* Egzersiz toleransınızda düşme hissediyor musunuz?
* Libidonuz (cinsel arzunuz) azaldı mı?
* Günlük temponuz eskisi kadar yoğun olmasa da günün sonunda tükenmişlik ve aşırı bitkinlik hissediyor musunuz?
* Rahat uyuyamıyor, uzun, kesintisiz ve dingin uykulara özlem duyuyor musunuz?
* Egzersize karşı isteksizlik hissediyor, düzenli egzersiz yapmanıza rağmen sinsice şişmanlıyor musunuz?
* Telefon numaralarını, adresleri, isimleri hatırlamada güçlük çekiyor musunuz?
* Yüzünüzde kırışıklıkların oluştuğunu, cildinizin gevşeyip kaslarınızın sarktığını hissetmeye mi başladınız?
Unutmayalım ki yorgunluk bir hastalık değil, bir belirti. Bedensel, ruhsal bazen de her ikisinin birlikte bulunduğu bir sağlık sorununun işareti. Konunun uzmanı doktor, iyi bir hasta sorgulaması, dikkatli bir muayene ve doğru planlanmış laboratuvar incelemeleri ile sebebi kolayca bulur.
Başlangıç tarihi, süresi, günün hangi saatlerinde belirginleştiği, hangi bulgularla birlikte olduğu, diğer yakınmalar özenle kaydedilmelidir.
Yorgunluğu tetikleyen, ağırlaştıran ve hafifleten faktörler sabırla irdelenmelidir. Uyku ile, beslenme ile, kullandığınız ilaçlar ve alışkanlıklarınız ile, alkol, sigara, kahve tüketiminiz ile önceki ve şimdiki kilonuz ile, beden pozisyonlarınız ile yorgunluğun ilişkisi dikkatlice araştırılmalıdır.
Ruhsal psikoloji düzeyiniz, içinde bulunduğunuz psikososyal şartlar teşhise yardımcıdır.
Beslenme durumunuz, ailesel ve genetik hastalıklarınız önemli olabilir.
Tanı konulduktan sonra tedavi programı yorgunluğun psikolojik, bedensel veya motivasyonel oluşuna göre değişecektir. Sebebi belirlemek ve sebebe yönelik tedavi planı yapmak, her şeyde olduğu gibi burada da temel davranış biçimi olmalıdır.
Dengeli bir dinlenme ve çalışma programı yorgunlukla mücadelede ilk ve en önemli adımdır.
Kan şekeri düşmelerine dikkat!
İnsülin direnci yeniçağın vebası olma yolunda, bu kesin! Yeme içme alışkanlıklarımızın değişmesi, şeker, un gibi işlenmiş karbonhidrat tüketimimizin artması, bunun en önemli nedeni.
İhtiyacımızdan daha fazla yediğimiz, içtiğimiz, yani yeme-içme işini abarttığımız için de bu dirence paçamızı kaptırıyoruz. Tabii ki sorun sadece yeme içme yanlışlarımızla sınırlı değil. Daha önce hatırlatmıştım, aktivite azlığı meselemiz de mühim. Hareket etmiyoruz! Bırakın hareket etmeyi, neredeyse sandalyelere, koltuklara yapışık bir hayat sürüyoruz.
Ve bu iki yanlış genetik mirasımız müsait olmasa bile o direnci patlatmaya yeterli.
Tabii bir de “genetik miras”ımız da uygunsa vay halimize. O zaman sorun 30’lu, 40’lı yaşları bile beklemiyor, 10-15 yaşındaki çocukların yakasına bile yapışabiliyor.
Kanaatime göre her dört çocuk ve gençten, her üç yetişkinden biri insülin direnci problemi yaşıyor ya da bu direncin adayı olma yolunda ilerliyor. Peki bu direnç nasıl kırılacak? Daha doğrusu nasıl yönetilecek?
Bu işin hapı, çöpü, iğnesi var mı? Hemen söyleyeyim, direnci kırmada size yardım edebilecek hap da çöp de var ama etkileri son derece sınırlı. Ne var ki son günlerde bırakın hapı çöpü, bu işi çok pahalı iğnelerle çözmeye çalışanlar da var. Ve hemen söyleyeyim yanlış yapıyorlar.
Çünkü insülin direnci hiçbir zaman hapla, çöple ya da iğne ile kırılmaz, kırılamaz! Yönetilmez, yönetilemez! Hele hele yurtdışından ithal edilen son derece pahalı iğnelerle asla tedavi edilmez, edilemez!
İNSÜLİN DİRENCİ OLANLAR NASIL BESLENMELİ?
Zira 50 yaş sonrasında kadınlarda “gizli hipotiroidi” olasılığının yüzde 20’lere kadar yükselebildiğini gösteren veriler var. Hipotiroidi yaşlılarda sadece depresyona yol açmıyor, bellek kaybı da yapıyor. En azından mevcut bir bellek kaybı sorununu şiddetlendirebiliyor. Basit ve ucuz bir kan testi olan TSH ölçümü depresyon ve hipotiroidi ayrımını yapmak için yeterli. Uzmanlar, TSH değeri 3’ün üzerindeyse gizli hipotiroididen kuşkulanılması, 3.5’u geçiyorsa daha yoğun ve detaylı araştırmalar yapılması gerektiğini söylüyor. Uzun lafın kısası, depresyonun ve bellek kaybının akla geldiği her durumda mutlaka gizli bir hipotiroidi ihtimali de düşünülmeli.
BİR TEST
Bende hipotiroidi mi var?
Hipotiroidi genç yaşlı, kadın erkek demeden herkesi ilgilendirebilen yaygın bir sorun. Aşağıdaki 10 sorudan en az üçüne “evet” diyorsanız, lütfen bir laboratuvara gidip TSH testi yaptırın. Çünkü sizin de hipotiroidi hastası olma olasılığınız bir hayli yüksek. İşte o sorular...
* Son zamanlarda kolay kilo alma, zor kilo verme sorunu yaşadınız mı?
Eleştiri dozunu arttırıp dalga geçenler, “Doktoru Demirel’e gaz veriyor (!)” diyenler bile oldu. Eleştirilerin nedeni röportajda kullandığım bir cümle idi: “Tıp gelişti, yaşam süresi arttı, 70 yaş artık orta yaş sayılmaya başlamalı.” Geçtiğimiz hafta 70 yaş barajını güle oynaya geçen, yaşam tarzında yaptığı iyileştirmelerle de biyolojik yaşı 60’larda seyreden kadim bir dosttan bir “whatsapp mesajı” geldi. Mesajda Dünya Sağlık Örgütü’nün yeni “yaş dilimi listesi” vardı. Listede “66-79 yaş” arası “orta yaş” olarak tanımlanmıştı. O listeyi yandaki kutuda bulacaksınız. Ben kendi payıma yetmiş yaşın, biraz gecikerek de olsa WHO tarafından da orta yaş sayılmaya başlamasından ve yeni listedeki sınıflanmadan müthiş keyif aldım. Detaylar için buyurun…
NASIL BİR YAŞLI OLMAK İSTERSİNİZ?
HANGİ ülkede yaşadığınız fark etmiyor. Ortalama ömür her 5 yılda en az 1 yıl uzuyor. Bu durumda da size “kendinize iyi bakmanız” dışında bir seçenek kalmıyor. Çünkü kendinize iyi de baksanız, kötü de baksanız ömrünüz eskisinden uzun olacak, “orta yaş” ve “yaşlılık” döneminde geçirdiğiniz süre uzayacak. Bu kesin! Peki siz o dönemde “nasıl biri olacaksınız?” Bu sorunun yanıtı şu mühim soruya vereceğiniz cevapta gizli: Nasıl bir yaşlı olmak istiyorsunuz? Yıpranmış, bitkin, takatsiz, kendine de başkalarına da yük olan düşkün ve hasta bir ihtiyar mı, yoksa bilgece ve zarafetle yaşlanan, keyif ve huzurla yaşayan, formda ve dinç zımba gibi bir yaşlı mı? Eğer ikincisini arzuluyorsanız kendinize iyi bakın. Ayrıca size üç sürpriz ama mühim önerim var. Onları aşağıda bulacaksınız, faydalanın.
3 MÜHİM İYİ YAŞLANMA TÜYOSU
- HATIRA VE UMUT BİRİKTİRİN: Özellikle kırklı yaşları geçtiyseniz yaşlılık döneminde en çok ihtiyaç duyacağınız iki şey hatıra ve umuttur. Erdemin hoş görüyle, güvenin dostluk ve bilgelikle iç içe olduğu güzel bir yaşlılığın anahtarı beyninizi de tıpkı kaslarınız gibi çalıştırmak, ona da duygusal antrenmanlar yaptırmak, yani okutmak, öğretmek, düşünmeye, sevmeye, gülmeye, eğlenmeye yöneltmek, geleceğe yönelik iyi umutlar besleyip geçmişle ilgili güzel hatıralar biriktirmek olsun.
- İLİŞKİ DETOKSUNA GİDİN: İyi yaşlanmanın önemli kurallarından biri de sizi üzüp bunaltan, yıpratıp yük olan kötümserlik, gerginlik, umutsuzluk yükleyen faydasız ilişkilerden kurtulmak, yapıcı ve keyifli ilişkiler kurmaktır.
- HUZUR HAPINI İHMAL ETMEYİN: Huzur yeni bin yılın en mühim eksiği. Huzur hapları ise en önemli keşfi. Huzur bu âlemin en etkin, en güçlü, bulunması en zor ilacı, serveti. Güzel yaşlanmanın anahtarı veya şifresi. Eğer “yaşlanma yolculuğunuzu sürdürürken” bedeniniz kadar ruhunuza da iyi bakar, yaşlanmanın zenginleşme değil, hafifleme, büyüme değil basitleşme olduğunu anlarsanız huzuru daha kolay yakalarsınız. Huzurun inanç ve maneviyatla kardeş olduğunu da lütfen bir kenara not ediniz.
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜNÜN YENİ YAŞ DİLİMLERİ
Stres de, kortizol ve insülinin fazlası da iyi bilinen birer yaşam törpüsü. Üçünün de fazlası sağlığı riske sokuyor. Bu nedenle üçü için de ciddi “doz ayarlaması” gerekiyor.
Diğer taraftan bazı durumlarda bu üçlü bir arada yani toplu halde de bizi kuşatabiliyor.
İşte bu “stres-kortizol-insülin” üçlüsünün oluşturduğu ortak üçgen sağlığımız bakımından “bermuda şeytan üçgeni” gibi çalışıyor.
Üçgenin içine düşen iflah olmuyor. Bir kez düşüldü mü sağlık sorunları, hatta yaşamı tehdit eden ciddi hastalıklar birbirini izliyor. İşte o sorunlar ve hastalıkların listesi:
- Tatlı krizleri
- Yeme atakları
- Kilolar
Kanser, sağlık tehditlerinin en mühimi. En sık görülenleri ise erkeklerde prostat, kadınlarda meme kanseri.
İşte bu nedenle prostat kanseri teşhis ve takibinde kullanılan PSA testini her erkek bilmeli. PSA zaten ucuz ve güvenli bir test.
Duyarlılığında ufak tefek eksiklikler olsa da çok itibar edilen bir tarama aracı.
Ne var ki PSA rakamları bazen prostat kanseri olmadan da yükselebiliyor. Özellikle prostat iltihaplanmalarında ani ve aşırı yükselmeler gözleniyor.
Diğer taraftan prostat bölgesine gelen herhangi bir basınç ile bile (bisiklete, ata binmek) PSA rakamları yüksek bulunabiliyor. Ama yine de mühim bir tarama testi olma özelliğini korumaya devam ediyor.
Yıllık sağlık taramalarında yaşı 40’ı geçen her erkeğin PSA değerlerinin de tetkik edilmesinde fayda var.
Yüksek PSA saptandığında ise çözümü bir üroloji uzmanına havale etmek en doğru olanı.
Kalsiyum zengini ilk 5 besin
◊ Peynirler: Peynirlerin her biri kalsiyum bombası. Mesela parmesan peyniri mükemmel bir kalsiyum deposu. 30 gramında 300 mg’dan fazla kalsiyum ihtiva ediyor. Diğer sert peynirler de kalsiyumdan oldukça zengin. Bizim Kars ya da Edirne gravyeri de bunlardan. Yumuşak peynirlerin kalsiyum içerikleri ise biraz daha düşük. 30 gram kadar yumuşak peynir 50-100 mg civarında kalsiyum içerebiliyor.
◊ Yoğurt: Yoğurt denince akla kalsiyumun, kalsiyum denince de akla yoğurdun gelmesi boşuna değil. Yoğurt da tıpkı peynir gibi en güçlü kalsiyum kaynaklarından biri. Bir su bardağı yoğurt ortalama 300-350 mg kalsiyum içerebiliyor. Diğer taraftan yoğurdun -ve peynirin- güçlü birer probiyotik, protein, vitamin ve mineral kaynağı oldukları da unutulmamalı. Her ikisi de sağlıklı yağlar içeriyor. Yoğurt üstelik bir de prebiyotik bakımından da çok güçlü.
◊ Süt: Bilerek geriye bıraktık, çünkü süt bize göre bir yetişkin besini olmaktan ziyade çocuk besinidir. Ayrıca kalsiyum eksikliğinin en ciddi sonuçlarından biri olan osteoporozu önlemede sütün maalesef ciddi bir destek sağlamadığını gösteren çok sayıda yayın da var. Ama siz yine de büyüme çağında olan çocuklarınıza daha çok kalsiyum kazandırmak istiyorsanız yatarken bir bardak süt içirin, kahvaltıda bir bardak süt içmeden de okula göndermeyin.
◊ Ayran ve kefir: Ben ayranı yoğurt ve peynir kadar önemli bir süt ürünü sayar, onu ayrı bir yerde tutarım. Zira o da hem sağlıklı, hem de kalsiyum zenginidir. Hiçbir içecek ayran kadar bol kalsiyum ihtiva etmemektedir. Kalsiyum zengini besinler listesinde “probiyotik bombası” kefire yer vermemek de haksızlık olur.
◊ Badem: Çoğu yağlı tohumun içinde bol miktarda kalsiyum var. Ama yine de yer fıstığı, antepfıstığı, fındık, cevizle kıyaslandığında kalsiyum bakımından birinciliği hiç düşünmeden bademe vermemiz lazım. Bademin mükemmel bir posa, bitkisel protein ve magnezyum kaynağı olduğunu da bir kenara not edin.
10 mühim tatil uyarısı
1- Susayınca mutlaka şişelenmiş su içilecek, ev dışı su tüketiminde açık sulardan uzak durulacak.