Paylaş
Peki resmen önerilmiş olan metin ile birkaç haftadır tartışılan metin arasında önemli bir fark oldu mu? Baştan belirtelim ki bu sorunun yanıtı tek kelimeyle “Hayır”dır.
Bir başka ifadeyle siyasi iktidar, göstermelik birkaç “iyileştirici” öneri arkasına fevkalade kötü niyetli hükümler saklayarak, uzun vadeli planını uygulamaktan vazgeçmediğini net bir şekilde ortaya koymuş oldu.
Önce o “birkaç adet” olduğunu söylediğimiz maddelere değinelim:
Öneri devletin “çocuklar, yaşlılar ve engellileri korumak” amacıyla alacağı önlemlerin “eşitlik ilkesine aykırı” olduğunun ileri sürülemeyeceğini ifade ediyor.
Böyle bir hükme karşı çıkmak mümkün mü?
Tam tersine Anayasasında “sosyal” olduğunu söyleyen bir devletin bugüne kadar böyle bir düzenlemeyi yapmamış olması ayıbımızdır.
Keza, insanların “yurtdışına çıkma” özgürlüğünü, “vatandaşlık ödevini yerine getirmemek” gibi ne idüğü belirsiz bir nedenle engelleyen hüküm değiştiriliyor. Böyle bir yasağın uygulanabilmesi, o kişi hakkında “suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararı verilmiş olması” koşuluna bağlanıyor.
Çalışanların sadece bir tek sendikaya üye olmasını emreden hükmün kaldırılması, kamu sektöründeki toplu iş sözleşmesinin getirdiği gelir artışlarının emeklilere de yansıtılacağının hükme bağlanması da elbet olumlu nitelikteki öneriler.
Ama sıra öneriyi hazırlatanların asıl maksatlarıyla ilgili hükümlere gelince, halen Çalışma Bakanı olan Ömer Dinçer’in bundan 15 yıl önce ortaya attığı tezin sisli bir yaklaşımla yaşama geçirilmekte olduğunu görüyorsunuz.
Neydi o tez?
“21. Yüzyıla Girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam” başlıklı makalede dile getirdiği tezinde Ömer Dinçer:
“İktidara gelmekyolun sonu değildir. İktidara gelince, yapılması gerekenler bitmiş gibi düşünülürse, İslam iktidara geliş aracı gibi kullanılmış, istismar edilmiş olur. İktidara gelince de, tüm dünya Müslüman olsa da düşmanlara karşı üstünlük sağlansa da Müslüman’ın kavgası münkere (İslamiyet’e bağlı olmayana O.E.), harama ve kötüye karşı devam eder” diyordu.
Bunun ülkemizdeki uygulamasına gelince, Dinçer’e göre devlet kadrolarını “Müslümanlaştırmak”la sınırlı kalınmamalı, “devlet” de ona uygun şekilde dönüşüme uğramalıydı.
Ömer Dinçer aslında 19-21 Mayıs 1995 tarihlerinde Sivas’ta düzenlenen bir sempozyumda ifade ettiği bu görüşlerden vazgeçtiğini bugüne kadar hiç söylemedi.
Tabii 1995 yılında ortada Adalet ve Kalkınma Partisi değil, Refah Partisi vardı ve bu gibi tezlerin somut temelini o yapılar oluşturuyordu. Şimdi o yok ama onun tüm kadroları görevlerinin başındalar.
Paylaş