İnsülİn pankreasımızın salgıladığı bir hormon. Kan şeker dengemizin ayarlanmasında önemli görevler üstlenen yaşamsal, “Olmazsa olmaz!” bir madde. Ne var ki, onun da –tıpkı kan şekerimiz, kolesterolümüz gibi- belirli rakamların üstü ya da altında olması durumu katlanılabilir bir şey değil, azlığı da çokluğu da mühim sağlık sorunlarına zemin hazırlıyor. Fazlalığının (hiperinsülinemi) yol açtığı “insülin direnci” problemi ise son yılların en mühim sağlık tehditlerinden biri. Fazla insülin önce insülin direnci ve gizli şekere, sonra da şeker hastalığına yol açıyor. Yaşadığımız global obezite ve diyabet patlamasının esas nedeni de bu zaten.
CİDDİ BİR TEHDİT
Aşırı insülin yükü sadece kan şeker dengemizi altüst etmekle de kalmıyor.
Hipertansiyon, damar sertliği, bellek bozukluğu, hatta kanserlerle de bağlantılı. Kısacası kanda insülin yükünün artması ciddi bir sağlık tehdidi. Özellikle bel çevresi genişleyen, göbekleri büyüyen herkesin (çocuk, yetişkin, yaşlı olmak fark etmiyor) insülin seviyelerini mutlaka kontrol ettirmesi ve eğer yüksekse nasıl azaltabileceği konusunda bilgilenip bir şeyler yapması lazım.
Erkek olun, kadın olun, çocuk, genç, orta yaşlı veya yaşlı biri olun fark etmiyor; fazla kilolar herkeste sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor.
Bu sorunların iki temel başlığı var: “Metabolik problemler” ve “mekanik yüklenmeler”. Metabolik değişimler hormonal ve biyokimyasal alanda gelişiyor.
Örneğin kan şekeri ve yağları yükseliyor. Karaciğerin, böbreğin fonksiyonları bozuluyor. Mekanik problemlere gelince... Mekanik yükü en çok eklemler çekiyor. Kilolar arttıkça dizler, beller ağrımaya, bel ve boyun fıtıkları devreye girmeye başlıyor.
Ama burada da –maalesef- kadınlar erkeklerden daha şanssız. Fazla kilolar onlarda daha çok soruna sebep olabiliyor. İşte
o sorunların en önemlileri...
Hamilelik daha sorunlu geçiyor
Şişmanlık, hamilelik dönemi sorunlarını artırmaktadır. Hamilelikle oluşan kilo fazlalığının hem anne hem de bebekte bazı hastalıklara yakalanma riskini artırdığı bilinmektedir.
KESİP SAKLAYIN
İLK BEŞ
1- İlerleyici hafıza kaybı: İlerleyici ve ağır bellek kaybı, en önemli ve en sık görülen işaretlerden birisidir. Yaşlandıkça randevuları, isimleri veya telefon numaralarını biraz unutmanız doğaldır. İlerleyici bellek sorunu yaşayan kişiler ise çok sık unuturlar ve bir daha hatırlayamazlar.
2- Günlük olağan işleri yapmakta bile güçlük: Alzheimer hastaları gün içinde hatırlamak zorunda kalmadığımız ve yaşamımızın parçası olan olağan bazı aktiviteleri yaparken güçlük çekerler. Örneğin; çok iyi bildikleri bir yemeğin nasıl hazırlanacağını, hep uğraştıkları ev işlerini ya da uzun süredir yaptıkları herhangi bir hobiyi unutabilirler.
3- Doğru sözcükler bulmada zorlanmak: Herkes bazen doğru sözcüğü bulmada güçlük çekebilir. Ancak bir Alzheimer hastası çok basit sözcükleri bile unutup bu kelimelerin yerine anlamsız sözcükler koyar. Konuştuklarını ya da yazdıklarını anlamak zordur. Örneğin; “diş fırçası” kelimesini hatırlamakta güçlük çekiyorsa, bunun yerine “ağzım için kullandığım bir eşya” diyebilir.
Fobiler başlangıçta size belki biraz eğlenceli bile gelebilir. Sizin de bahsedebilecek özel bir konumunuzun olması, sinemanın, tiyatronun, asansörün hatta metro ve otobüslerin sizi korkutması veya kan görünce düşüp bayılmanız, size de, başkalarına da hikâye olarak hoş gelebilir.
Ama işin pratiğine baktığınızda fobiler tadınızı da, tuzunuzu da kaçırıp hayatı size zindan edebilir. Fobilerinizi biraz daha yakından tanımak istiyorsanız buyurun...
CAN SIKICI
Sosyal fobi utandırır
Sosyal fobiler sosyal yaşamınızın psikolojik tehditleridir.
Sosyal fobi, bireyin yabancı insanlarla karşılaştığı ya da diğerleri tarafından gözlenme olasılığının bulunduğu durumlarda yanlış bir şey yaparak rezil olacağı korkusu yaşaması halidir.
TAVSİYE 1: PORSİYONLARI KÜÇÜLTÜN
Porsiyon büyüklüğü evde de dışarıda da önemli bir tehdit. Tabaklar da, kaşıklar da, içeceklerin kutu/şişe boyutları da sürekli büyüyor.
Restoranlardaki ve evlerdeki porsiyonların büyüklükleri son 50 yılda en az yüzde 30 arttı. Porsiyonların büyümesiyle birlikte göbek çevreleri de genişledi.
1950’de ilk fast food hamburger porsiyonu 200 kalori kadardı. 1970’lerde porsiyonlar büyüdü, bir fast food hamburger porsiyonunun kalori değeri 350-400’ü buldu.
Orada da kalmadı, zamanla bu porsiyonlar 600 kalorilere kadar yükseldi.
2000’li yıllarda ise küçük, orta, büyük ve süper büyük menüler piyasaya sürüldü. Kalori değerleri neredeyse 1000’i aştı. Eve teslim hazır pizzalarda kalori yükü 1000-1500 civarında.
Çocuk menüleri bile minimum 400-500 kaloriden başlar oldu.
Sağlığın her alanında olduğu gibi beslenmede de sık sık değişiklik olur, eski bilgiler gider, yerine yenileri konur. Bazen de tam tersi söz konusudur. Yeni bilgilerin işe yaramaz olduğu anlaşılıp yeniden eski bilgilere dönülür. Beslenme-kilo kontrolü söz konusu olduğunda da böyle bir durum var. Yanlış bilinen doğrular, doğru sanılan yanlışlar gittikçe daha net olarak anlaşılır. Biz de klinikteki tecrübelerimizi dikkate alarak “Hayat Diyet” modeli uygulamalarımızda 3P (daha çok Protein, Probiyotik, Posa) ve 2G (daha az Glisemik yük ve Gluten) yaklaşımının daha etkili olduğu kanısına vardık ve bu formülü uyguladığımız hemen herkeste de mükemmele yakın sonuçlar aldık. Buyurun...
ÖNERİ 1: PROTEİNİ ARTIRIN
Eğer kilo probleminiz varsa, hele hele insülin fazlalığı ya da insülin direnci gibi bir problem söz konusuysa, proteinden zengin, karbonhidratı sınırlı bir beslenme planını ısrarla uygulamak akılcı bir yaklaşım gibi görünüyor.
Burada dikkat edilmesi gereken ayrıntılar ise şunlar: Sadece hayvansal proteinler değil, bitkisel proteinleri de sürece dâhil etmek lazım.
Daha hızlı kilo kaybı yapar düşüncesiyle proteinlere aşırı yüklenmemek de önemli bir nokta. Protein seçimlerini yaparken biyolojik değeri yüksek proteinleri seçmekse son derece akılcı bir yaklaşım.
ÖNERİ 2: PROBİYOTİK GÜCÜ ÇOĞALTIN
Kilo dengesini korumada ve besinleri sağlıklı, doğru ve hakkıyla hazmetmede bağırsaklardaki probiyotik güç son derece etkili. Probiyotik bakterilerin yalnızca hazmı kolaylaştırmadığı, aynı zamanda gıdalardan kazanılan enerji/kalori değerini de belirledikleri anlaşılıyor ki bu son derece mühim bir gelişme.
Menopozun ön sıkıntılarını yaşayan, uykusuzluk, terlemeler ve ateş basmalarından, sinirlilik, gerginlik ve iç sıkıntılarından yakınan kırklı yaşlarda cin gibi meraklı bir hanım...
Birkaç aydır kendi dertleriyle boğuşurken, canı gibi sevdiği annesinin belleğinde bir şeyler olduğunu, bir şeyler bile değil, oldukça ciddi şeyler olduğunu fark ediyor. Hem kendi problemlerine çözüm aramak, hem de annesinin yaşadığı bellek kaybı problemi hakkında bilgilenmek üzere birbiri ardına makineli tüfek gibi soru sıralıyor. O meraklı hanımın premenopoz –menopoz süreci ile ilgili sorularını bir başka yazıya saklıyor, önceliği bellek kaybı ile ilgili sorularına ayırıyorum.
İsterseniz sohbetimize siz de katılabilirsiniz. Buyurun…
3-4 günde kırmızı eti azıcık abartmanız sağlığınızı zannettiğiniz kadar kötü yönde etkilemez. Neden mi? Buyrun...
Hepimiz iyi biliriz ki bayramlar bolluk, berekettir. Hoşgörü, şefkattir. Barışmak, affetmektir. Ve bunların hepsi de insana iyi gelen şeylerdir. Biz sağlıkçılar içinse bayramların başka anlamları da vardır: Bize göre bayramlar bedene de, ruha da iyilik, huzur ve şifa verir. Ruh ile beden arasındaki ilişkileri güçlendirir. Bedenle ruhun itişip kakışmasından kaynaklanan sağlık problemlerini hafifletir. Ve her bayram adına kısaca “maneviyat” dediğimiz mucize ve mükemmel bir anahtarı yeniden gündeme getirip ruhumuzu daha bir güçlendirir. Kısacası bayramlar iyiliktir, iyilik verir, iyileştirir…
ADETİ BOZMAYALIM AMA...