Efkâr etmek

KARADENİZ hikâyeleri meşhurdur, ama herkes iyi anlatamaz. Biz de kendimizi “iyi anlatamayanlardan” sayarız ama bu Anayasa’da değişiklik yapma tartışmalarının zorlamasıyla denemeye niyetliyiz:

Karadenizli balıkçılar aynı tekneyle açıldıktan bir iki gün sonra, aralarından biri geri dönmüş.

Haberin Devamı

Dönmüş ama perişan halde...

Demişler ki, “Siz 4 kişi gittiniz. Şimdi tek sen döndün. Ötekiler nerede? Sana böyle ne oldu?”

“Bir define yüzünden birbirimize girdik” demiş. “Sen mi çoğunu alacaksın, ben mi derken, o onu öldürdü, öteki bunu vurdu. Bir tek ben hayatta kaldım. Ben de işte bu halde geri gelebildim.”

“İyi de... Define nerede?”

“Defineyi” demiş, “efkâr ettiydik (aklımızdan geçirmiştik).”


Şimdi ortada Anayasa değişikliği ile ilgili öneri möneri yokken yapılan kavgalar fıkradakinden çok mu farklı sizce?

İşte bu kavga ortamında Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, arkadaşımız Metehan Demir’e, son günlerde yaşadıklarımıza yanıt teşkil edecek çok güzel şeyler söyledi. Onları ayrıca bir şey katmadan, üzerinde yorum yapmadan aktaralım da siz karar verin, haksız mıyız?

“Son dönemlerde tutuklamalarla ilgili eleştiriler var. Çok uzun olduğu şeklinde... Hiçbir şey söylenmeden aylardır içeride yatanlar var. Bu eleştirilerde ciddi haklılık payı olanlar var. Hepimiz için gerekli olan hukukta önemli olan, tutuklamanın cezalandırılma aracı olarak kullanılmamasıdır.”

“Ülkenin ciddi anayasal reforma ihtiyacı yok mu, var. Ama bunun tam uzlaşma ile sağlanması gerekir. Yoksa, tüm değişiklik girişimleri ve zorlamalar sonunda bize geliyor. Korkum, bu yargı reformu ve anayasa değişikliğinin de bize geleceği yönünde. Öyle de olur zaten.

O nedenle, bir değişiklik yapılacaksa tüm hassasiyetleri dikkate alan bir geniş uzlaşma ortamı gerekiyor. Yasal metin ve düzenlemelerin de çok iyi yapılması şart.
Bakın, türban ile ilgili düzenleme de, Türkiye’nin çözmesi gereken bu sorunda iş yine çözümsüzlüğe geldi dayandı. Burada üniversite rektörlerine inisiyatif bırakılabilirdi.”

“Bazı kavramlar ve sorunlar vardır. Türban meselesi de bunlardan biridir. İnsan hakları meselesidir. Çözülmelidir. Ama yasa ile değil. Toplumlar yaşayarak, zamanla bunu kendi içinde çözmelidir. Eğer, ‘Hayır benim gücüm var. Ben engellerim. Ya da hayır benim de gücüm var. Ben de uygulattırırım’ derseniz, sadece o işi çözümsüz hale getirirsiniz. Toplumu kamplara bölersiniz. Durum ona gelmedi mi?”

“Ben yaptım oldu, ben söylediysem daha ötesi yoktur gibi yaklaşımlarla hiçbir olaya yaklaşmamamız lazım. Bunlar sadece ortamı geriyor.”

“Ama artık siyasetin kendi içinde karşılıklı samimiyetle sorunlarını çözmeyi ve Türkiye için bir şeyler yapmayı öğrenmesi lazım.”

Bugün bu sütunu keyifle Haşim Kılıç’a bıraktık ama helal olsun!

Yazarın Tüm Yazıları