Paylaş
Ama Türk basını gibi kendisini “müdde-i umumi” (savcı) sanan gazetecilerin cirit attığı bir dünyada, bu tabii birçok kişiye yanlış görünür. Ama her şeyin bir ilki vardır.
Bugün biz de Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında açılan dava ile söze başlayıp asıl konuya gireceğiz.
Cihaner bildiğiniz gibi içinde bir bakan ile bir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın adı geçen bir soruşturma açınca başına gelmedik kalmadı. Önce -kılıfına uydurularak- elindeki dosya alınıp Erzurum’daki Özel Yetkili Savcı’ya verildi. Sonra “Hakkında ihbar var” dendi. İhbar mektubu altındaki imzanın sahibi “Benim bu mektuptan da orada söylenenlerden de haberim yok” diye açıklama yaptığı halde oradaki iddialar esas alındı ve Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi’nde yargılanmak üzere hakkında dava açıldı.
Konunun bundan gerisini şimdilik daha büyük meselelerle meşgul olan bizim “müdde-i umumi gazetecilere” bırakıyoruz. İlhan Cihaner’in suçlu olup olmadığına karar versinler. Biz de öğrenelim.
Zaten konumuz o değil. Biz yine “yargı”nın maruz kaldığı saldırılarda kullanılan yasadışı bir silahın başına gelen son gelişmeden söz etmek istiyoruz:
Danıştay Beşinci Dairesi, Adalet Bakanlığı Müfettişleri elindeki en ağır ve en acımasız silahın kullanılmasına “dur” dedi.
En ağır ve en acımasız silah derken, Yargıtay ve Danıştay gibi Yüksek Mahkemeleri, İlhan Cihaner dahil İstanbul, Ankara, Zonguldak, Kırıkkale Başsavcılarını, Aydın Başsavcı Vekili, Bakırköy Savcısı (şimdi emekli), Yargıtay Savcılarından ikisi, Ankara Savcılarından dördü, Ankara İdare Mahkemesi Üyesi, Ankara Yargıçlarından üçü, Erzurum Bölge İdare Mahkemesi Başkanı, İstanbul Savcılarından ikisini “yasadışı” bir kararla dinleten Adalet Bakanlığı Müfettişlerinin elindeki araçtan söz ediyoruz.
Düşünün siz, adalet dağıtan insana ancak çok ağır bazı suçları işlediği sanılan kişiler hakkında ve “başka bir yolla bilgi toplama olanağı kalmadığı zaman” başvurulabilecek metodu uyguluyorsunuz.
Üstelik bunu hiçbir yasanın böyle bir yetki vermediğini bile bile yapıyorsunuz.
Ne imiş?
Müfettişlerin yetkilerini belirleyen Yönetmelik onlara bu yetkiyi veriyormuş.
Yasal temeli olmayan bir yetkiyi sen Yönetmeliğe yazarsan, o “yasal” hale gelir mi?
Sırf keyfilik ve sırf yargıyı baskı altına alma uğruna bunu yaparsan, Danıştay o hukuksuzluğa elbet “dur” der.
Bitirmeden anımsatalım:
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun meslekten ihracını istediği yazısında bu yetkiye atıfta bulunuyor ve Eminağaoğlu’nun konuyu kamuoyuna duyurarak “yanlış anlama ve infiale yol açtığını” iddia ediyor.
İyi mi?
Paylaş