Paylaş
Elbet Başbakan Yardımcısı sıfatını taşımasaydı biz de Bülent Arınç ne mene bir kişidir diye yazmak gereğini duymazdık.
Nitekim o da dünkü gazetelerde çıkan sözlerinden anladığımıza göre, şu malum “suikast ihbarı” üzerine Genelkurmay Başkanlığı’ndan birinin -herhalde bizzat Genelkurmay Başkanı’nın- telefon edip de “Sayın Başbakan Yardımcım, geçmiş olsun. Böyle bir olay (yani bir ihbar üzerine iki subayın, Arınç’ın evinin 400-500 metre uzağında polisler tarafından durdurulup gözaltına alınması olayı) var ama...” dememesine alınmış.
Hatta o kadar alınmış ki, zihnindeki düşünceleri, içindeki duyguları “Ancak bu kadar kibarlıkla ifade edebildiğini” söylemiş.
Orada kalmamış. Bu “iki subay”ın bindikleri arabada bulunan ve bir “er”e, o yöredeki bir televizyon tamircisinin dükkânını tarif etmek için çizildiği -subaylar tarafından- ileri sürülen uyduruk bir krokinin çıkması olayına da değinmiş. Çünkü “Suikast yapacak kişilerin arabasından yahut üzerinden böylesine saçma sapan belge çıkmaz” diye bazı gazetelerde yayın yapılmasına da pek bozulmuş. O yayınların “Bu işi başaramadınız, ağzınıza, yüzünüze bulaştırdınız” anlamına geldiğini ileri sürmüş. Ona da üzülmüş.
Hadi biz, “evlat acısını” paylaşmak için -henüz bakan, makan değilken- kendisine gönderdiğimiz mesajı yanıtsız bırakmasını unutalım.
Peki ama, Genelkurmay Başkanı’ndan bir “Geçmiş olsun” mesajı bekleyen Bülent Arınç’ın, son Reşadiye olayında 7 erimizin PKK tarafından şehit edilmesi üzerine bu olayı “Belki de Türk Silahlı Kuvvetleri tezgâhlamıştır” diyecek kadar alçaklaşanları “ayıplaması” gerekmez miydi?
Keza “Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı dilese” fena mı olurdu?
Tam tersine, o olayın “Türkiye’de çok ses getirecek, böylece milliyetçi söylem içerisinde siyaset yapan partilerin işini biraz daha kolaylaştıracak ve çok akıllıca planlanmış bir eylem” olduğunu söyleyen kendisi değil miydi?
Hadi 9 Aralık günü boş bulundu, öyle konuştu diyelim. İki gün sonra “Eylemin PKK örgütü adına (dikkat ediniz tarafından demiyor) işlendiği bugün için gerçekleşmiştir. Bazı olayların perde arkasını yıllar sonra anlayabiliyoruz” diyerek o “komplocu alçaklara” destek verdiğini nasıl unutalım?
Haa... “Suikast” hikâyesi “ciddi mi, değil mi”ye gelince... Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın lojmanında aşçılık yapan “astsubay”la aynı yerde şoför olarak görevli 2 er, 1 marangoz ve 1 elektrik teknisyeninden oluşan bir suikast şebekesi (!) ile böyle bir eylemin gerçekleşebileceğine inanıyorsa, Arınç “Geçmiş olsun” mesajı beklemekte haklıdır.
Paylaş