paris’teki Notre Dame Katedrali’nden etkilenerek 1889’da yapılan Saraybosna Katedrali, 1530 yılında yapılan Gazi Hüsrev Bey Camii, 2. Dünya Savaşı’nda ölenler için 1946’da yapılan Sonsuz Ateş Anıtı, Bosna Hersek’in ilk anma galerisi ‘11/07/95 Gallery’, 1 km’lik Umut Tüneli görmeniz gerekenlerden birkaçı... Hamur işi ve et ağırlıklı Bosna mutfağı çok leziz. Cevapcici denen yerel köftelerini, Boşnak böreğini ve nefis tatlılarını denemelisiniz.
UNESCO’nun Koruduğu Fiyortlar
Yeni Zellanda
Ülkenin yerlileri olan Maorilerin kendi dillerinde ‘Uzun Beyaz Bulut’ olarak tanımladıkları Yeni Zelanda, uzaklara gizlenmiş yemyeşil bir cennet. İngiltere kadar yüzölçümü olan, iki büyük ada (Kuzey ile Güney Adaları) ve yüzlerce küçük adadan oluşuyor. Fiyortlar ülkenin yüzde 5’ini kaplıyor ve bana kalırsa Yeni Zelanda fiyortları Norveç, Şili ve Alaska’ya giderken geçilen ‘Inside Passage’dakilerden daha güzel; tek sorun çok uzak olması.
Dünyanın en çok yağış alan ülkelerinden biri olan Yeni Zelanda’nın en yağışlı bölgesi fiyortlar. Fiyort bölgesi UNESCO tarafından korumaya alınmış, Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. 20.000 yıl önce buzulların erimesiyle oluşan 14 fiyorda, dünyanın farklı köşelerinden yürüyüş yapmak için geliyorlar. ‘Fiordland’ denilen Milli Park’ın içinde yer alan fiyortların en genişi Dusky, en turistiği ise Milford. Karşınıza çıkacak Bowen Şelaleleri ise tek kelimeyle muhteşem! Tüm fiyortları keşfetmenin en güzel yolu bölgede bir gemi turu yapmak.
Deniz suyunda yetişen ağaçlar
Şehir Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla ve Atatürk’le öyle özdeş ki merkez mahallesi bile Milli Mücadele yıllarına saygılı bir selamla “İlk Adım” adını taşıyor. “Atatürk’ün şehri Samsun’a hoş geldiniz” yazan tabelalar da göreceksiniz. Samsun, Kurtuluş Savaşı’nda üstlendiği rol ile gurur duyan bir şehir. Bu gururu göstermeyi de özellikle önemsiyorlar. Mesela geçmişte pek de etkileyici olmayan Atatürk Müzesi zarif bir 20. yüzyıl binası olan Mantika Palas’a taşındı. Aslında bina otel olarak yapılmış ve 3 kez Atatürk’ü misafir etmiş bir yapı. Müzenin iki katında çok sayıda Atatürk fotoğrafı sergileniyor. Gazi’yi konuk eden oda da yenilenerek ziyarete açılmış. Burada Atatürk’ün bazı giysileri ile yolculukta kullandığı bavulu, barometresi ve piknik sepetinin de olduğu çeşitli eşyaları yer alıyor.
Onur Heykeli
Samsunlular, Milli Mücadele’nin kendi şehirlerinden başlatılmasını çok kıymetli bulmuş. Kendilerine bahşedilen bu onur için Atatürk’e minnetlerini kalıcı bir eserle göstermek istemişler; ortaya da Atatürk Parkı’ndaki görkemli Onur Heykeli çıkmış. Samsun halkı tarafından yaptırılan bronz heykel için o dönem Avusturyalı Heykeltıraş Kriphel’e 5.500 dolar ödenmiş. 1931 yılında gemiyle taşınarak Samsun’a getirilmiş. Esas adı Gazi Heykeli ama Onur Anıtı ismiyle anılır olmuş. Üzerinde; “Vatanda Milli Mücadeleye başlamak için Gazi, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıktı” yazıyor. Mermi ve cephane taşıyan Anadolu halkını temsil eden kabartmalar da yapılmış.
Antalya
Yorgun Herkül dinleniyor
Tam 50 yıl önce ülkemizden kaçırılan Herkül lahdi, geçtiğimiz yılın eylül ayında tekrar topraklarımıza döndü. Lahit tam 2200 yaşında. Perge Antik Kenti’nden kaçırılmış ve 4-5 yıl kadar önce İsviçre’de bulunmuştu. Şimdi ise Antalya Müzesi’nde, tarih ve sanat meraklılarıyla buluşuyor. 235 cm boyunda ve 112 cm genişliğindeki lahdin üstünde Herkül’ün 12 görevinin tasvir edildiği kabartmalar var. Yunan mitolojisindeki adıyla Herakles, Roma mitolojisindeki adıyla Herkül, Zeus’un Alkmene’den olan oğlu. Hera da Zeus’un diğer karısı. Alkmene’yi kıskandığı için henüz bebekken Herkül’e iki yılan dolayarak yok etmek istemiş. Ama gücün timsali olan Herkül, henüz emzikte bir bebekken bile iki yılanı boğarak öldürmüş. Büyüdüğünde de babasının isteği üzerine amcasının oğlu olan Mykenai Kralı Eurystheus’un hizmetine girmiş ve onun verdiği 12 büyük görevi başarmış. İşte lahdin dört bir yanında, Herkül’ün girdiği mücadeleleri anlatan bu 12 işin tasviri var.
Tac MahalAgra, Hindistan
Dünya üzerinde aşk için dikilmiş en görkemli yapıyla tanışmak ve pırlantadan inciye, yakuttan sedefe kadar yapımında yüz binlerce değerli taşın kullanıldığı bir simetri harikasını görmek için Hindistan’ın Agra kentinin yolunu tutmanız gerek. Sizi Binbir Gece Masalları’nın içine çeken gündüzü ayrı gecesi ayrı güzel Tac Mahal, yaklaşık 400 yıldır aynı yerde ziyaretçilerini bekliyor.
Aşkın görkemi
Aslında Tac Mahal bir türbe. Babür İmparatoru Şah Cihan çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal için yaptırmış. Bir anlatıya göre Şah’ın isyan bastırmak üzere çıktığı seferde kendisi yalnız bırakmayan çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal 9 aylık hamileymiş ve bu seferde yaşamını yitirmiş. Diğer anlatı ise seferde değil doğum yaparken öldüğü yönünde… Değişmeyen gerçek ise eşini kaybeden Şah’ın, ömrünün geri kalanını derin bir yasla yaşadığı.
UNESCO korumasında
Aşkını ölümsüz kılmak için eşinin adını taşıyacak ve o zamana kadar inşa edilmiş hiçbir yapıya benzemeyen güzelliğe, görkeme sahip bir mezar yaptırmak istemiş. Yer olarak da o dönemin başkenti Agra’yı seçmiş. Kendi de ölümünden sonra da aynı yere gömülmek istemiş; öyle de olmuş. İki aşık, her yıl 3 milyondan fazla ziyaretçinin gittiği UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesi’ndeki bu yapıda ebedi uykusunu birlikte uyuyor.
Mimarlar İstanbul’dan