Garip bir Tanrı misafiri

Televizyondaki filme daldırmıştım. Vakit geceyarısını geçeli epeyce olmuştu. Son bir sigara daha içeyim de aklımda kalmasın.

‘‘Rüyamın tatlı bir yerinde kalkıp sahur sigaramı içmekten belki kurtulurum’’ diye düşünürken cam tıngırdadı. Yine sığırcıklardır diye boşverdim. Ama devam eden ses sığırcık tıngırtısına benzemiyordu. Kalkıp pencereye gittim, camdan buruşuk ve koca kafalı bir herif bana bakıyordu. Gözlüğümü çıkarıp sildim ve tekrar taktım. Kafa hálá camdaydı.

‘‘Aptal herif, sabaha kadar korku filmi seyredersen olacağı budur işte!’’ diye homurdanıp salon kapısına doğru yürüdüm. Camda hiç kimse olamazdı. Çünkü ben 7. katta oturuyordum. Yerden en az 20 metre yüksekteydim. Apartmanın yüzünde tutunacak yer olmadığı için 7 katı Nasuh Mahruki bile tırmanamazdı. Ama kafamın içinde ince bir ses,

‘‘Pencereyi açsana sırık herif, açlıktan ölmek üzereyim!’’ diye çınladı. Buruşuk herife baktım dudakları oynuyordu.

‘‘Ne istiyorsun be?’’

‘‘Biraz yiyecek istiyorum, şarjım bitiyor.’’

‘‘Buraya nasıl çıktın?’’

‘‘Biraz zıpladım. Sizin yerçekiminiz bizimkine göre çok az.’’

Gecenin köründe Tanrı misafiri sokakta bırakılmaz deyip camı açtım ve herifi içeri aldım. İlkokul çocuğundan biraz irice, tüysüz, sap boyunlu biriydi. Bir koşu gidip masa lambasının ampülünü çıkardı ve ben, dur tut diyene kadar ince parmaklarını lambanın duyuna soktu. Odanın ve mutfağın elektrikleri bir anda gitti geldi ve kocakafa derin bir ‘‘Ohh!’’ çekip yalanarak koltuğa oturdu.

‘‘Sende fazla pil var mı?’’

‘‘Var ama ne yapacaksın?’’

‘‘Üstlük olarak yiyeceğim.’’

‘‘Ziftin pekini ye!.. Bir pil kaç para biliyor musun?’’

‘‘Hep para para... Bir aydır buradayım ve para lafından gına geldi. Değiş tokuş aracı olarak hálá para adında ilkel bir káğıt parçası kullanıyorsunuz. Sen bana pil ver ben seni mutlu edeyim ödeşiriz.’’

‘‘Ben zaten mutluyum. Senin vereceğini ne yapayım?’’

‘‘Mutluluk bankasına yatırırsın. Kederli bir gününde bankadan çekip kullanırsın.’’

Kocakafa, ağzını açtı, çan, zil, çatalın tabağa sürtme sesleriyle kedi miyavlamaları duyuldu. Yetmiyormuş gibi herif tavanda başaşağı topaç gibi dönmeye başladı. Herhalde mutlu olayım diye şarkı söyleyip dans ediyordu.

‘‘Aman, çok mutlu oldum. Tamam in artık başım döndü. Al sana pil’’ deyip televizyon kumandasındaki pilleri çıkarıp verdim. Afiyetle yedi. Sonra da hüzünlenip koca gözlerini Salacak'ın ışıklarına dikti.

‘‘Sizin yüzünüzden sınıfta kalacağım.’’

‘‘Ay moruk, yoksa sen öğrenci misin?’’

‘‘Ben daha 15 Mor Güneş yaşındayım. Yani sizin zaman ölçünüze göre 120 yıl filan eder.’’

‘‘Höst, sen nerelisin ve kaç yıl okuyorsunuz?’’

‘‘Ben Simo gezegenindenim ve bizim galakside öğrenim 300 yıldır. Tabii, sizin yıl hesabına göre. Onca bilgiyi başka nasıl öğrenebilirsin ki?... Sizi hiç anlayamadım.’’

‘‘Üniversiteyi bitirmek için bile bize 15 yıl yeter. Aslında hayata atılmak için 5 yıl, 8 yıl bile yeter.’’

‘‘İşte onun için sizi anlayamıyorum ya... 5 yıl okuyana bile ehliyet veriyorsunuz. Sonra da otomobil, kamyon dediğiniz teneke kutular içinde birbirinizi öldürüyorsunuz.’’

‘‘Niye sınıfta kalacaksın?’’

‘‘Beni buraya Uzay Medeniyetleri dersinin sömestr sonu ödevi için gönderdiler. Tam bir aydır ülkenizi öğrenmeye çalışıyorum. Ama hiçbir şey anlayamadım. Öğretmenime hologram kasetimi boş olarak vereceğim.’’

‘‘Örneğin neyi anlayamadın?’’

‘‘Türklerin kulakları neden bu kadar çok ağrıyor?’’

‘‘Bunu da nereden çıkardın?’’

‘‘Caddede, lokantada, otobüste herkes kulağını tutuyor. Demek ki kulağı ağrıyor.’’

‘‘Hayır efendim, onlar cep telefonlarıyla konuşuyorlar. Ellerinde küçük birer telefon var.’’

‘‘Niye konuşuyorlar?’’

‘‘Belki önemli bir işleri vardır.’’

‘‘Sizin kahve dediğiniz yerlerde bütün gün oturup, ha babam telefonla konuşan işsizlerin ne işi olabilir?’’

‘‘Tabii, sen 500 yıl da okusan anlayamazsın. Bizde işsizlik en önemli iştir. Türklerin çoğu hayata işsiz olarak atılır. İşsiz olarak 10-15 çocuk ve ev sahibi olur. İşsiz olarak da vefat eder.’’

‘‘Niye her yerde siyah-beyaz bayraklar asılı?’’

‘‘Çünkü Beşiktaş'ın bayramı var.’’

‘‘Demek bayramlarda bayrak asıyorsunuz?’’

‘‘Evet.’’

‘‘Geçenlerde 19 Mayıs'ta bayram vardı. Ulusal kahramanınız Atatürk Samsun'a çıkıp sizin Kurtuluş Savaşı'nızı başlatmışmış. O bayramda niye kimse bayrak asmıyor?’’

‘‘Ne bileyim yahu, belki bayrakları yoktur.’’

‘‘Milli bayrakları bile yoksa kulüp bayrakları nasıl var? Hem ben bu top oyunlarına birkaç kere gittim. Bu çocuklar ve onların hocası herhalde sizin paranızdan çok kazanıyor.’’

‘‘Üüf, tomarla!’’

‘‘Onlar koşuyor, oynuyor, çalışıyor, çalıştırıyor. Ama ötekiler ne yapıyor?’’

‘‘Hangi ötekiler?’’

‘‘Hani televizyonlarda, gazetelerde top vıdı vıdısı yapan yüzlerce kişi... Onlar futbolculardan niye daha fazla kazanıyor?’’

‘‘Demek ki millet futbolu değil, vıdıbolu seviyor.’’

‘‘Sizin erkekler niye öbür erkeklere kötü davranıyor?’’

‘‘Hangi erkeklere?’’

‘‘Hani kadın gibi yürüyen, kadın gibi cilveli konuşan erkeklere...’’

‘‘Haa homoseksüellere... Kadınları aşağıladıkları için bir erkeğin kadınsı olması erkekliklerine dokunuyor herhalde. Onun için aşağılayıp ibne filan diye hakaret ediyorlar.’’

‘‘Madem o kadar kızıyorlar, kadınsı erkeklerin şarkı söyledikleri barları, gazinoları niye dolduruyorlar? Niye gerdan kırıp, göbek atıp oynuyorlar ve onlara niye dünyanın parasını ödüyorlar?’’

‘‘Ne bileyim yahu git o heriflere sor.’’

‘‘Sordum,
'Hattir, lan ibne' deyip beni kovaladılar.’’

O sırada, sabah ezanı okunmaya başladı. Benim kocakafa kulaklarını dikti.

‘‘Bu şarkıyı hep duyuyorum ama adamın ne dediğini bir türlü anlamıyorum.’’

‘‘Arapça ezan okuyor.’’

‘‘Beni buraya gönderirlerken herkes Türk'tür diye sadece Türkçe öğretmişlerdi. Demek siz Arapça da biliyormuşsunuz.’’

‘‘Yoo bilmeyiz.’’

‘‘Bilmiyorsanız ezanı niye Arapça okuyorsunuz?’’

‘‘Bu dini bir namaz çağrısıdır. Dinimiz İslam olduğu için biz dualarımızı da Arapça yaparız.’’

‘‘Din nedir?’’

‘‘Tövbe tövbee... Din, insanları kötülük yapmaktan koruyan, Allah korkusuyla günah işlemekten meneden, kötü gününde Allah'a sığınıp huzur veren öğütler zinciridir.’’

‘‘Yani bir ahlak öğretisidir.’’

‘‘Tamam, öğretidir.’’

‘‘O zaman bilmediğiniz bir dilde dininizi nasıl öğreniyorsunuz?’’

*

Sabah kan-ter içinde uyandım. Amma garip bir rüyaydı. Yoksa değil miydi?.. Bir koşu salona geçip kumanda aletinin pillerine baktım. Yerli yerindeydiler. Pencere de kapalıydı. Bir daha sabahlara kadar abuk subuk filmler seyretmemeye karar verdim.

Rüya görmüştüm ama bu ay niye 200 milyon lira elektrik faturası geldi?

Yazarın Tüm Yazıları