Paylaş
Önce kendisini ziyarete gelen, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Nizamettin Kalaman başkanlığında bir heyeti kabul etti. Bu heyete “ömür boyu hapis cezasını” huzur içinde geçirebilmesi için istediklerini söyledi.
Gazetelerde çıkan haberlerin anlayabildiğimiz yanlış değilse ya “oda kapısının üzerinde yeni bir pencere” açıldı veya o kapıya “sürgülü” bir pencere konuldu. Böylece istediği zaman odasına daha fazla hava girmesi sağlandı. Pencere sürgülü olduğu için, istediği zaman kapatıp başkalarının kendisini izleyip rahatsız etmesi engellendi.
Bitmedi. Odasının duvarları, “nem” emici özelliği olan, ithal malı duvar kâğıdıyla kaplandı. Ayrıca gerekli yerler tekrar boyandı.
Keza “havalandırma” süresi günde “bir” saatten, “iki” saate çıkarıldı.
Biliyorsunuz, odasında “radyo” var. İstediği kadar gazete, dergi, kitap alabiliyor.
Her hafta avukatlarına vaaz veriyor, talimatlarını yazdırıyor.
Ve başta hükümet olmak üzere tüm etkili ve yetkililer bunların gereğini yapıyor.
Yapmazsa veya verdiği “yol haritası”(!)nın dışına çıkanı azarlıyor.
Nitekim, birkaç gün önce bu sütunda okuduğunuz gibi “Hükümet bütün yükü benim sırtıma yüklüyor” diyordu.
Bu tabloya rağmen iktidarın “Biz terörist başını muhatap almayız” türü laflarını şimdilik görmezden gelelim de şu “hapishane” koşullarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) doğruca Abdullah Öcalan’la ilgili kararı ışığında gözden geçirelim:
AİHM’nin “temyiz” görevi yapan Büyük Dairesi’nin 12 Mayıs 2005 tarihli kararına göre (Prof. Dr. Şeref Ünal; “Öcalan Davası” 2005) kendisinin işgal ettiği -bir önceki- odası “bir hükümlüyü barındırmaya yetecek” her türlü koşula sahipti. Ama onun için biliyorsunuz tamamen yeni bir cezaevi yapıldı.
Eski yeri için kararda özetle, “Şikayetçinin sıkı ve düzenli bir şekilde tıbbi gözetim altında tutulduğu; avukatlarını ve aile bireylerini her hafta görmesinin yeterli olduğu; İmralı’daki koşullarının insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele oluşturacak düzeye ulaşmadığı, o nedenle ortada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘Hiçkimse işkenceye, insanlık dışı veya aşağılayıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz’ diyen 3’üncü maddesinin ihlal edildiğini gösteren bir durum olmadığı” hükme bağlanmıştı.
Demek ki şimdi yapılanlar, bir yerde “bonus” anlamına geliyor.
Eh... Türkiye’de “hiçbir iyilik cezasız kalmayacağı” gibi, “hiçbir kötülük de ödülsüz bırakılmayacağına göre” ortada hayret edilecek bir durum yoktur.
Paylaş