Osman Müftüoğlu

Yeni yıl manifestosu

1 Ocak 2024
“Sadece niyet edin ve yolunuza sabırla devam edin. Kader niyete aşıktır. Çektiğiniz her zahmet günün birinde mutlaka rahmet olur” diyen Şems-i Tebrizi kesinlikle haklıdır.

Ve yine bana göre her yeni yıl aynı zamanda yeni niyetler zamanıdır. Yeni yıl için de en güzel tavsiye, “iyi niyetler ile yola çıkmak” olmalıdır. Sonrası mı? Onları da aşağıdaki YENİ YIL MANİFESTOSU’nda özetlemeye çalıştım. İşte o “özetlenmiş” hali ile 2024 yılı 
MANİFESTOSU...

Yeni yıl hepimize huzur, bereket, şifa, şefaat, rahmet, iyilik, neşe, keyif ve sağlıkla gelsin...



Yazının Devamını Oku

Yeni bir yıl yeni bir başlangıç

30 Aralık 2023
Yıllardır değiştirmediğim ve inandığım bir hayat yaklaşımım var: “Her gün, her hafta, her ay ve her yıl yeni bir başlangıç, yeni bir nefes alma, yeni ve kararlı adımlarla yeniden yola çıkma zamanıdır.”

Aslında itiraf edeyim, bunda da hayat ustam merhum Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in büyük payı oldu. Zira onun basit gibi görünen şu iki önemli cümlesini hiçbir zaman unutmadım, unutmayacağım...

BİR: DÜN DÜNDE KALMIŞTIR!

İKİ: ARKAMIZA BAKARAK ÖNÜMÜZÜ GÖREMEYİZ!

Muhakkak ki yeni bir yıla hazırlanırken bu yıl da önceki yıllar gibi hepimiz yeni umutlar ve yeni kararlarla yola çıkıyoruz. Yeni yıl manifestomu pazartesi sabahı sizlerle paylaşacağım. O şimdilik bir kenarda dursun. O manifestoya hazırlık olarak da “İYİ HAYAT DEFTERİ”me eski ustalardan ve bilgelerden not aldığım 15 tavsiyeyi sizlere aktaracağım. Hazırsanız buyurun...

KESİP SAKLAYIN YENİ YILA ESKİ TAVSİYELER İLK 5

PLATON:

Yazının Devamını Oku

Kristallerinize dikkat edin

28 Aralık 2023
Denge hayatın her alanı için mühim bir mesele, önemli bir ayrıntı. Konu insan olunca da durum değişmiyor hatta önemi daha da artıyor.

Denge kaybını genelde “BAŞ DÖNMESİ” olarak ifade ediyoruz. Başımız her zaman sağlık sorunları, hastalıklar nedeniyle de dönmüyor. Bazen hızla kazanılan şöhretler, mevki yükselmeleri, aşırı kazançlar, yönetilemeyen ilişkiler, aşklar, ayrılıklar, sevinçler de başımızı döndürebiliyor. Ama baş dönmesinin bizim köşemizi ilgilendiren bölümü sağlıkla ilgili olanlar. Özellikle son yıllardaki mikro kristal oynamaları! Detaylara gelince...

BAŞIMIZ NEDEN NE ZAMAN DÖNER

Baş dönmesi, kendi başına bağımsız bir hastalık işareti olabileceği gibi başka organların bozukluklarından da kaynaklanabiliyor, önemli bazı hastalıkların ilk ve tek belirtisi olarak da ortaya çıkabiliyor. Ayrıca başımız sadece bedensel meselelerimiz nedeniyle de dönmüyor. Ruhsal, psikolojik problemlerimiz, uykusuzluklarımız, yorgunluklarımız, yönetemediğimiz streslerimiz, hatta depresyon derecesine varabilen sinsi ve ilerleyici ruhsal çökkünlük hallerimiz de başımızı döndürebiliyor. Ve tabii ki bir de “KRİSTALLER MESELESİ” var! Ve o kristaller yer değiştirince de dengemiz anında ve fena halde altüst olabiliyor. Kısacası konu baş dönmesi olduğunda da insan bedeni ve ruhu tam bir muamma. Ve hâlâ bu konuda da keşfetmediğimiz, keşfedemediğimiz pek çok ayrıntı var. Neyseki baş dönmesindeki o ayrıntılardan biri yakın tarihlerde çözümlenebildi: Çoğu baş dönmesi probleminin iç kulaktaki denge organında bulunan o mini minnacık mikroskopik kristaller yüzünden oluştuğu ortaya çıktı. Özetle kristal meselesi çoook önemli...

KISA BİLGİ 2

KİMDİR, NEDİR O KRİSTALLER

Dengemizi sağlayan 3 önemli ayrıntı var. Sağlam bir beyin ve beyincik, problemsiz kulaklar ve sağlıklı gözler! Kulaklar bu üçlü içinde dengeyi bozmaya en çok yol açan duyu organımız. Sorun çoğu zaman da iç kulaktaki denge kanallarının içinde yer alan yer çekimine duyarlı kristal partiküllerden kaynaklanıyor. Bunlar başın belli pozisyonlarında yer değiştirdiklerinde bazen yer çekimine yenildikleri için kanallar içinde hareket ediyor. Denge organı içindeki o kristaller yerlerinden koparak dengemizi sağlayan küçük denge tüycüklerinin üstüne yerleşiyor ve normalde bizim her hareketimizde bizimle birlikte hareket etmesi gereken o tüycükler hareket edemez hale geliyor. Neticede de tüycükler hareket edemediği için dengemiz bozuluyor, her şey altüst oluyor. Bu durumda kişilerin başları dönüyor, dengeleri altüst bozuluyor. Bu durum bazen yatakta sağdan sola dönerken, bazen başı hızla geriye atarken, bazılarında da yere eğilip bir şey almak istenirken meydana gelebiliyor. Neyseki yaklaşık 1 dakika aynı pozisyonda kaldığınızda -genelde- baş dönmesi kendiliğinden geçebiliyor. Kısacası “kristal oynaması” ile ilişkili bu tür baş dönmeleri -vertigo atakları- başın pozisyonunu değiştirdiğiniz anda ortaya çıkan bir problem.

Yazının Devamını Oku

Hipoglisemi soruları

23 Aralık 2023
Bedenimizde muazzam bir “şeker dengesi” var. Bu dengenin bozulması bir başka deyişle kan şeker rezervimizin gereğinden fazla artması ya da azalması sağlığımızı derinden etkileyebiliyor.

Kan şekeri düşmeleri tıp lisanında “HİPOGLİSEMİ” olarak tanımlanıyor. Hipoglisemi denince de akla “bir kişide kan şekerinin birden bire ve önemli ölçüde düşmesi” geliyor.

Kan şekerinin açlıkta 70 mg/dl’nin ya da herhangi bir ölçüm sırasında 55 mg/dl’nin altında bulunması durumunda doktorunuz sizde de muhtemel bir hipoglisemi sorunu olabileceğini düşünür. Diğer taraftan hipoglisemi işaretleri çok farklı olabildiğinden zannedildiğinden çok daha sık görülen bu problemin teşhisi, çoğu zaman akla gelmediği veya gerekli incelemeler yapılmadığı için gecikebilir. Oysa hipoglisemi önemli bir sorundur. Depresyondan taşikardiye, uyku sorunlarından kronik yorgunluğa, migren tipi baş ağrılarından öfke ataklarına kadar pek çok problemin nedeni veya tetikleyeni olabilir. İsterseniz gelin bugün eski notlarımızdan da istifade ederek sizden gelen bazı hipoglisemi sorularına yanıt arayalım. Hazırsanız buyurun...

SORU 1

HİPOGLİSEMİ BELİRTİLERİ NELER

Hipoglisemi sadece sizi değil biz hekimleri de şaşırtabilen enteresan belirtilerle ortaya çıkabiliyor. Bazen de beynin şeker ihtiyacının karşılanamamasıyla ilgili belirtiler -açlık hali, tatlı krizleri, görme bulanıklığı, baş ağrısı, baş dönmesi, sersemlik, kafa karışıklığı durumu, odaklanma güçlüğü, unutkanlık, kaygı hali, sinirlilik, gerginlik, uyku eğilimi- ön plandayken, bazen de bedensel işaretler -çarpıntı, baş dönmesi, denge bozukluğu, solukluk, terleme gibi- ön plana çıkıyor.

Sorun zamanında düzeltilemez ve düşme devam edecek olursa beyin ve sinir sistemi ile ilişkili problemler artıyor, bilinç bulanıklığı, konuşma zorluğu, baygınlık, hatta şuur kaybı ve neticede koma durumu ortaya çıkabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Reflü kanser yapar mı

21 Aralık 2023
Asitli mide muhtevasının yemek borusuna geri kaçması yani “REFLÜ SORUNU” giderek yaygınlaşan sağlık problemlerimizden biri.

Bunun farklı nedenleri olsa da temel sorun muhtemelen yine aynı mesele: STRES SALGINI. Tabii ki reflünün başka nedenleri de var: Hızlı ve çabuk yemek, büyük lokmaları adeta çiğnemeden yutmak, yatağa girmeden hemen önce tıka basa karın doyurmak, unlu-şekerli gıdalara, kızarmış besinlere ağırlık vermek, portakal-greyfurt suları, limonata vs. ile mide asidini tetiklemek, aşırı kilo, iyice sıkıştırılmış kemerler ve daha pek çok hata mide reflüsünü tetikleyebiliyor. Yemek borusu ile midenin birleşme noktasındaki fıtıkların da (mide fıtığı) reflüye yol açabileceği biliniyor. Gastroenteroloji uzmanları, son zamanlarda daha sık karşılaştıkları yemek borusu kanserlerinin de maalesef reflü salgınıyla ilişkili olabileceğini düşünüyor. Asitli mide sıvısının yemek borusunda yaptığı tahriş zamanla doku harabiyetine dönüştüğünde burada “metaplazi” denen önemli yapısal değişimlere yol açıyor. Eğer sorun vaktinde tedabi edilmezse dokusal değişimler maalesef- zamanla kansere dönüşebiliyor. Bu nedenle reflü meselesinin de her sağlık sorunu gibi geciktirilmeden tedavisinde fayda var.

KISA BİLGİ

REFLÜ İÇİN NE YAPMALI

Reflü tedavisinde anti-asit ilaçlar, mide asit salgılamasını baskılayan haplar çoğu zaman yeterli oluyor. Tabii ki bunlarla birlikte yaşam tarzı değişikliklerine gitmek özellikle beslenme yanlışlarından uzaklaşmak da önemli bir ayrıntı. Alkol ve sigarayı bırakmadan, lokmaları dikkatle ve uzun süre çiğnemeden, fazla kiloları verip stres yükünü azaltmadan reflü sorunundan kurtulmak maalesef pek mümkün olmuyor.

MÜHİM SORU

BİR UYKU PROGRAMINIZ VAR MI

Yeni

Yazının Devamını Oku

Kramp deyip geçmeyin

18 Aralık 2023
Sizlerden gelen şikâyetlere bakılırsa iki yeni “nur topu gibi” sorunumuz var: KRAMP ve NÖROPATİ. Özellikle yaşı 50’yi geçenlerde bu iki sorunla eskiye oranla çok daha sık karşılaşıyoruz.

Bilhassa kramp meselesinin giderek daha çok ön plana çıkan can sıkıcı bir sağlık problemi olduğunu görüyoruz. Bilelim ki ne kramp atakları (ağrılı kas kasılmaları) ne de nöropatik şikâyetler (el ve ayaklardaki yanma, uyuşma, karıncalanma benzeri sorunlar) durduk yerde ortaya çıkmıyor! Her ikisinin de özellikle kramp ataklarının mutlaka bize anlatmak istediği bir problem söz konusu. “Peki, nedir o problemler hocam?” diyorsanız buyurunuz.

VARAN 1

KRAMPLAR NE ANLATIR

Kas krampları her şeyden önce kaslarınızda bir sorun olduğunu anlatır. Bu sorun bazen sizin tembelliğinizden/hızlanmış kas kaybınızdan, bazen yaşam tarzı hatalarınızdan, bazen hastalıklarınızdan, bazen de kullandığınız ilaçlardan kaynaklanır. Örneğin, “şeker hastalığı, tiroid bezi ile ilgili problemleriniz, böbrek sorunlarınız” tekrarlayan kramp ataklarınızın arka planında yatan gizli nedenler olabilir. Bazı nörolojik hastalıkların örneğin “Parkinson, MS ve omurga zedelenmelerinin” de kramplara yol açabileceğini biliyoruz.

Diğer taraftan “tuz kaybı”na yol açan herhangi bir hastalık da (uzun süren ishaller, böbrek üstü bezi hastalıkları) kramp ataklarını tetikleyebiliyor. Bitmedi! Kandaki “mineral dengesi değişimleri” (potasyum, kalsiyum, magnezyum, sodyum dengesinde oluşan arızalar) sık görülen kramp nedenleri arasında yer alıyor.

Krampları tetikleyebilen “ilaçlar” da var. Mesela idrar söktürücüler, sinameki içeren laksatifler, bazı tansiyon ve kolesterol ilaçları, bronş genişleticiler de kramplara yol açabiliyor.

Yazının Devamını Oku

İkinci fikri pas geçmeyin

14 Aralık 2023
Tıpta muazzam ve şaşırtıcı ilerlemeler var ve bu baş döndürücü gelişmeler hepimizi çok sevindiriyor.

Ne var ki “YANLIŞ TEŞHİS” ve “YANLIŞ TEDAVİ” meselesi ise  gündemdeki yerini hâlâ koruyor. Çoğu hastanın sorunlarına yanlış teşhisler konuyor ve pek çok hasta doğru teşhislere rağmen yanlış tedavilerin kurbanı olabiliyor. Muhakkak ki yaşamın her alanında, her meslekte -doğal olarak- yanlışlar mümkündür, yapılabilir. Ne var ki söz konusu sağlık olduğunda o yanlışlar ciddi sakatlıklarla, hatta yaşamın kaybıyla bile sonuçlanabilir. Sorun bu kadar büyümese bile yediklerinize, içtiklerinize, yaşam tarzı seçimlerinize yanlış teşhisler nedeniyle ciddi kısıtlamalar konulabileceği için keyfiniz, tadınız, tuzunuz kaçabilir. Yanlış teşhis ve tedaviler yüzünden ruhsal sorunlar yaşayan, uykusuz geceler geçiren, gereksiz streslere girip kalp çarpıntıları ile üzülen, hatta ekonomik kayıplara giren insanları siz de tanımış, görmüş olabilirsiniz. Kısacası “yanlış teşhis ve tedavi” modern tıbbın günümüzde de en önemli sorunlarından biridir. Peki, ne yapmalı?

ÖNEMLİ İKİNCİ FİKİR ALIN

Sağlık problemlerinize teşhis konmakta gecikildiğinde, tekrar tekrar yeni testler, analizler istenildiğinde, konulan teşhis doktorunuzun uzmanlık alanının dışında kaldığında, uygulanan tedavilere rağmen şikâyetleriniz, sorunlarınız devam ettiğinde, özellikle -acil durumlar dışında- size ameliyat olmanız gerektiği söylendiğinde, bir başka hekimden de yeni bir görüş almaktan, “İKİNCİ FİKİR” değerlendirmesine başvurmaktan çekinmeyin. Özellikle önemli ve büyük ameliyatlar söz konusu olduğunda, önemli ve yaşamınızı etkileyebilecek teşhisler konulduğunda mümkünse sorununuza farklı hekimlerin katıldığı ortak konsültasyonlarla -konsey kararlarıyla- çözüm arayın.

Özellikle size kronik ve ilerleyici bir hastalık (Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, hipertansiyon, şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar, kanserler) teşhisi konulduğunda ikinci bir fikrin daha da önemli olabileceğini lütfen unutmayın.

HATIRLATMA KIŞA HAZIR MISINIZ

Kışa hazırlanmak, özellikle bağışıklık sistemini kışa daha dirençli ve dayanıklı hale getirmek önemli ve mühim bir sağlık ayrıntısıdır. Zaten bu nedenle de çoğumuz kış kapıyı çalmadan önce aşılarımızı yaptırıyor (grip, zatürre), sağlığımızdaki sorunları gideriyor, bazı bedensel stoklarımızı gözden geçiriyoruz. Ama yine de aramızda bu işleri ihmal edenlerimiz var. İsterseniz gelin, soğuklar iyice bastırmadan, kış hastalıkları kapımıza dayanmadan önce özellikle bağışıklığımızı güçlendirmek için şu 3 önlemi alıp almadığımızı yeniden bir gözden geçirelim.

Yazının Devamını Oku

Odanız serin uykunuz derin olsun

11 Aralık 2023
Eski, haklı ve doğru bir halk tekerlememiz var: BAŞIM SERİN, UYKUM DERİN. Bana sorarsanız bu tekerlemenin, tarihin belki de ilk “UYKU BİLİMİ BULGUSU” olarak kayda geçirilmesinde fayda var(!)

Fayda var çünkü geçtiğimiz yıllarda yüzlerce bilimsel çalışma ile de kanıtlandı ki uyku kalitesinin yükseltmenin en önemli belirleyicilerinden biri de uyuduğumuz ortamın/yatak odamızın ısısıdır. Ve zannedildiğinin aksine “ne sıcak bir oda, ne de sımsıcak bir yatak uykuya dost değildir”. Tersine “çok sıcak” yerine “olabildiğince soğuk” bir odada uykuya dalmak her zaman, her yaşta, herkes için daha derin ve kaliteli bir uykunun garantisi gibidir. Nedenine gelince...

İYİ BİLGİ

UYKU UZMANLARI DİYOR Kİ...

Uyku uzmanları, nörologlar, psikologlar, mesela bunların en popülerlerinden biri kabul edilen Uyku uzmanı Dr. Matthew Walker’a göre, uykuya ilişkin “ısıl süreçler” esas olarak vücudumuzun 3 kısmı tarafından gerçekleştiriliyor: Ellerimiz, ayaklarımız ve başımız... O 3 bölge atar-toplar damar kavşakları olarak bilinen ve cilt yüzeyinin hemen altından geçen damarsal organizasyonlar (anastomozlar) bakımından vücudumuzun en zengin yerleridir. “Tıpkı bir çamaşır teline çamaşırları asmak gibi” bu damarlar da dolaşım halindeki kanın ciltte daha geniş bir alana yayılmasını, dolayısıyla dış ortam ısısıyla daha iç içe ve yakın bir temas kurmasını sağlar. Bu nedenle yazının başlığını bile aslında “ellerim, ayaklarım ve başım serin, uykum her zamankinden çooook daha derin” şeklinde değiştirmek de mümkün.

İYİ BİLGİ 2

DR. WALKER’DAN YENİ TAVSİYELER

Diğer

Yazının Devamını Oku