Osman Müftüoğlu

Aslında hayatın senin de elinde!

11 Aralık 2016
Yeni yılda yapılacaklar listenize beden ve ruh sağlığınıza iyi gelecek değişimleri de ekleyin. Unutmayın: Basit değişikliklerle bile hayatımızı güzelleştirebiliriz. Nasılı, aşağıda...

Sağlıklı, enerjik, formda, zinde, karnı tok, sırtı pek, stresi az, huzuru bol, mutlu bir hayat istiyoruz.

 

Hayatın hepimize eşit davranıp aynı fırsatları sunmadığı da kesin.

 

Ama şu bilgi de, o eski Tibet atasözü de yüzde yüz doğru: HAYAT BİZİM ONDAN YAPTIĞIMIZ ŞEYDİR!

 

Bu başımıza gelen iyi ve kötü şeylerde bizim de az çok payımız olduğunu anlatıyor.

 

Yazının Devamını Oku

Kolajen artırıcı besinler neler?

9 Aralık 2016
Besin desteği endüstrisinin son yıllardaki en önemli uğraşlarından biri kaliteli kolajen destekleri üretmek. Biz haplarla değil de besinlerle kolajen üretimi nasıl artırılabilir ona bir bakalım. Buyurun...

Kolajen, bağ dokusu ve kemiklerin esas maddesi. Dolayısıyla bedenimizin de temel desteği. Eklemlerimiz, kemiklerimiz, kas ve kirişlerimiz için vazgeçilmez, çok özel bir madde. Derimiz içinse ayrıcalıklı bir molekül. Cilde güç, kuvvet, dayanıklılık, esneklik ve sıkılık veriyor.
Vücudumuz kendi kolajenini kendi üretiyor. Ne var ki bizimle birlikte “yaş aldıkça” cilt de kolajen üretimini azaltıyor. Hele bir de üretimde kullandığı hammaddeleri yeterince bulamazsa kolajen rezervi daha da azalıyor. Bu da cildin gevşeyip sarkması, kırışıp buruşması yani kötü yaşlanması anlamına geliyor.
Peki, çare ne? Çare biraz sınırlı da olsa yine de var: Ek kolajen veya kolajen hammaddesi GAG (Glikozaminoglikanlar) kazanmak!
Besin desteği endüstrisinin son yıllardaki en önemli uğraşlarından biri kaliteli kolajen destekleri üretmek. Farklı kaynaklardan elde ettikleri kolajenlerle onlar da soruna çare arıyorlar.
Onlar çözüm arayadursun, isterseniz biz haplarla değil de besinlerle kolajen üretimi nasıl artırılabilir ona bir bakalım. Buyurun...

Kolajen dostu besinler 

1- Kolajen zengini besinlere yüklenin. Kolajenin doğal kaynakları arasında hayvansal besinler var. Özellikle de kolajen zengini kemikli etler. Sakatat grubu besinler. Mesela kelle paçalar, paça işkembe çorbaları! Tavuğu veya kırmızı eti kemikleriyle birlikte tencerede kısık ateşte uzun süre haşlayarak pişirdiğinizde de o yemeğin içine daha çok kolajen ve GAG geçiyor.

Yazının Devamını Oku

B12 mi,omega-3 mü

8 Aralık 2016
Sağlıklı bir beyin, hem B12 vitaminine hem de omega-3 yağlarına ihtiyaç duyuyor. Biri olmadan diğeriyle işini göremiyor.

Beynin belleğe ilişkin görevlerini sürdürebilmesi için özel bazı maddelere ihtiyacı var. Bunlar genelde bedenimizin üretemediği, dışarıdan besinlerle alınması gereken şeyler.
İlk akla gelenler de B12 vitamini ve omega-3 yağları (özellikle de “beyin omegası” olarak bilinen “DHA”, yani dokoza hekzanoik asit).
Listede demir, D vitamini, folik asit, kolin ve başka şeyler de var ama bu ikili çok önemli. B12 ve omega-3 yağlarının belleğe sağladığı avantajlar ise farklı noktalarda devreye giriyor. İkisinin birbirlerine alternatif olmaları söz konusu değil.
Sağlıklı bir beyin ikisine de ihtiyaç duyuyor, biri olmadan diğeri ile işini göremiyor. Bu nedenle ne “a” ne de “b” şıkkını işaretleyin, “c”yi, yani “ikisi de lazım” yanıtını tercih edin.
Ama ikiliden birine öncelik verecekseniz tercihinizi omega-3’ten yana kullanın.
Beynin bellek süreçleri için ihtiyaç duyduğu diğer vazgeçilmezlere gelince: Daha çok huzur, daha az stres, daha çok kahkaha, daha az korku/endişe, daha çok uyku, daha az gerginlik, daha çok aktivite, daha az tembellik, daha çok okuma, daha az televizyon, daha çok seyahat, daha az ev hapsi, daha çok sosyal ilişki ve daha az yalnızlık...

Daha hızlı bir metabolizma için

-

Yazının Devamını Oku

Her nodül ameliyat edilmez

7 Aralık 2016
Çoğu hasta, tiroit nodülleri nedeniyle gereksiz yere ameliyat oluyor. Ameliyat ile ortadan kaldırılması gereken nodüller, aslında oldukça seyrek görülüyor.

Tiroit nodülleri yaygın sağlık sorunlarından biri. Kadınları da, erkekleri de ilgilendiren bir problem olsa da kadınlarda daha fazla rastlandığı kesin. Peki son zamanlarda neden bu kadar gündemde? Ve niçin bu kadar sık görülür oldu? Bir nodül salgını mı var?
Yanıt net ve açık: Sorun tiroitlerimizde değil, bizde. Daha doğrusu gelişen ve yaygınlaşan teşhis teknolojisinde.
Özellikle ultrasonografi cihazlarının gelişmesi ve yaygınlaşması, tiroit nodüllerinin daha kolay tanımlanmasını sağladı. Bu da sorunu daha sık gündeme getirir oldu. Peki nedir, nasıl bir şeydir bu nodüller? Nasıl tedavi edilmeli? Her nodül ameliyat edilmeli mi? Ameliyatsız tedavileri mümkün mü?
Soru çok! Başlıktaki sorunun cevabı ise net ve açık: Çoğu hasta bu nodüller nedeniyle gereksiz yere ameliyat oluyor.
“Ameliyat ile ortadan kaldırılması” gereken nodüller ise aslında oldukça seyrek görülüyor.
Tavsiyem şu: Doktorunuz ameliyat olmanızı önerdiğinde, mümkünse -ve acil durumlar dışında- ikinci görüş almayı, yani bir başka uzmanla durumunuzu bir kez daha tartışmayı ihmal etmeyin.
“Nodülün var, ameliyat olmalısın” tavsiyesi yapıldığında da aynı stratejiyi izleyip hemen “evet” demeyin! Detayları merak ediyorsanız buyurun...

10 soruda tiroit nodülleri

Yazının Devamını Oku

Aktivite mi egzersiz mi

6 Aralık 2016
Aktivite olmadan egzersiz, egzersiz olmadan aktivite işe yaramaz. Yarasa bile sağladığı faydalar arzu edilen düzeylere ulaşamaz.

Daha güçlü ve kuvvetli bir sağlık, dolayısıyla daha az hastalık için sadece iyi beslenmek, güzel uykular uyuyup huzuru bol, stresi az bir hayat yetmez. Daha çok ve sık hareket etmemiz de lazım. Hareketi bol bir hayata yalnız bedenimizin değil, ruhumuzun da ihtiyacı var. Kısacası “hareket=hayat” bile diyebiliriz.
Ne var ki çoğumuz bu mühim konuyu ciddiye almamakta ısrarlıyız. Dahası ciddiye aldığını düşünenlerin önemli bir bölümünün de bilgi eksikliği var. Biz de bu nedenle sizi hemen her gün bıkıp usanmadan yeni yazılarla aktif ve egzersizi yoğun bir hayat için uyarmaya devam edeceğiz.
Çünkü hareketsiz yaşamın faturası çok ağır. Fatura sadece sağlıktan değil, zaman ve paradan da çalıyor. Nedeni kronik hastalıkların pek çoğunun -örneğin şeker hastalığının, fazla kilo, kanser, romatizma, bellek bozukluğu, hipertansiyon gibi sorunların- hareketsizlikle doğrudan bağlantılı olması.
Ayrıca şu bilgi de kesin: Bedenlerimiz hareketsiz kaldıkça paslanıyor.
Neticede de zaman ve para kaybına, daha da önemlisi sağlık kaybına yol açan hastalıklar bir bir sıraya girmeye başlıyor.
Bilgi eksikliği içinde olduğumuz konuların en başında “aktivite ile egzersiz”i birbirine karıştırmamız geliyor. Sorun da zaten bu noktada başlıyor.
“Aktif bir hayatım var” diyen çoğu insan egzersizi boş veriyor. Peki aradaki fark ne? Aktivitenin egzersizden, egzersizin aktiviteden ayrıldığı nokta neresi?

Yazının Devamını Oku

Meyve mi suyu mu?

5 Aralık 2016
Meyveleri meyve salatalarına, meyve salatalarını meyve pürelerine, meyve pürelerini de meyve sularına tercih edin.

Sorunun yanıtını daha önce vermiştik: Meyve! Hatta mümkünse o meyveyi (elma, armut, şeftali) kabuğu ile birlikte yiyin.
Tabii ki iyice yıkayıp temizlemek ve üzerindeki muhtemel kimyasal atıkları tamamen ortadan kaldırmak koşuluyla.
Şunu da unutmayın: Meyveleri meyve salatalarına, meyve salatalarını meyve pürelerine, meyve pürelerini de meyve sularına tercih edin.
Meyve suyu tercihlerinizi de “yüzde yüz meyve suları”, hatta mümkünse taze sıkılmış meyve sularından yana kullanın.
Daha az kalori yükleneyim, daha az früktoz kazanayım diyorsanız saf meyve suları yerine “meyve suyu-sebze suyu” karışımlarını tercih edin.
Gelelim detaylara. Buyurun...

Meyveden vazgeçmeyin!

Sırası gelmişken bir konuyu daha yeniden gündeme getirelim: Son yıllarda ciddi bir “meyve düşmanlığı” hatta “anti meyve kampanya” oluştu. Tek neden de meyvelerin içindeki früktoz.

Yazının Devamını Oku

Fındık mı badem mi

4 Aralık 2016
Her ikisi de lezzetli, her ikisi de faydalı, keyifli atıştırmalıklar... İyi de, kimler fındık yemeli, kimler badem? Yanıtını altta bulacaksınız ama baştan bir uyarı: Hangisini yerseniz yiyin, kesinlikle ‘yakmayın’!

Fındık da badem de faydalı doğal atıştırmalıklar. İçlerinde sayısız mucize var.

 

Birbiriyle kıyaslandıklarında ufak tefek farklılıkları yok da değil. İsterseniz önce fındıktan başlayalım.

 

“Aga nigi!” kampanyasıyla fındığa haksızlık edildi. Haksızlık edildi çünkü fındık yalnız cinsel yaşama değil belleğe (akla), kalbe, kasa, dişe, kemiğe kısacası çok şeye iyi geliyor. Doğrudur, E vitamini içeriği fazladır. Doğrudur, arginin yönünden güçlüdür. E vitamini ve argininin damar duvarlarını güçlendirdiği, damar esnekliğini desteklediği, kanı inceltip kan basıncını düşürerek dolaşımı hızlandırdığı ve de damar duvarında nitrik oksit üretimini takviye ettiği de kesindir.

 

Ama bu bilgiler sadece “Aga nigi!” yönünden değil, kalp ve damar sağlığı, bellek ve beyin sağlığı bakımından da mühimdir. Ayrıca fındık yağının sağlıklı bir yağ olduğu da, fındığın magnezyum, folik asit ve omega-3 içeriklerinin fazlalığı da unutulmamalıdır. Kolesterolü dengeleyen bitkisel steroller bakımından da fındık bademi geçer ve fındığa bu kadar övgü yeter, sıra bademde. Buyurun…

 

Yazının Devamını Oku

Bu yangın nasıl söndürülecek

2 Aralık 2016
İçin için yanıyoruz ama farkında bile değiliz. Üstelik bu yangın bedenlerimiz yaşlandıkça dozunu da artırıyor. Yangının adı “kronik iltihap”.

Mikropsuz bir yangın bu. Önemli bir bölümü bedenimize yüklediğimiz toksinlerden kaynaklanıyor. Birazı da doğal yaşlanmanın beklenen sonucu. Çünkü yaşlanmakla paslanmak aslında pek de farklı şeyler değil.
Yangını genelde sigara ve/veya alkolün içindeki kimyasallar, yiyecekler, içecekler ve soluduğumuz havadaki zehirler, lüzumsuz yere kullandığımız ilaçlar, bedenimize yüklediğimiz fazla kilolar, dozunu kaçırdığımız gıdalar (şeker, un, nişasta) başlatıyor.
Yaşlanma da bu yangının doğal bir parçası, genelde onun üzerine ekleniyor. Yaşlanan her şey gibi bedenimiz de zamana direnemiyor. Zaman bedendeki hükmünü de “iltihaplanma/inflamasyon”, yani bir tür “iç yangın” şeklinde sürdürüyor.
Yangının önemini ve sonuçlarını geçenlerde de yazdım (Bakınız; Bizi Bu Yangın Hasta Ediyor/ 18/11/2016/ Kelebek). İnternette Hürriyet arşivinden okuyabilirsiniz.

İnflamasyon işaretleri

Bu kronik ve sinsi yangının neticeleri can sıkıcı, iç karartıcı şeyler. Sadece yaşlılarımız değil, çocuklar, gençler ve yetişkinler de ondan nasibini alıyor. Kimi obezite, dikkat dağınıklığı, yağlı karaciğer, diyabet, kimi diz-bel ağrıları, reflü, kolit, alerjiler, kimi de uykusuzluktan, depresyondan, kronik yorgunluk ve fibromiyaljiden yakınıyor.
“Benim bir sağlık sorunum yok!” diyenlerin bile çoğu ya rahatsız ayaklar, tekrarlayan kramplar, kaşıntılar ya da saç dökülmesi, tırnak kırılmalarından yakınıyor. İşte bu nedenle kronik inflamasyonun (yangının) işaretlerini bilip önlemlerini almak, etkilerini de olabildiğince azaltmak konularında bilgi sahibi olmalıyız.

Yangını körükleyen yanlışlar

Yazının Devamını Oku