Kötülük dua ile önlenmez!

İSTANBUL’daki sel felaketinin açtığı yaralar uzun süre kapanmayacağa benziyor.

Haberin Devamı

Sellerin öldürdüğü insanlar, denize sürüklenen otomobiller, felaket günlerinde “yağma kuduzluğu”na kapılan soysuzlar, şiddetli yağmurla izah edilebilir mi?

Bu ağır darbeden ders alacak mıyız yoksa “İlahi takdir böyleymiş! Mukadderat!” deyip geçecek miyiz?

Bugüne kadar işlerimizi hep kadere bıraktığımız için bu çeşit felaketlerin başımıza geldiğini düşünemiyor muyuz?

O kadar ahmak mıyız?

Bir toplumun akıllanma yeteneği varsa yaşadıklarından ders almalıdır!

Bir akarsu boyunca oluşan tüm facialar bir ihmalden, daha doğrusu aptallıktan doğuyor.

“Derenin intikamı korkunç olur!” gibi sözler saçmadır. Korkunç olan, dere yataklarına binalar inşa edip, akış yolunu tıkayarak onu intikama zorlamaktır.

Yanlış yapmak her fani için mümkündür ama yanlışı unutmak kötüdür.

* * *

Haberin Devamı

Ülkemizde iki büyük tehdit vardır: 1) İrtica, 2) Terör ve bölücülük.

Kent bilimci mimar Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, buna bir üçüncü tehdidi ekliyor: “Çarpık kentleşme”

İstanbul akılsızlığın kurbanı olmuştur. Dere yatakları beton yığınlarıyla, kaçak yapılarla doldurulursa bu tür felaketler kaçınılmaz olur.

Kürt açılımı, Ermeni açılımı diye milleti birbirine düşürenlerin aslında “imar ve şehircilik zihniyeti”nde açılım yapmaları gerekiyor.

Ahmet Vefik Alp, vatandaşlara “Bu açılımı yapacak olan kadroları siz oylarınızla seçeceksiniz. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği için...”  diye sesleniyor.

Aksi takdirde ortaya çıkacak sonucu bir bilim adamı olarak şöyle söylüyor:

“Ya depremde iki beton arasında sıkışıp gideceğiz, ya selde boğulup öleceğiz, ya da yangında yanıp kül olacağız!”

* * *

Türkiye’nin yarısı plansız, ruhsatsız, kaçak yerlerde yaşıyor ya da çalışıyor. Bu kaçak yapılaşma oranı İstanbul’da yüzde 85, İzmir’de yüzde 60, başkent Ankara’da ise yüzde 45.

Ahmet Vefik Alp, “Turistik beldelerimizin durumu içler acısı. Baba ocağım Kuşadası’nın adı ‘Beton adası’ oldu” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Kaçak ülke ve kaçak kentler! İşte, imar ve şehircilik gerçeğimiz bu! Kanunsuzluk, ilkellik ve kargaşa! İmar planlarında kentin doğası, toprağı, iklimi, rüzgârı, nemi, bitkisi, suyu, kimliği göz ardı ediliyor. İktidarlar ne yapıyor? Seçmenlerini memnun etmek için bir kentin doğasını ve dokusunu dinamitliyor, vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlayamıyor!”

* * *

Haberin Devamı

İstanbul’u kurtarmak için taşradan devam eden göçün önlenmesi şarttır. Kent, şu andaki nüfusu bile kaldıramıyor. Bu kötü gidişe dur demek lazım. Kim diyecek bunu? Seçmen!

Bir torba kuru fasulye ile iki çuval kömüre tav olan seçmen bunu yapabilir mi?

Yapamazsa, sel felaketinde boğularak ölmeye, depremde betonların arasında ezilmeye, yangında kavrularak can vermeye razı olmalıdır.

Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp “Ey aziz İstanbullular! Depremi uzaktan gördük, yenisini bekliyoruz. Seli gördük, daha da göreceğiz. Sıra büyük yangına geldi. Şimdiden söyleyelim, İstanbul’da 140 sokağa itfaiye giremiyor!” diye sesleniyor.

Profesör Alp’in sözlerine biz de şunu ekleyelim:

Haberin Devamı

“Kötülükler dua ile önlenmez, tedbir gerekir. Vatandaş artık aklını kullanmalı. Aklını kullanmayana Allah da yardım etmez!”

Yazarın Tüm Yazıları