CUMHURBAŞKANLIĞINA, mevcut siyasi gerilimi düşürecek, ‘hakem’ rolü üstlenebilecek birinin aday gösterilmesinin iyi bir fikir olduğunu düşünmüştüm, halen öyle düşünüyorum.
Ancak bu arada, Sayın Cumhur-başkanı’nın benim kaygımı haksız çıkarmasını da gönülden umuyordum. Öyle olmadı.
Bu kez, madem öyle olmadı, bari Sayın Cumhurbaşkanı kendince doğru olduğunu düşündüğü ‘taraf’ konumunda samimi olsaydı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Yani, madem Cumhurbaşkanı bugüne kadar mevcut iktidarın siyasi çizgi ve kararlarının doğrultusunda tutum sergiledi, bari bu tutumu sonuna kadar izah etse, savunsaydı.
ATIYOR, ‘İÇİME SİNMEDİ’ DİYOR
Ama öyle yapmıyor, atıyor, onaylıyor, sonra “İçime sinmedi”, “Başka türlü olsa daha iyi olurdu” diyor. İşte, ben bu tutumunu samimiyetten uzak buluyorum. Sayın Gül, son olarak, Anayasa ve YÖK konularında iki açıklama yapmış. Birinde, kısmi değişiklik yerine, “Yeni Anayasa daha iyi olurdu” demiş (Milliyet, 15 Temmuz). Oysa, Anayasa değişikliği paketi imzasına sunulduktan sonra, kendisine, paketi imzalamadan gözden geçirmesi doğrultusunda, bir grup hukukçunun imzaladığı bir mektup gönderildi. Daha önce, değişiklik paketine demokratikleşme açısından itirazlarını izah eden bir bildiriyi imzalayan bir grup da, eşzamanlı olarak, kendisine bir mektup gönderdi. Bu imzacılar arasında ben de vardım. Özellikle, değişiklik paketindeki maddelerin ayrı ayrı oylanmasının daha isabetli olacağı yönünde görüşlerimizi Cumhurbaşkanı’na iletmek istemiştik. Ancak Sayın Gül, bu talepleri hiç dikkate almadı. Bu aşamalarda görüş bildirse, telkinlerde bulunsa yeni anayasa konusunda ifadesi daha samimi görünürdü.
Diğer taraftan, YÖK’e ilişkin ‘rahatsızlığını’ anlamak daha da güç! Madem şimdilik YÖK sistemi toptan değişemiyor ama Sayın Cumhurbaşkanı bu sistemden rahatsız, bari her defasında önüne gelen listede, en çok oy alanı seçsin ve böylece demokratik bir teamül oluşsun. Ama öyle yapmıyor, son olarak Marmara Üniversitesi’nde, en çok oy alanı değil, YÖK’ün 1 numarasını atadı. Tercihlerini bu yönde kullanıp, sonra kendi tercihinden rahatsız olmak söz konusu olmayacağına göre, neden rahatsızlık duyduğunu anlamak gerçekten de zor.
Beğenelim beğenmeyelim, iktidarlar kararlarını şu veya bu şekilde savunuyor, hoşnutsuzluk ve itirazlara muhatap olma maliyeti ile karşılaşıyor. Cumhurbaşkanlığı da, halihazırda yetkisi az bir mevki değil. Bu koşullar altında yetki sahibi olup, maliyetinden kaçınmak gibi bir tablo söz konusu oluyor. TABLONUN EN MASUM YORUMU
Şayet Cumhurbaşkanlığı’nın ‘partiler üstü’ ve hakem konumunda olma tanımına sığınılıyorsa veya sığınılabileceği düşünülüyorsa, bu düpedüz sorumluluktan kaçmak için bir yol haline gelir. ‘Partiler üstü’ olmak, partilerin yüklendiği sorumluluktan kaçmak anlamına gelmez, gelmemeli.
Görebildiğim kadarıyla, Türki-ye’de bu konuda ciddi bir kavram kargaşası ile karşı karşıyayız. Karşı karşıya olduğumuz tablonun en ‘masum’ yorumu ancak bu olabilir.