İKİNCİ el otomobil almak ekonomik olarak daha avantajlı olmasına rağmen belli riskleri de beraberinde getiriyor. Otomobilin kazalı olup olmadığı, motorunun durumu, kaç kilometrede olduğu dikkat edilmesi gereken noktalar... Bu riskleri ortadan kaldırmaya dönük olarak 1 Nisan’dan itibaren ikinci el araç alım-satım işlemlerinde gerekli belgelere yetkili ekspertiz merkezi raporunun da eklenmesi zorunluluğu getirildi.
Ekspertiz raporu almalarına rağmen araçta sıkıntı yaşayan okurlarım nereye ve nasıl başvuracaklarını soruyorlar. Sigorta hukuku avukatı İbrahim Buğrahan Yazıcı, sorularınıza yanıt olabilecek şekilde bakın hangi değerlendirmeleri yaptı...
SATIŞTA EKSPERTİZ RAPORU ZORUNLU
‘İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmelik’in 1 Nisan’da yürürlüğe giren düzenlemesine göre ikinci el araç alım–satımını iş olarak yapan gerçek ve tüzel kişiler araç satımından önce eksper raporu almakla yükümlü hale geldi. Bu raporda, satışta en çok karşılaşılan sorunlardan aracın kilometresi ve geçmiş hasar bilgileri, aracın modeli, yılı vb özellikleri ayrıntısıyla yer alacak. Raporun ücreti satışın alıcı kaynaklı iptali durumları hariç satıcı tarafından ödenecek. Zorunlu durumlarda bu raporun alınmaması halinde noterlerde satış işlemi yapılamayacak. Ancak araç alım–satımını iş olarak yapmayan gerçek-tüzel kişiler arasındaki alım-satımlarda raporun alınması zorunlu değil.
YÖNETMELİK SIKINTILARI ÇÖZECEK Mİ?
Emniyet Genel Müdürlüğü ve Türkiye Noterler Birliği verilerine göre 2018 yılı Ocak–Ekim ayı arasındaki ikinci el araç satışı 4 milyon 580 bin 681 adettir. Mahkemelerde ihtilaflara dönük binlerce derdest dava var. Bu sebeple yönetmelik yeterli olmasa da ikinci el satışlarda yaşanan sıkıntıları bir ölçüde azaltabilir. Yönetmeliğin 14/5. fıkrasında, ‘Ekspertiz raporunu düzenleyen kişiler ekspertiz raporundaki bilgilerin taşıtın gerçek durumunu yansıtmamasından sorumludur’ hükmü yer alıyor. Böylece, 1 Nisan’dan itibaren eksper raporu alınması zorunlu satışlarda, satıcı ile birlikte raporu düzenleyen firmaların da hukuki sorumluluğu vardır.
KÖŞEM hukuk köşesi. Hukuk, hak ve adalet kavramı üzerine kurulu. Eğitim ise insan olmaktan kaynaklı en temel haklardan biri. Yaşam hakkından sonra belki de en önemlisi. Çünkü eğitimli kişi kendi hukukunu da temel haklarını da koruyabilen kişidir aynı zamanda. O yüzden bu hafta okurlarımın izniyle yeni bir eğitime destek hareketini yazmak istedim. Kadın Hekimler Eğitime Destek Vakfı, kısa adıyla KAHEV’i. KAHEV, maddi imkânsızlıklar yüzünden eğitimlerine devam etmekte zorlanan öğrencilere burs vermek için kuruldu. Sloganları da şöyle: “Şifa veren ellerden kalem tutan ellere”
BURS HAREKETİ OLARAK ÇIKTI
KAHEV’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Burcu Akdağ Özkök, vakıf olma öykülerini bakın nasıl anlattı:
“Biz önce Facebook’ta etrafımızda gördüğümüz eğitim ihtiyacı olan öğrencilere destek vermek için kadın hekimler olarak gruplar kurduk. Bu istekler o kadar çok arttı ki yetişemez olduk. Hepimizin çocukları var, bir şeyler yapmak istedik. Aynı imkânları başka çocuklara da sağlamak için organize olduk. Ülkemizi ancak eğitimle daha da ileriye taşıyabiliriz.
Bizler doktoruz ve devlet yükümlülük hizmeti adı altında ya da kendi memleketlerimizde isteğimizle yurdun dört bir yanında mesleğimizi icra ediyoruz. Ne yazık ki Doğu ve Güneydoğu bölgeleri daha fazla olmak üzere ülkemizde bazı bölgelerde özellikle kız çocuklarının eğitimi çok önemsenmiyor. Coğrafyalar kaderimiz olmamalı. Bir kız çocuğu neden 14 yaşında gelin olsun? Kendi çocuklarımıza verdiğimiz imkânları o çocuklara da vermeliyiz diye harekete geçtik. Eğitimli insan hukukunu da sağlığını da koruyabilir.
APOLİTİK BİR VAKIFIZ
31 Aralık 2018’de vakfımızı kurduk. Vakfın kuruluşu için gerekli malvarlığını aramızda 100’er lira toplayarak sağladık. Biz apolitik bir vakıfız. Tek amacımız eğitime destek. Yönetim olarak kendimizi de bağladık. Vakfın başka hiçbir amaçla faaliyet göstermeyeceğini, hiçbir yönetim kurulu üyesinin tek kuruş almayacağını kayda geçirdik.
ÖNCE OKURUM M.K.’NIN SORUSU:
“Karım 40 gün önce beni terk etti ve babasının evine gitti. En küçüğü 39 aylık çocuklarımla ben ilgileniyorum. Haftada bir göstermelik telefonla arıyor. Çocuklarımla beni terk ettiği gerekçesiyle eşimi mahkemeye verebilir miyim? Bu terk olayından dolayı çocuklarımın velayetini alabilir miyim? 40 gündür eve gelmeyen, babasının evinde kuaförde saçını yaptırıp sürekli gezen bir annenin ve ailesinin çocuklarımın velayetini almalarını istemiyorum. Ne yapabilirim?”
TERKTEN İTİBAREN 6 AY GEÇMELİ
Okurum M.K.’nın ve benzer soruları Ankara Barosu avukatlarından eski aile hâkimi Mustafa Karadağ bakın nasıl yanıtladı:
“Medeni Kanun’un 164. maddesine göre terk sebebiyle boşanma davası açabilmek için terk tarihinden itibaren altı aylık bir sürenin geçmesi ve terkin evlilik birliği yükümlülüklerini yerine getirmemek kastıyla yapılmış olması gerekir. Terk ihtarı çekmek için yine terk tarihinden itibaren dört aylık bir sürenin geçmesi gerekir. İhtarda, terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunulur.
40 GÜNLÜK TERKTE DAVA AÇILMAZ
Terk süresi bu sorudaki gibi 40 gün ise terk sebebiyle boşanma davası açılamaz. Ancak, ‘evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına’ dayalı boşanma davası açılabilir. Bu davada, baba velayeti talep edebilir. Çünkü 39 aylık çocuğu bırakan annenin velayet görevini yerine getirmede ‘özensiz’ olduğu belirtilerek, velayetin kendisine verilmesini isteyebilir.”
Okurumun sorusu ve benzer şekildeki apartmanda hangi tip işyerlerinin açılabileceğinin yanıtını Kat Mülkiyeti Kanunu’na (KMK) göre açıklamak istiyorum. KMK kapsamında yer alan esaslara göre kimi işyerlerinin apartmanda açılmasına izin verilirken, bazılarına ise izin verilmiyor.
Önce apartmanda hangi işyerleri açılabilir sorusunu yanıtlamak gerekiyor.
KMK’nın 24. maddesinde apartmanda açılmasına izin verilen işyerleri açıkça belirtiliyor. Buna göre, apartmanda mesken olan alanda lokanta, pastane, dükkân, galeri gibi işyerleri, apartman sakinlerinin izniyle açılabiliyor. Kanunda bu konuda aynen şu düzenleme yer alıyor:
OYBİRLİĞİ İLE AÇILABİLECEK YERLER
“Anagayrimenkulün, kütükte mesken olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde sinema, tiyatro, kahvehane, gazino, pavyon, bar, kulüp, dans salonu ve emsali gibi eğlence ve toplantı yerleri ve fırın, lokanta, pastahane, süthane gibi gıda ve beslenme yerleri ve imalathane, boyahane, basımevi, dükkân, galeri ve çarşı gibi yerler ancak kat malikleri kurulunun oybirliği ile vereceği kararla açılabilir.
AVUKAT VE MALİ MÜŞAVİR BÜROLARI İSTİSNA
AYM BAŞKANI’NIN PROJESİ
AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın projesi ve talimatıyla hazırlandığını öğrendiğim kitap, iki raportör Yunus Emre Yılmazoğlu ve İsmail Emrah Perdecioğlu’nun çalışması. 19 kez değişikliğe uğrayan 1982 Anayasası, Danışma Meclisi, Milli Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği metinler-gerekçeleri, değişikliklerin metinleri-gerekçeleri kitaplaştırılmış. Tarihi yorum yöntemi bağlamında anayasa maddeleriyle ilgili gerekçe kavramına karşılık gelebilecek her metin de özenle kitaba aktarılmış. Bu yönüyle 1266 sayfalık anayasa kitabı en kapsamlı ve güncel kaynak niteliği taşıyor.
KAYNAK ESER
Kitabın önsözü de Başkan Arslan’ın kaleminden. Özetle şöyle:
“Anayasa Mahkemesi kendisine anayasa ile verilen görevlerini yerine getirirken, en başta anayasal hükümleri yorumlamak, anlam ve kapsamlarını belirlemek durumundadır. Anayasa hükümlerinin yorumu ise onların hangi gerekçelerle hazırlandığını, hangi aşamalardan geçerek kabul edildiğini ve hangi değişikliklere uğradığını bilmeyi gerektirmektedir. Elinizdeki çalışma tam da bu amaçla hazırlanmıştır. 1982 Anayasası’nın başlangıçtan itibaren geçirdiği tüm değişiklikleri, madde gerekçelerini, komisyon raporlarını, diğer yasama sürelerini dikkate alarak hazırlanan bu çalışma anayasa metninin adeta anatomisi niteliğindedir. Bu nedenle kitabın sadece mahkememizin üyelerine ve raportörlerine değil, anayasayı öğrenmek, anlamak, yorumlamak ve uygulamak konumunda olan herkese faydalı olacak bir kaynak eser mahiyetinde olduğuna inanıyorum.”
21 KARARNAME MASADA
Son bir not. Başkan Arslan’ın kuruluş yıldönümü konuşmasında vurguladığı gibi 2017 yılındaki referandumla AYM’nin görev alanındaki üçüncü evreye geçildi. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yargısal denetimi de AYM’ye verildi. Şu anda AYM’nin önünde iptal talebiyle bekleyen 21 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi var. AYM üyeleri, işte bu yeni anayasa kitabını masaya koyup önce Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin hukuki rejimini açıklığa kavuşturan örnek kararı verecek. AYM bu kararıyla yeni hükümet sisteminde yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki ilişkilerin niteliğine de ışık tutacak.
Eski bir apartmanda oturuyorsanız, asansör yoksa sonradan yaptırılabilir mi?
Kat Mülkiyeti Kanunu’nun ‘Yenilik ve İlaveler’ başlıklı 42. maddesi çerçevesinde “Evet”, yaptırılabilir. Maddeye göre binadaki ‘ortak yerlerde’ apartman sakinlerinin tek başlarına değişiklik yapma olanağı yok. Ancak “ortak yerlerin düzgün veya bunları kullanmanın daha rahat ve kolay bir hale konulmasına veya bu yerlerden elde edilecek faydanın çoğaltılmasına yarayacak bütün yenilik ve ilaveleri” yaptırmak mümkün. Bu ilave ve yenilikler için kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğu ile kat malikleri kurulunda karar alınması gerekiyor. Eğer apartmanınızda bu şekilde karar alırsanız sonradan asansör yaptırabilirsiniz.
BÖLÜM 1
ASANSÖR KARARI NASIL ALINIR?
İstanbul Barosu avukatlarından Gülbeyaz Karadeniz, sonradan asansör yaptırmak isteyen çok sayıda okurumun sorularına ışık tutacak şekilde sizden gelen soruları şöyle yanıtladı:
Okur A.H.Ö.: Apartmanımızın sakinlerinin çoğu yaşlı. Asansör yaptırmak istiyoruz. Bina 5 katlı, her katta 2 daire, toplam 10 daireden oluşmaktadır. Yapım için kat maliklerinin kaçta kaçının muvafakati gerekir ve masrafa katılmaktan hangi kat malikleri muaftır?
Avukat Karadeniz: Öncelikle binanın asansör yaptırılmasına uygun olması lazım. Proje değişikliği vs gerekebilir. Bina açısından sorun yok ise kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğu ile bu karar alınabilir. 6 daire sahibinin muvafakati yeterli. Zorunlu ve faydalı bir ihtiyaç olduğu için masrafı bütün kat malikleri paylaşmalıdır.
YAZ kapıda, bahar geldi. Apartmanlarda, evlerde yine tadilat telaşı var. Ahşap parke, boya badana... Hatta daha kapsamlı, mutfak ve banyo dahil dairesini dört duvar bırakıp yeniden yaptıranlar var. Tadilat, yaptıran için de komşular için de zahmetli ve gürültülü. Mimar okurum M.B., bu tadilatlardaki gürültü sınırını soruyor:
GÜRÜLTÜSÜZ TADİLAT OLUR MU?
“Daire tadilatı hakkındaki bir yazınızı okudum. Bu yazıda ‘Tadilatın ortak yerlerden olmaması ve binanın statiğini bozmaması kaydıyla, diğer kat maliklerinin onayı aranmaksızın her zaman hafta içi 08.30-17.30 hafta sonu ise 11.00-17.30 saatleri arasında yapılması gerekir’ diye yazmış ve ‘Bu saatler arasındaki tadilat esnasında diğer bölüm maliklerini rahatsız edecek şekilde gürültü yapılmaması yasal bir yükümlülüktür’ demişsiniz. Yalnız tadilatın gürültüsüz bir şekilde yapılabilmesi nasıl olur?”
KRİTER: KOMŞUYU RAHATSIZ ETMEMEK
Okurum M.B.’nin bu sorusu ve cam balkon tadilatlarının nasıl yapılması gerektiğini Kat Mülkiyeti Kanunu’ndan (KMK) kaynaklı davaların temyiz incelemesini yapan Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin emekli üyesi Avukat Mahmut Kamacı’ya yönelttim. Kamacı’nın yanıtları bakın şöyle:
“Gürültüsüz bir tadilat elbette olmaz. Önemli olan gürültünün diğer kat maliklerini rahatsız edecek boyutta olup olmamasıdır. Kanun ‘Kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken, doğruluk kaidelerine uymak; özellikle birbirlerini rahatsız etmemek, birbirlerinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla karşılıklı olarak yükümlüdürler’ diyor. Bağımsız bölümde meydana getirilen gürültü, ses, pis koku vb. diğer bağımsız bölüm maliklerini rahatsız edecek boyutta ise ve başka türlü önlemlerle giderilemiyorsa, rahatsız olan kat maliklerine hâkime başvurma hakkı tanıyor.
HÂKİM BİLİRKİŞİ
AYNI hukuk fakültesinden mezun, biri devletin hâkimi-savcısı, diğeri avukatı iki meslek grubu arasında yaklaşık üç kat maaş farkı ortaya çıktı. Devletin milyonlarca liralık davalarına bakan ‘kamu gücünü’ temsil eden 20 yıllık bir kamu avukatı 5 bin 490 lira maaş alıyor. Devlet, aynı meslek grubundan birinci sınıf hâkim-savcıya ise 14 bin 600 lira maaş veriyor.
DÜŞÜK MAAŞ SORUNU
4 bin 200 kamu avukatının temel sorunu, 29 yıldır özlük haklarında emekliliklerine de yansıyacak iyileştirme yapılmaması. Düşük maaşları gibi “tahsil” şartıyla ödenen ve yıllık 22 bin TL limit konulan “vekâlet ücreti” adı altındaki ücretleri de yetersiz. Bu yüzden kamu avukatlığından kaçış başladı ve sürüyor. Kamu avukatları, hâkim-savcılık, müfettişlik gibi mesleklere geçiyor.
Hazine’nin 1300 olan avukat sayısı 800’e indi. Diğer kamu kuruluşlarındaki avukat sayısı da her geçen gün azalıyor. Bu tablo böyle sürerse, önümüzdeki yıllarda devlet avukatsız kalacak. Bu düşüş nedeniyle kamu adına yürütülen hukuk hizmetinin zaafa uğrayacağı ve kamu zararı ortaya çıkacağından endişe ediliyor.
YÜKSEK MESLEKİ RİSK
Kamu avukatlarının ikinci temel sorunu yüksek mesleki risk. Yoğun iş yükü altında usuli işlemlerin süresinde yapılamaması nedeniyle kamu zararı doğması halinde bu zarar dosyaya bakan avukata rücu ediliyor. Mesleğe yeni başlayan 4 bin 700 lira maaşlı genç bir kamu avukatı, bu yüzden 7 bin 500 liralık “kamu zararını” ödemek zorunda kalabiliyor. Diğer yandan sigorta şirketleri, kamu avukatlarına “Riski çok yüksek” gerekçesiyle “mesleki mesuliyet sigortası” yapmıyorlar.