Sigortalı ile sigorta şirketi arasındaki uyuşmazlıkların pratik ve kısa sürede çözümü için 15 yıl önce Sigorta Tahkim Komisyonu kuruldu. Böylece sigorta şirketi ile anlaşamayan vatandaşlara mahkemelerin dışında ikinci bir alternatif imkanı tanındı. Sigortalı, hasarının ödenmemesi ya da az ödenmesi konusunda sigorta şirketi ile anlaşamazsa Tahkim Komisyonu’na başvuruyor. Komisyondaki sigorta hakemleri başvuruyu inceliyor ya sigorta şirketini ya da sigortalıyı haklı buluyor. 238 bin liraya kadar olan uyuşmazlıklarda Tahkimin verdiği karar kesin sayılıyor, vatandaşın itiraz hakkı bulunmuyor.
İşin aslı Sigorta Tahkim Komisyonu’nun kuruluş amacı ve uyuşmazlık dosyalarına sigortacılık alanında uzman sigorta hakemlerinin bakması çok doğru bir karardı. Çok iyi hatırlıyorum, o dönemde, yazılarımda, Tahkim Komisyonunu devrim niteliğinde atılmış adım olarak nitelendirmiştim. Ama iş değişti, Sigorta Tahkim Komisyonu başka bir noktaya evrildi, bazı kesimlerin rant kapısı haline geldi. Sigortacıların kendi yarattığı bu yapı artık sigorta sistemine zarar verir hale geldi.
DASK’TA NELER YAŞANDI?
Öyle ki, bugün hukuk sisteminin tüm aktörleri neredeyse sigorta hakemi olmaya çalışıyor. İşin ilginci, ‘bu sistem kime bağlı?’ diye sorduğunuzda, net bir cevabı da yok. Daha da ilginci, tahkimin artık sigortalıya da faydası yok, aksine tahkimin sigorta şirketine maliyeti arttıkça sigorta şirketi de vatandaşın ödeyeceği prime bunu yansıtmak zorunda kalıyor. Geçen yazılarımda da yazdım, 30-35 bin liralık trafik sigortasında değer kaybı tazminatına yönelik uyuşmazlık Tahkim Komisyonu’na gittiğinde; dosya masrafıydı, hakem ücretiydi falan derken sigorta şirketine maliyeti 80-90 bin liraya çıkıyor, vatandaş ise yine 30-35 bin lira alıyor. Sigorta şirketi de bunu sigortanın primine yansıtıyor.
Bunları yine yazdım. Bir süredir 6 Şubat depremleri nedeniyle DASK ile Sigorta Tahkim Komisyonu arasında anlaşmazlık yaşanıyor. Bu anlaşmazlığa bazı Baro Birlikleri de müdahil oldu. Aslında kurumlar arası yaşananları çok önemsemem ama Kahramanmaraş depreminde konutu hasar görenlerden de şikayetler almaya başlayınca konuyu biraz araştırdım. Paylaşayım, çünkü durum gerçekten vahim.
DEPREMZEDELERDEN VEKALET TOPLADILAR
Durumu özetleyerek anlatacağım, herhangi bir yorumda bulunmayacağım, yorumu da siz okuyuculara bırakacağım. 2022’nin sonunda DASK, zorunlu deprem sigortasının teminatlarını artırarak, bir konut için 320 bin lira olan en yüksek teminat tutarını 640 bin liraya çıkardı ve bunu da, sigortalılara, ‘yeni teminatlardan yararlanmak için ek prim ödeyerek poliçelerinizi yenileyin, zeyilnamenizi yaptırın’ diye duyurdu. 6 Şubat depremleri yaşandı ve DASK zeyilname yaptıranların hasarlarını yeni teminatlar üzerinden, yaptırmayanların hasarlarını ise poliçede yazan teminatlar üzerinden ödedi. Bazı kesimler deprem bölgesine giderek, depremzedelere, ‘Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurursanız DASK, hasarları yeni teminatlar üzerinden ödemek zorunda, bize vekalet verin biz sizin yerinize halledelim’ diyerek, vatandaştan vekaletleri topladı ve Tahkim Komisyonu’nda uyuşmazlık sürecini başlattı.
Yeni teminatlar üzerinden talepler gelmeye başlayınca DASK bakıyor ki, vatandaştan vekaleti alan ile Tahkim Komisyonu’nda uyuşmazlığa bakacak sigorta hakemi aynı kişi. Hem vatandaşı temsil ediyorlar hem de tahkimde vatandaşın uyuşmazlığına yönelik karar veriyorlar. Altını çizeyim, bunlar bazı sigorta hakemleri. Tüm sigorta hakemleri böyle yapıyor demiyorum, kimseyi de zan altında bırakmak istemiyorum.
Konuyu biraz açayım. Geçtiğimiz iki yılda kasko fiyatları yüzde 280 artınca tüm kesimlerin şikayet konusu oldu. Öyle ki, magazin dünyası bile yüksek fiyat artışları nedeniyle kasko yaptıramamaktan yakınır hale gelmişti. 2022 yılında kaskoya 5 bin lira ödeyen, ertesi yıl yenilemesi geldiğinde 20-22 bin lira fiyatlarla karşılaştı. Fahiş fiyat artışları nedeniyle de birçok araç sahibi kasko yaptırmamayı tercih etti. Çok da geçmiş değil, bahsettiğim geçen yılın başları. O dönem en düşük kasko fiyatı 25 bin liradan başlıyor, 150 bin liralara kadar çıkıyordu.
ENFLASYONA GÖRE PRİM YÜZDE 21 GERİLEDİ
Şimdi ise kaskoda rüzgar tersine döndü ve araç fiyatları ile mukayese edildiğinde kaskoda fiyatlar hiç bu kadar düşmemişti. Ne oldu da bu hale geldi diye merak ediyorsanız; kısaca özetleyeyim. Uygulanan ekonomi programı, otomobil pazarına yönelik alınan tedbirler, otomobil fiyatlarındaki fahiş fiyat artışlarının durulması, otomobilin artık yatırım aracı olarak görülmemesi ve yine oto pazarındaki durgunluk kaskoda fiyat ateşini de söndürdü. Bir şey daha oldu; o da, düne kadar kasko yapmaktan imtina eden sigorta şirketleri son bir senedir birbirleri ile kıyasıya rekabete girişti ve rekabet de fiyat odaklı olunca kaskoda fiyatlar dip yaptı.
Peki, fiyatlar hangi seviyede? Bir araştırma yaptım, sizlerle de paylaşayım. Türkiye Sigorta Birliği’nin verilerine göre, 2022 yılında kaskoda fiyat artışı yüzde 277 iken, 2023 yılında yüzde 70’lerde artmış, bu yılın ekim ayı itibariyle kaskoda fiyat artışı yüzde 17 olmuş. Ancak bu artışlar enflasyonla mukayese edilmemiş rakamlar. Enflasyonla mukayese ettiğimizde ise eylül-ekim aylarında kaskoda fiyat artışı yüzde 21 gerilemiş.
ORTALAMA KASKO 11 BİN LİRALARDA
Devam edeyim. Bugün tüm araç grupları baz alındığında ortalama kasko fiyatı 11.500 liralarda. Otomobillerde ise ortalama fiyat 10 bin liralarda. Tabi aracın modeline, yılına göre bu rakamlar artabilir de düşebilir de. Ben ortalama fiyatlardan bahsediyorum. Hatta üşenmedim, birkaç şirketten fiyat teklifi de aldım. Mesela, 2024 model, piyasa değeri 1.3 milyon TL olan ve en çok satılan sedan marka bir aracın kaskosu 17 bin lira. 2019 model, yine en çok satan ve piyasa değeri 1 milyon TL olan bir kamyonetin kaskosu 11 bin 100 lira.
Daha açık bir anlatımla bir buçuk yıl önce fahiş fiyat artışları nedeniyle ortalama kasko fiyatı 20-22 bin liralardan bugün 11-12 bin liralara gerilemiş durumdu. Bir hesap yaptım. Yıllık primi ortalama 11 bin lira olan kaskonun günlük maliyeti 30.5 liraya geliyor. Bir litre pet şişe suyun fiyatı ise 25 lira. Neredeyse günlük bir litre pet şişe parasına 1 milyon TL değerinde araca kasko yaptırılıyor.
2025’TE FİYATLAR ARTABİLİR
Meclis’e gönderilen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Genel Sağlık Sigortası (GSS) prim borcu olanlara kısmi af geliyor. Teklife göre, prim borcu olanların gecikme faizi ve cezaları silinecek.
Çalışanlar ve emekliler SGK’ya bağlı olduklarından kendileri ve bakmakla yükümlü bulundukları kişilerle birlikte GSS kapsamında ve devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanıyorlar. Herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında olmayanlar, 18 yaşından sonra eğitime devam etmeyenler, 20 yaşında liseyi bitirip de üniversiteye devam etmeyenler, üniversite mezunu olup da çalışmayanlar da zorunlu olarak GSS kapsamında ama bu kişilerin primlerini kendisi ödemeleri gerekiyor. 2024 yılı için ödenmesi gereken tutar da aylık 600, yıllık da 7.200 lira ki, 2025 başında yeni asgari ücretle birlikte GSS primi de artacak.
BAĞ-KUR’LULARI DA KAPSAYACAK
İşte bu kişilerin bir kısmı primlerini ödemediklerinden SGK’ya prim borcu oluşuyor ve bu borçlar gecikme zammı, gecikme cezası ile birlikte ciddi rakamlara ulaşıyor. Özellikle de Bağ-Kurlu olup da prim ödemeyenlerin GSS borçları bulunuyor. Nitekim son birkaç aydır da SGK, prim borcu olanları hem borçlarını ödemeleri için uyardı hem de bu kişiler hakkında yasal takip başlattı. Şimdi de bu kişiler için kısmi af getiriliyor.
Aslında GSS borçlarına yönelik ilk kez af çıkmıyor. 2017, 2018, 2021, 2022 ve son olarak da 2023 yılında sağlık prim borçluları için aflar çıktı. 2023 yılındaki afta, 1 Ocak 2014 öncesi GSS prim borcu olanlar yararlandırıldı ve af kapsamında da ödenmemiş genel sağlık sigortası primlerinin gecikme cezası ve gecikme zammının tamamından vazgeçildi. 2022 yılındaki çıkan af kapsamında da 5 bin liranın altında borçları tamamı silinmişti.
1 OCAK 2015 ÖNCESİ BORÇLARI KAPSIYOR
Böylece araç alım satımlarında trafik sigortası kaynaklı sorunlar ortadan kalkacak ama yeni düzenleme yapılmazsa bu sefer yeni mağduriyetler ortaya çıkacak. Bu uyarıdan sonra şimdi konunun detayını anlatayım.
Anayasa Mahkemesi, bu yılın 5 Mart’ında, trafik sigortasındaki 15 gün kuralını iptal etti. Nedir, 15 kuralı? Bugün aracınızı sattığınızda, 15 gün içinde sigorta şirketine bildirmek zorundasınız. Bildirdiğiniz andan itibaren de 15 gün içinde sigorta şirketi trafik sigortanızı iptal ediyor, aracın yeni sahibi sigortayı yaptırıyor. Sigorta iptal edilse bile trafik sigortası 15 gün sonrasına kadar geçerliliğini koruyor.
ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL ETTİ
2018 yılına kadar araç devir işlemleri Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılıyordu ve trafik sigortasındaki 15 gün kuralına bakılmadan, aracın yeni sahibinden trafik sigortası yaptırması isteniyordu. Bu tarihte sonra devir işlemleri noterlere devredildi. Noterler de nasıl olsa trafik sigortasının 15 gün geçerlilik süresi var diyerek, yeni araç sahibinden yeni sigorta talep etmeden devir işlemleri yaptılar. Tabi bu durum bazı sorunları beraberinde getirdi. Şöyle ki; aracı alan 15 günlük sürede sigortayı kendi üzerine geçirmiyor, kazaya karışıyor, başka araca zarar veriyor, zarar gören aracın zararını sigorta şirketi ödüyor, sonra da dönüp sigortanın üzerinde kimin adı yazıyorsa, yani eski sahibinden, zararı talep ediyor. O da, ‘ben aracı sattım, alan kişi kazayı yapmış, ona gidin’ diyor. Sonrasında davalık olunuyor. Mahkemelerde bu şekilde süren birçok dava var.
Anayasa Mahkemesi, bu duruma müdahale etti ve 5 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanan kararla 15 günlük süre uygulamasını iptal etti. İptal kararının da 9 ay sonra uygulamaya girmesine hükmetti. Bunun da nedeni, İçişleri Bakanlığı’na, Karayolları Trafik Kanunu’nda değişiklik yapması için süre tanımaktı. Bu süre doldu ve 5 Aralık’tan itibaren artık araç devir işlemlerinde trafik sigortasında 15 günlük süre uygulanmayacak.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Ancak bu sürede Karayolları Trafik Kanunu’nda değişiklik yapılmadı. Bu da yeni bir sorun ortaya çıkarıyor. Onu da şöyle anlatayım. Aslında trafik sigortasındaki bu 15 günlük süre Türk Ticaret Kanunu’nda 1 ay olarak yer alıyor ama uygulamada 15 gün olarak uygulanıyor. Bu durumda İçişleri Bakanlığı herhangi bir düzenleme yapmaz, mevcut uygulama da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden; bu sefer 5 Aralık’tan sonra 15 günlük süre 1 aya uzayacak ve daha çok mağduriyet oluşacak.
Peki, düzenleme olmazsa araç alım satımında neler yapılabilir? Aracı satan kişinin satıştan hemen sonra trafik sigortasını iptal ettirmesi, alıcının da hemen sigortasını yaptırması gerekiyor. Noterlerin araç devir işlemlerinde alıcıdan trafik sigortasını isteyip, devir işlemini öyle yapması gerekiyor.
Aralık sonu itibarıyla binlerce işletmeyi ilgilendiren yeni uygulama başlıyor. Manavından fırınına, mobilyacısından eczanesine, nalburundan marketine, terziye kadar 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta sayılan işyerlerine, 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu geliyor. Aynı tarihte aynı zorunluluk kamuya ait işyerleri için de geçerli olacak.
Konunun detayına girmeden önce kısa bir hatırlatma yapayım. İş kazalarını önlemek amacıyla 2012 yılında, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıkartıldı. Her iş yerinde bir iş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu getiren kanun kapsamında da işyerleri; az tehlikeli, tehlikeli, çok tehlikeli olmak üzere üç gruba ayrıldı ve bu gruplara geçiş süreleri tanındı. Zaman içinde de tehlikeli ve çok tehlikeli işyerleri iş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimi bulundurma zorunluluğunu yeri getirdi. Son olarak 50 kişinin altında çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli işyerleri için hekim ve iş güvenliği uzmanı istihdam etme zorunluluğu, 2014’ün Ocak ayında başladı.
UZUN YILLAR ERTELENDİ
Geriye bir tek 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta sayılan işyerleri ile kamu kurumları kaldı. Aslında bu işyerleri de 2014 yılında iş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu uygulamasına geçecekti ancak o tarihten bu yana her yıl çıkarılan kanunla 11 yıl boyunca ertelendi. En son 2023 sonunda yapılan düzenleme ile 50’den az çalışanı olan az tehlikeli işyerlerinde ve kamuya ait işyerlerinde iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirme zorunluluğu 31 Aralık 2024 tarihine ertelendi.
Aslında ertelemenin haklı bir gerekçesi de var. Esnaf statüsünde sayılan bu işyerlerinin iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi bulundurması ek bir maliyet anlamına geliyor. İkincisi, bu kadar sayıdaki işyeri için hekim bulmak da çok kolay olmayacak. İşte bu nedenlerden 11 yıldır uygulama erteleniyordu.
1 ÇALIŞANA 1 DOKTOR DÜŞECEK
Eğer yeni bir erteleme olmazsa 2025 başında 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için de iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu başlıyor. Peki, kim bu işyerleri? Tarımdan gıdaya, mobilyadan otomotive, elektronikten taşımacılığa kadar yüzlerce mesleği kapsıyor. Belli başlılarını sıralayayım. Eczaneler, restoranlar, marketler, okullar, terziler, küçük imalathaneler, ekmek fırınları, pastaneler, oto yedek parçacıları, nalburlar, halıcılar, mobilyacılar, ayakkabıcılar, oto bayileri, sigorta acenteleri gibi; liste uzayıp gidiyor.
Türkiye Sigorta Birliği (TSB), sigorta sektörünün 2025 yılını değerlendirmek amacıyla basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, TSB Başkanı Uğur Gülen, TSB Başkan Yardımcıları Ahmet Yaşar ve Taylan Türkölmez, Yönetim Kurulu Üyesi Yavuz Ölken, TSB Genel Sekreteri Özgür Obalı katıldı.
Özellikle üç konu toplantının ana gündemini oluşturdu. Biri, uygulanan ekonomi programının sigorta pazarına yansımaları, diğeri asgari ücret beklentisi ve tamamlayıcı emeklilik sistemi.
2024 yılında sigortacılıkta özkaynak kârlılığı yüzde 60’lara kadar çıktı ki, bankacılıkta özkaynak kârlılığının yüzde 20’lerde olduğu düşünüldüğünde 2024’ün sigortacılar açısından kârlı bir yıl olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bunun da nedeni yüksek faiz ortamının getirdiği mali kârlılık. Daha açık bir anlatımla, sigortacılar bu yıl paradan para kazandı ve hem hasarları karşıladı hem de sermaye getirisi yüzde 60’a kadar çıktı.
ASGARİ ÜCRET ENDİŞESİ
Ancak uygulanan ekonomik program nedeniyle sigortacılar 2025 yılına temkinli bakıyor. Sigortacılar, “2025’te düşen faizler karşısında mali gelirler azalacak. 2025 bir anlamda dönüşüm yılı olacak. Buna hazırlanmamız lazım. 2024’te büyüdük ama bu büyüme prim artışından kaynaklandı, poliçe sayısı ise artmıyor. 2025’te yeni sigortalılara ulaşmamız lazım. Bıçak sırtı durumdayız. Ölçek ekonomisi sorunu var. 2025’te faizler aşağı inecek, sigortacılık becerileri öne çıkacak, belki de 2025-2026 kötülerin ayıklandığı bir dönem olacak” diyor.
2025’e girerken, sigortacıları endişelendiren bir diğer konu ise sene başında belirlenecek olan asgari ücret. ‘Asgari ücretin sigorta sektörüyle ne alakası var?’ diyecek olursanız; özellikle trafik sigortasında vefat ve sakatlık gibi bedeni hasarların asgari ücret üzerinden hesaplanıp, ödendiği düşünüldüğünde yakın ilişkisi olduğu ortaya çıkar. O nedenle de asgari ücrette beklenenin üzerindeki artış sigortacıları endişelendiriyor. Basın toplantısında bu konu da gündeme geldi.
SANAYİCİ GİBİ BEKLİYORUZ
Kimileri, ‘zorunlu sigortaya niye bu kadar yüksek para ödüyoruz?’ diye soruyor, kimileri de her geçen yıl sigorta priminin arttığından yakınıyor. Trafik sigortası yaptırıldığında alınan teminat ile ödenen prim bedelinin yüksek olup olmadığı konusuna girmeyeceğim, ona bir başka yazımda değinirim. Şimdi ise, trafik sigortasında bugüne kadar gündeme gelmeyen bir konuya değineyim. Yazdıklarımı okuyunca, ‘neden bu kadar yüksek bedel ödüyoruz?’ sorusuna bir nebze cevap bulmuş olacaksınız.
Hemen hemen her yıl 1 milyon 100 bin trafik kazası meydana geliyor. Bu kazaların bir kısmında vatandaş ile sigorta şirketi anlaşıyor, bir kısmında ise anlaşamıyor ve konu hukuka yansıyor. Uyuşmazlıklarda vatandaşın ağırlıklı müracaat ettiği iki kurum var; biri, Sigorta Tahkim Komisyonu, diğeri ise arabuluculuk sistemi. Bugün için trafik sigortasından kaynaklı 650 bin uyuşmazlık tahkim komisyonuna, 80 bin uyuşmazlık ise arabuluculuk sistemine yansımış durumda. Bu uyuşmazlıkların hepsi de sigorta şirketleri için birer maliyet. Mesela vatandaş arabuluculuk sistemine gittiğinde sigorta şirketi masraf olarak 2-3 bin lira öderken, tahkim komisyonuna gittiğinde sigorta şirketinin ödediği masraf 17 bin liradan başlıyor. Peki, bu nasıl oluyor? Basit haliyle anlatayım.
SİGORTA TAHKİM KOMİSYONU
Tahkim komisyonuna giden uyuşmazlıkların tamamına yakını değer kaybı tazminatından kaynaklanıyor. Aslında bu da gösteriyor ki, sigorta şirketi ile tüketici trafik sigortasında maddi veya bedeni zararlarda uyuşmazlık yaşamıyor; daha çok kaza sonrası onarım gören araçlarda oluşan ve trafik sigortasından ödenen değer kaybı tazminatında uyuşulamıyor. Sorun ise tahkim komisyonuna giden uyuşmazlıklardan dolayı sigorta şirketlerinin dosya parası, vekalet ücreti gibi masraflara yüksek bedeller ödemeleri. Öyle ki, sigorta şirketi değer kaybı tazminatı olarak 37 bin lira ödüyor, tahkim komisyonu ise 37 bin 200 lira ödenmesine karar veriyor. Arada 200 lira fark var. Sigorta şirketi, ‘tamam 200 liralık farkı ödeyim, sorun yok’ diyor. Ama sistem, ‘önce şu 17 bin liralık dosya masrafını, vekalet ücretini falan bir öde, sonrasına bakarız’ diyor. Şirketler başta bir 17 bin lira ödüyor, sonra 100-200 lira fark için bir 17 bin lira daha ödüyor, sonrasında da bir 17 bin lira daha ödüyor. 37 bin liralık değer kaybı tazminatı için 50 bin lira dosya masrafı ödemek durumunda kalıyorlar. Neden? Sistem böyle kurgulanmış da ondan.
DEĞER KAYBI TAZMİNATI
Sigorta şirketleri bir hesap yapmış, ödedikleri değer kaybı tazminatı kadar tahkim komisyonu masrafı ödüyorlar. Dikkatinizi çekerim, bahsedilen rakamlar yıllık 30-40 milyar TL’ler; öyle ufak tefek rakamlar değil. İşin garip tarafı bu paralar vatandaşın cebine gitmiyor, başkalarının cebine gidiyor. Sigorta şirketi ile uyuşmazlık yaşayan vatandaşın arkada dönen bu işlerden, bu rakamlardan haberi bile yok.
Durum öyle hal almış ki, hasar danışmanlığı adı altında değer kaybı tazminatı peşinde koşan şirketler bile kurulmuş. Kazaya karışanları tespit edip, ‘biz tazminat işlemlerinizi yürütürüz’ diye hepsini tek tek arıyorlar. Bu şirketler kendilerine kaza dosyası getirenlere yüklü de para ödüyorlar. Topladıkları bu dosyaları Sigorta Tahkim Komisyonuna getirip, buradan para kazanıyorlar. Şöyle bir hesap yaptım; sadece 100 tane değer kaybı tazminatından kazandıkları para 1.7 milyon TL. Tahkime 650 bin uyuşmazlık geldiğini hesaba kattığınızda, ortada dönen paranın boyutunu varın siz düşünün. Tüm bu paralar da sigorta şirketlerinin cebinden çıkıyor.
VATANDAŞ PRİM ÖDÜYOR BİRİLERİ KAZANIYOR
Cevap: Bahsettiğiniz emeklilik katsayısı güncelleme katsayısı ile hesaplanıp belirleniyor. 2024 yılı sonuna kadar emekli olacakların emekli maaş hesaplaması 2023 yılındaki yüzde 4.5’lik gelişme hızı ve yine 2023 yılındaki yüzde 64.77’lik TÜFE’ye göre yapılacak ve buna göre de güncelleme katsayısı 1.6612 olarak uygulanacak. Bunun dışında 2024 yılının ocak ve temmuz aylarında emeklilere kümülatif olarak yüzde 86.16 zam yapıldı. 2024’ün sonuna kadar emekli olacakların maaş hesabına bu tutar da eklenecek. 2025 yılında emekli olacaklar 2024 yılındaki yüzde 86.16’lık emekli maaş zamlarından yararlanamayacak. 2025 yılındaki güncelleme katsayısı ise enflasyon ve büyüme hızına yönelik tahminlere göre hesaplanabilir. 2025’e yönelik güncelleme katsayısı tahminleri ise 1.366 ila 1.392 arasında değişiyor. Buna ek olarak 2025 yılının ilk yarısında emekli olacaklar 2024’ün Temmuz-Aralık enflasyonuna göre belirlenecek zamdan yararlanacak. Bu durumda 2024 yılında emekli olacaklar, 2025 yılında emekli olacaklara göre daha yüksek aylık alacak ama ne kadar yüksek olacak; onu şimdiden söylemek zor. Aralık ayının başında biraz daha durum netleşir. Emeklilik işlemlerine gelince; önce SGK’ya emeklilik dilekçenizi vereceksiniz, sonrasında da aylık bağlama işlemleri başlayacak ki, bunu da e-Devlet üzerinden takip edebilirsiniz.
SGK’DAN RAPOR PARASI ALABİLİRSİNİZ
Soru: Özel bir şirkette çalışıyorum. İş kazası geçirdim ve 13 gün tedavi gördüm. Bu sürede işe devam edemedim. Yeni çalışmaya başladım. İşyerimden çalışmadığım döneme ait rapor ücreti alabileceğim söylendi. Nereye başvurmam gerekiyor? Alacağım ücret ne kadar olur? Murtaza S.
Cevap: SGK, hastanede tedavi gören hastalara geçici iş göremezlik ödeneği, bir başka adıyla da rapor ücreti ödüyor. Sizin gibi iş kazası nedeniyle çalışamaz hale gelinmesi durumunda, çalışanların uğradıkları gelir kaybını önlemek için SGK tarafından bu para ödeniyor. Rapor ücreti alabilmek için sigortalı olarak çalışmanız ve hastanede tedavi gördüğünüz dönemden önceki bir yıl içinde en az 90 gün sigorta priminizin yatırılmış olması gerekiyor. Ayrıca, SGK tarafından yetkilendirilen hekim veya sağlık kurulları tarafından istirahat raporu alınmış olması da gerekiyor. İş göremezlik durumunda çalışanlara yatarak tedavilerde günlük kazancının yarısı, ayakta tedavilerde ise günlük kazancın üçte ikisi rapor ücreti olarak ödeniyor.
YENİDEN İŞE ALINAN İŞÇİ İÇİN TEŞVİKTEN YARARLANILMAZ
Soru: Konfeksiyon atölyemiz var. Bu yılın başında 3 çalışanı işten çıkarmak zorunda kaldık. Şimdi ise iki kişiyi yeniden işe aldık. Bu kişiler bizden ayrıldıktan sonra işsizlik maaşı alıyorlardı. Yeniden işe başlattığımız bu çalışanlar için prim teşvikinden yararlanmak istedik ama yararlanamayacağımız söylendi? İşsizlik maaşı alanları çalıştıranlara prim teşviki verilirken biz niye bundan faydalanamıyoruz? Ertuğrul B.
Cevap: