◊ Evliler sağlık kontrollerini düzenli olarak yaptırıyor. Eşler bu kontrollerde birbirine destek ve yardımcı oluyor.
◊ Evlilik -genelde- daha az stres, daha iyi uyku, daha düzenli beslenme gibi avantajları da beraberinde getiriyor.
◊ Evlilerin depresyon ve benzeri kaygı bozukluklarına yakalanma, yakalanmaları halinde bunlarla baş etme imkânları karşılıklı destekler nedeniyle daha fazla.
◊ Evlilik sosyal bağları sürdürmede de ciddi bir avantaj. Aile içi ilişkiler, komşuluk-arkadaşlık bağları evliliklerde daha çok güvence altında.
◊ Belleği bozabilen kötü alışkanlıklara evliliklerde daha seyrek rastlanıyor.
◊ Yaşlılık döneminde en mühim bellek tehditlerinden biri olan “yalnızlık korkusu” ve “sosyal dışlanma tehdidi”ni evli kişiler daha az yaşıyor.
Fatih Altaylı neden haklı?
Kilo kaybı deyip geçmeyin, düşündüğünüzden çok daha zahmetli bir iştir. Sürece bir de “sorun odaklı” bakacak olursanız, başarı ciddi bir konsantrasyon, özveri ve bilgi birikimini de gerektirir.
Ne var ki çoğumuz böyle yapmıyor, süreci sadece bildik, sıradan, fotokopi, çoğu da internet kaynaklı geçersiz, geçici çözümlerle çözmeye çalışıyoruz. Sonuç da doğal olarak hayal kırıklığı oluyor.
Rakamlara bakılırsa bu hayal kırıklığının oranı bir hayli yüksek.
İstatistiklere göre; sadece “diyet yaparak” yani egzersiz aktivitelerine katılmadan kilo verenlerin en çok yüzde 20’si 1 yıl sonra verdikleri kiloları koruyabiliyorlar.
5 yıl sonrasını dikkate aldığınızda rakam daha da ürkütücü.
Bugün “diyetle kilo veren” birinin 5 yıl sonra aynı kiloda hatta daha fazla bir kilo aralığında bulunma olasılığı yüzde 95!
Peki neden böyle?
Bence iki rakam da önemli. “Obezite” yani “aşırı şişmanlık” ile ilgili rakamın ise çok daha mühim ve ayrıcalıklı bir anlamı var. O da şu: Obezite bir hastalık. Bu durumda okul çağındaki her 10 çocuğumuzdan birinin hasta olduğunu da kabullenmek zorundayız. Peki durum bu kadar ciddi, tehdit bu kadar vahim, sorun bu kadar yaygın olduğuna göre neden hemen bir “acil eylem planı” ilan etmiyoruz? Ben önerilerimi 10 maddede özetledim.
ACİL ÇÖZÜM İÇİN 10 TAVSİYE
1- Sağlığa zararlı içecek ve yiyeceklerin reklam ve tanıtımlarına sınırlama gelmeli, çocukları bunlardan koruyan özel kurallar hemen devreye girmeli.
2- Sorunlu gıdaların tüketimini özendiren tanıtım ve algı yönetimlerinin her türlüsü sıkı bir takibe alınıp yaptırım uygulanmalı.
3- Gıda paketlerinin üzerindeki “kalori” miktarları ile şeker, yağ içerikleri çok açık, net ve okunabilir şekilde yazılmalı.
4- “Eve teslim gıda” sistemine de aynı yaptırım ve takipler getirilmeli, bunlar da ciddi biçimde denetlenmeli.
5- İnternet mecrasındaki tanıtımlar dikkatle incelenmeli.
6- Okul kantinlerinde denetimler sıklaştırılmalı.
Bunlar da genelde arkasındaki ürünlerle birlikte “pazarlanan” eski bir diyet çeşididir. Ketoza sokarak zayıflatmayı ilk gündeme sokan ise Amerikalı hekim Dr. Atkins’tir. Dr. Atkins ürün de satardı. Kendisi öbür âleme göç etse de ürünleri satılmaya devam ediyor. Fransız hekim Dukan’ınki de öyle oldu. O da ürün pazarlayıp para kazandı. Başka örnekleri yok mu? Var! “Peki siz neden karşısınız ketojenik beslenme modeline?” diye soruyorsanız, buyurun...
İşte 10 sebep
Keto diyetleri neden sevmeyiz?
k Ketojenik diyetler sağlığımızın ciddi ciddi düşmanı da onun için sevmeyiz.
k Bu tür diyetler kaş yapayım derken göz çıkardığı, kas yapayım derken kas yaktırdığı için sevmeyiz.
k Kanser riskini artırdığı, özellikle kalınbağırsak ve rektum kanseri riskini daha yüksek rakamlara taşıdığı için sevmeyiz.
k Bedeni bir asit havuzu haline getirdiği, asit-baz dengesini sabote ettiği, neticede daha hızlı yaşlandırdığı için sevmeyiz.
Nelerde var?
Patates cipsi dahil her türlü cips, patates kızartması, kızartılırken yanmış ekmek ve üretimde yanık hale gelmiş bisküviler, krakerler benzeri fırın-pastane ürünleri ve hazır kahveler (instant kafe) akrilamid oranı en yüksek besinler. Bebek mamalarının bazılarında, galeta ve peksimetlerde de akrilamid tespit edilebiliyor.
Zararlı mı?
Net ve açık olmasa da bu maddenin kanser oluşumunu tetiklediği, sinir sistemi için toksik olabileceği yönünde güçlü kanıtlar var. Özellikle kanserojen olabileceği yönündeki bilimsel çalışmaların sayısı bir hayli fazla.
Nasıl korunabiliriz
Yanmış un mamullerinden uzak durarak. Fırın, pastane ürünlerinin “yanık” bölümlerini daha lezzetli bulup yemeye çalışmayarak. Pirinç pilavında tencerenin dibindeki “yanık” bölümü daha lezzetli bulup kaşıklamayarak. Mühim bir bilgi de şu: Bu maddenin yoğun olduğu bildirilen hazır kahvelerden uzak durup kahve işinde de “kendi kahveni kendin hazırla” yöntemine başvurarak. Mesela o lezzetli Türk kahvemize yeniden geri dönerek de akrilamidden uzak kalmalısınız. Bebek mamalarında akrilamid bulunmadığının garantisini üreticilerinden ısrarla isteyip etiketleri mutlaka dikkatle okumalısınız.
Anti-kanser bir doğal kokteyl var mı?
Rahmetli Prof. Dr. Ahmet Aydın hocanın tavsiyesi olan bir doğal reçete var ki ben o mükemmel tarifi daha doğrusu kokteyli çok beğenirim. Bu reçeteyi bizi sadece kanserden koruyan bir mucize karışım olarak da düşünmem. Karışımın damar, bellek, eklem ve cilt dostu olduğunu da bilirim. Kronik iltihaplarla mücadelede en etkili doğal ilaçlardan biri olduğundan ise hiç şüphe etmem.
Buradaki orucun bizim mübarek ramazan ayında uyguladığımız, su dahil hiçbir yiyecek içeceğin ağza sokulmadığı, dini inançlarımız gereği tuttuğumuz oruçlarla hiçbir ilgisi yok.
Burada söz konusu olan; belirli günlerde ya da günün belli aralıklarında su veya sebze suları hariç herhangi bir gıda tüketmemek.
Bu belli aralıklar meselesini günün belirli saatleri ve/veya haftanın belli günleri şeklinde de düşünebilirsiniz.
Aralıklı oruç uygulamalarının en çok ilgi gören üç tipini aşağıdaki kutularda özetlemeye
çalıştım.
Özet bilgi şudur:
Aralıklı açlık uygulamaları besin alımını azalttığı, metabolizmaya dinlenme
Rutin sağlık taramalarında da yaygın olarak kullanılmaya başlanan Hs-CRP testi “kronik iltihap”ların varlığını anlamada, özellikle de damar duvarında “plak/pıhtı oluşumu” ile birlikte seyreden ve kalp damar hastalığı riskini yükseltip muhtemel bir kalp krizine işaret eden “şanssız bir geleceğin” (!) varlığını tahminde mühim ve güvenilir bir işaret kabul ediliyor.
Farklı ülkelerde, farklı merkezlerde yapılan araştırmalarda Hs-CRP düzeyi yüksek olanlarda kalp-damar hastalığına bağlı ölüm oranlarının daha yüksek olduğunu gösteren net ve açık rakamlar var. Zaten bu nedenle de hem rutin “kalp riski taramaları” hem de “kronik iltihap araştırmaları” süreçlerinde “Hs-CRP” testi vazgeçilmez tarama araçlarından biri haline geldi.
Düzenli egzersizin rakamlarla kanıtlanmış 6 faydası
- Günde sadece 20 dakika düzenli yürümekle kalp krizi ya da felç geçirme riskinizi yüzde 19 azaltırsınız.
- Her gün 20 dakika yürüyen kadınların meme kanserine yakalanma ihtimalleri yüzde 38 azalıyor.
- Düzenli egzersiz yapan 70 yaş üstü erkekler arasında prostat kanseri riski yüzde 50, 70 yaş altı erkeklerde yüzde 80 azalıyor.
Hava yollarını kalıcı ve ilerleyici bir biçimde daraltıp tıkayan, gaz değişimini sağlayan hava keseciklerinde tahribata yol açan bir grup hastalık (astım, bronşektazi, kronik bronşit, amfizem) topluca Kronik Obstruktif (tıkayıcı) Akciğer Hastalığı (KOAH) başlığı altında toplanıyor.
Çoğumuz bu hastalıkların sadece zor nefes alıp vermekten, yeteri kadar “oksijen-karbondioksit değişimi” yapmamaktan ibaret olduğunu zannediyor ve yanılıyoruz.
Yanılıyoruz, zira bu hastalıklarda hipertansiyona, kalp-damar hastalıklarına, kronik iltihaplanmaya bağlı hızlı yaşlanma sorununa ve daha pek çok sağlık problemine de çok sık rastlanıyor.
Tüm bu nedenlerle KOAH hakkında daha çok bilgilenmek, konu ile ilgili farkındalık düzeyini daha da yükseltmek zorundayız.
Hormonlarınız azaldıkça gücünüz de azalır mı
Hormonlarınızdaki en ufak bir azalma bile, gücünüz kuvvetinizden bir şeyleri alır götürür. Mesela tiroit hormonunuz mu azaldı? Yorgun, bitkin, isteksiz, kabız, unutkan, tembel, uykulu biri olursunuz.Böbreküstü beziniz yeterince kortizol üretmeyi mi bıraktı? Bu durumda da yorgunluk, bitkinlik, isteksizlik kapınızı süratle çalacaktır.Keza testosteron azalması da erkeklerde aynı sonuçları davet eder. Testosteronu azalan erkek, bir süre sonra kendini eskiye oranla daha yorgun, isteksiz, bitkin, uykulu hisseder.Bir önemli ayrıntı da şu: Çoğu hormonda eksiklik kadar fazlalık da benzer belirtilere yol açıyor, bu da rastgele hormon desteği kullanmanın çok tehlikeli sonuçlarının olabileceği anlamına geliyor.