“Kademeli esnetmeye” geçmek yerine “salgını renklendirme” diye özetleyebileceğimiz bir rahatlama dönemine girdik. O kararları takiben bu sayfada yayımlanan ilk yazımızda “doğru bir karar almadığımızı, gevşeme tedbirlerinde aşırı rahat bir sürece adım atarak risk yüklendiğimizi” net ve açık olarak ifade etmiştik. “Temel Reis”in o ünlü fıkradaki sorusuyla “Peki, ne oldu?” Olanlar ortada: Maalesef süreç bizi haklı çıkardı, 5-6 bin civarına inen günlük vaka sayıları çok değil, 3-4 hafta içerisinde 50-60 binlere dayandı. Neyse ki biraz gecikerek de olsa hatamızı fark ettik, girdiğimiz yanlış yoldan tam bir U dönüşü yaparak vazgeçtik. Kanaatimize göre alınan son kararlar -bazı eksikleri olsa da- doğru ve yerinde kararlardır. Ama bilelim ki salgının bizdeki bundan sonraki sürecini bayram sonrasında yeniden ve ciddi bir şekilde değerlendirmemiz de kaçınılmazdır.
ORTAK SORU
BUNDAN SONRA NE OLACAK
HERKESİN aklında haklı olarak benzer bazı sorular var. Herkes, bayram sonuna kadar sürecek olan bu tam kapatmaya yakın, önlemlerin neticelerini merak ediyor. Haklıyız, yorulduk! Haklıyız, ekonomik olarak ciddi ölçüde hırpalandık! Haklıyız, çoğumuzun ruh sağlığı bozuldu! Bu nedenle de aklımızda hep şu sorular olacak: Vaka sayılarındaki artış hızı ne zaman düşecek? Biraz olsun nefes alabilecek miyiz? İşimize gücümüze dönüp ekonomik kayıpları telafi etmemiz mümkün olabilecek mi? Eskisi kadar olmasa da biraz olsun sosyalleşme imkânı bulabilecek miyiz? Bütün bu soruların yanıtlarını bana göre 4 faktör belirleyecek. “Neler hocam o faktörler?” diyorsanız 1 numaralı kutuya geçin.
ÖNÜMÜZDEKİ YAZI BELİRLEYECEK 4 FAKTÖR
FAKTÖR 1: MUTASYONLARIN HIZI VE TİPİ
Bugüne kadar önümüze konan bilimsel araştırmalar da bu bilgiyi destekliyor. Araştırmaların tamamı “kaliteli ve yeterli” bir gece uykusunun, bağışıklık sistemini koruyup kolladığını, sadece soğuk algınlığı, grip, solunum yolu enfeksiyonlarını değil, “COVID-19’a yakalanma riski”ni de önemli ölçüde azaltabileceğini gösteriyor. Kaliteli gece uykularının önemli bir avantajı daha var: Uykunuz güzelse, yaptırdığınız COVID-19 aşılarının oluşturabileceği bağışıklık gücü de artıyor. Kısacası, sağlığın her alanında olduğu gibi bağışıklık gücü bakımından da uyku çok önemli bir doğal destek ve avantaj. Yetersiz uyku uyuyanların her türlü hastalığa (şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp damar hastalığı, kanser, obezite, Alzheimer) yakalanma olasılığı zaten yüksek ama uykunun bağışıklık sistemimize sağladığı güç özellikle bugünlerde bizim için çok daha önemli ve ön planda tutmamız gereken bir ayrıntı.
KISA BİLGİ
UYKU BAĞIŞIKLIĞIMIZI NASIL DESTEKLİYOR
Hastalığı geçirenlerin de, ikili aşı seromonisini tamamlayanların da ilk işi laboratuvarların yolunu tutup antikor seviyesini araştırmak olunca ortaya adeta antikor savaşlarını andıran bir tablo ortaya çıkıyor. Kısacası hastalığı geçiren de, aşısını yaptıran da “Acaba bağışıklık kazandım mı? Beni koruyacak kadar antikor ürettim mi?” sorularına yanıt arıyor. Peki ya antikor üretemeyenlerin durumu ne olacak? Sorunun yanıtı net ve açık olarak şu: Antikor üretememek bağışıklık kazanmamakla eşanlamlı değil. Antikor üretememiş olsanız da sakın üzülmeyin. Ayrıca “Ürettiğim antikor miktarı sürekli azalıyor” diye de kara kara düşünmeyin. Zira T lenfositleriniz sayesinde kazandığınız hücresel bağışıklığın kıymeti ve gücü, B lenfositlerinizle ürettiğiniz antikorlarınız sayesinde kazandığınız güçten çok daha kıymetli ve değerlidir.
ÜZGÜNÜM
ENFAZ-I MAHDUDE-İ HAYAT!
Belki biraz da bu nedenle pandemi meselesinin boyutları ve sonuçlarına işin başından bu yana ciddi ölçüde kafa patlatmadı. Daha da önemlisi “ortak bir akıl” oluşturamadı. Ama bilelim ki pandeminin süresi ve seyrini daha da önemlisi yıkıcı neticelerini değiştirebilecek olan temel faktör ülkeler arası bir işbirliği ve dünya genelinde ortaya konulabilecek samimi ve gönüllü bir ortak tavırdır. Üzülerek belirtelim ki bugüne kadar ne bu ortak tavır devreye girebildi, ne de o samimi yaklaşım sergilenebildi. “Her koyunun kendi bacağından asıldığı” saçma sapan çözümlerle yetinildi. Kısacası bugüne kadar dünya genelinde etkili bir çözüm mekanizmasının oluşturulabildiğini söylemek mümkün değil. ABD’den Brezilya’ya, Almanya, İtalya, Fransa’dan Sırbistan’a, Türkiye, İran ve Rusya’dan Hindistan’a, büyüğü küçüğü, güçlüsü güçsüzü, zengini fakiri fark etmiyor, bütün coğrafyalarda pandemi meselesinin çözümünde sınıfta kaldığımız net ve açık olarak ortada duruyor.
BİR TAKVİYE
ASETİL SİSTEİN’İN YILDIZI PARLIYOR
SİSTEİN çok önemli “kükürt zengini” bir amino asit. Asetilenmiş formuna “asetil sistein” adı veriliyor. Başlangıçta kronik akciğer hastalıklarının çözümünde kullanılan bu mucize molekül son zamanlarda sağlığın pek çok alanında mucize işlere imza atıyor. Mesela mı? Ayrıntılar oldukça uzun, detaylar oldukça derin. ÖZETİ ŞU: Asetil sistein akılcı kullanıldığında...
Bağışıklığı güçlendiriyor.
Kansere fren oluyor.
Detoks süreçlerini hızlandırıyor.
Ama kontrolü giderek zorlaşan vaka sayılarını gören her uzmanın aklında hep şu soru var: Acaba daha mı çok kapanmalıyız? Evet, son birkaç gündür önümüze konan vaka sayıları ve hastanelerimizdeki durum gösteriyor ki daha da çok kapanmak zorundayız. Nedenine gelince...
BANA GÖRE
ÖNLEMLER DAHA DA SIKILAŞTIRILMALI
GÖRÜNEN
Bir yol ayrımında, mühim bir kavşakta olduğumuz kesin. Bundan sonraki başarının en önemli belirleyicisinin ise “AŞILANMA” ve “AŞI KARARSIZLIĞI” sorunu olduğu tartışma götürmez. Mevcut veriler 65 yaş üstü nüfusumuzun neredeyse 4’te birinin aşılanma konusunda “kayıtsız” ve “kararsız” davrandığını gösteriyor. Bu rakamların geçtiğimiz günlerde daha da büyüdüğü, yüzde 40’lara yaklaştığı belirtiliyor. Bu nedenle salgınla mücadelenin bundan sonraki döneminde etkili ve ikna edici bir “aşı bilinci kampanyası”na ihtiyaç var. Bilelim ki elimizdeki aşılardan herhangi birini yaptırmak ülkemiz için bir “VATANDAŞLIK GÖREVİ”, dünyamız için ise bir “İNSANLIK GÖREVİ”dir.
İYİ BİLGİ
MADDE MADDE SAĞLIK
Özellikle bulaşıcılığı dillere destan olmuş yeni bir virüsün, “İngiliz mutantı”nın ülkemize henüz yeni girdiği ama müthiş bir hızla yayılma eğiliminde olduğu net ve açık olarak ortadayken, o kararlar kesinlikle alınmamalıydı. Bu düşüncemi kararların hemen ertesi günü yazdığım “Doğru mu yaptık?” başlıklı yazımda da açıklamıştım. O başlığı bugün “Doğru yaptık!” şeklinde değiştirmekten son derece memnun ve mutluyum. Nedeni şudur: Bu savaşı mutlaka ama mutlaka kazanmak zorundayız.
İYİ YAPTIK!Çok ciddi bir yanlıştan biraz gecikerek de olsa nihayet vazgeçtik... Şimdi yeniden tıpkı 2020 Mart ayında olduğu gibi ulusal bir bilince, bize yakışan bir katılıma, muazzam bir işbirliğine ihtiyacımız var... Yeni ve yeniden “MOTİVASYON AŞI”larımızı yaptırmış olarak mücadeleye DEVAM... COVID değil BİZ kazanacağız...
BANA GÖRE
MOTİVASYON AŞISINA DA İHTİYACIMIZ VAR
MART başında o kararlar alınırken doğru olanı, bulaşıcılığı neredeyse 3-4 katına çıkmış bu yeni mutant virüsle etkili bir mücadele için “aşırı açılma”(!) yerine, tedbirleri “biraz daha esnetme” yani hiç olmazsa “kademeli esnetme” yöntemini devreye sokmak olmalıydı. Neyse... Olan oldu. Gelin şimdi yine 9. Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel’in o ünlü cümlesini, “Arkanıza bakarak önünüzü göremezsiniz” tavsiyesini hatırlayalım ve yeniden önümüze bakalım. Ayrıca, “Hata kimde idi?” tartışmalarını bir kenara bırakıp halkımıza Sinovac ve BioNTech aşıları yanında bir de “motivasyon aşısı” yapmaya başlayalım. Kısacası şimdi ihtiyacımız olan en önemli şey, “yeni bir heves ve yeni bir nefes” ile tıpkı 2020 Mart ayında olduğu gibi topyekûn bir pandemi mücadelesini yeniden başlatmaktır.
OKUR SORUSU
Ne var ki 4 hafta süreyle uygulanması zorunlu olan böyle bir tam kapanmanın da bize yetmeyeceğini bilmeli. O dört haftalık tam kapanmadan sonra da en az 3-4 hafta sürecek bir “kademeli açılma” sürecinin de bizi bekleyebileceğini bir kenara not etmeliyiz. Ayrıca içinde bulunduğumuz şartlar ne “ekonomik” ne de “sosyal” olarak zaten tam bir kapanmaya imkân vermiyor. Bu nedenle de “olmayacak duaya amin demeyi” bir kenara bırakıp “uygulanabilecek çözümler”e bakmamızda fayda var. İşte tam da bu noktada “Mademki tam ‘kapanma’ olmuyor, bari ‘kapatma’ sürecini devreye sokalım” alternatifini tartışmamızda fayda var. NETİCE ŞUDUR: Kanaatime göre Ramazan ayı ve onu takip eden bayram süresince etkili ve akılcı bir “kapatma” organizasyonu şu anda bize en uygun çözüm gibi görünüyor.
BİR UYARI
İSTANBUL’DA KIRMIZI ALARM
İSTANBUL