1) Karayollarında hız sınırını belirten işaretler konulmuş mu?
2) Radar uyarı işareti var mı?
3) Hata payı kabul edilebilecek tolerans hız sınırı içinde 1-2 km/sa’lik bir farkla mı ceza kesilmiş?
Ceza bu kriterlere aykırı ise 15 gün içinde trafik mahkemesi tarafından iptal edilebilir...
ANKARA İncek, Doğukent Bulvarı’ndaki gibi hız sınırını “82 kilometre” gösteren dev trafik işaretlerine kanıp kıyıda köşedeki “50 km radar uygulaması” yazan levhalara dikkat etmezseniz yandınız. 80’le gittiğiniz, hız sınırına uyduğunuzu sandığınız bulvarda “50 kilometre hız sınırını yüzde 30’dan fazla aştınız” diye 488 lira trafik cezası kesilebilir...
Benim de başıma geldi ve bu cezayı ödedim. Son bir aydır sayıları artan ve “Hız cezalarına itiraz yolu nedir” diye soran okurlarım için konuyu Ankara Barosu Tüketici Hakları Kurulu Saymanı ve Sincan Kaymakamlığı Tüketici Hakem Heyeti üyesi avukat Buğcan Çankaya’ya sordum. Bakın bu soruları nasıl yanıtladı...
YÜZDE 30 AŞANA 488 TL CEZA
“2018 yılı itibariyle hız sınırlarını yüzde 10’dan yüzde 30’a (30 dahil) kadar aşan sürücülere 235 TL, hız sınırını yüzde 30’dan fazla aşılması halinde 488 TL idari para cezası veriliyor. Yasal ödeme süresi içinde ödenirse dörtte biri tahsil edilmiyor. Azami hız sınırını yüzde 10 aşan sürücülere ise tolerans gösterilip ceza tutanağı düzenlenmiyor. Radar ve lazer tabanlı hız ölçüm sistemleri, 2-3 km/saat hata payı içerdiğinden cezası düzenlenen sürücünün gerçekteki hızı ile radar ölçümü sonucunda ortaya çıkan hızı eşit olmayabilir. Bu hata payları ölçüm yapılan yer, ölçüm yapılan cihaz, çevresel faktörler gibi nedenlerle oluşmaktadır.
DAVA ve soruşturmaların tamamlanacağı sürelerin önceden ilan edilmesini öngören ‘Yargıda Hedef Süre’ uygulaması, 3 Eylül itibarıyla açılan davaları kapsıyor. Hedef süreler, 1 Ocak 2019’dan itibaren taraflara bildirilecek. Bu tarihe kadar olan 4 aylık sürede ise uygulama izlenecek, gerektiğinde teknik düzenlemeler yapılacak. Artık vatandaş davasının ne zaman biteceğini bilecek.
YÜZDE 74 AZALDI AMA
1 Ocak’ta iş uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk uygulamasıyla iş davalarının yüzde 74 azalmasına rağmen hâlâ işsiz okurum Bünyamin Yılmaz gibi davaları beş yıldır süren mağdur vatandaşlar var. Bakın Yılmaz’ın, davasına dönük serzenişi şöyle:
“Benim iş davam 24 Ağustos 2013’te açıldı. Bir yıl sonra 7 Mayıs 2014’te ilk duruşmaya gittik. Basit bir dava olmasına rağmen üç-dört ay arayla 10 duruşma yapıldı. Mahkeme, 23 Kasım 2016’da karara çıktı. Gerekçeli karar yaklaşık iki yıl sonra, 4 Ocak 2018’de yazıldı. 6 Mart’ta davam istinafa gitti ve bekliyor. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilir miyim? İş davasında beş yıllık yargılama süresi makul mü?”
AYM MAKUL BULMUYOR
Okurum, karar kesinleşip iç hukuk yolları tükendikten sonra AYM’ye adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunarak tazminat talep edebilir. AYM’nin tarafı az, karmaşık olmayan bu tip davalarda beş yıllık yargılama süresini “makul” görmeyen ve tazminata hükmeden çok sayıda örnek kararı var. Yılmaz gibi davaları yıllarca süren okurlarıma yanıtım da AYM’ye iç hukuk yolları tüketildikten sonra bireysel başvuru yoluna gitmeleri.
ARAÇ DEĞER KAYBI
Maketten ya da inşaatı süren bir projeden konut alırken dikkat. Çünkü şirketten tapuyu alsanız bile mağdur olabilirsiniz.
“Ön ödemeli konut satış” sözleşmesi ile daire alırken nelere dikkat edilmesi gerektiği ve bir mağduriyet halinde neler yapılabileceğini avukat Tahsin Adak Zeyrek’e sordum. Okurlarımdan gelen soruları aydınlatacak şekilde sorularım ve Zeyrek’in yanıtları şöyle:
KUŞKUCU YAKLAŞIN ARAŞTIRIN
Ön ödemeli satış sözleşmesiyle daire alırken nelere dikkat edilmeli?
Projeyi yapan şirketin köklü, tecrübeli ve isim sahibi bir şirket olup olmadığına bakın. Adı duyulmamış, ilk defa proje yapan şirketlere karşı mesafeli durulması sizi olası mağduriyetlerden korur. Cazip fiyat sunan projeleri bir fırsat olarak görmek yerine kuşkucu yaklaşın, araştırmadan sözleşme imzalamayın.
Sigorta şirketinin ödememesi halinde ise merkezi İstanbul’da bulunan Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuru yolu da var.
Sigorta hukuku avukatı İbrahim Buğrahan Yazıcı’ya milyonları ilgilendiren, sürücülerin çoğunun bilmediği bu konuyu sordum. Bakın hangi değerlendirmeleri yaptı:
DEĞER KAYBI NE DEMEK?
“Araç kaza geçirdiğinde ikinci el bedeli düşmekte, daha zor ve ucuza satılmaktadır. Bu sebeple araçtaki değer düşüklüğü kadar değer kaybı alabilmek vatandaşların mağduriyetinin önlenmesi açısından önemli. Değer kaybı, araçlarda trafik kazası neticesinde oluşan hasar sonrası aracın piyasa rayiç bedelindeki azalmayı ifade etmektedir. Gerek online platformlarda gerekse ikinci el satan yerlerde aracın hasarsız olması veyahut hangi bölgeden ne kadar hasarlı olduğu hususları 2. el piyasa değerlerini doğrudan etkileyen faktörlerdir.
KUSURSUZLUK ŞARTI
Trafikte her kaza yapan araçta değer kaybı oluşmamaktadır. Değer kaybının oluşması için ilk koşul kaza yapan aracın meydana gelen kazada kusursuz olması veyahut tam kusurlu olmamasıdır. Kusursuz olması durumunda araç sahibi meydana gelen değer kaybının tamamını alabilmekte, tam kusurlu olmaması durumunda meydana gelen değer kaybını kusursuz olduğu oranda alabilmektedir. Bu önkoşulla birlikte değer kaybının oluşumunda aracın kilometresi, hasarsız 2. el rayiç bedeli, hasarın hangi parçalarda olduğu vb hususlar değer kaybı miktarının belirlenmesinde önemlidir.
ANAYASA Mahkemesi’nin (AYM) Türk vatandaşı eşinden olan kızını, Fransa’ya iade kararı uygulanmadığı için 4 yaşından 8 yaşına kadar hiç göremeyen Fransız vatandaşı babaya dönük ihlâl ve 34 bin liralık “hasret tazminatı” kararı bu konudaki mevzuatı yeniden gündeme getirdi.
Çocuk teslimi ve çocukla ebeveyn arasında “şahsi ilişki” kurulması, 1932 tarihli İcra ve İflas Kanunu’nun 24. maddesindeki “taşınır teslimi” hükümlerine göre yerine getiriliyor. Çocuk “taşınır mal” gibi icra müdürünce polis eşliğinde alınıp velayeti elinde bulunduran ebeveyne teslim ediliyor. 10 yaşındaki Yağmur’un gözyaşları üzerine Adalet ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler bakanlıkları harekete geçti. İcradan çocuk teslimi ayıbı muhtemelen ekimdeki yeni yasama yılında mevzuattan ayıklanacak.
Çocuk tesliminin icra sisteminden çıkarılması tartışılırken icra müdürüne uluslararası çocuk teslimine ilişkin mahkeme kararlarını süresiz erteleme yetkisi tanındığı ortaya çıktı. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi eski üyesi avukat Mustafa Ateş, “Mahkemece verilen bir kararın icra müdürünce uzman raporuna dayalı süresiz ertelenmesi hukuken kabul edilemez. Bu mevzuat tümüyle elden geçirilmeli” dedi. Ateş, AYM kararı ve uluslararası çocuk kaçırma mevzuatını bakın nasıl değerlendirdi:
TÜRKİYE SÖZLEŞMEYİ İMZALADI
“Velayet hakkı ihlâl edilerek sözleşmeye taraf bir ülkeden diğer bir taraf ülkeye götürülen veya alıkonulan çocuğun mutat (yaşanılan yer) meskeninin bulunduğu ülkeye iadesine veya şahsi ilişki kurma hakkının kullanılmasına dair 25 Ekim 1980 tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşme TBMM’ce kabul edilerek iç hukuk halini aldı. 2007’de 5717 sayılı Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yön ve Kapsamına Dair Kanun kabul edildi.
Çocukların mutat meskene iadesi iki aşamalıdır. İlk aşama çocuğun iadesine ilişkin dava açılıp karar alınmasıdır. İkinci aşama ise kararın infazı, o çocuğun mutat meskenine fiilen iadesidir. Devlet belirlediği merkezî makam (Adalet Bakanlığı kanalıyla Cumhuriyet başsavcılıkları) aracılığı ile dava açmakta ve davayı takip etmektedir. Ancak devlet infaz aşamasında özellikle çocuğun bulunması konusunda velayet hakkını ihlâl edilen kişiye destek olmakta çekingen davranmakta, kamu gücünü kullanarak çocuğun bulunması ve mahkeme kararının yerine getirilmesi konusunda yeterli desteği vermemektedir. Bu durum mahkeme kararının infazını güçleştirmektedir. AYM’nin ihlâl kararının gerekçesi davanın uzun sürmesinden daha çok kararın infazının yapılamamasına dayanmaktadır.
SÜPER YETKİ KALKSIN
22. maddede ise ilamın yerine getirilmesinin çocuğun fiziksel ve duygusal yönden gelişimini ağır bir tehlike altında bırakacağının uzman tarafından tespit edilmesi durumunda icra müdürünce talep üzerine veya re’sen söz konusu tehlike ortadan kalkıncaya kadar icranın ertelenmesi düzenleniyor. Bu durum kesinleşen kararların infazının önünde ciddi bir engeldir.
İSİMLERİNİN saklı kalmasını isteyen biri 75 diğeri 77 yaşında iki okurum, 27 yaşında, uyuşturucu bağımlısı ve sürekli kendilerini döven, paralarını alan oğullarını evlatlıktan reddedip edemeyeceklerini sormuşlar. 27 yaşındaki kadın okurum nişanlı olan S.D. ise evlilik sözleşmesi yapıp yapamayacağını öğrenmek istemiş.
Bu iki sorunun da yanıtı sosyal medyada 30 bini aşkın takipçisi bulunan 42 yıllık hukukçu, Yargıtay 2’nci Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan’dan. Önce, Gençcan’ın birçok okurumun evlatlıktan ret konusuna ilişkin sorularını yanıtlar nitelikteki o açıklaması:
GENÇCAN: FİLM VE DİZİLERE BAKMAYIN
“Türk hukukunda ‘evlatlıktan ret’ şeklinde bir hukuki düzenleme yoktur. Yerli film ve dizilerde çok yer aldığı gibi çocuğunuza ‘Seni evlatlıktan reddediyorum’ diyemezsiniz. Evladınız size ve yakınlarınızdan birine karşı ağır bir suç işlemişse ya da aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse en fazla onu mirasçılıktan çıkarabilirsiniz. Bakmayın/inanmayın siz filmlere ve dizilere.”
UZAKLAŞTIRMA VE TEDAVİ KARARI ALIN
İstanbul’da yaşayan okurlarım, Gençcan’ın önerisi ışığında oğullarını mirasçılıktan çıkarabilirler. Benim önerim ayrıca aile mahkemesine başvurmaları. Hâkimden uyuşturucu bağımlısı oğullarının fiziksel şiddetinden korunmak üzere evden uzaklaştırılmasının yanı sıra hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi yönünde karar talep etmeleri mümkün.
EVLENMEDEN ÖNCE YA DA SONRA MAL REJİMİ
Okurum S.D.’ye yanıtım ise Türk hukukunda ABD ya da Avrupa’da olduğu şekliyle bir “evlilik sözleşmesi” olmadığı şeklinde. Hukukumuzda eşlerin hak ve yükümlülükleri Medeni Kanun ve içtihatlarla belirlenmiş durumda. Yasal olarak yapılabilecek sözleşme sadece “mal rejimi sözleşmesi”. Bu sözleşme, evlenmeden önce ya da sonra yapılabiliyor. Tarafların (siz ve nişanlınızın) hazır bulunacağı şekilde noterde ya da hâkim kararıyla yapılması da şart. Evlenme başvurusu sırasında yazılı olarak evlendirme memurluğuna da hangi mal rejimini tercih ettiğinizi de bildirebilirsiniz. Başkan Gençcan’ın S.D. ve evlilik arifesindeki çiftlere dönük açıklamaları da bakın şöyle:
Boşanma davasında kapıcılık yapmasından rahatsızlık duyduğu kocasını aşağılayan kadın lehine mahkemenin verdiği manevi tazminatı, Yargıtay eşler “eşit kusurlu” diyerek bozdu. Bu karar ışığında kadın ya da erkek eşlerin işleri nedeniyle birbirlerini küçümsemeleri ve aşağılamaları “kusur” ve “boşanma” nedeni sayılacak.
EŞİNİZ İŞİNİZİ AŞAĞILIYORSA AYRILIK NEDENİ
Daha önce eşe “ayı”, “öküz”, “eşek”, “şerefsiz”, “salak”, “manyak”, “gerizekalı” gibi sözlerle hakaret edilmesini ve “Sen erkek değilsin” demeyi boşanma gerekçesi yapan Yargıtay bunlara “eşin işinden dolayı rahatsız olmayı” da ekledi. Haberiniz olsun.
Kadın okurum O.B., doktor kocasının lise mezunu olması ve bir şirkete muhasebe bölümünde çalışmasını küçümsediğini; bu durumun boşanma nedeni sayılıp sayılmayacağını sormuş. Yargıtay’ın örnek kararı ışığında bu konuyu emekli aile mahkemesi hâkimi avukat Mustafa Karadağ’a sordum. Bakın nasıl yanıt verdi:
“Yargıtay’ın, kocanın kapıcı olarak çalışmasından rahatsızlık duyarak aşağılayan ve küçümseyen eşi de kusurlu sayması son derece doğru bir karar. Zira eşler tıpkı diğer insanlar gibi birbirlerinin işine, mesleğine, kişiliğine saygı duymak zorundadır. Saygısızlığı ifade eden her türlü davranış da kusurlu davranış olarak kabul edilmelidir. Bu bağlamda doktor olan bir kişinin eşinin lise mezunu olmasını ve yaptığı işi küçümsemesi, bunu üçüncü kişilerin önünde ifade ederek küçük düşürücü davranışlarda bulunması kusurlu bir davranıştır ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması sonucunu doğurur. Bu gerekçeyle boşanma davası açabilirsiniz.”
300 GÜN ŞARTI
Diğer kadın okurum Z.A. ise “Mart ayında eşimden boşandım. Ama altınların paylaşımına itiraz ettim. Bu itirazın sonucunu bekliyorum. Resmi olarak boşanamadım. Boşandıktan sonra tekrar evlenmek istiyorum. Nasıl bir yol izlemem gerekir” diyerek bilgi istemiş. Karadağ bu soruyu da şöyle yanıtladı:
“Boşanan kadının boşanmadan sonra ve başka bir erkekle evlenmek istemesi halinde Türk Medeni Kanunu’nun 132. maddesi uyarınca 300 günlük bir bekleme süresi söz konusudur. Ancak kadın gebe olmadığını tıbbi bir raporla kanıtladığı takdirde aile mahkemesine başvurarak bekleme süresinin kaldırılmasını isteyebilir ve hâkimin bu yöndeki kararından sonra evlenebilir.”
"EV alma komşu al” atasözünü doğru çıkaran sorular geldi. İlk soru okurum T.F.P.’den:
“Kiracı komşum çarşaflarını balkonumun yarısına kadar indirerek asıyor. Kaç kez diğer balkonuna asmasını rica ettim. Dalga geçti. Ne yapabilirim?”
EVSAHİBİ-KİRACI AYRIMI YOK
Kat Mülkiyetin Kanunu’nun (KMK) 18. maddesine göre komşuların birbirlerini karşılıklı olarak rahatsız etmeme yükümlülükleri var. Kiracılar için de bu kural geçerli. Öncelikle, ev sahibi ve yöneticinizden kiracı üst komşunun bu konuda uyarılmasını isteyin. Birçok apartman ve sitede balkona çamaşır asmak zaten yasak. Yönetici tarafından uyarılmasına rağmen size rahatsızlık verecek davranışlarını sürdürürse kendiniz veya bir avukat kanalıyla dava açarak ikaz edilmesini ve para cezası verilmesini sağlayın.
TAHLİYE İSTEYİN
Okurum B.Z. ise “Dördüncü katta yeni bir daire aldık. Ama birinci katta bir kadın var, geçimsiz ve herkesle kavgalı. Gelen kiracılar bile bundan korkuyor. Herkesle mahkemelik. Karakola götürüyorlar ama hiçbir şey yapmadan geri salıyorlar. Çözümü ne olabilir?” diye soruyor.
KMK’nın 25. maddesine göre kötü komşudan kaynaklı “çekilmezlik hali” süreklilik kazanırsa diğer komşuların dava açarak önce ikaz edilmesini isteme yolu var. Hâkim önce ikaz edip para cezası da verebilir. İkaza rağmen komşunuz aynı kötü davranışı sürdürürse evden tahliyesini isteyin. Çekilmezlik halinde hâkim tahliye kararı verir.
GÜRÜLTÜ DERDİ