∆ Ohh hayat sana güzel be...
∆ Yine mi seyahattesin, ne güzel ya...
∆ Çık şarkı söyle, al paranı misssss...
∆ Oturduğun yerden yazı yaz, ne rahat iş...
∆ İki rol yap, milyonluk reklam anlaşmasını kap...
Bu eleştirel bakış, bu beğenmemezlik, bu kıskançlık aslında hep vardır. Hepimiz de yapmışızdır zamanında.
O yüzden Tuğba Yurt’un sözlerine katılıyorum.
Şirket resmi bir mail ile duyurdu piyasaya girdiklerini.
Bana gelen mail’de şöyle yazıyordu:
“Yolculuk, taksimetre tarafından hesaplanandan daha yükseğe gerçekleşecek. Şirket, sürücülerin taleplerini dikkate almayı öncelikli bir görev olarak görüyor.”
Sistem şöyle işliyor:
Diyelim Taksim’den Beşiktaş’a gideceksiniz. Normal şartlarda 40 lira yazar taksimetre.
Siz uygulamaya girip “Ben 200 TL vereceğim, gel” derseniz ve o sırada biri daha yüksek bir teklif vermezse, taksici sizi kabul edip hemen yanınıza geliyor.
Bir tarihi eser gibi değerlendi yani taksiciler.
Artık onlara teklif verir olduk, düşünün!
Aradan seneler geçti ama unutmamış yaşadıklarını Elon Musk...
Büyütmüş bir çığ gibi.
Twitter’ı satın aldıktan sonra iki icraatıyla gündeme geldi. İlki ‘mavi tik’li hesaplardan aylık 8 dolar ücret alma kararı.
İkincisi de eski sevgilisi Amber Heard’ün Twitter hesabını askıya alması.
Hadi ilkini anlarım, şirkete para kazandırmak istiyor ama ikincisi ne yahu?
Ayrıca bunlar çok ortaokul, çok lise kokan hareketler değil mi?
‘Sen benim saçımı çektin al şimdi ben de seninkini iki kere çekiyorum’ mücadelesi değil mi?
Gerek yok.
Ama nasıl egoluyum...
Hırsım beni geceleri uyutmuyor, öyle biriyim...
Ve Türkiye’nin en büyük ödül törenlerinden birinde finale kalmışım.
Sevenlerim oy vermişler, emek harcamışlar yani benim için.
Benim dışımda 9 kişi daha var o listede. Ve listedeki iki-üç rakip çok sağlam.
Bakıyorum son zamanlarda herkes onları konuşuyor, şarkıları çok dinleniyor.
Geçen sene aynı dönemlerde de herkes beni konuşmuş, konserlerimde boş yer kalmamış, Harbiye’de rekor üzerine rekor kırmışım. Ama bu sene bilin bakalım ne eksik?
Belki, çocukken garip gözler, dillerde dolaşan “Erkekler pembe giymez” lafları...
Gerçekten emin değilim ama bir şeyler etkilemişti o zamanlarımı. Ama erken döndüm ben bu yanlıştan.
Öyle ‘renk ayırt edilmez yakışanı giyeceksin kardeşim’ moduna geçtim hızlıca.
Sonra zaten böyle dayatmalar, zırvalar falan aklıma bile gelmedi.
Giyerim yakışanı.
Şu hayatta en pis şeylerden biri nedir? Biten bir ilişkinin ya da evliliğin arkasından sallamaktır!
Bir diğeri iftira atmak, emek çalmaktır.
Hatta bir diğeri de göz önünde olan birine sırf ses getirsin diye hakaret etmektir.
Bilin bakalım tüm bu şuursuzluklar kimde var?
Adını bile yazmaktan ‘imtina’ ediyorum ama Tuğba Ekinci’de bunların hepsi mevcut.
Olmadık sözler söyleyip rezil oluyor, rezil oldukça yüzü de kızarmıyor olacak ki dozu artırıyor.
Yıllar önce Altın Kelebek Ödül Töreni’nde sahneye atlayıp Tarkan’a “neden okul yaptırmıyorsun?” diye saçma bir soru sormuştu bu Tuğba. Şimdi demiş ki, “o bir şovdu anlaşmalı yaptık.”
Yahu Tuğba’cığım...
Baktım daha önce dinlememişim, baktım herkes son zamanlarda Derya’yı konuşuyor, o zaman dedim “Haydi Orkun...”
Dostum olan Jolly Joker’lerin patronu İbrahim Sayın’la seyrettik Derya’yı.
Bayıldık tabii ki.
Hiç zorlanmadan şarkı söyleyen biri Derya.
Sesi çok güçlü...
Bu kadar kısa sürede kendi şarkılarını bile dinleyicilerinin diline dolamayı başarmış.
Bu zoru başarmak demek, bu mutlaka Derya için de çok ayrı bir haz demek.
“Berlin in Berlin” filmindeki Hülya Avşar’ın meşhur sahnesi hâlâ konuşuluyor, hâlâ tartışılıyor ve hâlâ beğeneniyle beğenmeyeniyle hafızalardaki yerini koruyor.
En son Hafsanur Sancaktutan dizi için benzer bir sahnede oynadı.
Hülya Avşar da seyretmiş o sahneyi, sonra da bir açıklama yapıp “Hafsanur’u izledim ama ben 29 yıl önce yaptım bunu. O işin patenti bende” dedi.
Ya Hülya Hanım...
Sadece o sahnenin değil birçok şeyin patenti sizde olmalı bence.
Hani mesela nerede ne söyleneceğini bilme patenti.
Mesela zekice cümlelerle her olaydan hasarsız sıyrılma patenti.