Osman Müftüoğlu

Obeziteyi davet eden 5 besin

27 Ocak 2017
Bel çevresini kalınlaştırıp göbeği büyüten, insülin direncini tahrik ederek şeker insülin sistemini kilitleyen, kısa bir süre sonra da kan kimyasını bozup metabolizmayı altüst eden 5 mühim beslenme yanlışı, bana göre dünyayı kasıp kavuran obezite salgınının temel nedenleridir. O 5 suçlu neler mi? Buyurun...

1- Aşırı şeker kullanımı: Şekerin her türlüsünden, beyazından, kahverengisinden, tozundan, küpünden, tatlandırıcısından ve şeker eklenmiş her türlü yiyecekten içecekten uzak durun. Şekerli içeceklere mesafeli kalmaya ısrarla devam edin. Şeker içeren alkollü içecekleri, süt tozu eklenmiş şekerli hazır toz kahveleri, şeker yüklü sıvıları (meşrubatlar) tüketmeyin. Unutmayın ki şeker ciddi ölçüde bağımlılık da yapabilen bir zehirdir. Not: Bazı uzmanlara göre şeker kokainden sekiz kat daha fazla bağımlılık yapıyormuş.
2- Ölçüsüz un/nişasta tüketimi: İçinde un/nişasta bulunan her yiyecek daha bağırsaklarınızdan emilir emilmez süratle şekere dönüşür. Bir başka deyişle bu besinler şekerle eşdeğerdir. Bir tabak pirinç pilavı bir tabak toz şekerle aynıdır dememizin nedeni de bu net ve açık bilgidir. Beyaz ekmek, simit, bisküvi, kraker, kurabiye, pizza, burger ekmeği, makarnalar ve daha pek çok unlu nişasta yüklü besini farkında olmadan sık tüketiyoruz. Listeye hazır çorbaları da ekleyin.      
3- Glisemik yükü fazla karbonhidratların çok yenmesi: Bu listede de patates, tahıl ürünleri ve meyveler var. Özellikle de kızarmış patates, pirinç pilavı ve şekeri yoğun meyveler.
4- Sağlıksız abur cuburlar: Bunlar sadece yoğun şeker ve un içerikleri sebebiyle değil, yapılarındaki kötü yağlar (trans yağlar), yapay şekerler (fruktozlu mısır şurubu), koruyucular, boyalar, aroma verici kimyasallar nedeniyle de metabolizmanızın canına okuyor. Çin tuzu monosodyum glutamatı da bu listeye rahatlıkla yerleştirebiliriz.
5- Gluten zengini besinler: Özellikle gluten hassasiyetiniz varsa gluten içeren besinlerden daha bir uzak durun. Sağlıklı biri de olsanız gluten yükü fazla yiyeceklere (tahıl bazlı besinler) mümkün olduğu ölçüde mesafeli kalın.
Not: Yukarıdaki 5 besin grubunun tamamı sizi sadece şeker bağımlısı ve şeker hastası adayı yapmaz; bu besinlerin iltihabı tetikleyerek hücrelerinizi paslandıracağını, neticede de sizi erken yaşlandıracağını aklınızdan çıkarmayın.

Ne zaman telaşlanmalı?

İktidarsızlık yani sertleşme bozukluğu, orta yaş ve sonrasında erkeklerin korkulu rüyalarından biri olmaya devam ediyor.

Yazının Devamını Oku

4 mühim yorgunluk sebebi

26 Ocak 2017
Yorgunluk sık görülen bir sorun olsa da siz onu her zaman hafife almayın. Şiddeti ve sıklığı giderek artan yorgunluk şikayetinin, ciddi bir sağlık sorununa işaret edebileceğini unutmayın. Yorgunluğunuza kilo kaybı, iştah azalması, ateş, terleme, bulantı, ishal gibi belirtilerden biri veya birkaçı eşlik ediyorsa lütfen vakit kaybetmeden bir doktorla görüşün! Çünkü...

◊ YORGUNLUK BİR KANSERİN İLK BELİRTİSİ OLABİLİR. Çeşitli doku ve organ kanserlerinde değişen derecelerde yorgunluk yakınması daima mevcuttur. Belli bir nedenle ilişkilendirilemeyen inatçı bir yorgunluk tablosu söz konusuysa, geri planda gözden kaçmış bir kanserin varlığı ısrarla sorgulanmalıdır. Özellikle, kilo ve dikkat çekecek düzeyde bir iştah kaybı varsa, semptomlar ve bunların arkasında yatan esas neden detaylı bir şekilde araştırılmalıdır.

◊ YORGUNLUK ÖNEMLİ BİR KALP PROBLEMİNE İŞARET EDİYOR OLABİLİR. Bazı kalp kapakçığı hastalıklarında ve akciğerdeki damarlarda herhangi bir nedenle basınç arttığında ilk belirtilerden biri yorgunluktur. Özellikle kalp yetmezliğinin ilk ve tek işareti çok ağır bir bitkinlik, halsizlik ve yorgunluktur. Kalp, hücre ve dokulara yeterli miktarda kan pompalayamadığında, hücreler ihtiyaç duydukları besin ve oksijenden mahrum kalırlar, dolayısıyla da enerji için gerekli yakıt bulunamaz ve yorgunluk hissi oluşur. Kalp yetmezliğiyle ilişkili yorgunluğun diğer belirtileri ayaklarda şişme, nefes darlığı ve vücuttaki sıvı birikimine bağlı kilo artışıdır.

◊ BÖBREK ÜSTÜ BEZİNDEKİ SORUNLAR DA YORGUNLUĞA NEDEN OLABİLİR. Böbrek üstü bezlerinin ürettiği hormonlar -ki bunların en bilinenleri kortizol ve hidrokortizoldur- vücudun su ve tuz dengesinde çok önemli bir rol oynar. Bu hormonlar, ayrıca besinlerle alınan yağ, protein ve karbonhidratların kas ve kemikler tarafından kullanılmasında görev üstlenirler. Bu hormonlar yeterince salgılanmadığında kan basıncında azalma, iştahsızlık, kilo kaybı gibi belirtilerin eşlik ettiği ağır bir yorgunluk tablosu ortaya çıkar. Beyindeki hipofiz bezinin ve boyun bölgesindeki paratiroid bezlerinin yetersizliğinde de yorgunluk önemli bir belirtidir.


◊ BÖBREK VE KARACİĞER YETMEZLİĞİNİN DE İLK BELİRTİSİ YORGUNLUKTUR. Bu nedenle inatçı yorgunluk sorunu söz konusu olduğunda organ yetmezlikleri mutlaka araştırılmalıdır. Özellikle de gözden kaçmış bir karaciğer ya da böbrek yetmezliğinin söz konusu olup olmadığının dikkatle incelenmesi gerekir.

Ekmeği neden kızartmayalım?

Yazının Devamını Oku

Bu eksiklik önemli

25 Ocak 2017
D vitamini ihtiyacımızın neredeyse yüzde 90’ından fazlasını güneşteki mor ötesi (UV) ışınlarının sayesinde cildimizde üretiyoruz. Gıdalarla kazanabileceğimiz miktar son derece sınırlı. Kısacası kesin çözüm için cildimizi güneşle buluşturmak zorundayız. Zira “Güneş-cilt buluşması” aksayınca üretim de kesinlikle aksıyor.

D vitamini eksikliği sadece bizi değil, her ülkeyi kasıp kavuran bir sorun ve her ülke bu soruna çözüm arıyor. Aramak da zorunda çünkü D vitamini eksikliğinin etkilemediği organ ya da sistem yok. Eksiklik, kemik erimesinden kanserlere, enfeksiyonlardan bağışıklık bozukluklarına, psikiyatrik/nörolojik sorunlardan romatizmal hastalıklara, hipertansiyondan kalp damar hastalığına ve çok daha önemlisi diyabete bile zemin hazırlayabiliyor.
Peki ne oldu da bu kadar azaldı D vitamini stoklarımız? Ne oldu da kaybettik D vitaminimizi?
Sorunun bir değil birçok yanıtı olsa da en mühiminin cildimizin güneşle buluşma sıklığının azalması, aksaması olduğu kesin. Çünkü D vitamini ihtiyacımızın neredeyse yüzde 90’ından fazlasını güneşteki mor ötesi (UV) ışınlarının sayesinde cildimizde üretiyoruz.
Gıdalarla kazanabileceğimiz miktar son derece sınırlı. Tamam sütte, balıkta, ette, yumurtada da D vitamini var ama bedenimizin ihtiyacını tam olarak karşılayabilmek için her gün litrelerce süt içmemiz, kilolarca balık, et yememiz ve bir yumurta denizinin içinde yüzmemiz gerekiyor.
Kısacası kesin çözüm için cildimizi güneşle buluşturmak zorundayız. Zira “Güneş-cilt buluşması” aksayınca üretim kesinlikle aksıyor.
Tavsiyem şu: Kalıcı, etkili ve en doğru çözümün güneşe çıkmak ve cildimizi güneşle buluşturmak olduğunu unutmayalım. Bu imkanı yaşadığımız güneşsiz kış aylarında bile fırsat buldukça değerlendirmenin bir yolunu bulalım.

Diyetlerde neden hep lor peyniri var?

Lor peyniri düşük kalorili, besleyici ve hoş aromalı bir çeşit süzme peynir. Sadece protein zenginliği ile değil, yağ oranının azlığı, mineral ve vitamin yapısının zenginliği (demir, magnezyum, çinko, bakır, kalsiyum, B3, B6, B1, B12 vitaminleri, folik asit) nedeniyle de mükemmel bir besin.

Yazının Devamını Oku

Depresyonun 10 işareti

24 Ocak 2017
Depresyon mühim bir sorun. O da tıpkı obezite ve diyabet gibi “patlama” yapan hastalıklardan biri.

Sebebi net ve açık: Yarışmaya, kıskanmaya, çelme takmaya, eleştirmeye, sahip olmaya, büyümeye, hızlanmaya, lükse, en çoğuna, en pahalısına, en yenisine, en havalısı ve farklısına, neticede de “hızına ve dozuna yetişmesi” imkânsıza odaklı YENİ HAYAT!
Ve onun da farklı tipleri, hafifi, ortası, ağırı ve şaşırtıcı belirtilerle ortaya çıkabilenleri var.
Yine de ruh sağlığı uzmanları “şu 10 işareti daha bir ciddiye alalım” diyor.
“Bende de olabilir mi?” diye düşünenlere yol gösterebilmek amacıyla o “İLK 10”u yeniden yazıyorum.
Buyurun...

İŞTE İLK 10!

1- KÖTÜMSERLİK:

Yazının Devamını Oku

Alzheimer kendini belli eder

23 Ocak 2017
Ortalama ömrümüz uzuyor. Ve bu ‘fazla’ yıllar gençliğimize değil, yaşlılığımıza ekleniyor. Bu da Alzheimer riskini artırıyor. Bu hastalık, aslında üç evrede ‘geliyorum’ diyor. Peki bu evreler neler? Buyurun...

Sağlıklı, huzurlu, keyifli ve verimli bir ömür herkesin arzusu.

İyi yaşlanmaksa bilgi ve özveri gerektiren bir süreç. Bunun farkına varanlardan biri de 70’li yaşlara hazırlanan Ertuğrul Özkök.

Yaşı ilerleyen her insan gibi o da “süreci nasıl daha iyi yönetirim?” sorusuna yanıt arıyor. Bu nedenle de Davos’ta ekonomik toplantılara katılmak yerine, tercihini uzun yaşam ve sorunları ile ilgili bir toplantıdan yana kullanıyor. Bence doğru da yapıyor. Nedenine gelince…

Araya beklenmedik bazı olaylar, aksilik veya şanssızlıklar girmediği takdirde ömrümüz uzuyor, daha da uzayacak. Bu kesin! Dahası uzama süreci müthiş bir ivme de kazandı. Geçen her on yılda ömrümüze ortalama iki yeni yıl ekleniyor.

MAYO CLINIK ARAŞTIRMIŞ

Bunun mühim anlamı şu: Ömrümüzün uzayan bölümü çocukluk ya da gençlik/orta yaş dönemleri değil, yaşlılık süreci. Bu da yaşlılık sorunları ile daha sık ve çok karşılaşacağımız anlamına geliyor. Bu kısa özet bile bizi yaşlanmayla ilişkili hastalıklar konusunda daha çok bilgilenmeye zorluyor.

Yaşlanma sürecinde özellikle yetmişli, seksenli yıllar ve sonrasında en çok korkulan hastalıkların en başında ise Alzheimer hastalığı geliyor.

Sizden gelen soruların yoğunluğunu dikkate alarak Mayo Clinik’in hazırladığı bir kitaptan özetlediğim önemli bazı bilgileri sizinle paylaşmak istedim. Buyurun…

Yazının Devamını Oku

Bağışıklık bugünlerde çok lazım

21 Ocak 2017
Geçirdiğimiz sıkıntılı günler hepimizi üzüyor, uykumuzu kaçırıyor, strese sokuyor. Bütün bunlar da bağışıklığımıza bu ara daha çok sahip çıkmamızı zorunlu kılıyor. İşte bu nedenle konumuz yine bağışıklık!

Bağışıklık sistemimiz mükemmel bir organizasyon. Biz ciddi yanlışlar yapmaz, onu üzüp bozmazsak tıkır tıkır çalışır.
Sağlam bir bağışıklık sistemi kendimizi daha iyi hissetmemizi, daha enerjik ve fit olmamızı, daha iyi görünmemizi garanti altına alır ama işleri sadece bunlarla da sınırlı değildir.
Bizi enfeksiyonlar ve kanserlerden, yani iç ve dış düşmanlardan da o korur.
Dışarıdan gelecek saldırılara da (enfeksiyonlara), içimizde gelişecek kötü niyetli hastalıklara da (kanserler) o engel olur.
Bedeni çevresel zararlardan koruyan, toksinlerden, kirlerden arındırıp içimizi, dışımızı temizleyen yine odur.
Onu bu ara sık gündeme getirmemin nedenine gelince...
Kış bu yıl soğuk ve zorlu geçiyor. Malum, ruhsal durumlarımız da pek parlak değil. Geçirdiğimiz sıkıntılı günler hepimizi üzüyor, uykumuzu kaçırıyor, strese sokuyor.

Yazının Devamını Oku

Abur cubur sonu budur

20 Ocak 2017
Yeni hayatın hızına, reklamların çekiciliği ve “stres-endişe” durumları da eklenince hepimiz birer “abur cubur canavarı” olduk. Özellikle de çalışanlar, gençler ve çocuklar!


Herkes aç mıyım tok muyum diye sormadan aklına geldikçe bir şeyler atıştırıyor. İşyerlerinde çekmeceler, evlerde buzdolapları abur cubur dolu.
Çoğu da maalesef işe yaramaz, “paketi hoş, içi boş” şeyler. Ne vitamin, mineral, antioksidan, posa, ne de sağlıklı protein, yağ, karbonhidrat var içlerinde.
Varsa yoksa kötü şeker, zararlı yağ, renk verici, tat verici (aromalar), koku ekleyici ve/veya koruyucu kimyasal...
Dahası var! Üretici ve pazarlayıcıları onları bize daha kolay satabilmek, lezzetlerine lezzet katıp daha sık ve çok yedirebilmek, özetle daha çok kazanabilmek için ellerindeki iki büyük kozu daha inatla kullanıyorlar.
Bu iki koz da son derece önemli. İkisi de tehlikeli olabilecek birer sağlık tehdidi. Kozlardan birincisi “şeker”, ikincisi de “yağ”.
Detaylar için buyurun...

İçlerinde ne var?

Yazının Devamını Oku

Sezen'i birde benden dinleyin

19 Ocak 2017
İki gün evvel Cengiz Semercioğlu köşesinden şu soruyu yöneltmiş: “Osman Hoca, nedir bu Sezen’in manifestosu?” yanıtı hemen vereyim...

Sezen’in kişisel duruşu da, sanat anlayışı ve manifestosu da tek bir sözcükte, “HAYAT” sözcüğünde gizlidir sevgili Cengiz.
Bu bir tahmin ama zannederim boşuna yapmıyorum.
Tahminimin ardında Sezen’le geçmişi 20 yıla yaklaşan bir dostluk, elimde de “taş gibi” bir kanıt (!) var.
Bir faks mesajı o kanıt.
15 yıl kadar önce, 2002 yılının Aralık ayında, yine böyle soğuk ve karlı bir İstanbul gecesinde yolladığı bir faks mesajı bu.
Peki, ne mi yazıyordu o mesajda?
Mesajın özeti tek cümleliktir:

Yazının Devamını Oku