Paylaş
İlkokuldayız, en yakın arkadaşım benden bir sınıf küçük olan kız kardeşim. Kardeşlik kanununa göre, büyük olan her daim küçüğünü korumak zorunda. Bir gün Yerli Malı Haftası diyerek herkes evinden yiyecek bir şey getirecek. Annem çalışıyor, bırak yerli malını, kadın evde yemek yapmıyor. “Börek falan yapsana” dediğimde, “Kantinden alırsın” cevabını verince zorlamadım kadını. Ertesi gün okula gittim. Üçüncü derste herkes beyaz örtüsünü masaya serdi. Beslenme çantalarından börek, elma ve çikita muzlarını çıkardı. Sınıfı çörekotuyla karışmış ağır yumurta kokusu sardı... Gittim kantinden gevrek ve gazoz alıp sırama oturdum. Önümdeki kız, böreğinden bir parça verdi, ben de ona gevreğimden uzattım. Yemeğim yok ama mutluyum, çünkü ilginç bir şey yapılıyor. Herkes birbiriyle konuşuyor, yanımdaki kızın masa örtüsü çok güzel kokuyor, matematik dersi işlemek yerine yemek yiyoruz, dahası var mı?
Öğretmen de sıra aralarını dolaşarak, uslu duruyor muyuz diye kontrol ediyor. Bana doğru yaklaşınca gevrek ister diye elimi ona doğru uzattım. Bir sinirlendi kadın ama nasıl, o uzun tırnaklarını kulak kıkırdağıma geçirip tahtaya sürükledi beni. Elimde olan gevrek parçası yere düştü, onu almak için eğilmeye çalışırken kulağımı daha da çekiştirip saçımı çekti. Evden yiyecek bir şey getirmedim diye tahtada ayakta bekletip, herkesin yemek yiyişini seyrettirdi.
Ağlarsam kendimi daha küçük duruma düşüreceğim diye ağlayamıyorum, çekip gitmek istiyorum, gidemiyorum. İki-üç çocuğun dalga geçtiğini duyuyorum. Tek istediğim var, zilin çalması, evime gitmem hatta daha acımasızca düşünürsek okulun patlaması ve herkesin hafızasından tahtada duran aç kızın silinmesi... Bütün ders boyunca kafamı iyice önüme eğerek tahtanın önünde bekledim. O günü kendi sıramda hiç kafamı kaldırmadan, hiç ders dinlemeden, dudaklarımı ısıra ısıra ağlayarak geçirdim. Son ders zili çaldı, kafamı kaldırdım. En ön sırada oturan sınıf başkan yardımcısı, defterlerine gözü gibi bakan, öğretmenin en sevdiği kız öğrenci olan Eda, sırasının altında beslenme çantasını unutmuştu.
O da benim gibi
rezil olmamalıydı
Ve o an, sisteme karşı olan ilk öfkem ortaya çıktı. Sinsice herkesin sınıftan çıkmasını bekledim. Ayağa kalktım, tek hamleyle o beslenme çantasını koltuk altıma alıp kaçmaya başladım. Okulun çıkış kapısında beni bekleyen Zodi’ye doğru o kadar hızlı koşuyordum ki, onu gördüğümde nefes nefeseydim. Etrafta kimsenin olmadığını anladığım an, koltuğumun altından beslenme çantasını çıkardım. İçini açtım, elma çöpü, muz kabuğu, bir de hiç dokunmadığı sosisli ekmeği vardı. O sosisli ekmeği Zodi’ye uzattım, “Yarın sen bunu okula götürürsün” diye. Ben rezil olmuştum, o da olmamalıydı! Bundan sonra artık her sabah erkenden kalkıp, ona beslenme çantası hazırlayacaktım. Yüzü asla yere düşmeyecekti. Asla sınıfta açlıkla terbiye edilmeyecekti. Onun bir ablası vardı, gerekirse, çalıp çırpar ona bakardım! Çünkü ablalık bunu gerektirirdi.
Sonra tabii o sosisli ekmeği yolda yedik. Yarına bırakamadık. Bütün gece ikimiz de sosislerin bizi kovaladığı kâbuslar gördük. Okula biraz daha erken
gidip, kızın beslenme çantasını yerine bıraktım. Hırsızlığa tövbe ettim.
Paylaş