Sağlıklı olmak ve kalmak bir seçim değil, bir gereklilik. Ne var ki o çok güvendiğimiz aklımız “sağlıklı olma hali”nin değerini maalesef bilmiyor, daha doğrusu fark edemiyor. Sağlığın kıymetini sadece hastalanınca anlıyoruz. Diğer taraftan, bilelim ki pandemi sürecinden de iyi haberler geliyor. Çok şükür pandemide de yolun sonu yaklaşıyor. Tünelin ucunda görünen ışık kesinlikle üstümüze doğru hızla gelen tehlikeli bir trenin ışığı filan değil artık. Bu ışık kesinlikle eski ve güzel günlerin yeniden geri geleceğine işaret eden “AŞI IŞIĞI”dır. Ve yine bilelim ki salgını bitirecek, son noktayı koyacak, üzerine kocaman bir çarpı atacak, yani pandemi ile yürüttüğümüz savaşın bitiş düdüğünü çalacak olan da yine o ışık yani aşı ışığıdır. Özeti şudur: BİR, aşılardan korkmayın. İKİ, toplumsal bağışıklık sağlanana kadar da ipin ucunu bırakmayın.
HATIRLATMA
BAĞIŞIKLIĞA ZARAR VEREN 4 HATA
Bize gelince... Her şeyden önce “o virüsle nasıl savaşacağımızı, etkisini nasıl azaltacağımızı” yeteri kadar bilmiyorduk. Daha da önemlisi korunmak için “maske, mesafe, temizlik” 3’lüsünden başka elimizde hiçbir savunma silahı da yoktu. Ama şimdi, 2021 haziranında durumumuz geçen yıldan çok daha iyi. Çok daha güçlü ve organizeyiz. Elimizde hâlâ net olarak etkili bir ilacımız yok ama etkili pek çok destek tedavisi geliştirmiş durumdayız. Çok daha önemlisi “AŞIMIZ” var. Başlıkta belirttiğim umut vurgusunun nedeni de esasen bundan kaynaklı. Durun, bitmedi! Bu hafta beni memnun eden, umutlandıran 3 iyi haber daha var. İşte o haberler...
İYİ HABER 1
DİYANET’TEN DESTEK GELDİ
Diyanet İşleri Yüksek Kurulu biraz gecikerek de olsa önemli hem de çok önemli bir açıklama yaptı. O açıklama şöyle: “Toplum sağlığını tehlikeye atacağı konusunda galip zan bulunan durumlarda gerekli tedbirlere uymamak, ‘kul ve kamu hakkı ihlali’ olur. Bu itibarla bilimsel usullere uygun üretilen, alanında uzman hekimlerce salgın hastalıklara karşı koruyucu olduğu belirtilen aşıların kullanımı dinen de uygundur.”
Bu yerinde ve doğru açıklamanın aşılama sürecine hız kazandıracağı şüphe götürmez.
İYİ HABER 2
Bunda BioNTech aşısının gücü ve ilk doz etkinliğinin önemli bir payı var. Elimizdeki veriler BioNTech ile yürütülen aşılama kampanyalarında sadece ilk doz ile bile yüzde 80’leri geçen bir bağışıklık düzeyine ulaşılabileceğini gösteriyor. Daha da dönemlisi yine elimizdeki veriler BioNtech uygulamasında iki doz arasındaki süreyi neredeyse 8 hatta 10-12 haftaya kadar çıkarabileceğimizi düşündürüyor. Özetle aşıyı geliştiren sevgili Dr. Uğur Şahin Hoca, Dr. Özlem Türeci ve ekibi bize taahhüt ettikleri miktardaki aşıyı verebilirlerse rahatlıkla “BEKLE BİZİ SONBAHAR” diyebiliriz. Ve sonbaharı pandemiyle mücadele bakımından bir “ilkbahar gibi” de karşılayabiliriz.
OKUR SORULARI
BİRİNCİ VE İKİNCİ DOZLARI FARKLI AŞILARLA YAPTIRABİLİR MİYİM
Yürümeden olmaz ve şu prensip asla değişmez: Her gün düzenli besleneceğiz ve her gün düzenli yürüyeceğiz. Sağlığımızı korumak, güçlü kuvvetli kalmak, iyi yaşayıp iyi yaşlanmanın şefkatli kollarına sığınmak için de yürüme alışkanlığınızdan asla vazgeçmeyeceksiniz. İsterseniz gelin bugün bu güzel hafta sonuna başlarken yazımızın bir bölümünü yine “yürüme ve sağlık” ilişkisine ayıralım. Hazırsanız buyurun...
YÜRÜYÜŞ NOTU 1
KASLAR ÇALIŞIYOR
YÜRÜMENİN “gençleştirici etkisi” önce kaslarımızda başlıyor. Biz yürüdükçe kaslarımız güçleniyor, gençleşiyor. Bedenimizin yüzde 40’ını oluşturan kaslarımızın en az 3’te 2’si her yürüyüşte çalışmaya başlıyor. Ve bu çalışma sayesinde de kas hücrelerimizdeki yaşlı mitokondriler ölüyor, yerlerine eskisinden daha fazla, daha genç ve daha sağlıklı mitokondriler geliyor. Unutmayalım: Düzenli yürüyen birinin kaslarındaki mitokondri sayısı tembellerindekinden en az 2 kat daha fazla.
YÜRÜYÜŞ NOTU 2
Haksız da sayılmazlardı. İtiraf edeyim aynı “mesafeli duruş” 2020 Eylül’ünde BioNTech ile ilgili ilk çalışmaları izlerken bende de vardı. Başlangıçta Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’da da aynı kanaatin olduğunu tahmin ediyorum, daha doğrusu o da bu yönde bir açıklama yapmıştı. Ama itiraf edelim ki daha sonra sahadan gelen bilgiler ve yayımlanan bilimsel çalışmalar hepimizi rahatlattı.
ÖNEMLİ
DOKTORUNUZA HATIRLATIN
Anlaşılan o ki özellikle önümüzdeki haziran ve temmuzda -eğer yine ve yeni bir aksilik olmaz ise(!)- halkımızın büyük bir bölümünü efsane aşı haline gelen ve “mRNA teknolojisi” ile üretilen BioNTech aşısıyla aşılama imkânı bulacağız. Bu haber sadece sizi beni değil, süreci baştan beri büyük bir dikkatle izleyen enfeksiyon ve halk sağlığı uzmanlarını da memnun etti. Şimdi şu şarkıyı çok daha güven ve keyifle söyleyebiliriz: BEKLE BİZİ SONBAHAR. Eğer başarabilirsek sonbaharda okullar yeniden açılacak, eğer becerebilirsek önümüzdeki eylül restoranlar, kafeler, parklar, bahçeler yeniden şenlenecek ve cıvıl cıvıl olacak. Yani önümüzdeki sonbahar, sonbahar olmaktan çıkacak, muazzam bir ilkbahara dönüşecek. “İnşallah” diyelim ve isterseniz gelin bir BIONTECH DOSYASI açıp 2 günlük derin bir BioNTech yolculuğuna çıkalım. BioNTech aşısı “neyin nesidir, nasıl etkiler, koruyuculuk oranı nedir, ne süreyle korur, yan etkileri nelerdir, söylendiği kadar alerjik midir, genetiğimizi değiştirip geleceğimizle oynayabilir mi, kısırlığa ya da başka sorunlara yol açabilir mi?” gibi güncel sorulara yanıt arayalım. Hazırsanız buyurun...
SORU 1: BAĞIŞIKLIĞI NASIL ETKİLİYOR
Bu hastane Harvard Tıp Okulu’nun çatısı altında önemli araştırmaların yapıldığı ünlü sağlık merkezlerinden biri. Dr. Lee araştırmalarında özellikle “fiziksel aktivite”nin yani “egzersiz”in, “sağlığa faydalarına” odaklanmış. Araştırmalarını da daha ziyade “egzersiz-kronik hastalıklar ilişkisi” üzerine yoğunlaştırmış. Yaptığı bu önemli araştırmalarından birini de ünlü tıp dergilerinden birinde, JAMA’da 2019 yılında yayımlamış. Hikâyenin bundan sonrası bir hayli ilginç.
ÖN BİLGİ
DR. LEE NE YAPMIŞ
DR. LEE 2019’da yayımladığı bu çalışmada ortalama yaşı 72 olan 16 bin 741 kadının yürüme aktivitelerini 4 yıl boyunca aralıksız izlemiş. Bu “70’lik hanımlardan” günde ortalama 4400 adım atanların ölüm risklerinde, 2000 adım atanlara oranla yüzde 41 azalma olduğunu belirlemiş. İşin püf noktası tam da burada başlıyor. Sadece kadınlarda ve yalnızca 70’i aşan hanımlarda gözlenen bu veriler nedense bir anda popüler hale geliveriyor. Bu araştırmadan 2019’da bu satırların yazarı da sık sık söz etmişti. Geçtiğimiz günlerde neden ve nasıl olduysa bu “eski” ve “tartışmalı” bilgi bir şekilde gündeme düştü. Neticede “çarşı(!)” yani “egzersiz alemi” fena halde karıştı. Bu karışıklıktan ben de nasibimi aldım. Zira başta Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin, Ahmet Hakan olmak üzere pek çok yürüme tutkunu anında bana “Hocam bu ne iştir?” sorusunu yöneltiverdi. Peki, yanıtım ne oldu?
COVID-19’u geçirenler ve aşılananların sayısı çoğaldıkça “antikor meselesi” pandemi gündemindeki yerini doğal olarak iyice güçlendiriyor. Çoğu insan “Acaba yeteri kadar antikor üretebildim mi? Geçirdiğim enfeksiyon ya da yaptırdığım aşı beni bu hastalıktan hiç olmazsa belirli bir süre koruyabilecek kadar antikora sahip olmamı sağlayabildi mi?” sorularına yanıt arıyor. Haklılar mı? Daha önce de yazdım, bana göre zannedildiğinin aksine pek de haklı değiller. Neden mi?
İYİ BİLGİ
ANTİKOR VAR, ANTİKOR VAR!
ANTİKOR seviyelerinin peşine düşenler maalesef haklı değiller. Değiller çünkü bağışıklık gücümüzü sadece antikorlar üzerinden değerlendirmemiz, “Antikorum yüksek” diye sevinip “Benimki çok düşük çıktı” diye üzülmek bilimsel gerçeklerle uyumlu sayılmıyor. Zira antikorlar için de bir çeşit “nicelik yani miktar” ve “nitelik yani yapı ve içerik” meselesinin söz konusu olduğu kesin. Bağışıklık uzmanları özellikle 2’ncisinin, yani “nitelik meselesi”nin üzerinde ısrarla duruyorlar. Kısacası konunun geri planında çok fazla detay var. O detaylar için buyurun...
KISA BİLGİ