Paylaş
Haftalık iznimizin büyük çoğunluğunu malumunuz kuaförde geçiriyoruz. Saç, kaş, eller, ayaklar. Kuaförler bi nevi bizim için kutsal mekânlar. Kendimizi iyi hissettiğimiz, güzelleştiğimiz, dedikodu yaptığımız, bakım tüyoları aldığımız. Ama kuaföre gitme seansları bana işkence geliyor. İyi yanları var eyvallah ama gitmeden önce kendimi şunlara hazırlıyorum da gidiyorum...
Kadınların, kuaför konusunda en sıkıntılı olduğu konu, saç boyu mevzuu. Şimdi yalan söylemek gibi olmasın, daha öyle bir sorunum olmadı. Benim daha çok perçemlerle ilgili sorunum oluyor. Ya 90’lar dergilerinden fırlamış gibi kocaman içe doğru dönük kestiler, ya alnımın başladığı yerde minicik. Bir keresinde de yamuk kesmişti, “Ee bu yamuk deyince, adam beni “Senin kafan yamuk!” diyerek yollamıştı.
Benim asıl sorunum, o kurutma makinesiyle kafamın derisine derisine sıcak havayı üfletirken, bir şey sormaları. Anlamıyorum, kurban olayım, an-la-mı-yo-rum! Ne derlerse gülümsemek zorunda kalıyorum.
Anamın babamın beni aşağılamadığı kadar kuaförde aşağılanıyorum. “Bu saçları kim yaptı?”dan bir başlıyor. “Bu saçları ancak, yaza kadar kendine getiririz. Çok kötü, çook kötü!” Oysa ben oraya kendimi daha iyi hissetmek için gitmiştim.
Bu aşağılama bittikten sonra ürün satışı var bir de. “Saçlarının uçlarına bu, tepesine bu, ortasına şunu süreceksin. Kurularken ise bu üç ürünü karıştırıp, üç kulvu bir elham”. Bahsettiği ürünler de 3 aylık maaşım kadar. “Almayayım, sağ ol” deyince de öyle bir bakıyor ki, “Sen bu iğrenç saçlarla sokakta dolaş pis cimri karı!”
Misal, elinde bin tane fotoğrafla gidiyorsun. “Saçımı şu renk istiyorum” diye. “Tamam, bundan kolay ne var” diyerek, örtüyü geçiriyor boğazına. Sonra çıkan rengin alakası yok. “Ama tatlım, şimdi o kadar açamadım, yıpranacak, haftaya gel onları düzelteyim.” Ama başta öyle dememiştin! Gerçi bazen ben de haksız olabiliyorum. Charlize Theron’un fotosunu gösterip, benzemeyince carlamak da özgüven ister.
Manikürcülerin seni kabul etme süreci de çok sancılı. İçerden biri, beni yolluyor kızın yanına. Kız tepeden aşağıya süzüyor, beğenmiyorsa, içeri bir daha bağırıyor: “Müşterim gelecek, Ebru alsın.” İnşallah Ebru kabul eder diye tıpış tıpış gidiyorsun.
Saçların yapılırken aşağılanman yetmiyor, bir de kaşların alınırken seni harcıyorlar. “Çok ince, çok seyrek, çok kötü alınmış. Üç hafta elleme, belki sonrasında düzeltiriz. Ama bu çok kötü.” Kaşlarımın da iğrenç olduğunu öğrenmem iyi oldu.
Ama yine de kuaföre gitmenin en güzel yanı, o saçı yıkarken kafana yaptıkları masaj. Dünyanın bütün dertlerinden arınmış, hayatımın en güzel anını yaşıyormuşum gibi. Adam boynumu koparsa, ‘teşekkür ederim’ diyecek kıvamda oluyorum. Kuaför konusunda da tek kriterim bu, masaj yapılıyorsa iyi, kalanı tırt!
Paylaş