Saffet Emre Tonguç

2018’in gözde gemi turları

26 Mart 2018
Türk gezginlerin yeni gözdesi turistik gemi yolculuğunun en çarpıcı yanı her sabah ayrı bir coğrafyada uyanmak. Eskiden kıtalararası yolculuk için kullanılan büyük gemiler artık dünyanın dört bir bucağında gezginleri ağırlıyor. Meraviglia gemisinin “Yacht Club” denilen lüks bölümünde, balkonlu kabinlerde konaklayabilirsiniz. 15 Nisan tarihinde hareket ile Cenova, Marsilya ve Barselona limanları ziyaret ediliyor. Özel promosyon fiyatı ise 420 Euro.

Güneş ışıltısı ve Latin müziğinin enerjisine kendini bırakmak isteyenler, Maya tapınaklarını merak edenler için adres Karayipler. Türkiye’den THY ile Miami’ye direkt uçabilirsiniz. Princess Cruises’ın 4 geceden 20 geceye kadar olan doğu, batı ve güney Karayipler programları kulağa hoş geliyor.

Magnifica gemisiyle mayıs ve temmuz aylarında Norveç Fiyortları turu var. Türkçe rehberlik hizmeti de turun artılarından.

2018 yılında suya inen Seaview gemisi, Akdeniz’de tüm yaz boyunca paket programlar ve Türkçe rehberlik ile turlar düzenleyecek.

Costa Mediterranea gemisi ile 19 Haziran’da düzenlenecek İzlanda ve İskoçya gezisinde ise Türk Hava Yolları ile uçuşlar ve 14 gece boyunca Kuzey Avrupa’nın en farklı ve bilinmeyen rotaları görülecek.

Yazının Devamını Oku

Gemiyle Havana

25 Mart 2018
Küba’daki son dört turumu gemiyle yaptım. İlk nedeni otellerin çok sıradan ama bir o kadar pahalı, servisin ise vasat olması. İkinci sebep ise Havana’da konaklıyorsanız anında kendinizi şehrin merkezinde buluyorsunuz. MSC Opera gemisi ile bir haftalık seyahatte sadece Küba’yı değil Jamaika, Cayman Adaları ve Meksika’yı da görüyorsunuz. İkinci bir haftanız varsa gemi Beliz ve Honduras’a da uğruyor. Bu yazımda sizi adım adım tarihi Havana sokaklarında dolaştıracağım. Önümüzdeki haftalarda ise Karayipleri keşfedeceğiz birlikte.

Eski Havana

Geçmişin sömürgeci İspanyolları şehri Eski Havana’da kurmuşlar. Burası İstanbul’daki Tarihi Yarımada dediğimiz bölgeyi anımsatıyor. 1982’den beri de UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Yolcu gemisi terminalinin hemen önü adını buradaki manastırdan alan San Fransisko Meydanı. Cafe del Oriente yemek yemek ya da kahve içmek için ideal. Geçmişte zengin İspanyol ailelerin malikaneleri olan büyük yapıların bazısı butik otel bazısı ise sanat galerisi olmuş. Meydanda Polonyalı müzisyen Chopin’in bankta oturan bir heykeli var. Önünde modern bir heykel bulunan yapı ise eski lonca binası. O yüzden de arkasındaki cadde Ofisler Caddesi olarak geçiyor. Ofisler Caddesi’nden sağa saparsanız Plaza de Armas yani Silahlar Meydanı’na çıkarsınız, sola saparsanız yol sizi Eski Meydan’a götürür. Meydana giderken yol üzerinde göreceğiniz heykelin sakalına dokunmayı unutmayın, kim bilir belki size de iyi şans getirir.

Yorgunluk kahvesi için
Plaza Vieja yani Eski Meydan’ın adı ilk başlarda Yeni Meydan’mış ve askeri amaçlıymış. Ama şimdi pek çok dükkan, kafe, bar, ve restorana sahip. Ben bu meydanı çok seviyorum ve her gelişimde bir kahve içip yorgunluk atıyorum. Turlarıma gelenlere hep aynı şeyi tavsiye ediyorum. Eğer gerçek Havana’yı görmek istiyorsanız bu meydanın arkasındaki sokaklarda kaybolun. Bu arada Küba dünyada gördüğüm en güvenli ülkelerden biri, Havana’nın sokaklarını keyifle keşfedin.

Hemingway’in oteli

Eski Meydan’ın devamında bizi ana cadde Obispo’ya bağlayacak Calle Mercaderes yani Tüccarlar Caddesi var. Pek çok müzenin, dükkanın ve restoranın mekanı olan Mercaderes Caddesi, Eski Havana’nın çoğu yeri gibi araç trafiğine kapalı. Museo de Bomberos 1890 metro yangınında hayatını kaybeden 19 itfaiyeciye adanmış bir müze. Casa de Asia’da Çin ve Japonya’dan gelen resim ile heykeller sergileniyor. Bu caddede eski bir silah dükkanını müze olarak görürseniz şaşırmayın. Yürürken karşınıza Güney Amerika’nın ünlü kahramanı Simón Bolívar’ın heykeli de çıkacak.

Yazının Devamını Oku

Karayipler’in Fransız yüzü

18 Mart 2018
Nereden baksanız küçücük bir ada ama üzerinde iki ülke var. Hollandalılar yönettikleri kısma Sint Maarten, Fransızlar ise kendi taraflarına Saint Martin diyor. Kullanılan lisanın Flemenkçe ve Fransızca olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Her ikisi de kendi bölümlerinde yasal dil olabilir ancak kullanılan dil İngilizce. Toplamı 100 kilometrekareden küçük. Fransızlar biraz daha büyük parçayı almışlar ve St. Martin AB üyesi. St. Maarten ise değil. Bu hafta size Fransız tarafından yani St. Martin’den bahsedeceğim.

Yerli halkı Arawaklar ve Kalinagolar. 1493 senesinde yine Kristof Kolomb girmiş devreye ve adayı eski kıta ile tanıştırmış. İspanya, Fransa ve Hollanda tarihin farklı dönemlerinde adayı yönetmiş ve nimetlerinden yararlanmışlar. 1648’de Fransa ve Hollanda adayı ikiye bölüp yönetme konusunda anlaşmışlar. Her iki taraf da Avrupa kültürünün temsilcileri olmakla birlikte farklı zevklere hitap ediyorlar. Sint Maarten daha çok eğlencesi, gece hayatı ve kumarhaneleri ile tanınıyor. Saint Martin ise alışveriş tutkunları ile Fransız ve Hint mutfağı ile de gurmelere hitap ediyor. Fransız tarafının plajları da çok meşhur, bazılarında çıplak denize girilmesine kimse karışmıyor. Nerede konaklayacağınıza karar verirken ilgi alanlarınızı göz önünde bulundurun. Adanın sezonu Aralık ve Nisan arasında.



Adayı keşfetmenin en zevkli yolu araba kiralamak ve çevresinde bir tur atmak. Öte yandan yoğun bir trafikle karşılaşma ihtimaliniz olduğunu da unutmayın. Dura kalka yaklaşık bir gününüzü alıyor. Gerçekten çok güzel bir manzara eşliğinde süreceksiniz arabanızı. Ancak gözünüzü sadece yeşile çevirmeyin, eğer hava koşulları müsaitse Anguilla, Saba, St. Kitts gibi adalar da görüş sahanıza girecek.
Gelmeden önce tablo gibi bir manzara, dibi görünen tertemiz kristal bir deniz, pudra kıvamında kumsallar mı hayal ettiniz? Hayal kırıklığı da ne kelime daha fazlasını bulacaksınız. İnsanların beynindeki klasik Karayipler plajlarına hoşgeldiniz.

Yazının Devamını Oku

Güzellikleri suyundan

12 Mart 2018
Balkanların farklı yerlerinde yer alan küçüklü büyüklü kentler... Kimi kendi halinde, belki adını ilk kez bu yazıda duyacaksınız kimi ihtişamlı yapılarıyla ışıltılı başkentler… Onları bu yazıda buluşturan ortak nokta ise cazibelerini suya borçlu olmaları. Okuyacağınız 10 şehirden bazıları denize kıyısıyla bazıları ortadan ikiye bölünmelerine neden olan nehirleriyle hafızalarda yer ediyor. Hayat suyun etrafında akıyor, güzellikleri suyun saflığından, enerjisinden, dinamizminden geliyor…

Ohri Gölü’nün huzuru

En güzel Balkan kentlerinden biri olan Ohri, sadeliğiyle ve dört bir yana saçılan tarihi izlerle hemen sevdiriyor kendini. Aynı adı taşıyan gölün kıyısında kurulan, cazibesini büyük ölçüde bu göle borçlu olan bir yer. Avrupa’nın en eski, en derin ve en berrak suya sahip gölleri arasında yer alıyor. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Ohri’de; daracık sokaklara serpiştirilen tarihi evlerin arasında yürümek, gölün etrafında gezintiye çıkmak, manzaraya nazır restoranlarda keyifli bir yemek molası vermek yapılacaklar listenizde olsun. Makedon mutfağı Akdeniz esintilerinin ve Avrupa dokunuşlarının harmanlandığı bir içeriğe sahip.



Tatlı su balıkçılığı da çok gelişmiş. Evliya Çelebi bile Seyahatnamesi’nde balıklarını övmüş ve Makedonları “ağzının tadına çok düşkün” olarak anlatılmış. Ohri Gölü kenarı, yemek molası için oldukça keyifli; onlarca da alternatif var. Ohri civarında geçmişte 365 kilise varmış. Fakat birçoğu günümüze ulaşamamış. Dünyanın en eski Slav manastırı olan Saint Pantelejmon hala ayakta ve ziyaretçilerini bekliyor. Sveti Naum ve Treskavec de mutlaka görmeniz gerekenler arasında.

Yazının Devamını Oku

Van sizi çağırıyor

5 Mart 2018
Son 1 yıldır giderek artan trenle doğu seyahati akımı mutluluk verici. Kabul etmek gerekir ki bu yayılmanın ateşleyicisi Instagram ve gezginlerin yaptığı paylaşımlar. Doğu Ekspresi ile Kars’a kadar; yeni yeni popülerleşen Van Gölü Ekspresi’yle de Tatvan’a kadar gidebilirsiniz. Ben bu hafta size bu ikiliden daha az meşhur olan tren seferini ve tüm zenginliği ile sizi kucaklamaya hazır Van’ı anlatacağım. 

Doğu Ekspresi haftanın 7 günü işliyor. Ve buna rağmen biletler tam olarak karaborsa. Van Gölü Ekspresi’nde ise bilet bulmak daha kolay gibi düşünülse de bu kez de sefer azlığı çıkıyor karşınıza, plan yapmak biraz zorlaşıyor. Çünkü haftanın sadece 3 günü Van Gölü Ekspresi seferi var. Her salı ve pazar Ankara’dan (şu sıralar Kırıkkale yakınındaki Irmak’tan kalkıyor tren; Ankara-Irmak arası yolculuk TCDD’nin ücretsiz otobüsleriyle sağlanıyor); her salı ve perşembe ise Tatvan’dan hareket ediyor. Yolculuk 1 gün sürüyor. Eğer pulman vagonda seyahat ederseniz (Ki 1 günlük yolculuk için epey yorucu olur) bilet sadece 47 TL. Örtülü kuşetli vagonda 62, yataklı vagonda ise 96 TL’ye yolculuk edebilirsiniz.



Ankara’dan binip Tatvan’a ulaşana kadar 60 istasyon geçiyorsunuz. Pencerenizin önünden akan dünya ise bambaşka yerlere sürükleyecek sizi. Yol bitip de Tatvan’a ulaştığınızda ise Van’a geçmek için 3 alternatifiniz var. Feribota binebilir, otobüsü tercih edebilir ya da taksi kullanabilirsiniz. Van’da ise görülecek çok yer, yapılacak çok şey var.

Van Kalesi

Yazının Devamını Oku

4 şehir, 5 öneri! Bunları sakın kaçırmayın...

27 Şubat 2018
Kültür gönüllülerinin girişimiyle kurulan özel müzeler, Leonardo Da Vinci’yi İstanbul’a taşıyan sergi, 9 yıl aradan sonra açılan dünyanın 3 demir kilisesinden biri, Türkiye’den kaçırıldıktan yıllar sonra ait olduğu topraklara dönen tarihi eserler… Son birkaç ayda not aldığım ve “Bunlar görülmeli” dediğim kültür-sanat duraklarını yazdım bu hafta size; 4 şehir 5 öneri!

Dokuz yıl sonra yeniden 
Haliç kıyısına tamamen demirden inşa edilen ve bu özelliğe sahip dünyadaki 3 yapıdan biri olan (diğer ikisi Arjantin ve Avusturya’da) Aziz Stephen Bulgar Kilisesi, 9 yıl aradan sonra ziyarete açıldı. Ben de merakla soluğu bu özel yapıda aldım ve restorasyonu gerçekten beğendim. Haftanın her günü 09.00 – 17.00 arasında görmeye gidebilirsiniz. Gitmeden önce hikâyesini merak ederseniz; İstanbul’da yaşamını sürdüren Bulgar azınlık aslında 19. yüzyıla kadar Rum Ortodoks kilisesine bağlıymış.



18. yüzyıl sonlarında başlayan milliyetçilik akımının etkisi ve Rusların desteğiyle, Bulgarlar kendi dillerinde ibadet etme isteklerini Osmanlı sarayına iletmiş. Padişah talebi kabul etmiş ve ilk olarak Haliç kıyısında küçük ahşap bir kilise yapılmış. Ama meşhur İstanbul yangınlarından nasibini alarak harabeye dönmüş. Aynı yere bu kez daha büyük bir kilise yapılması gündeme gelmiş; planı da Ermeni mimar Hovsep Aznavur çizmiş.

Yazının Devamını Oku

Aslan ülkenin gözbebeği: Marina Bay

18 Şubat 2018
Singapur, Güney Doğu Asya’da bulunan yaklaşık 720 kilometrekarelik bir şehir ülke. Türkiye’nin binde biri büyüklüğünde diye çok da küçümsemeyin, dünyanın en zengin devletlerinden. Eskiden daha da küçükmüş. Sadece 581 kilometrekare! Denizi doldurarak ülkeyi yaklaşık 140 kilometrekare büyütmüşler. İşte bu şekilde elde edilen yerlerden biri olan Marina Bay ülkenin en önemli ve en gösterişli bölgelerinden biri.

Ülke kurulduğunda adı Temasek’ yani ‘Deniz kenti’ imiş. 1300’lerde adaya gelen Endonezya Kralı, gördüğü aslanlardan etkilenerek Sanskritçe ‘Aslan Ülke’ anlamına gelen ‘Singapura’ demiş. İngiliz Sir Thomas Stamford Raffles, 1819’da o zamanın balıkçı kasabasına ayak basınca Singapur’un tarihi de değişmiş. 1824’te imzalanan anlaşmayla bölge, Britanya ve Hollanda arasında paylaşılmış. Süveyş Kanalı açılınca Doğu-Batı ticareti hızlanmış, Singapur gelişmeye ve zenginleşmeye başlamış. 2. Dünya Savaşı sırasında Japonlar tarafından işgal edilen Singapur, savaş sona erdiğinde İngiliz kontrolüne geçmiş. 1965’te ise Malezya’dan ayrılmış ve günümüzün bağımsız Singapur’unun temelleri atılmış.

Meşhur heykel
Marina Bay bölgesi ihtişamlı gökdelenlere, görkemli binalara, köprülere ve caddelere ev sahipliği yapıyor. Gündüzünü de gecesini de yaşamalısınız. Hava kararınca yapılan ışık gösterileri ise çok etkileyici. Marina Bay’in simgelerinden biri Merlion heykeli... Zaten bulunduğu park da adını bu heykelden almış. Kafası aslan, vücudu balık şeklindeki bu eser instagram tutkunlarının da favorisi. Heykelin karşısında üç büyük gökdelenin üzerinde duran bir gemi görünümündeki Marina Bay Sands Hotel var. Otelin 57. katındaki Skypark adlı bölümde olağanüstü bir manzarada, efsane bir sonsuzluk havuzunda yüzmek için bu otelde kalmanız ve ciddi bir para ödemeniz gerekiyor. 57. kattaki seyir terasından ise birçok önemli binayı görüyorsunuz.

Tepeden manzara müthiş
Gelin “Sana dün bir tepeden baktım Aziz Singapur” misali otelin tersaından etrafa bir göz atalım. 165 metre yüksekliğindeki 28 kabinli Singapur Flyer isimli dönme dolap, yaklaşık kırk dakikalık bir tur ile şehrin manzarası sunuyor uzun kuyrukta bekleyenlere.Hemen aşağıda sıradışı mimarisi ve sergiledikleriyle Artscience Müzesi’ni, Singapur’un bugünkü hale gelmesinin başrol oyuncusu Raffles’ın ismini taşıyan Raffles Meydanı’nı, kültür merkezi ‘Esplanade’yi ve dünyanın en büyük yüzen sahnesine sahip stadyumu da görebilirsiniz. Esplanade durian meyvesine de benziyor, mikrofona da. Asya Medeniyetleri Müzesi, eski ve yeni parlamento binaları da Marina Bay Sands Hotel’in 57. katındaki seyir terasından çekeceğiniz fotoğrafların içinde yer alabilir. Eski parlamento binası günümüzde bir sanat müzesi olarak hizmet veriyor. Adını Kraliçe Victoria’dan alan kuleli bina konserlere ve tiyatrolara ev sahipliği yapıyor. Singapur Kriket Kulübü’nün önü yemyeşil bir meydan. Singapur Ulusal Galerisi ise sanatseverlerin önemli duraklarından biri.

Gardens By The Bay

Marina Bay Sands Hoteli’nin arkasına gidin. Burada kendinizi Avatar filmindeymiş gibi hissedeceğiniz yaklaşık 1 milyon metrekarelik Gardens By The Bay var. Körfezdeki Bahçeler diye Türkçeleştirebileceğimiz parkta 3332 cam panelden yapılma iki ayrı kapalı bölüm bulunuyor. Bunlara Flower Dome ve Cloud Forest isimlerini vermişler.Önce Flower Dome yani Çiçek Kubbesi olarak geçen bölümü gezin. Burada daha çok Akdeniz, Güney Amerika, Güney Afrika gibi yerlerde yetişen bitki türleri ile devasa bir ekosistem sergileniyor. Çiçek Kubbesi’nde 1000 yıllık zeytin ağaçları da var. Bu cam yapılarda ağaçlar yılboyu bahar atmosferi hissetsin diye sıcaklık 20 ile 24 derece arasında tutuluyor. Singapur’da sadece tek bir mevsim yani yaz var ama kapalı mekanlar hep buz gibi! Size bir dost tavsiyesi yanınızda her daim bir kazak ya da hırka bulundurun.

Yazının Devamını Oku

Bir Uludağ Nostaljisi

12 Şubat 2018
Uludağ’a ilk gittiğimde yıl 1979’du ve 13 yaşındaydım. O zamanların Türkiye’si yokluk içindeydi. Sınıf arkadaşım Çiğdem Subaşı bana bir kayak takımı ayarlamıştı ve kayağa gönül verdiğim yer oldu Uludağ.Günümüzde pırıltısını yitirmiş olsa da bir döneme attığı imzadan dolayı anılarımızda capcanlı.

1970 ve 1980’lerin başında Uludağ cemiyet hayatının gözdesiydi. Kışın gelmesiyle beraber soluk dağda alınır, herkes önceki yıllardan birbirini tanır, kimse kendini kasmaz, bugüne kıyasla çok kısıtlı imkânlarda çok güzel tatiller yapılırdı. Sonra tablo değişti, Uludağ gene kalabalık, hatta daha çok turist çekiyor ama o eski halinden hiç eser yok.


Sene 1945, Uludağ’da ilk olarak Büyük Otel açılır, 1955’te de Fahri Kınav dağ yolu üzerinde bulunan Kirazlı Yayla’daki Kirazlı Hotel’de misafirlerini ağırlamaya başlar. Bu otelin tam 12 odası vardır, odalar sobayla ısınır, koridordaki ortak banyo kullanılır. İmkânlar kısıtlıdır ama tesiste Koç ailesi de kalır. Bazen kış koşullarından dolayı yollar kapanır, oteldeki misafirler yemek bile bulamaz ama insanlar aile sıcaklığındadır, mutludur. 1966’da Otel Fahri bugünkü yerinde hizmete girer, artık odalarda banyo vardır ve ilklere imza atılır. 70’lerde dağdaki ilk disko olan Scotch’u açarlar, buz pateni pisti Türkiye’de büyük bir yeniliktir, bugünlerin SPA’sı, Otel Fahri’de saunası ve fizyoterapistleriyle mütevazı bir sağlık kulübü olarak devreye girer. Bütün sosyete akınlar halinde gelir, herkes birbirini tanır, yılbaşılarda ve sömestr tatillerinde 66 odalı otelde yer kalmaz.

Önce salonun üst katında, sonra sinema salonunda yerlere yataklar açılır. 180 kişilik otelde 300 kişi konaklar. Bu arada herkesin odası bellidir, hep aynı odada kalınır, hep aynı masada yemek yenilir. Akşam yemeğinde herkes birbirini selamlar, “Afiyet olsun.” der. Kadınlar hep bakımlı, şık ve özenlidir. Dağ bir defile yeri gibidir. Otelin parası bir sene önceden nakit olarak ödenir. Türkiye’de çoğu şey bulunmaz, aileler yurt dışından getirdiklerini otellerde diğer misafirlerle paylaşır. Feyyaz Tokar, Toblerone çikolataları eliyle herkese ikram eder.

 

Sosyetenin gözbebeği

Yazının Devamını Oku