Paylaş
Sonra, “Bu mesleğe giren kardeşlerimiz böyle şeylerin olabileceğini biliyorlar. Mesleğin kaderinde bu var” diyen bir zihniyet var.
Zonguldak’taki Karadon maden ocağında en son 22 Ekim 2009’da denetim yapılmışmış.
Bunu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer söylüyor.
Ama denetlemelerin ne kadar gerçek bir “denetleme” olduğuna dair şu anda elde bilgi yok.
Öyle ya Referans Gazetesi’nin 16 Aralık 2009 tarihli sayısında bildirildiğine göre aynı yıl Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’nde 19 maden işçisini diri diri toprağa gömen kömür ocağı da aslında “lisansı dolduğu” için 2006 yılında kapatılmıştı. Ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkililerinin “masa başında” yaptıkları denetim(!) sonucu her şey “uygun” bulunmuş ve maden ocağının tekrar üretime başlamasına izin verilmişti.
Sonuç... Yukarıda söylediğimiz gibi 19 masum insanın diri diri toprağa gömülmesi oldu.
Peki sorumlulara hesap soran oldu mu? Olduysa ne yapıldı, bilen var mı?
Gazetenin o yayınında, “Türkiye’de 10 bin maden ocağı bulunmasına rağmen, denetlemeyi yapacak ‘yeraltı mühendisi’ sayısının 3’ten ibaret olduğu” da bildiriliyordu.
Meğer “1 yeraltı maden sahasına ancak 5 yılda bir denetim elemanı gönderilmesi” mümkün oluyormuş.
Bu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yönünden yapılması gereken denetimi ifade ediyor. Bir de yukarıda değindiğimiz gibi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yönünden yapılması gerekenler var.
Örneğin Türk-İş 2. Bölge Temsilcisi Necati Kökat bu bağlamda, “Türkiye, madenlerde iş sağlığı ve güvenliğini düzenleyen 176 sayılı ILO sözleşmesini bir an önce imzalamalı, gündemde olan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nı bir an önce çıkarmalıdır” diyor.
Keza Türkiye Maden İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu “Etkili ve sürekli denetimlerle, yeraltı kömür ocaklarında öngörülen önlemlerin kayıtsız-şartsız yerine getirilmesinin, iş kazalarının önüne geçilmesini sağlayacağını” ileri sürdü.
Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Salim Uslu’nun yani bugünkü siyasi iktidara yakın duran bir işçi örgütü Başkanının da “İş kazalarını azaltmak ve önlemek için İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile yeni teknik düzenlemeler yapmak gerektiğini” ve bu konularda “yeni bir felsefeye” ihtiyaç duyduklarından söz ettiğini belirtelim.
O yeni felsefe toprağa gömülü insanların ailelerine “Bu mesleğe giren kardeşlerimiz böyle şeylerin olabileceğini biliyorlar. Mesleğin kaderinde bu var” dememeyi mi gerektiriyor, henüz bilmiyoruz.
Ama İstanbul’un metropol sınırları içindeki Tuzla Gemi Tersaneleri’ndeki ölümlere bile çare bulamayan bir siyasi iktidarın, bu konuları çözmesini beklemenin fazla iyimserlik olacağını söyleyebiliriz.
Paylaş