Pucca Günlük

Ayrıldık mı? Ama ben hamileyim!

7 Kasım 2015
Sürekli erkekleri harcayıp, hemcinsimi yücelttiğim için arada vicdanım sızlamıyor değil.

Kâbuslarımda beni boğmaya çalışan bir adam “Kadınlar çok mu düzgün” diye bana bağırıyor. Peki bu sefer farklı olsun. Bu sıralar uğraştığımız bir dertle başınızı ağrıtayım: ‘Erkek tecavüzcüleri!’

 


Bir kız arkadaşım var, yaklaşık üç aydır biriyle beraber. Valla üçüncü göz olarak bakınca da gayet mutlular. Neyse işte, bir gün arkadaşıma bir mesaj geliyor. “Sevgilinin eski sevgilisiyim, hamileyim. Bilmen gerekir diye düşündüm.” Kız şok!
Ardından mesaj atan kişiyi internette bir araştırma, bütün hesaplarını tek tek inceleme derken; anam babam hakkında bu kadar bilgiye sahip olmamıştım! Kızı ezberledik. Kızın harika bir işi var. 20’lerin sonlarında. Baya da güzel hatta. Günaşırı pilatesinden geri kalmamış. Her sabah koşuya giderken, kahveyle bir fotosunu atmış. Güneşin doğuşunu çekmiş, ‘huzur’ diye, işte çiçekler böcekler koymuş, ‘dünya bu’ diye. Kaliteli filmler izleyen, güzel müzikler dinleyen, arkadaş çevresi de baya geniş bir kız. Üstelik, kadın hakları için devamlı yazılar yazmış, paylaşımlarda bulunmuş. Yani öyle, hani ne bileyim nasıl denir, bak işin içinden çıkamadım ama ‘beraberlik boyunca adamın tek bir atışı noktayı isabet ettiremesin, ayrıldığı gün hamile kalan tipler’den değil anlayacağın. Ben bunlara ‘erkek tecavüzcüleri’ diyorum. Ancak hamile kalırsa eski sevgilisinin ona döneceğine inanan kadınlar, kadınlarımız!


Seçenekler arasında en aptalı


Yazının Devamını Oku

Kadın gibi nasıl yaşanır?

1 Kasım 2015
Trabzon Spor Başkanı İbrahim Hacı Osmanoğlu’nun “Öleceksek de adam gibi öleceğiz, kadın gibi yaşamayacağız” sözleri beni düşündürdü.

Bu ülkede ‘kadın gibi yaşamak’ nasıl oluyor, masaya yatırdım

 


“Kadın gibi yaşamaktansa, adam gibi ölmek...” Bu sözleri geçen hafta duyduk. Ama biraz hafızamızı yoklayalım, yakın zamanda neler neler söylendi ‘kadın gibi’ olma konusunda: “Annesi tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne, annesi ölsün” diye açıklama yapan Melih Gökçek... “Kızlar okudukça, erkekler evlenilecek kız bulamıyor” diyen Erhan Ekmekçi. “Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak” diyen Bülent Arınç. “Hamile kadının sokakta dolaşması terbiyesizliktir” diyen, Ömer Tuğrul İnançer. Ve daha bunlar gibi onlarca açıklama. Kadınları sevmeyen, kadınlardan korkan, onları bastıran, eve kapatan bir toplumda yaşıyoruz.

Bunu sadece erkekler yapmıyor en acısı. Bu adamları yetiştiren anneler var. Erkek egemenliğini iliklerine kadar benimseyip, kendi cinsini hor gören kadınlar. O yüzden, haklısın İbrahim BEY, kadın gibi yaşayamazsın zaten çünkü kadın gibi yaşamak, şunlara göğüs germek demek

Yazının Devamını Oku

Kıskançlık gurura dönüştü

24 Ekim 2015
Kız kardeşim Zodi’nin Siyah Kelebek adlı romanı çıktı!

Büyük ihtimalle ondan daha çok ben heyecanlıyım. Gurur duymak, inanılmaz güzel bir hismiş...

Zodi ile milyonlarca hatıramız var; iyi olsun, kötü olsun. Hangisini yazsam diye düşünürken, çocukken kardeşimi ölesiye kıskandığımı fark ettim. Biz de kardeşimle çoğunluk gibi çocukken Kuran kursuna gitmiştik. İlk günler nasıl eğlenceli ama anlatamam... Camide veriliyor kurs, koskoca boş alan... ‘Kovalamaç’ oynuyoruz, bir sürü arkadaşımız var. Koca memeli kadınlar göğüslerine bastırıyorlar bizi. Tespihlerden kolyeler yapıyoruz. Halıların üzerinde yuvarlamaca oynuyoruz. Hiç çıkmak istemiyorum oradan. O kadar eğleniyorum ki... Disneyland gibi geliyor kurs bana..
Ama eğlencem bir hafta falan sürdü. Dua ezberleme kısmı bitince harflere geçtik. Ben oyun oynamak istiyorum hiç harf falan öğrenesim yok. Kafa dengi bir kız buldum. Onla hiç ders çalışmıyoruz, camide cirit atıyoruz ikimiz. Millet ilahiler okuyor biz onla “Bandıraa bandıra ye beni hiç doyamazsın tadımaa, bütün numaralar bende sende var benim farkıma” diye arka tarafta Yoncamik dansları yapıyoruz.

Kuran kursunda da iyi, havuzda da...

Kurs hocaları, bir-iki derken dayanamadılar artık, kızı annesine şikayet ettiler. Annesi de aldı kurstan onu, bir daha gelmedi. Ben öyle yalnız başıma kaldım orda. Kardeşim de bir çalışkan anlatamam. Oranın gözbebeği oldu. Herkes bayılıyor ona. Elif lam’ı geçti sayfalara geldi. Takır takır okuyor kız duaları, Arapça yazılarıyla. Bir ilahiler söylüyor, kocaman kadınlar Allah aşkıyla hüngür hüngür ağlıyor. Şaşkınım ama anlam veremiyorum. Ona börekler getiriyorlar, pastalar veriyorlar. Manyak seviyorlar onu... Bana gelince ise “Utan baakk, kardeşin ne güzel sayfalara geçti. Sen hâlâ yaramazlık peşindesin. Biraz feyzal ondan” Arkadaşım da gidince, orası iyiden iyiye sıkmaya başladı. Geliyordum iki Sübhaneke okuyup abdestim bozuldu diyerek dışarda kardeşimi bekliyordum.
Öğleden sonraları ise havuza gidiyorduk, ben boyumu aşan yerlerde yüzemem. Kıyametleri kopartırım, ayağım yere değecek benim suda. Hocalar artık umudu kesti benden, suya sokamadılar beni... Kantinde oturup hamburger yiyerek günlerimi geçiriyordum.
Kardeşim ise yetişkinler havuzunda bir sağa bir sola kurbağa gibi yüzüyor. Orada da herkes demeye başladı: “Bide abla olacaksın, bak feyzal kardeşinden, ne güzel yüzüyor kuğu gibi... Bide sana bak, cık cık cık.” Kıskançlıktan gözüm dönmüştü. Havuzda o iyi, Kuran kursunda o iyi, saçları benden daha güzel, gözleri yosun gibi, dersleri hep iyi, boyu da hızlı attı. Ben şişko kaldım.

Belki hayatını yaktım kimbilir?

Yazının Devamını Oku

Paranoyak olmam takip edilmediğim anlamına gelmiyor

17 Ekim 2015

Zaten normal bi hayatımız yoktu. Tenha yoldan gitmeyeyim saldırırlar... Gece yarısı dışarı çıkmayayım, tecavüzü var... Dolmuşta son kaldım, babamı arayayım gelsin alsın. Şimdi bir de canlı bomba paniği eklendi.

Sansür uygulandığı için adını yazamayacağım şehirde olan katliamdan sonra hepimizin psikolojisi alt üst oldu. Rüyalarımda bile bomba patlıyor sürekli. Eskiden telefonu kapatırken, “Kendine iyi bak”, “Görüşürüz”, ‘Hadi bye” diyorduk. Şimdi ise, “Aman dikkat et”, “Bak, Allah adı verdim AVM’ye falan gitme” türü şeylere döndü. En son, metrobüste yanındaki adamı canlı bomba zannedip, ortalığı ayağa kaldıran kadını da izleyince, “Bizim balatalar iyice yandı” dedim. İnsan bilmediği şeyden korkarmış, uygulanan sansür malum, kimse o konu hakkında konuşamıyor. Onun yerine fısıltı gazetesi gibi yayılan manşetler var. “Yarın, şu şu saatte bi patlama olacakmış dikkat!” “Nereden duydun?” “Mail geldi.” “Kimden?” “Bir sürü kişiden.”

Bir mesaj geliyor bana, dört sayfa. IŞİD, otobüsü havaya uçuracakmış, oradan da AVM’ye uğrayacakmış, aman diyeyim metroya binmeyecekmişiz. MİT’te akrabası varmış, o uyarmış. O mesajı da 10 kişiye yollarsan sevdiğin seni rüyasında görecekmiş.

Bakma burada rahat rahat yazdığıma. Üç kişi yan yana görsem saniyesinde topukluyorum. Toplu taşıma aracına binerken dua okumaktan Arapçam gelişti. Geçen gün metroya binecektim. Ya mesaj gönderenlerin akrabası cidden MİT’te çalışıyorsa? Ne bileyim, gerçekten bomba koyacaklarsa? Sonra bi de diyecekler. “Ee biz binme diye mesaj attık, neden bindin?” “İşim vardı” da diyemem, ölmüşüm. İşi şansa bırakmayım, taksiye bineyim, dedim. Bu kez trafikteyiz. Şuraya bi bomba atsalar, bittik gitti. Kalbim daralıyor. Sonra taksiciyle konuşmaya çalıştım, hani biraz sakinleşirim diye, havadan sudan. Adam muhabbet etmiyor benle. “Muhabbet etmeyen taksici mi olur be” dedim. Sonra bi şüphelendim. Trafik saati ve yağmurlu boş taksi buldum. Üstelik binerken de kapris yapmadı. Adamı şöyle bi süzdüm. Canlı bomba tipi vardı sanki. O tip neyse... İşte montunun boğazına kadar kapatmış. Hafif şişme bi mont. Taksinin içi de sıcak, neden öyle sarılıp sarmaladın di mi? Hemen bomba mı değil mi test etmek için klimayı açtırdım sıcak sıcak essin diye. Valla adam hiç oralı olmadı. Çıkarmadı montu. Sonra beni aldı daha büyük bi korku. Ya sıcak bombayı etkilerse, telefondan, “Bomba sıcakta patlar mı?” diye şeyler arıyorum. Hayır, bir taraftan da düşüncelerimden utanıyorum. Ya değilse! Psikopatlığım yüzünden adama da yazık. Bir yandan ineyim şurada, yürüyerek gideyim, diye düşünüyorum. Ama bombaysa o vicdan azabıyla sonra nasıl yaşarım? Polisi arasam, “Hislerim konusunda hiç yanılmadım, bence bombacı burada” desem, “Deli herhalde” diye ciddiye bile almazlar beni. Ne yapsam ne etsem diye düşünürken trafik açıldı. Ben kafamda hâlâ felaket senaryoları yazarken, a abi baktım gelmişim ineceğim yere. Çok şükür diye indim, bu kez yolda yürürken kafayı yiyorum. Kesin arkamda, kesin önümde, yok şu sağdaki, beriki falan filan. Hayır, zaten normal bi hayatımız yoktu. Yok, tenha yoldan gitmeyeyim saldırırlar. Gece yarısı dışarı çıkmayayım, tecavüzü var. Dolmuşta son kaldım, babamı arayayım gelsin alsın. Şimdi bir de bu eklendi.

Her gün şehit haberleri, dışarı çıkmaya korkan insanlar; aynı topraklarda yaşayıp, aynı gökyüzüne bakamayanlar. Topu topu 70 sene yaşayacağımız ömrümüzü öfkeyle, kinle, savaşla dolduruyoruz. Pamuk ipliğine bağlı yaşıyoruz derler ya, işin kötüsü neye, neyle bağlı olduğumuzu bile bilmiyoruz. Rantı, çıkarı, kavgası... Olan yine bize oluyor, hep bize oluyor ya zaten. Öyle günler gelsin ki siyasetten hiç bahsetmeyelim artık.

Yazının Devamını Oku

17 maddede Türk erkeği

10 Ekim 2015
Selam veren her kızı kendine asılıyor zanneden, arabasını namusu bilen, asla porno izlemeyen!.. Buyurun Türk erkeğine...

Orada burada okuduğum Türk kadını genellemelerinden gına geldi artık. Neymiş, kaprismiş, neymiş nazmış, vay Kezban’mış. Ya sen nesin bi durup düşündün mü? Türk erkeğinin, ırkına olan saygısını hep takdir etmişimdir ama kendini dünyanın en harika yaratığı zannetmesine de hep gülmüşümdür.


1-Türk kızlarını asla beğenmez. Alanya’da diskoda iki Rus ile dans edince kendini yabancı kız eksperi gibi görür. Türk erkeğinin yakışıklı olduğunu, doğuştan süper kaslara sahip olduğunu ve dünya kızlarının onlar için ölüp ölüp dirildiklerini düşünür.


2-Bakımlı olmayı kendine yediremez, annesi onu zemzem suyuyla yıkadığı için haftada bir banyo yapması bile yeter artar. O zaten hiç kokmaz!


3-Arabaya biner binmez bir haller olur, işaretparmağını burun deliğine doğru götürür. Petrol kuyusu kazar gibi oyar da oyar, yol sonuna kadar.


Yazının Devamını Oku

21 günde seni unuturum!

4 Ekim 2015
Televizyon izlemeyi güya sevmiyorum. Ekranda ne var ne yoksa, internetten izlemeye bayılıyorum. En son Hülya Avşar Show’a taktım.

Aşkım Kapışmak ile olan bir bölümü vardı, orada bir şey duydum, duyduğum gibi uygulamaya koydum. Alışkanlıklardan vazgeçmek için; 21 gün kuralı.


Şimdi olay şöyleymiş efendim: İnsan beyni 21 günde bir olayı alışkanlık haline getirirmiş. Aynı mantıkla bir olaydan vazgeçmek içinse 21 gün gerekliymiş. Eski sevgiliyi unutmak için inanılmaz süper bir yöntem bence. 21 gün söz veriyorsun işte kendi kendine, aramıyorsun, fotoğraflarına bakmıyorsun, sinsice takip etmiyorsun. Bu süreçte evren, niyetinde ciddi misin değil misin diye seni test edermiş, hoop karşına çıkartırmış adamı. Artık telefon mu eder sana, bir yerde rastlaşır mısınız bilemem. İşte burada en önemli nokta, sözünü unutmaman. O telefonu açarsan, yumuşarsan sil baştan başlayacaksın çünkü. Bu 21 günü atlatınca, iyileşme dönemine girecekmişsin. O zaman da onu hayatından çıkartmanın iyi yanlarını görmeye başlayacakmışsın. Sonraki 21 gün o boşluğu doldurman gerekli olduğu için mis gibi bir aşk gelir diye düşünüyorum.


Ekmek, ekmek, ekmek!


Tabii buraya eski sevgili değil, alkol koy. Sigara koy. Ne bileyim, internet koy, makyajı koy. Neden kurtulmak istiyorsan anlayacağın. Sigaram yok, alkolüm zaten sosyal içici kıvamında, makyaj da yapmayı sevmem. Neden vazgeçsem diye düşünürken, aklıma en büyük zaafım geldi. ‘EKMEK!’ Zamanında ‘pinner test’ yaptırmıştım. Kanına bakıp neye alerjin var söylüyorlar. Vücuduna yaramayan şeyleri yemeyince sağlık problemlerin bitiyor falan filan. Bende buğday çıkmıştı. O zaman bile vazgeçemedim. “Varsın hastalık senden gelsin ekmeğim” dedim, saldım kendimi. Diyet yaparken bile her şeyi çıkarttım hayatımdan, bir onu çıkartamadım. Hadi dedim, bi de böyle deneyeyim.

Yazının Devamını Oku

Gelinlerin tatlı telaşı...

26 Eylül 2015
Son günlerde Facebook’taki ‘Gelinlerin Tatlı Telaşı’ sayfasından bir türlü çıkamıyorum. Artık yeni gelin olduğumdan sanırım ilgim, alakam hep bu yönde. Yazılanlardan anladığım kadarıyla ülkecek inanılmaz muhafazakârız. Ve evlilik denen şeyi sadece takılan altınlar, çeyizler ve damadın ailesinin kıza alacağı şeylerden ibaret olarak görüyoruz

Sayfada öyle yazılar var ki okurken yemin ederim kanım donuyor.

Kızların hiçbiri çalışmak istemiyor.

Çalışmayı kendilerine yakıştıramıyorlar.

Çünkü gelin olmak için doğmuşlar. Ne münasebet!

Yazının Devamını Oku

Börek de yap, kariyer de!

5 Eylül 2015

Bu haftanın gündeminden kadın manzaraları: Deniz Akkaya, blogger Kübra ve börek yapmayı bilmeyip yuvası yıkılan eşler… Sorunun kaynağına inelim: Ülkemiz kadınları nasıl davranmaları gerektiğini biliyor mu?

Deniz Akkaya’nın sevgilisinden şiddet görmesi haberini okuyorum, sonra da altında yazan yorumları. “Bu da sürekli dayak yiyor canım!” Haberde koca puntolarla, adamın daha önce bu tip vukuatlarının çok olduğu yazarken, oradan çıkardığı sonuç, ‘kadının suçu.’ Adam döver, bu normal. Sorun kadının sürekli bu durum içinde olması.
Büyük ihtimalle neydi adamın adı, hah Murat Varol’un da diğer bütün erkekler gibi “Ben bir kadına asla el kaldırmam, o olaylar öyle değildi” falan gibi açıklamaları olmuştur. Daha bir tane zaten, “Kadın dövmeyi çok severim, çoluğumu çocuğumu da dövmeye bayılırım” diyeni görmedim. Hep, kadın suçlu, kadın kışkırttı, lütfen!

Aynı evde yaşamak derken?

Yazının Devamını Oku