Paylaş
Ama CHP İzmir milletvekili Canan Arıtman’ın önceki günkü tertibiyle bu yaşandı.
Yapılanı ya ekranda görmüş veya dünkü gazetelerde okumuş olabilirsiniz. Ama bilmeyenler için söyleyelim:
CHP’li 5-6 milletvekili İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın konuşması sırasında, üzerinde “Atam seni unutmadık!”; “Atam eserine sahip çıkacağız”;
“Atam, kurduğun Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız” yazılı pankantlar açmışlar.
Tamam... Yaşatın ama, onun yolu Mecliste pankart açmak değil ki!
Tam tersine o pankartlara sığınmanız, görevinizi gereğince yapmadığınızı/yapamadığınızı örtülü şekilde itiraf ettiğinizi göstermiyor mu?
Peki ama, pankartçıları bu yanlışa sürükleyen sebep yok muydu? Kamuoyunda büyük gerginliğe yol açan “Demokratik Açılım” isimli projenin tartışmalarını -
başka günü yokmuş gibi- çok yaygın bir kesimin duyarlık gösterdiği 10 Kasım’da yapmak şart mıydı?
O zaman sormak gerekmez mi, “devlet adamı basireti” nerede?
Hadi iki yanlış birbirini götürdü diyelim. Gerçi aslında birbirini götürmez, katlayıp büyütür ama, bir an öyle sayalım:
Buna tepki gösteren Başbakan’ın tutup dünkü Haber Türk gazetesinin bildirdiğine göre TBMM Başkanını azarlaması ve ona, “Bu nasıl iş kardeşim?
Attırsana o pankartları salondan!” diye çıkışması, onun “Çıkarttıracağım efendim” yanıtı üzerine, daha da celallenip “Meclis böyle mi yönetilir?
Miting meydanı mı burası!” diye azarlaması çok mu doğruydu?
(Böylece siyasi tarihimize, “Meclis Başkanının Başbakan tarafından azarlanması” gibi unutulmaz bir olay geçmiş oldu.)
Bitmedi... Bu yanlışları tevil etmek amacıyla TBMM’nin İletişim Daire Başkanlığı isimli birimi, tuttu dün “Meclis Başkanını kimse azarlayamaz. Onlara (TBMM Başkan Vekillerine demek isteniyor herhalde) kimse talimat veremez” diyen bir açıklama yayınladı.
TBMM’nin İletişim Dairesi oradaki kamu görevlilerinin oluşturduğu bir birim. O birimin haddine mi düşmüş TBMM Başkanı ile Başbakan veya milletvekilleri arasındaki bir mesele hakkında görüş beyan etmek?
O çok çok “TBMM Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin bu konuda şunu şunu söylemiştir” diyebilir.
Ama TBMM Başkanı eğer “Başbakan’la aramızda öyle bir söz geçmedi” diyemiyorsa, tutar açıklamayı kendi memuruna yaptırır.
Görüyorsunuz, hem demokrasi hem de parlamento kabalığa, zorlamaya uygun değil.
Her ikisi de narin bir çiçek gibi hergün dikkatle beslenmek istiyor.
Biz ise, kabalıkla, hoyratlıkla bu çiçeği besleyebileceğimizi sanıyoruz.
Sonra da işlerin ters gitmesinden başkalarını sorumlu tutuyoruz.
Paylaş